sıâ |
: | صعا |
(a. i. sa've'nin c.) : kuyruk sallıyan kuşları, (bkz. : sa'vât). |
sıâb |
: | صعاب |
(a. s. sa'b'ın c.) : güç, zor, çetin [şeyler] |
sıbâg |
: | صباغ |
(a. i. c. : esbiga) : 1) boya. 2) yaradılış. |
sıbg, sıbga |
: | صبغ ، صبغه |
(a. i.) : 1) içine kumaş ve şâire batırılan boya. 2) Hıristiyanların vaftizi. 3) din, mezhep. |
sıbgat-uliah |
: |
Allah'ın yaratıcı kuvveti, islâm'ın yaratılışı. 4) ispirto ve lokman ruhu içinde eritilmiş boya maddeleri, fr. teinture. |
|
sıbt |
: | سبط |
(a. i. c. : esbât) : torun. (bkz. : nebîre, hafîd). |
sıbtân |
: | سبطان |
(a. i. c.) : (bkz : sıbteyn). |
sıbteyn |
: | سبطين |
(a. i. c.) : iki torun. |
Sıbteyn-i Mükerremeyn |
: |
Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in iki torunu : Hz. Hasan ile Hüseyn. |
|
sıbvân |
: | صبوان |
(a. i. sabî'nin c.) : (bkz. : sıbyân) |
sıbye |
: | صبيه |
(a. i. sabî'nin c.) : (bkz. : sabye, sıbyân, subye). |
sıbyân |
: | صبيان |
(a. i. sabî'nin c.) : çocuklar. |
sıdâk |
: | صداق |
(a. i.) : nikâh akçesi, kalın, (bkz. : kâbîn, mehr). |
sıddîk |
: | ثديق |
(a. s. sıdk'dan. c. : sıddîkun) : 1) pek doğru, sözünün eri [kimse] . 2) İslâm âleminin ilk halîfesi ve Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in vefalı dostlarından Hz. Ebûbekr'in lâkabı. [Hz. EbÛbekir, yaşlı erkeklerden ilk Müslüman olan ve Aşere-i Mü-beşşere'den birincisidir (571-634.] . 3) i. erkek adı. [müen. : "sıddîka" dilimizde "sıdıka" şeklinde kadın adı olarak kullanılır] |
Sıddîka |
: | ثديقه |
(a. h. i.) : "dosdoğru kadın" : 1) Hz. Aişe. 2) Hz. Meryem. 3) kadın adı. |
sıdk |
: | صدق |
(a. i.) : 1) doğruluk, gerçeklik, (bkz. : hakîkat). 2) iç, yürek temizliği, (bkz : hâlisiyyet, muhâlasat). |
sıdk-ı derûn |
: |
yürek temizliği. |
|
sıdk u kizb |
: |
doğruluk ve yalan. sıdk u sebat : doğruluk ve sebat. |
|
Sıfahân |
: | صفهان |
(f. h. i.) : Isfahan şehri. |
sıfâk |
: | صفاق |
(a. i. c. sıfâkat) : hek. adaleleri ("kasları) örten ve koruyan ince zarlar. |
sıfâr |
: | صفار |
(a. i.) : 1) kene. 2) s. sarı. |
sıfat |
: | صفت |
(a. i. vasf'dan. c. : sıfat) : 1) hal, keyfiyet, suret, şekil, varlık, (bkz. : vasf). |
sıfat-ı arıza |
: |
ticâret, kâr, ayıp ve ilel gibi mev-sûfa sonradan arız olan halet. |
|
sıfat-ı asüyye |
: |
Allah'ın vücut sıfatı. 2) nişan, alâmet, (bkz. : şiar). 3) yüz ve kılık, (bkz : kisve, kisvet). 4) bir şahıs veya şeyin hâli. 5) lâkab, unvan. 6) gr. sıfat, bir şahsın veya şeyin hal ve şanını, renk veya sayısını, derecesini gösteren kelime, fr. adjeetif. 7) gr. [terkiplerde] 'belirten, (bkz. : mevsûf). |
|
sıfat |
: | صفات |
(a. i. vasf'dan, sıfat'ın c.) : sıfatlar, vasıflar. |
sıfât-ı adediyye |
: |
gr. sayı sıfatları |
|
sıfât-ı cemâliyye |
: |
tas. lütuf ve merhamet ile ilgili vasıflar. |
|
sıfât-ı ilâhiyye |
: |
tas. kendisini ve zıddını Ce-nâb-ı Hakk'a nispet caiz olan vasıflar, [rızâ, rahmet, sıhhat, gazap. gibi] |
|
sıfât-ı istifhâmiyye |
: |
gr. soru sıfatları. sıfât-ı işâriyye : gr. işaret sıfatları. |
|
sıfât-ı kıyâsiyye |
: |
gr. bir kaideye (kurala) bağlı ve uygun olarak meydana gelen sıfatlar. |
|
sıfât-ı mübheme |
: |
gr. "belgisiz (mübhem) sıfatlar. |
|
sıfât-ı semâiyye |
: |
gr. bir kaideye ('kurala) bağlı olmayıp işitilmekle öğrenilen sıfatlar. |
|
sıfât-ı selbiyye |
: |
tas. mânâsında selb mümkün olan sıfatlar : kıdem, beka, vahdâniyyet, muhâle-fetün lilhavâdis, kıyam binefsihi. (bkz. : sıfât-ı zâtiyye). |
|
sıfât-ı subûtiyye |
: |
tas. Allah'ın sıfatları : hayat, ilim, semi', basar, irâde, kudret, kelâm, tekvîn. |
|
sıfât-ı tavsîfiyye |
: |
gr. "niteleme sıfatları, fr. adjectifs qualificatifs. |
|
sıfât-ı ta'yîniyye |
: |
gr. belirtme sıfatlan, fr. adjectifs determinatifs. |
|
sıfat terkibi |
: |
gr. sıfat takımı. |
|
sıfât-ı |
: |
(bkz. : sıfât-ı selbiyye) |
|
Sıffîn |
: | صفين |
(a. h. i.) : Fırat havâlisinde, Rıkka yakınında bir yer olup Hz. Ali ile Muâ-viye arasında geçen savaştan dolayı ün kazanmıştır. |
sıfr |
: | صفر |
(a. i. c. : asfâr) : sıfır, hiç. sıfr-ül-yed : eli boş; mahrum. |
sıhâf |
: | صحاف |
(a. i. sahfe'nin c.) : geniş, düz kablar. |
sıhha |
: | صحه |
(a. i.) : (bkz. : sıhhat) Hıfz-ıs-sıhha : sağlık koruma bilgisi. |
sıhhat |
: | صحت |
(a. i.) : 1) sâhihlik, doğruluk; gerçeklik. 2) sağlamlık, sağlık. 3) ed. sözün yanlış ve eksik olmaması, (bkz ; hakîkat). |
sıhhat-nâme |
: | صحتنامه |
(a. f. b. i.) : ed. hastalanan birinin iyileşmesi dolayısiyle yazılan manzume. |
sıhhî |
: | صحی |
(a. s.) : 1) sıhhatle, sağlıkla ilgili, sıhhate, sağlığa yarar. 2) hekimliğe âit. |
sıhhiyye |
: | صحيه |
(a. i.) : 1) hekimlik işleriyle, sağlık işleriyle uğraşan dâire. 2) sağlık işleri. |
sıhhiyyûn |
: | صحيون |
(a. i.) : [eskiden] , hekimlerin, sağlık işlerine çok ehemmiyet veren kısmı, fr. hygienistes. |
sıhr |
: | صهر |
(a. i. c. : eshâr, suharâ) : kız alıp kız vermekle akrabadan olan kimse. evlenmekle meydana gelen yakınlık. |
sıhrî |
: | صهری |
(a. s.) : evlenmelerden meydana gelen [akrabalık] |
sıhriyyet |
: | صهريت |
(a. i.) : evlenmek yoliyle olan akrabalık. |
sikar |
: | صقار |
("ka" uzun okunur, a. i. sakr'ın c.) : zool. tepeli doğanlar. |
sıkl |
: | صقل |
(a. i. c. : eşkal) : (bkz. : sıklet). |
sıklâb |
: | صقلاب |
(a. h. i. c. : sakalibe) : islâv. |
sıklet |
: | ثقلت |
(a. i.) : 1) ağırlık, yük. 2) sıkıntı. |
sıklet-i izâfiyye |
: |
fiz. cisimlerin bir santimetre küpünün ağırlığı, yoğunluk (kesafet). |
|
sıkt |
: | سقط |
(a. i.) : hek. düşük, ölü düşen çocuk. |
sıkt-üz-zend |
: |
1) çakmaktan çıkan kıvılcım; 2) Ebü-l-Alâ-il Maarrî'nin meşhur şiir mecmuası. |
|
sıla |
: | صله |
(a. i. vasl'dan. c. : sılât) : 1) memleketine gitme, akrabasına ulaşma. |
sıla-ı rahm |
: |
ana, baba ve akrabasını ziyaret vazifesini yapma, [bunu terke : "kat'ı rahm" denir] . 2) bahşiş, hediye. 3) gr. rabıt sîgası, *bağ-fiil, ulaç, fr. gerondif. |
|
sılât |
: | صلات |
(a. i. sıla'nın c.) : 1) sılalar. 2) armağanlar, bahşişler. |
sile |
: | صله |
(a. i.) : bir şâire, yazdığı med-hiye karşılığı olarak verilen para. |
sımâd |
: | صماد |
(a. i.) : şişe tıpası, tıkacı, (bkz. : sımam). |
sımâh |
: | صماخ |
(a. i.) : 1) kulak, (bkz : gûş, üzn). 2) kulak deliği. |
sımâh-ı bevlî |
: |
anat. kadîbin ucundaki delik. sımâh-i cân : can kulağı. |
|
sımam |
: | صمام |
(a. i.) : şişe tıpası, (bkz : simâd). |
simâme |
: | صمامه |
(a. i.) : kan damarlarında tıkanıklık yapan kan pıhtısı. |
sımlâh |
: | صملاح |
(a. i.) : kulak kiri. |
sımt |
: | سمط |
(a. i.) : dizi, dizilmiş şey. |
sımt-ı lü'lü' |
: |
inci dizisi. |
|
sımtî |
: | سمطی |
(a. i.) : ed. üçüncü, dördüncü mısraları kafiyeli olup diğerleri bir kafiyede olmı-yan şiir. |
sınâât |
: | صناعات |
(a. i. sınâat'ın c.) : san'-atler, zanaatler. (bkz. : sanayi'). |
sınâat |
: | صناعت |
(a. i. c. : sınâât, sanayi') : san'at, zanaat, ustalık, maharet. |
sınâb |
: | صناب |
(a. i.) : hardal. |
sınaî, sınâiyye |
: | صناعی ، صناعيه |
(a. s.) : 1) sanatle ilgili. 2) tabîatten olmıyan, insan yapısı. Ezhâr-ı sınâiyye : yapma çiçekler. |
sınâât-ı seb'a |
: | صناعات سبعه |
(a. b. i.) : fels. arts liberaux. |
sınâiyyât |
: | صناعيات |
(a. i. sır. âî'nin c.) : 1) sanatle ilgili olan şeyler. 2) insan yapısı şeyler. |
sınar |
: | صنار |
(a. i.) : bot. çınar. |
sındîd |
: | صنديد |
(a. i. c. : sanâdîd) : baş, başkan, ileri gelen. |
sınf |
: | صنف |
(a. i. c. : esnaf, sunûf) : sınıf. |
sınv |
: | صنو |
(a. i.) : dal, budak, bir kökten çatallanan dallar. El-veledü alâ-sınvi ebîh : erkek evlâd babanın budağı üzerinde, onun halindedir. |
sırat |
: | صراط |
(a. i.) : 1) yol. (bkz. : râh, tarîk). |
sırât-ı müstakim |
: |
1) doğru yol; 2) vaktiyle istanbul'da çıkan (1. 909) ve Mehmet Akif'in yazılarını yayan bir dergi. 2) sırat köprüsü, üstünden geçip Cennete gitmek üzere Cehennem'in üzerine kurulacak olan çok dar ve güç geçilir köprü. |
|
sırf |
: | صرف |
(a. s. Ve zf.) : 1) sâde, yalnız, ancak. 2) tamâmiyle, büsbütün, baştan aşağı kadar, (bkz. : kamilen). |
sırr |
: | سر |
(a. i. c. : esrar) : 1) gizli tutulan, kimseye söylenmiyen şey. Ifşâ-yi sırr : gizli şeyi herkese söyleme, (bkz. : râz). 2) Allah'ın akıl ermiyen hikmeti. |
sırr-ı teâd |
: |
îcat sim, yaradılışın gizli sebebi. sırr-ı istiva : tas. siyah bir şerit adı olan istiva, yüksek bir alâmet sayılırdı. Cenâb-ı Mevlânâ'dan kalmış olup iki yollu olan külâh-ı seyfî veya kılıcı tâç yollarına takılan şerif. [Mevlevî tâbirlerinden-dir, bu tacı ancak cezbe-i Rahman ile istivanın sırrına vâkıf olan mümtaz zatlar giyebilirdi] |
|
sırr-ı rübûbiyyet |
: |
tas. rübûbiyyetin merbûb üzerindeki nişanı, [tasavvufî eserlerde : sırr-ı rübûbiyyet, bir sırdır ki eğer zahir olsa, mütevakkıf-Ün-a1eyh olduğu şeyin butlanı sebebiyle bâtıl olur] |
|
sırr-ı tecelliyyât |
: |
tas. "kalbe tecellî-i evvel'in inkişâfiyle meydana gelen ve cem'-i esma beyninde ehâdiyyet-i cem'iyyeyi izhâr eden şuhûd ve zuhur. |
|
sırr-us- sırr |
: |
tas. icmal ve cem'-i ehâdiyyette hakaikın tafsîlât-ı kâmilesine ve hakayıkın müşte-mil olduğu kâffe-i mütaallikata hakikatleri veçhile ilim gibi hakkın âbidden teferrüdüne bâis olan şey. |
|
sırr-dâş |
: | سرداش |
(a. t. b. s.) : 1) sırları bir olan, birbirinin sırrını bilen. 2) sır saklıyan. |
sırrî, sırriyye |
: | سری ، سريه |
(a. s.) : 1) sır ile, gizlilikle ilgili. 2) i. [birincisi] erkek adı. |
sırran |
: | سرا |
(a. zf.) : gzlice, gizli olarak, (bkz. : hafiyyen). |
sırran tezkiye |
: |
[eski huk.] kadı'nın, mesture denilen varaka (yazılı kâğıt) ile bir şahidin âdil olup olmadığının mensûbolduğu yerden tahkik etmesi. |
|
sıyag |
: | صيغ |
(a. i. sîga'nın c.) : gr. sîga-lar, *kipler. |
sıyag-ı muhtelife |
: |
mâzî, muzSrt, emir v. b. gibi türlü sîgalar. |
|
sıyâgat |
: | صياغت |
(a. i.) : kuyumculuk. |
sıyâh |
: | صياح |
(a. i. sayha'nın c.) : bağırmalar, haykırışlar. |
sıyâh-ı matem |
: |
matem haykırışları. |
|
sıyâl, sıyâlet |
: |
(a. i.) : hamle etme, saldırma, üzerine atılma, (bkz. : savlet). |
|
sıyâm |
: | صيام |
(a. i.) : oruç. HIM siyim : oruç hâli. Şehr-i sıyâm : oruç ayı, ramazan. |
sıyânet |
: | صيانت |
(a. i.) : koruma, korunma, (bkz. : hıfz, himaye, muhafaza). |
sıyâs, siyâsi |
: | صياص ، صياصی |
(a. i. sıysa. nın c.) : 1) kaleler. 2) köşkler. 3) sığınacak yerler. |
sıysâ |
: | صيصه |
(a. i. c. : sıyâs, siyâsî) : 1) kale. 2) köşk. 3) sığınacak yer. |