sulahfât

: سلحفات

(a. i. c. : selâhif) : kaplumbağa.

sulb

: صلب

(a. i. c. : aslâb) : 1) omurga kemiği, bel kemiği. 2) döl döş. (bkz. : zürriyyet). 3) döl. 4) (s. salâbet'den) sert, katı. 5) s. fiz. katı. 6) s. taş gibi.

sulbi

: صلبی

(a. s.) : birinin sulbünden gelme, kendi evlâdı, oğlu.

sulbiyya

: صلبيه

(a. i.) : birinin sulbünden gelme.

sulbiyyet

: صلبيت

(o. i.) : 1) katılık, sertlik. 2) cisimlerin katı hâli. 3) duygusuzluk, taş gibi olma.

sulehâ

: صلحاء

(a. s. sâlih ve Salih'in c.) : sâlih, iyi, yarar, selâhiyetli, günah işlemiyen kimseler.

sulh

: صلح

(a. i.) : 1) barış, barışma, barışıklık, (bkz. : musâlaha, müsâlemet). 2) rahatlık, (bkz. : âsâyiş). 3) uyuşma, uzlaşma.

sulh-âmîz

: صلح آميز

(a. f. b. s.) : barıştırıcı, ara bulucu.

Sulhen

: صلحا

(a. zf.) : sulh, barış voliyle, uztaşarak.

sulhî, sulhiyye

: صلحی ، صلحيه

(a. s.) : 1) sulha, barışa âit, barışla ilgili. 2) i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.

Sulhiyye

: صلحيه

(a. i.) : ed. savaştan barışıklığa geçilmesi münâsebetiyle yazılan şiir.

sulh-nâme

: صلحنامه

(a. f. b. i.) : sulh, barış kâğıdı.

sulta

: سلطه

(a. i.) : baskı, fr. autorite.

sultân

: سلطان

(a. s. c. : selâtîn) : 1) pâdişâh, hükümdar. 2) hükümdar' ailesinden olan [anne, kız kardeş, kız çocuk aibi] kadınlardan her biri. Hanım sultan : sultan kızı.

sultanî, sultâniyye

: سلطانی ، ساطانيه

(a. s. selâtet'den) : sultana, hükümdara âit, sultanla, hükümdarla ilgili. Mekâtib-i sultâniyye : liseler. Mek-tçb-i sultanî : Galatasaray lisesi.

Sultanî

: سلطانی

(a. i.) : Mısır, Trablus, Tunus ve Cezayir darphânelerinde basılan Osmanlı altınları hakkında cralarca alem olmuş bir tâbir. sultanî cedîd : müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Udî Cemil Ef. tarafından terkîbe-dilerek bir peşrev ile bir saz semaîsi bestelenmiş-tir. Şedaraban ile ferahnümâ makamlarının karışık olarak kullanılmasından ibarettir. Şederaban iie yegâh (re) perdesinde kalır (bu perde, ferahnü-mâ'nın da durağıdır). Güçlüler, birinci derecede -şedaraban güçlüsü olan- dügâh (lâ) ikinci derecede de -ferahnümânın güçlüsü olan- rast (sol) olur. Şederabanın "si" ve "mi" bakiyye bemolleri ile "fa" ve "do" bakiyye di

sultânî-hüzzâm

: سلطانی هزام

(a. b. i.) : müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur, [galiba bir asır kadar veya az daha önce terkîbedilip hemen unutulmuştur]

sultânî-ırak

: سلطانی عراق

(a. b. i.) : müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Tahmî-nen üç asırlık olup az kullanılmıştır (elimizde 17 kadar eser vardır). Isfahan ile ırak makamından bir dizinin (meselâ makamın pest dörtlüsü olan ırak'da segah dörtlüsünden) birleşmesinden mürekkeptir. Mevzuubahis dörtlü ile ırak perdesinde kalır. Güçlü birinci derecede ısfahanın durağı ve ırakın güçlüsü olan- dügâh (lâ) ikinci derecede de -Isfahanın güçlüsü olan- neva (re) perdeleridir. Donanımına ırak gibi "si" koma bemolü ile "fa" bakiyye diyezi konulur. Isfahan için nota içerisinde "si" bekar, '"fa" bekar, "do" bakiyye diyezi gibi değişiklikler yapılır, böylec

sultânî-nevâ

: سلاطانی نوا

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Nümûne olarak yalnız elimizde Kantemiroğlu'nun bir aksak semaîsi vardır. Sultanî neva ile bir rast beşlisinden müteşekkildir. Bu rast beşlisi çıkıcı bir şekilde icra edilerek, tiz durağı olan neva (re) perdesinde karar verilir. Güçlü, makamın terkibindeki her iki dizinin de durağı olan dügâh (la) Türdeşidir. Donanımına neva gibi "si' korna bemolü ile "fa" bakiyye diyezi konulur (ki ilk arıza rast beşlisinde de müşterek olup ikinci arıza bulunmaz).

sultânî-segâh

: سلطانی سگاه

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinde bir mürekkep makamdır. Galiba bir asır önce terkîbedilmiştir (Arap müziğinde de kullanılır). Segah ve müstear ile şedaraban makamlarının birleşmesinden doğmuştur. Şedaraban ile yegâh (re) perdesinde kalır (ki bu perde, diğer iki makamın da güçlüsüdür). Güçlüler birinci derecede -ilk iki makamın durağı olan-segâh ikinci derecede de -şedarabanın güçlüsü olan dügâh (lâ) dır. Donanımına segah "si" ve mi koma bemolleri ile "fa" bakiyye diyezi konulur. Segâh'ın "lâ" bakiyye diyezi, müstear'ın "do" bakiyye diyezi, nota içerisinde kullanılır. Şedaraban için donanım değiştirilerek, "si" bekar, "mi"

sultânî-yegâh

: سلطانی يگاه

(a. f. b. i.) : müz. Türk müziğinde bir makamdır. Dede ef. tarafından -II. Sultan Mahmud'a ithâfen- tesmiye edilmiştir (ki 4 parçalık faslı, pâdişâh vasfında medhi-yedir) [şu halde tahmînen 130 seneliktir] , Sul-tânî-yegâh, pûselik makamının re (yegâh) perdesindeki şeddidir (re mineur). Güçlüsü -beşinci derece olan- dügâh (lâ) perdesidir. Umumiyetle inici olarak seyreder. Donanımına "si" için bir küçük mücenneb bemolü konulur; yeden'in "do" bakiyye diyezi, nota içerisinde kullanılır. Dizisinde niseb-i şerîfeden -pûselikte olduğu üzere- 9 tanesi mevcuttur (hepsi) ve şu halde "mülayim" dir. Orta sekizlisindeki sesleri -tîzden pe

Sultan Veled (Mehmed BehSüddîn-)

: سلطان ولد [محمد بهاء الدين]

(a. b. h. i.) : meşhur Mevlânâ Celâlüddîn-i Rûmî'nin oğludur. 1226 yılında doğan Sultan Veled, babasının mevlevî ta-rîkatini bir kaide ve sistem altına almıştır. Dîvânından başka Ibtidânâme, İntihânâme, Refeâbnâme adında üç manzum ve Maarif adında da bir mensur eseri vaMır. Sultan Veled, on üçüncü asrın ikinci yansında Anadolu Oğuz lehçesi edebiyatında mühim bir varlık olarak kendini tanıtmıştır. Şiirleri daha ziyâde didaktiktir, (d. : 1226 - ö. : 1312.

su'lûk

: صعلوك

(a. i. c. : saâlik) : 1) fakir. 2) serseri. 3) dilenci.