Se |
: | ث |
(a. ha.) : Osmanlı alfabesinin beşinci harfi olup "ebced" hesabında beşyüz sayısınırr karşılığıdır; s sesini verir. |
se |
: | سه |
(f. s.) : 1) üç. (bkz. : selâs, selâse). 2) tavla zarının üzerindeki uç nokta. Penc ü se : beş (ile) üç [zar oyununda] |
sea 4 |
: | سعه |
(a. i.) : fels. güc, iktidar, fr. capacite. |
seâbîb |
: | ثعابيب |
(a. i.) : salya. |
seâbîb |
: | سعابيب |
(a. i. su'bûb'un c.) : saf su akan yerler. |
seâbîn |
: | ثعابين |
(a. i. su'bân'ın c.) : büyük yılanlar, ejderhalar. |
seâlîl |
: | ثآليل |
(a. i. sü'lûl'ün c.) : 1) memeler. 2) vücutta meydana gelen siğiller |
seb' |
: | سبع |
(a. s.) : yedi [sayı] , (bkz. : heft). |
seb'a |
: | سبعه |
(a. s.) : yedi [sayı] , (bkz : heft). |
seb'a-i iklîm |
: |
iklimlerin yedisi, yedi diyar. |
|
seb'a-i seyyare |
: |
(yedi gezegen) : Utârid (Merkür) Zühre (Venüs) Mirrih (Mars) Müşteri (Jüpiter) Zühal (Satürn) Neptün, Plüton. |
|
Sebâ |
: | سبا |
(a. h. i.) : Hz. Süleyman'ın zevcesi Belkîs'in Yemen'de hükmü altında bulundurduğu mâmur olan şehri. |
se-bâ-dü |
: | سه باد |
(f. b. s.) : üç (ile) iki [zar oyununda] |
sebâhat |
: | سباحت |
(a. i.) : [aslı : "sibâhat" dir] . (bkz. : sibâhat). |
se-bahr |
: | سه بحر |
(f. a. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
sebâik |
: | سبائك |
(a. i. sibîke'nin c.) : eritilip îkalıba dökülmüş mâdenler, külçeler. |
sebak |
: | سبق |
(a. i. c. : esbâk) : 1) ders. 2) öndül. |
sebak-âmûz |
: | سبق آموز |
(a. i.) : muallim (*öğretmen). |
sebak-dâş |
: | سبقداش |
(a. f. b. i.) : ders -arkadaşı. |
sebak-gâh |
: | سبقگاه |
(a. f. b. i.) : mektep, medrese. |
sebak-hân |
: | سبقخوان |
(a. f. b. i.) : ders okuyan. |
sebât |
: | ثبات |
(a. i.) : yerinde durma, kımıldamama, sözünden, karârından vazgeçmeme. Bî-sebât : sebatsız. Bî-sebâtî : sebatsızlık. sebât-ı kadem : ayak direme; dayanma. sebât-ı pây-i erbâb-ı metanet : metanet sahiplerinin ayak diremesi. |
sebâtî |
: | ثباتی |
(a. i.) : 1) sebatlılık, sözünde, karârında durma. 2) erkek adı. |
sebât-kâr |
: | ثباتكار |
(a. f. b. s. c. : sebât-kârân) : sebat eden, sözünde, karârında duran, (bkz : mukdim). |
sebât-kârân |
: | ثباتكاران |
(a. f. b. s. sebât-kâr"ın c.) : sebat edenler, sözünde, karârında duranlar. |
sebât-kârâne |
: | ثباتكارانه |
(a. f. zf.) : sebat ederek, sözünde durarak; yılmadan, yorulmadan. |
sebât-kârî |
: | ثباتكاری |
(a. f. i.) : sebatkârlık. |
sebâyâ |
: | سبايا |
(a. i. sebî'nin c.) : savaşta esir düşenler. [ekseriya kadınlar hakkında 'kullanılır] |
sebâ yü dü (sebâidü) |
: | سه بای ودو |
(f. b. s.) : 'üç (ile) iki [zar oyununda] |
sebb |
: | سب |
(a. i.) : sövme, sövüp sayma. ı(bkz. : düşnâm, şetm, ta'n). |
Sebbâb |
: | سباب |
(a. s. sebb'den) : çok küfür eden. (bkz. : küfr-bâz, şâtim, şettâm). |
sebbâbe |
: | سبابه |
(a. i.) : şehâdet parmağı, başparmağın yanındaki parmak. |
sebbâbe-gezâ |
: | سبابه گزا |
(a. f. b. s.) : şaşarak parmağını ısıran, (bkz- : engüşt ber-dehân). |
sebbâh |
: | سباح |
(a. s. sibâhat'den) : 1) suda yüzen, yüzücü, (bkz. : sâbih). 2) i. yüzgeç. |
sebbâh |
: | سباحه |
(a. i.) : yüzücü kuşlar sınıfı. |
sebbak |
: | سباق |
(a. i.) : yüğrük at. |
sebbâk |
: | سباك |
(a. s.) : eritici, eritip kalıba döken. |
sebbî |
: | سبی |
(a. s. seby'den) : esir edilmiş, esir olan. |
sebbûre |
: | سبوره |
(a. i.) : yazı tahtası; yazboz tahtası. |
Sebe' |
: | سبأ |
(a. h. i.) : (bkz. : Sebâ). |
sebeb |
: | سبب |
(a. i. c. : esbâb) : 1) sebep. Bilâ-sebeb : sebepsiz, hiç yoktan. Li-sebebin : bir sebepden, bir maksattan - dolayı. 2) bahane. 3) alâka, ilgi. 4) vâsıta. 5) âlet. 6) ed. harekeli bir harf ile sakin bir harfden veya iki harekeli harf-den meydana gelen parça. |
sebeb-i hafîf |
: |
ed. iki harften, harekeli bir harfle sakin bir harfden ibaret olan ["ben, ten, sen. . " gibi] |
|
sebeb-i hayât |
: |
1) ana ve baba. 2) hayâtına, yaşamasına sebebolan kimse. |
|
sebeb-i sakil |
: |
iki harekeli harften ibaret olan : ["hareket", "azamet... " gibi] |
|
sebeb-i terk-i cân |
: |
can verme sebebi. sebeb-i vücud : varlık sebebi. |
|
sebebi, sebebiyye |
: | سببی سببيه |
(a. s.) : sebeple ilgili. |
sebebiyyet |
: | سبيت |
(a. i.) : sebebolma, icâbettirme. [yapma kelimelerdendir] |
sebed |
: | سبد |
(a. i.) : sepet. |
sebel |
: | سبل |
(a. i.) : hek. göze inen perde, dumanlı, bulanık görme hastalığı, (bkz. : sadd). |
sebele |
: | سبله |
(a. i.) : bıyık : (bkz. : şârib). |
sebel-nâk |
: | سبلناك |
(a. f. b. s.) : sebel hastalığına tutulmuş, gözü perdeli. |
se-berg |
: | سه برگك |
(f. b. i.) : g. s. Tezhipte kullanılan sitilize üç petallı bir çiçek motifi, [aslı : "si-berg"] |
sebh |
: | سبح |
(a. i.) : yüzme [suda] , (bkz : sibâhat). |
sebhale |
: | سبحله |
(a. n.) : "sübhân-Allah" demek. |
sebî |
: | سبی |
(a. i. c. : sebâyâ) : savaşta esir düşen kimse. |
seb'î |
: | سبع |
(a. i.) : helf. Vec" Saride bir gelen sıtma. |
sebîha |
: | سبيحه |
(a. i.) : gecelik, gecelik elbisesi. |
sebîke |
: | سبيكه |
(a. i. c. : sebâik) : eritilerek kalıba dökülmüş şey, külçe |
sebike-i zehebiyye |
: |
altın külçesi. |
|
sebil |
: | سبيل |
(a. i. c. : sübül, sübûl) : 1) yol, büyük cadde. 2) sebil, su dağıtılan yer. 3) hayrat olarak, parasız dağıtılan su. Ebnâ-yi sebîl : yolcular, yola gidenler. Fî-sebil-illâh : Allah yolunda, hayrat olarak. Ibn-üs-sebîl : yolcu. Tahliye-i sebîl : kapıp salıverme. |
sebîl-hâne |
: | سبيلخانه |
(a. f. b. i.) : sebil, hayrat olarak gelip geçenlerin su içmesine mahsus yer. |
seb'în |
: | سبعين |
(a. s.) : yetmiş sayısı, (bkz. : seb'ûn, heftâd). |
sebît |
: | سبيت |
(a. s.) : (bkz. : sabit). |
seb'iyye |
: | سبعيه |
(a. i.) : Şîa'nın 7 imama inanan kısmı. |
sebk |
: | سبق |
(a. i.) : 1) ileri geçme, ilerileme, evvelce geçme, vâki olma. 2) koşuda kazanan hayvan. |
sebk |
: | سبك |
(a. i.) : 1) bir şeyi eritme, kalıba dökme. 2) ed. ibarenin tarz ve tertibi. |
sebk-i mefsül |
: |
ed. ayrı ayrı, kesik kesik yazma tarzı. |
|
sebk-i mevsûl |
: |
ed. cümleleri bağlıyarak birleştirme tarzı. |
|
sebk-i mürekkeb |
: |
ed. hem kısa, hem uzun cümleli ifâde tarzı. |
|
sebkat |
: | سبقت |
(a. i.) : geçme, ilerleme. |
seblâ' |
: | سبلاء |
(a. s.) : 1) uzun kirpikli [göz] Ayn-i seblâ : uzun kirpikli göz. 2) kadın adı. |
seblet |
: | سبلت |
(a. i.) : (bkz. : sebele). |
sebr |
: | سبر |
(a. i.) : fels. fr. residus (methode des-). |
sebsebiyye |
: | سبسبيه |
(a. h. i.) : Rifâiyye tarîkatı kollarından biri. [kurucusu : Şeyh Süleyman-Sebsebî'dir] |
sebt |
: | ثبت |
(a. i.) : yazma, kaydetme, deftere geçirme. |
sebt-i defter |
: |
deftere geçirme. |
|
sebt |
: | سبت |
(a. i.) : cumartesi. (bkz : yek-şenbih). Eshâb-üs-sebt : Museviler. Yevm-üs-sebt : cumartesi günü. |
sebtiyyûn |
: | سبتيون |
(a. i. c.) : Hıristiyanlıkta "cumartesi gününü" kutsal sayan bir mezhep, cumartesiciler, |
sebû |
: | سبو |
(f. i.) : 1) testi. 2) şarap kabı. |
sebûy-i tehî |
: |
boş testi. |
|
sebû' |
: | سبع |
(a. i. c. : sibâ') : yırtıcı hayvan, canavar. |
sebûçe |
: | سبوچه |
(f. i.) : 1) küçük kap. 2) küçük testi. |
sebûh |
: | سبوح |
(a. s. sibh'den) : yüzgeç. |
Sebuî |
: | سبعی |
(a. s.) : yırtıcıya mensup, canavarla ilgili. |
sebuiyyet |
: | سبعيت |
(a. i.) : yırtıcılık. |
seb'ûn |
: | سبعون |
(a. s.) : yetmiş : 70. (bkz. : heftâd. seb'în). |
sebük |
: | سبك |
(f. s.) : 1) hafif, yeğni. 2) çabuk. 3) ağırlığı, ağırbaşlılığı olmıyan. |
sebük-bâr |
: | سبكبار |
(f. b. s.) : yükü hafif, eşyası az olan. |
sebük-endîş |
: | سبك انديش |
(f. b. s.) : sathi düşünen, derin düşünemiyen. |
sebük-hîz |
: | سبك خيز |
(f. b. s.) : çabuk kalkan, hareket eden. |
sebükî |
: | سبكی |
(f. i.) : hafiflik, yeğnilik. |
sebük-inân |
: | سبكعنان |
(f. a. b. s.) : çabuk koşan. |
sebük-magz |
: | سبكمغز |
(f. b. s.) : beyinsiz, akılsız, (bkz. : sebük-sâr). |
sebük-magzâne |
: | سبكمغزانه |
(f. zf.) : akılsızca. |
sebük-mâye |
: | سبكمايه |
(f. b. s.) : değersiz, itibarsız. |
sebük-mizâc |
: | سبكمزاج |
(f. a. b. s.) : hafif mizaçlı, hoppa [adam] . ” |
sebük-pây |
: | سبكاپای |
(f. b. s.) : ayağına çabuk olan. (bkz. : bâd-pâ). |
sebük'pervâz |
: | سبكپرواز |
(f. b. s.) : çabuk uçucu. |
sebük-rev |
: | سبكرو |
(f. b. s.) : çabuk giden (bkz. : çâbük-pâ). |
sebük-re'y |
: | سبك رأی |
(f. b. s.) : hafif fikirli, düşüncesiz, (bkz. : sebük-magz). |
sebük-rûh |
: | سبكروح |
(f. a. b. s.) : 1) hafif ruhlu, içi tez. 2) hoşsohbet, zarif, şen olan; mec. lâübâlî. |
sebük-sâr |
: | سبكسار |
(f. b. s.) : beyinsiz, akılsız, (bkz. : sebük-magz). |
sebük-ser |
: | سبكسر |
(f. b. s.) : 1) hafif düşünceli. 2) aşağılık, sefîh. |
seby |
: | سبی |
(a. i.) : harbde esir olma, alınma. |
sebz |
: | سبز |
(f. s.) : yeşil, yeşil renkli. (bkz. : ahdar). Berg-i sebz : 1) yeşil yaprak; 2) gönül almak üzere verilen ufacık hediye. Hatt-ı sebz : delikanlılarda sakal ve bıyıktan önce çıkan ince tüy. |
sebz-i hisar |
: |
müz. Türk müziğinin en az iki asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
|
sebz-i taze |
: |
müz. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
|
sebze |
: | سبزه |
(f. i. c. : sebze-vât) : 1) yeşillik, çimen. 2) yemeği yapılan yeşiİlik. |
sebze-vât |
: | سبزوات |
(f. a. i. sebze'nin c.) : zerzevat, [farsça olan bu kelimeyi Arap kaidesine göre cemîlendirmek yanlış bir teşkil olmakla beraber kullanılır olmuştur] |
sebze-zar |
: | سبزه زار |
(f. b. i.) : 1) yeşillik, çayırlık, çimenlik. 2) sebze tarlası, bostan. |
sebz-ender-sebz |
: | سبزادر سبز |
(f. b. i.) : 1) yeşillik içinde yeşillik. 2) müz. Türk müziğinin en az iki asırlık b : r mürekkep makamı olup numunesi kalmamıştır. |
sebz-ender-sebz-i hisar |
: |
müz. Türk müziğinin en az iki asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
|
sebz-ender-sebz-i kadîm |
: |
müz. Türk müziğinin en az üç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
|
sebz-fâm |
: | سبز فام |
(f. b. s.) : yeşil renkli, (bkz. : sebz-reng). |
sebzî |
: | سبزی |
(f. s.) : 1) yeşille ilgili, yeşilli. 2) müz. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
sebzîn |
: | سبزين |
(f. s.) : yeşil renkli, rengi yeşil, (bkz. : ahdar). |
sebz-pûş |
: | سبزپوش |
(f. b. s.) : yeşil örtülü, yeşil elbiseli. |
sebz-renq |
: | سبزرنگك |
(f. b. s.) : yeşil renkli, (bkz. : sebz-fâm). |