sâ' |
: | ثاء |
(a. ha.) : "se" harfinin arapça adı. sâ-i müsellese : üç noktalı "se" harfi. |
sâ |
: | سا |
(f. s.) : benzetme edatı olan "âsâ" nın hafifletîlmişi Anber-sâ : anber gibi. Gayr-sâ : gayr gibi. |
sâ [y] (-) |
: | سا [ی] |
(f. s.) : "süren, sürücü" mânâlariyle *birleşik kelimeler yapar. Cebhe-sâ : yüz süren. Cebîn-sâ [y] : alın süren. gibi. |
sâ' |
: | صاع |
(a. i. c. : esvâ) : bin dirhemlik bir hububat ölçeği. |
saa |
: | سعه |
(a. i.) : (bkz. : sia). |
saâde, saadet |
: | سعاده ، سعادت |
(a. i.) : mutluluk, mut. Bâb-ı saadet (Bâb-üs-saâde) : İstanbul'da, Topkapı Sarayında karaağaların beklediği kapı. Asr-ı saadet, Vakt-i saadet, Zemân-ı saadet : Hz. Muhammet zamanı. |
saâdet-i uımâ |
: |
fels. *üsmut, fr. beatitude. |
|
saâdet-bahş |
: | سعادت بخش |
(a. f. b. s.) : saadet verici. |
saâdet-hâne |
: | سعادتخانه |
(a. f. b. i.) : büyük bir zâtın evi. |
saâdetlü |
: | سعادتلو |
(a. t. s.) : askerlikte mîralay (albay) ile birinci ferik (korgeneral) sivilde vezir ile mîrülümerâlık rütbeleri arasındaki kimselerin resmî ünvânı. |
saâdet-meâb |
: | سعادتمآب |
(a. f. b. s.) : saadet sahibi. |
saâdet-mend |
: | سعادتمند |
(a. f. b. s.) : mutlu. (bkz. : bahtiyar, mes'ûd). |
saâdet-mendî |
: | سعادتمندی |
(a. f. b. i.) : bahtiyarlık, mutluluk. |
saâdet-nâme |
: | سعادتنامه |
(a. f. b. i.) : 1) Îranlı Hüseyin Vâız'ın Kerbelâ faciasını hikâye eden "Ravzat-üş-şühedâ" adlı eserinin çevirmesidir. Çeviren 1505 (H. 911) de İstanbul'da ölen Balıkesirli Mehmed Muhiddin Câmî'dir. 2) XVI. asrın şâir ve bilginlerinden Pirizrenli Şem'î'nin III. Mu-rad'ın yakınlarından Zeyrek Ağa adına Ferîdüddîn-i Attâr'ın Pendnâmesi üzerine yaptığı muhtasar şerhdir. |
saâlib |
: | ثعالب |
(a. i. sa'leb'in c.) : tilkiler. |
saâlik |
: | صعالك |
(a. i. su'lûk'ün c.) : 1) dilenciler; dervişler; kalenderler. 2) serseriler. |
sâat |
: | ساعت |
(a. i. c. : sâât) : 1) saat. 2) vakit, zaman 3) muayyen vakit. 4) kıyamet. Eşrât-ı sâat : kıyamet alâmetleri. Eşref-i sâat : uğurlu zaman. |
sâat-i hakikî |
: |
astr. Güneş'ten irtifa alınmak suretiyle bulunan saat ki, bu, ölçünün yapıldığı mahallin hakikî saatidir. |
|
sâat-i muhtar |
: |
uğurlu vakit. |
|
sâat-i nücûmî |
: |
astr. bir yıldızın i'tidâl-i rebîî noktasından veya mahallin nısf-ün-nehâr'ından (meridiyen) arka arkaya iki geçişi arasındaki zamanın 24 de biri : (cideral time). |
|
sâat-i vasati |
: |
astr. hakîkî Güneş'e tabî olmamak üzere muntazam hareket ettiği tasavvur olunan mevhum bir güneşin, mahallin nısf-ün-nehâr'ından (meridiyen) arka arkaya iki -defa geçişi arasındaki zamanın 24 de biri. (mean time). |
|
saat zaviyesi |
: |
astr. her hangi bir yıldızın saat zaviyesi, o yıldızın mürûr-i ulyâ'dan nısf-ün-nehar (meridiyen) dâiresine kadar hareketi sırasında meydana gelen açının saat cinsinden ifadesidir. (1 saat 15 derecedir) (bkz. : mürûr-i ulyâ). |
|
sâât |
: | ساعات |
(a. i. sâat'in c.) : saatler. |
sa'b, sa'be |
: | صعب ، صعبه |
(a. s. suûbet'den c. : sıâb) : 1) güç, zor, çetin. Umûr-ı sa'be : zor, çetin işler, (bkz. : asîr). |
sa'b-ül-fehm, sa'b-ül-meâl |
: |
anlaşılması güç olan. |
|
sa'b-ül-husûl |
: |
meydana gelmesi güç olan. |
|
sa'b-ül-mürür |
: |
geçilmesi güç olan. [en çok yalçın dağlar hakkında kullanılır] . 2) kuvvetli, zorlu. |
|
saat zaviyesi |
: |
astr. her hangi bir yıldızın saat |
|
|
|