sa'y |
: | سعی |
(a. i. c. : mesaî) : 1) çalış, çabalama, gayret, emek. 2) geçinmek için iş işleme. 3) koşma, yürüme [hac'da "safa" ile "Merve" arasında] |
sa'y-i belîğ |
: |
emek harcayıp gereği gibi çalışma. |
|
sa'y-i mîrî |
: |
devlet adına alınan eşya ile müta-hitlerin taahhüt bedellerinden indirilen kısımlar. |
|
sayâkıle |
: | صياقل |
(a. i. saykal'ın c.) : 1) cilâcılar. 2) cila âletleri. |
sayd |
: | صيد |
(a. i.) : 1) av. (bkz : şikâr). 2) avlama, avlanma. |
sayd-i mâhî |
: |
balık avı. |
|
sayârif |
: | صيارف |
(a. s. sayrefî'nin c.) : 1) işini bilir, kurnaz kimseler. 2) i. sarraflar. |
saydelânî |
: | صيدلانی |
(a. i.) : 1) eczacı; ispençiyar. Fenn-i saydelânî : eczacılık ilim ve fenni, ispençiyari. 2) s. eczacılıkla ilgili. |
saydele |
: | صيدله |
(a. i.) : eczacılık. |
sayd-gâh |
: | صيدگاه |
(a. f. b. i.) : avlak, av yeri. (bkz. : şikâr-istân). |
sayd-ger |
: | صيدگر |
(a. f. b. i.) : avcı. (bkz : . sayyâd). |
saye |
: | سايه |
(f. i.) : 1) gölge, (bkz : zili). "2) koruma, sahip çıkma, (bkz. : himaye, siyânet). : 3) yardım, (bkz. : muavenet). |
sâye-i bîcân |
: |
cansız gölge. |
|
sâye-i feyz-i hamiyyet |
: |
hamiyet feyzinin sayesi. |
|
sâye-i lûtf ü kerem |
: |
iyilik ve ihsan gölgesi. |
|
sâye-i medîd |
: |
uzun gölge. |
|
sâye-bân |
: | سايبان |
(f. b. i.) : 1) sayvan, gölgelik, (bkz. : sâye-gâh). 2) büyük çadır. 3) s. koruyan, (bkz. : hafız, hâmî). |
sâye-dâr |
: | سايه دار |
(f. b. s.) : 1) gölgeli, gölgesi olan, gölge eden. 2) koruyan, sahip çıkan, (bkz. : hâmî). |
sâye-endâz |
: | سايه انداز |
(f. b. s.) : gölge salan, mec. koruyuculuk eden. |
sâye-gâh |
: | سايه گاء |
(f. b. i.) : gölgelik, gölgeli yer. (bkz. : sâye-bân1. |
sâye-güster |
: | سايه گستر |
(f. b. s.) : 1) gölge eden, gölge salan. 2) koruyan, (bkz. : sâye-dâr1, 2)). |
sâye-hâh |
: | سايه خواء |
(f. b. s.) : himaye, koruma istiyen. |
sâye-nisîn |
: | سايه نشين |
(f. b. s.) : 1) gölgede oturan. 2) bir şeyin gölgesine sığınan, korunan, (bkz. : mahmî). |
sâye-nişîn-i emân |
: |
emniyet gölgesi altında oturan. |
|
sâye-perver |
: | سايه پرور |
(f. b. s.) : gölgelendiren, gölge veren; koruyan. |
sâye-zâr |
: | سايه زار |
(f. b. s.) : gölgelik, (bkz : mazalle). |
sayf |
: | صيف |
(a. i. c. : esyâf, suyûf) : yaz Jfmevsim] |
sayfî |
: | صيفی |
(a. s.) : yaza âit, yazla ilgili. |
sayfiyye |
: | صيفيه |
(a. i.) : yazlık, yazlık ev. |
sayha |
: | صيحه |
(a. i. c. : sıyâh) : bağırma, nâra atma. |
sayha-i ümîd |
: |
ümit haykırışı. |
|
sayîde |
: | ساييده |
(f. s.) : 1) sürülmüş; ezilmiş. 2) eskimiş, yıpranmış. |
sâyis |
: | سايس |
(a. i. siyâset'den) : seyis, at uşağı, [aslı : "sâis" dir] . (bkz. : râyiz). |
sâyis-hâne |
: | سايسخانه |
(a. f. b. i.) : üzerine yük konulup yolcunun da bindiği hayvan. |
saykal |
: | صيقل |
(a. i. c. : sayâkıle) : 1) cilâcı. 2) cila âleti. |
saykal-kâr |
: | صيقلكار |
(a. f. b. i.) : yaldızcı, (bkz. : saykal-zen, tılâ-kâr). |
saykal-kârî |
: | صيقلكاری |
(a. f. b. i.) : yaldızcılık, (bkz. : saykal-zenî, tılâ-kârî). |
saykal-zede |
: | صيقلزده |
(a. f. b. s.) : cilâlı, cilalanmış, (bkz. : musaykal). |
saykal-zen |
: | صيقلزن |
(a. f. b. i.) : yaldızcı, (bkz. : saykal-kâr, tılâ-kâr). |
saykal-zenî |
: | صيقلزنی |
(f. b. i.) : yaldızcılık, (bkz. : saykal-kârî, tılâ-kârî). |
sayref, sayrefî |
: | صيرف ، صيرفی |
(a. s. c. : sayârif, sayârife) : 1) işini bilir, kurnaz. 2) i. sarraf. |
sayrûret |
: | صيرورت |
(a. i.) : olma, edilme, kılınma, bir halden başka bir hâle değişme. |
sayvan |
: | صيوان |
(a. i.) : 1) kırma, pervaz kıvrım. |
sayvân-i üzn |
: |
kulak kepçesi, ir. pavillon de l'oreille. 2) bot. şemsiye. |
|
sayyâd |
: | صياد |
(a. i.) : avcı. (bkz : sayd-ger). . sayyad-ı bî-insâf : insafsız avcı. |
Sayyâdiyye |
: | صياديه |
(a. h. i.) : tas. Rifâiyye tarîkatı kollarından biri. [Ahmed Izzettin-üs-Sayyâd tarafından kurulmuş ve bu sebeple adına nispet edilmiştir, (d. : 508 (1114) - ö. : 620 (1223.] |
sayyâg |
: | صياغ |
(a. i. sıyâgat'den) : kuyumcu, (bkz. : savvâg). |