sefâh

: سفاه

(a. i.) : (bkz. : sefahat).

sefahat

: سفاهت

(a. i.) : 1) zevk ve eğlenceye -aşırı derecede- düşkünlük. 2) akılsızlık. 3) har vurup harman savurma.

sefâin

: سفائن

(a. i. sefîne'nin c.) : gemiler, (bkz. : süfün).

sefa in-i harbiyye

:  

harb gemileri.

sefalet

: سفالت

(a. i.) : 1) sefillik, hakirlik, düşkünlük, aşağılık. 2) yoksulluk.

sefaret

: سفارت

(a. i. c. : 'sefârât) : sefirlik, elçilik, [aslı : "sifâret" diri.

sefâret-hâne

: سفارتخانه

(a. f. b. i.) : elçilik konağı, elçilik.

sefâric

: سفارج

(a. i. sefercel'in c.) : ayvalar.

sefat

: سفط

(a. i.) : 1) sepet, sele. 2) balık ve ağaç pulu.

sefâtic

: سفاتج

(a. i. süftece'nin c.) : tic. poliçeler.

sefeh

: سفه

(a. i.) : akılsızlık.

sefele

: سفله

(a. s. sâfil'in c.) : aşağı kimseler, alçaklar.

sefen

: ثفن

(a. i.) : nasır.

sefer

: صفر

(a. i. c. : esfâr) : arabî aylarının ikincisi [yılbaşı Muharrem olmak îtibâ-riyle]

sefer

: سفر

(a. i. c. : esfâr) : 1) yolculuk. 2) savaşa gitme. 3) savaş. 4) askerin savîaş hâlinde veya savaşa hazır bulunması hâli. 5) defa, kerre, kez.

sefer in'âmı

:  

ask. tar. harb dolayısiyle Yeniçeri ocağı asker ve subaylarına verilen bahşiş.

sefer-ber

: سفربر

(a. f. b. i.) : savaşa gönderilmiş veya gönderilmek üzere bulunan [asker] ; savaşa hazırlanmış devlet.

sefercel

: سفرجل

(a. i. c. : sefâric) : ayva.

sefer-güzîn

: سفر گزين

(a. f. b. s.) : yolculuk eden, yol giden.

seferi, seferiyye

: سفری ، سفريه

(a. s.) : 1) seferle, yolculukla ilgili olan. 2) savaş ile ilgili : 3) şer'an en az 18 saatlik yere gitmek üzere yola çıkan kimse, yolcu, ["hazerî" nin zıddı]

seff

: سف

(a. i. c. : süfûf) : 1) ilâcı toz hâline getirme. 2) toz hâline getirilmiş ilâç.

seffâh

: سفاح

(a. s.) : 1) hatîp, güzel söz söyliyen. 2) cömert, eliaçık. (bkz. : civân-merd). 3) kan dökücü, gaddar.

seffâk

: سفاك

(a. s. sefk'den) : 1) kan dökücü, (bkz. : hûn-rîz). 2) (bkz. : seffâh1.

sefîd

: سفيد

(f. s.) : ak. (bkz. : beyzâ, ebyaz). Bahr-i-sefîd : Akdeniz. Rîş-i sefîd : ak sakal.

sefîd ü siyah

:  

akla kara.

sefîdâ, sefîdâc

: سفيدا ، سفيداج

(f. i.) : üstübec.

sefîdî

: سفيدی

(a. i.) : aklık, beyazlık.

sefîh

: سفيه

(a. s. c. : süfehâ) : zevk ve eğlenceye düşkün, parasını pulunu israf eden akılsız.

sefîl, sefile

: سفيل ، سفيله

(a. s. sefâlet'den. c. : sefîlân, süfelâ) : 1) sefalet çeken, yoksul. 2) alçak. 3) uslu tabiatlı, [kelimenin doğrusu "sâfil" diri.

sefilân

: سفيلان

(a. s. sefîl'in c.) : (bkz. : süfelâ).

sefîle

: سفيله

(o. s.) : mec. orospu, (bkz. : fahişe, zaniye).

sefine

: سفينه

(a. i. c. : sefâin, süfün) : gemi, vapur, (bkz : keştî).

sefîne-i Nûh

:  

1) Nuh'un gemisi; 2) astr. semânın güney yarım küresinde bulunan bir burcun adı.

sefînet-üş-suârâ

:  

ed. dîvan şâirlerinden toplanan şiir mecmuası.

sefîr

: سفير

(a. i. sefâret'den. c. : süferâ) : elçi. sefîr-i kebîr : büyük elçi.

sefk

: سفك

(a. i.) : dökme, akıtma. sefk-i dimâ' : kan dökme, kan dökücülük.

sefl

: ثفل

(a. i.) : (bkz. : kazurat).

sefsefe

: سفسفه

(a. i.) : un, nişasta gibi toz hâlindeki şeyleri eleme.

seftece

: سفتجه

(a. i. c. : sefâtic) : poliçe.