sân (-) |
: | سان |
(f. s.) : "benzer, andırır" mânâlarına gelerek 'birleşik kelimeler yapar. Yek-sân : bir gibi; bir düziye. |
sanâcık |
: | سناجق |
(o. i. c.) : Türkçe "sancak" kelimesinin arapça cemî şekli. |
sanâdîd |
: | صناديد |
(a. i. sındîd'in c.) : başkanlar; ileri gelenler. |
sanâdid-i Arab |
: |
Câhiliyet devri Araplarının büyükleri, başları. |
|
sanâdîd-i Bektâşiyân |
: |
ask. tar. ocak ağaları. |
|
sanâdîk |
: | صناديق |
(a. i. sundûk'un c.) : sandıklar. |
sanâi' |
: | صنائع |
(a. i. sanîa'nın c.) : düzme, tertipli işler, hileler, tuzaklar. |
san'at |
: | صنعت |
(a. i. c. : san'ât) : sanat, ustalık; hüner, marifet. |
san'ât |
: | صنعات |
(a. i. san'at'ın c.) : sanatlar, ustalıklar, hünerler, marifetler. |
san'at-ger |
: | صنعتكر |
(a. f. b. s.) : sanatçı. |
san'at-kâr |
: | صنعتكار |
(a. f. b. i.) : 1) sanatçı, usta. 2) artist. |
san'at-kârâne |
: | صنعتكارانه |
(a. f. zf.) : sanatkârca, bir sanatkâra yakışacak yolda. |
sanâyi' |
: | صنايع |
(a. i. sınâat'in c.) : san'atler, zanaatlar, (bkz. : sınâat). [aslı : "sınai'" dir] |
sanâyi'-i lâfziyye |
: |
ed. cinas ve şâire gibi şekil hünerleri. |
|
sanâyi'-i ma'neviyye |
: |
teşbih ve istiare gibi mânâ şekilleri. |
|
sanâyi'-i nefise |
: |
güzel san'atlar, fr. beaux-arts. |
|
sanâyi' ü hiref |
: |
sanatlar ve rızka, geçinmeye yarayan işler. |
|
sancak |
: | سنجاق |
(t. i.) : aslc. alay bayrağı. [kelime Türkçe olmakla beraber sancâk-ı şerîf gibi terkip hâlinde kullanılmış ve Oşmanlıcada "sanâcık" şeklinde cemîlendirilmiştir] |
sancâk-dâr |
: | سنجاقدار |
(t. f. b. s.) : sancak taşıyan, (bkz. : alem-dâr). |
sand, sandal |
: | صند ، صندل |
(a. i.) : Hindistan'dan getirilir kuvvetli ve güzel kokulu sert bir ağaç. |
sandel, sandelî |
: | صدل ، صدلی |
(a. s.) : 1) sandal ağacı ile ilgili. 2) i. sandal ağacından yapılmış sandalye, iskemle. 3) i. Avrupa hükümdarlarının oturdukları hükümet kürsüsü. |
sandûk |
: | صندوق |
(a. i. c. : sanâdîk) : sandık. [aslı : "sunduk" dur] |
sanduka |
: | صندوقه |
(a. i.) : mermerden veya çuhadan yapılmış mezar üstü. |
sandûka-i tabi |
: |
anat. orta kulak, (bkz. : üzn-i mutavassıt). |
|
sandûk-çe |
: | صندوقچه |
(a. f. b. i.) : küçük sandık. |
sandûk-kâr |
: | صندوقكار |
(a. f. b. i.) : veznedar. |
sanem |
: | صنم |
(a. i. c. : esnam) : 1) put. {bkz : büt, cibt, çelîpâ, salîb). 2) güzel kimse. sanem-i mahlika : Ay yüzlü güzel. |
sanem-hâne |
: | صنمخانه |
(a. f. b. i.) : puthâne, tapınak, (bkz. : büt-hâne). |
sanevber |
: | صنوبر |
(a. i.) : 1) çam fıstığı -ağacı. 2) çam fıstığı kozalağı. 3) sevgilinin boyu boşu |
sanevberî |
: | صنوبري |
(a. s.) : kozalak şeklinde, koni biçiminde. |
sanevberiyye |
: | صنوبريه |
(a. i.) : bot. kozalaklılar, fr. coniferes. |
sânevî |
: | ثانوی |
(a. s.) : ikinci. Keyfiyyât-ı sâneviyye : fels. fr. qualites secondaires. |
sanî' |
: | صنيع |
(a. i.) : görülen iş. (bkz : amel). |
sânî |
: | ثانی |
(a. s. seny'den) : ikinci, (bkz : düvüm). Cild-i sânî : ikinci cilt. |
sânî aşer |
: |
on ikinci. |
|
sânî' |
: | صانع |
(a. s. sun'dan) : 1) yapan, işliyen, yapıcı. 2) yaradan, san'at eseri olarak meydana getiren. 3) (h. i.) Allah. |
sâni'-i hakîkî, — -î lem-yezel |
: |
Allah. |
|
sâni'-i hakîm |
: |
hikmet sahibi olan yaratıcı; Allah. |
|
sâni-i kâinat |
: |
fels. epitken, demiurgos (halk için çalışan) fr. demiurge. |
|
sâni-üs-semâvâti ve-l-arz |
: |
gökleri ve yeri yaratan Allah. |
|
sanîa |
: | صنيعه |
(a. i. c. : sanâi', sanîât) : düzme, uydurma iş, tuzak, hîle. |
sanîât |
: | صنيعات |
(a. i. sanîa'nın c.) : (bkz : sanâi'). |
sânih, sâniha |
: | سانح ، سانحه |
(a. s. sünûh'dan) : zihin ve fikirde hâsıl olup çıkan, fikre doğan. Şeref-sânih (pâdişâhın irâdesi hakkında kullanılır) şerefle çıkan. EfkaT-f sâniha : doğan fikirler. |
sâniha |
: | سانحه |
(a. i. c. : sânihât) : çok düşünmeden fikre doğan, akla gelen şey. |
sâniha-ârâ |
: | سانحه آرا |
(a. f. b. s.) : sünûh eden, akla, hatıra gelen. |
sânihât |
: | سانحات |
(a. i. sâniha'nın c.) : çok düşünmeden fikre doğan, akla gelen şeyler. |
sânihât-ı Seyrânî |
: |
Seyrânî'nin içinden gelen duy guları ifâde eden şiirleri. |
|
sâniye |
: | ثانيه |
(a. i. c. : sâniyât, sevânî) : 1) s. sânî'nin müennesi. 2) dakikanın altmışta biri. 3) yarbaylık derecesinde mülkî bir rütbe olup elkabı : "izzetlü" dür. 4) kadın adı. |
saniyen |
: | ثانيا |
(a. zf.) : ikinci derecede, ikinci olarak. |