sipâh

: سپاه

(f. i. c. : sipâhân) : 1) asker, (bkz. : ceyş, leşker, sipeh). 2) ordu. (bkz : cünd)

sipâh-dâr

: سپاهدار

(f. b. i.) : en büyük asker, (bkz. : ser-asker)

sipâhî

: سپاهی

süvari askeri, [eski Osmanlı ordusunda bir sınıf süvari olup, öşrünü aldıkları araziye karşılık, savaşa kendi yetişt!rdikleri hayvan-lariyle katılırlar, fakat cephaneyi hükümetten alırlardı]

sipâhiyân

: سپاهيان

(f. i. sipâhî'nin c.) : sipahiler, timar sahibi süvari askerleri.

sipâhiyâne

: سپاهيانه

(f. zf.) : sipahice, si-pâhiye yakışır surette.

sipâh-sâlâr

: سپاهسالار

(f. fc. i.) : askerlerin en büyüğü, (bkz. : sipâh-dâr, ser-asker).

sipâr

: سپار

(f. s.) : "feda eden, veren" mânâlarına gelerek 'birleşik kelimeler yapar : Cân-sipâr : canını feda eden. . gibi.

sî-pâre

: سی پاره

(f. b. i.) : 1) Kur'ân'ın her bir cüzü. 2) mecmua, küçük kitap. [30 cüz demektir]

sipariş

: سپارش

(f. i. c. : sipârişât) : 1) ısmarlama, ısmarlayış 2) bir şeyin yapılmasını ısmarlama. 3) birinin, başka yerde bulunan akrabasından birine kendi aylığından ayırtıp verdirdiği para.

sipârişât

: سپارشات

(f. i. s. : pâriş'in c.) : siparişler.

sipâs

: سپاس

(f. i.) : şükretme, duâ etme. Hamd ü sipâs : Allah'a şükür.

sipâs-dâr

: سپاسدار

(f. b. s.) : hamdeden, şükreden.

sipâs-dârî

: سپاسدار

(f. b. i.) : şükreder-lik, şükretme, (bkz. : sipâs-güzârî).

sipâs-güzâr

: سپاسگذار

(f. b. s.) : şükreden, Allah'a duâ eden.

sipâs-güzârî

: سپاسگذار

(f. b. i.) : Şükre-derlik, şükretme, (bkz. : sipâs-dârî).

sipeh

: سپه

(f. i.) : 1) asker, (bkz. : ceyş, leşker, sipâh). 2) ordu. (bkz. : cünd). sipeh-i belâ : belâ askeri; belâ ordusu.

sipeh-büd

: سپهبد

(f. b. i.) : başbuğ, baş-kumendan. ["sipeh-bed" şekli de var]

sipeh-dâr

: سپهدار

(f. b. i.) : (bkz. : si" pâh-dâr).

sipeh-dârî

: سپهدار

(f. b. i.) : seraskerlik, 'başkomutanlık.

sipeh-keş

: سپهكش

(f. b. s.) : "er güder" : başkumandan ('başkomutan).

sipeh-sâlâr

: سپهسالار

(f. b. i.) : (bkz. : sipâh-sâlâr).

sipeh-sâlârî

: سپهسالاری

(f. b. i.) : (bkz. : sipeh-dârî).

sipenc

: سپنج

(f. i.) : 1) misafirhane, otel. 2) misafir. 3) (bu) Dünyâ. Serây-i sipenc : Dünyâ.

sipend

: سپند

(f. i.) : üzerlik tohumu [tütsü olarak kullanılır]

siper

: سپر

(f. i.) : 1) arkasına saklanılacak şey 2) koruyucu engel. 3) gizlenilip savaşılacak yer veya şey. 4) s. kuytu, korunulabilen [yer] , 5) şapka kenarı, önü.

siper-i saika

:  

yıldırımsavar, paratoner, ir. paratonnerre.

siper-i şems, şems-i siper

:  

şapka kenarı.

sipergam

: سپر

(a. i.) : kot. fesleğen, lât. ocvmum basilicum.

sipihr

: سپهر

(f. i.) : 1) (bkz. : asman, semâ). 2) talih. 3) müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam olup en az altı asırlıktır; az kullanılmıştır. İki çeşidi vardır. Birinci nevi şehnaz ile hisardan mürekkeptir. İkinci nev'i ise hisar ile kûçekten müteşekkildir. Birinci çeşite "eski sipihr" diyebiliriz; çünkü eskiden kullanılmıştır ve muahhar eserler ikinci nev'e dâhildir. Her iki çeşit de dügâh (lâ) perdesinde kalır (ilki hisar, ikincisi kûçek ile). Güçlü, birinci derecede her ikisinde de hüseyni (mi) perdesidir, ikinci derecede güçlü, eski sipihr'de neva, değerinde ise çargâh'-dır. Donanıma hisar'ın "sol" ve "re" bakiyye diyezleri konulu

sipihr-hüseynî

: سپهر حسينی

(f. b. i.) : müz. Türk müziğnin birkaç asırlık bîr mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

sipihr-uşşâk

: سپهر عشاق

(f. a. b. i.) : müz. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

sipürde

: سپرده

(f. i.) : müz. Türk müziğinde diapazon'un lâ'sını hüseynî (mi) olarak alan ahenk ki, "ahterî" de denilir.