seg

: سگك

(f. i.) : köpek, it. (bkz : kelb).

segabet

: سغابت

("ga" uzun okunur, a. i.) : açlık, (bkz. : cû').

seg-âbî

: سگابی

(f. i.) : zool. kunduz, [seg-i âbî'den]

segâh

: سگاه

(f. i.) : müz. Türk müziğinin en eski makamlarındandır. Kuvvetli bir zühd ve açık bir hüzün bildirir. En eski devirlerden beri rağbetle kullanılmıştır. Segah beşlisi ile hicaz dörtlüsünden mürekkeptir. (şu halde, dizisi bir sekizli dâhilinde ifâde edilebilen mürekkep makamlardan olmuş oluyor). Donanımına "si" ve "mi" koma bemolleri ile "fa" bakiyye diyezi konulur, hicaz dörtlüsünün "lâ" bakiyye diyezi, nota içerisinde kullanılır. Makam dizisi niseb-i şerîfe-den 5 tanesini içine aldığından, gizli mütenâfir sayılır. Durağı segah, güçlüsü -üçüncü derecesi olan- neva (re) perdeleridir. Umumiyetle çıkıcı olarak seyreder. Orta seki

segâh-acem

: سگاه عجم

(f. a. b. i.) : müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

segâh-mâye

: سگاه مايه

(f. b. i.) : miiz. mâye makamının, segah ile segah perdesinde kalan nev'ine -dügâh perdesnde kalandan tefrik maksa-diyle- bâzan verilen bir adı.

segâh muhayyer

: سگاه مخير

(f. a. b. i.) : müz. Türk müziğinin birkaç asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

seg-bân

: سگبان

(f. i.) : 1) seymen, yeniçeri ocağına bağlı bir sınıf asker. 2) Osmanlı saraylarında av köpeklerine bakan kimse.

seg-bân-ı cedîd

:  

tar. eski sekban teşkilâtının lağvından sonra kurulan yeni sekban teşkilâtı.

seg-cân

: سگك جان

(f. b. s.) : it canlı

seg-peçe

: سگك پچه

(f. b. i.) : köpek yavrusu, it eniği.

segrî

: سغری

(f. i.) : sağrı, hayvanın beli ile kuyruğu arasındaki dolgunca yer.