sena' |
: | ثناء |
(a. i. c. : esniye) : övme, övüş. (bkz. : medh). |
sena |
: | سناء |
(a. i.) : 1) meyva ve yapraklarının karışmasından meydana gelen baklagillerden iç sürdürücü bir ot. |
senâ-i Hindî |
: |
Hindistan'dan gelen sena. senâ-i kâzib : yabani sinameki. |
|
senâ-i mekkî |
: |
sinameki, [sürgün vermesi için kullanılır] |
|
senâ-i Mısrî |
: |
Mısır'dan gelen sena. 2) şimşek parıltısı. |
|
senâbik |
: | سنابك |
(a. i. sünbük'ün c.) : at, katır gibi tek tırnaklı hayvanların tırnakları. |
senâbil |
: | سنابلس |
(a. i. sünbüle'nin c.) : bot. başaklar, (bkz. : sünbülât). |
senâ-gû |
: | ثناگو |
(a. f. b. s.) : medheden, öven. (bkz. : senâ-hân, senâ-kâr, senâ-ver). |
senâ-gûyâne |
: | ثناگويانه |
(a. f. zf.) : övercesine. (bkz. : senâ-kârâne). |
senâ-gûyî |
: | ثناگويی |
(a. f. b. i.) : medhetme, övme, övücülük. |
senâ-hân |
: | ثناخوان |
(a. f. fc. s.) : [birini] öven, medheden. (bkz. : senâ-gû, senâ-kâr, senâ-ver). |
senâî |
: | ثنائی |
(a. i.) : mecûs. (bkz : vesenî). |
senâiyye |
: | ثانئيه |
(a. i.) : ed. birini övmek için yazılan manzume, (bkz. : medhiyye). |
senâ-kâr |
: | ثناكار |
(a. f. b. s.) : öven, medheden. (bkz. : senâ-gû, senâ-hân, senâ-ver). |
senâ-kârâne |
: | ثناكارانه |
(a. f. zf.) : övene, medhedene yakışacak yolda, övercesine. |
senâ-kârî |
: | ثناكاری |
(a. f. b. i.) : senâkârlık, övücülük. |
senam |
: | سنام |
(a. i. c. : esnam) : deve hörgücü, Sûre-i senâm-ül-Kur'ân : Kur'ân'ın ilk sûresi; Fatiha. |
senâm-ün-naka |
: |
devenin hörgücü. |
|
senan |
: | سنان |
(a. s.) : ışıklı, parlak, (bkz : rûşen, ziyâ-dâr). |
senânîr |
: | سنانير |
(a. i. sinnevr'in c.) : kediler. |
senâ-ver |
: | ثناور |
(a. f. b. s.) : medheden, öven. (bkz. : senâ-gO, senâ-hân, senâ-kâr). |
senâ-verâne |
: | ثناورانه |
(a. f. zf.) : birini övene ait, onunla ilgili. |
senâ-verî |
: | ثناوری |
(a. f. b. s.) : birini med-hedene, övene âit, onunla ilgili. |
senâyâ |
: | ثنايا |
(a. i. seniyye'nin c.) : ön dişler, önlerdeki dört diş [ler] |
senc (-) |
: | سنج |
(f. s.) : "tartan, ölçen, değerlendiren" mânâlarına gelerek *birleşik kelimeler yapar. Nükte-senc : nükteyi yerinde kullanan; nükteden anlıyan. Suhan-senc : söylediği sözün mânâsını hakkiyle bilen, sözün mâhiyetini takdir edebilen. |
sencîde |
: | سنجيده |
(f. s.) : 1) tartılı, ölçülü, yerinde [söz] . Suhan-i sencîde : ölçülü, tartılı söz. 2) i. g. s. tezhipte (süslemede) bir kıvrıma bağlı yaprak motifinin kıvrımın mukabil tarafına konulan ikinci motifin adı. |
sendânî |
: | سندانی |
(a. s.) : örse benziyen, örsü andıran. Azm-i sendânî : anat. kulağın içinde bulunan ve örse benziyen bir kemik. |
sendel |
: | سندل |
(f. i.) : 1) sandal. 2) bot. sandal ağacı. |
senderûs |
: | سدروس |
(f. a.) : sandalos, kehli-bar nevinden, kupal ağacından çıkan bir zamk. |
sene |
: | سنه |
(a. i. c. : . senevât, sinîn) : yıl. (bkz. : âm, sâl). Re's-i sene : yılbaşı. |
sene-i avam |
: |
kesirsiz yıl. [365 veya 366 gün] |
|
sene-i efrenciyye |
: |
(efrencî takvimine göre sene) : (bkz. : re's-i sene-i efrenciyye). |
|
sene-i hicriyye |
: |
Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in Mekke'den Medine'ye hicreti, başlangıç sayılan sene. [Muharrem ayı, buna başlangıç sayılmıştır] |
|
sene-i kameriyye |
: |
(kamer yılı) : on iki kamer ayından ibaret zaman olup Muharremin birinde başlar, Zilhicce ile biter ve 354 veya 355 gün sürer. |
|
sene-i kebîse |
: |
astr. artık yıl. [dört yılda bir gelen 366 günlük yıl] |
|
sene-i mâliyye |
: |
(mâlî yıl) : 1 Marttan îtibâren başlaması mâliyece kabul edilen yıl. |
|
sene-i mîlâdiyye |
: |
Hz. İsa'nın doğum târihi, başlangıç olarak kabul edilen yıl. (bkz. : re's-i sene-i mîlâdiyye). |
|
sene-i rûmiyye |
: |
(rûmî takvimine göre sene) : (bkz. : re's-i sene-i rûmiyye). |
|
sene-i şemsiyye |
: |
22 _ Marttan, müteakip 21 Marta kadar süren yıl. (Iranlılar'ın millî takvimi). |
|
sene-be-sene |
: | سنه بسنه |
(a. zf.) : seneden seneye, yıldan yıla, yıllar geçtikçe. |
sened |
: | سند |
(a. i. c. : senedât) : 1) dayanılacak şey. 2) *belgit. 3) tapu. 4) kuvvetli delil olabilecek söz |
sened-1 âdi |
: |
âdî senet, tasdik edilmemiş senet. |
|
sened-i bahrî |
: |
den. bir geminin kime âit olduğunu gösteren senet. |
|
sened-i hâkanî |
: |
tapu senedi. |
|
sened-i ittifakv |
: |
II. Mahmud devrinde âyân ile yapılan sözleşme (29 Eylül 1808) |
|
sened-i müsbit |
: |
ispat edici senet. |
|
sened-i resmî |
: |
resmî senet, resmen tasdîk edil. miş senet. |
|
seneteyn |
: | سنتين |
(a. i. c.) : iki sene. İki yıl |
senevât |
: | سنوات |
(a. i. sene'nin c.) : seneler, yıllar, (bkz ; sinîn). |
senevi, seneviyye |
: | سنوی ، سنويه |
(a. s.) : seneye, mensup, sene ile ilgili, bir yıllık. Vâri-dât-ı seneviyye : yıllık gelir. |
senevi |
: | ثنوی |
(a. i. sünâî'den) : biri hayr, öteki şer için olan iki yaratıcının bulunduğuna inanan mecûsî taifesinden olan kimse. |
seneviyye |
: | ثنويه |
(a. i.) : mecûsî taifesi. |
seng |
: | سنك |
(f. i.) : 1) taş. (bkz. : hacer). |
seng-i as-yâp |
: |
değirmen taşı. seng-i felâhan : saban taşı. seng-i hârâ : mermer taşı, pek sert taş. |
|
seng-i ibret |
: |
tar. Topkapı Sarayı'nın ikinci kapısı olan orta kapının önündeki dikili taş. [îdâm edilenlerin başları bunun üzerine konulup teşhir edildiği için bu adı almıştır. Tanzimat'tan sonra kaldırılmıştır] |
|
seng-i kabîr |
: |
mezar taşı. seng-i melâmet : bîrini kınarken sözle atılan taş. |
|
seng-i mihek |
: |
mehenk taşı. |
|
seng-i sebük |
: |
(hafif taş) : küfeği taşı. 2) tartı, ölçü; ağırlık. |
|
seng-a-seng |
: | سنگاسنگك |
(f. b. i.) : türlü türlü taşlık. |
seng-dil |
: | سنگدل |
(f. b. s.) : taş yürekli. |
seng-dil-âne |
: | سنگدلانه |
(f. zf.) : katı yüreklilere yakışacak yolda, katı yüreklilikle. |
seng-endâz |
: | سنگك انداز |
(f. b. s.) : taş atan, donunaklı söz söyliyen, dokunduran. |
senger |
: | سنگر |
(f. i.) : 1) büyük oklu kirpi. 2) istihkâm. |
sengîn |
: | سنگين |
(f. s.) : taştan, taştan yapılmış. Dil-i sengîn : taştan yürek, katı kalb. |
sengîn devr-i hindi |
: | سنگين دور هندی |
(f. a. b. i.) : müz. başka usullerin muayyen mertebelerine "ağır" denilirken, "sengin" ismi bâzı teknik mecburiyetler dolayısiyle de yalnız "yürük semaî" usûlünün ağır mertebesine mahsus iken I. Hakkı Beyin bastırmış olduğu binlerce notada 7/4 ağır devr-i hindî usûlünün bu isim altında olduğu görülür (salâhiyet sahibi olmıyan ve mevzuda bilgileri tam bulunmıyanlar, işte böyle bir ismin Türkî'si yerine Farisîsini ikame etmekle bile yanılmış olurlar). |
sengin semaî |
: | سنگن سماعی |
(f. a. b. i.) : müz. ağır semaîlerden 6/4 usûlü ile ölçülmüş olanlara -aksak semaîlerden tefrîk maksadiyle- verilen isim; 6/2 usûlü ile ölçülmüşse, "ağır sengin semaî" denilir. |
sengîn semaî (usûlü) |
: | سنگين سماعی [اصولی] |
(f. a. b. i.) : müz. yürük semaî usûlünün bir ağır mertebesine (6/4) verilen isimdir; bir mertebe daha ağrına "ağır sengin semaî" (6/2) denilir. Bu usuller, ayriı -zamanda kendileri ile ölçülmüş bulunan semaî "forme"undaki eserleri de işaret ederler; onun için sengin semaî yerine "ağır semaî veya "semaî" denilemez ve bu husustaki kaide bozulmuş olur. (çünkü "ağır semaî", semaî forme'-unun muayyen bir çeşittnin umûmî ismi olduğu gibi "semai" de bambaşka bir usûlün ismidir). |
seng-istân |
: | سنگستان |
(f. b. i.) : taşlık, taşı çok olan yer. (bkz. : seng-lâh1, seng-zâr). |
seng-lâh |
: | سنگلاخ |
(f. b. i.) : 1) taşlık, taşı çok olan yer. (bkz. : seng-istân seng-zâr) 2) Af-şarlı Nâdir Şâh'ın kâtibi olan Mirza Mehmed Meh-dî Hân'ın -başlıca Ali Şîr Nevâî'nin eserlerine dayanarak- Çağatay Türkçesi'nin lügat ve gramerini veren eseri. |
seng-pâre |
: | سنكپاره |
(f. b. i.) : taş parçası. |
seng-sâr |
: | سنگسار |
(f. b. i.) : taşı bol yer. |
seng-traş |
: | سنگتراش |
(f. b. i.) : taş yontucu (sanatkâr). |
seng-traşî |
: | سنتراشی |
(f. b. i.) : taş yont-macılık. |
seng-zâr |
: | سنگزار |
(f. b. i.) : taşlık, taşlı yer. (bkz. : seng-istân, seng-ISh). |
seniyy, seniyye |
: | سنی ، سنيه |
(a. s.) : yüksek, yüce. Irâde-i seniyye : yüce buyruk. |
seniyy-ül-cevânib |
: |
her yanı yüceliklerle dolu olan. |
|
seniyye |
: | ثنيه |
(a. i. c. : senâyâ) : öndeki dört diş. |