sürâdık

: سرادق

(a. i. c. : sürâdıkat) : 1) büyük pâdişâh çadırı. 2) saray perdesi, (bkz : serâ-perde).

sürâdikat

: سرادقات

("ka" uzun okunur a. i. sürâdık'ın c.) : 1) saray perdeleri, harem dâirelerinin önüne çekilen büyük perdeler. 2) otağlar, pâdişâh çadırlara.

sürâg

: سراغ

(f. i.) : iz, eser, işaret.

sür'at

: سرعت

(a. i.) : çabukluk, hız, sür'al-i infial : çok çabuk gücenen, darılan. sür'at-i intikal : çabuk anlama, çabuk kavrama, sür'at-i mümkine : mümkün olan çabukluk. sür'at-i seyr : gidiş hızı.

sürb

: سرب

(f. i.) : kurşun; kalay; kurşun ve kalay karışımı.

sürbe

: سربه

(a. i. c. : süreb, sürüb) : 1) sürü. 2) güruh, cemâat.

sürehâ'

: صرحاء

(a. s. sarîh'in c.) : saf ırklar.

sürer

: سرر

(a. sürre'nin c.) : aftat. göbekler.

Süreyya

: ثريا

(a. h. i.) : 1) Ülker yıldızı, [semânın kuzey yarım küresinde Sevr burcunun en parlak yıldızı olan Eddeberân'ın ilerisinde ve Feres-i a'zam istikametinde görünen güzel bir yıldız kümesi (Pleiades)] . (bkz. : Pervîn). Ikd-Sü-reyya. astr. Ülker [gerdanlığa benzetilmesinden dolayı bu ad verilmiştir] . 2) erkek ve kadın adı.

sürfe

: سرفه

(a. i.) : biy. kurtçuk.

sürfo

: سرفه

(f. i.) : öksürük. (bkz. : suâl).

sürh

: سرخ

(fi. s.) : 1) kırmızı, kızıl, (bkz. : ahmer). 2) kırmızı mürekkep. 3) bab veya fasıl başlıkları kırmızı mürekkeple yazılmış olan yazma kitap.

Sürh-âb

: سرخ آب

(f. b. i.) : kırmızı su Tkan ve şarap]

sürh-âbi

: سرخ آبى

(f. b. i.) : kırmızı ördek.

Sürhî

: سرخی

(f. i.) : kırmızılık, kızıllık, (bkz. : humret).

sürhî-i hicâb

:  

utançtan doğan kırmızılık.

sürh-ser

: سرخسر

(f. b. s. ve i.) : kızılbaş. (bkz. : râfızî).

süriyye

: سريه

(a. i. c. : serârî) : câriye, odalık, (bkz. : kenîzek, memlûke).

sürm

: سرم

(a. i.) : anat. kalın bağırsağın alt kısmı. Nezf-i sürm : basur.

sürme

: سرمه

(f. i.) : sürme, (bkz. : kûhl).

sürme-çûb

: سرمه چوب

(f. b. s.) : göze sürme çekmek için kullanılan mil.

sürme-dân

: سرمه دان

(f. b. i.) : sürme kabı, sürme hokkası.

sirme-keş

: سرمه كش

(f. b. s.) : sürme çekmiş; sürme çeken, sürme çekici.

sürr

: سر

(a. i.) : anat. yeni doğmuş çocuğun kesilmiş göbeği.

sürrâk

: سر

(a. s. sârik'ın c.) : hırsızlar, (bkz. : düzdân).

sürrât

: سرات

(a. i. sürre'nin c.) : (bkz : sürer).

sürre

: سره

(a. i. c. : sürer, sürrât) : 1) göbek (bkz. : nâf).

sürre-i bâtına

:  

yumurtanın sarısı, iç göbek, ir. chalaze. [tam ortasında bulunmasından kinaye]

sürre-i rie

:  

anat. akciğer göbeği, fr. hile pulmo-naire. 2) s. erkeğin hoşlandığı [kadın]

sürrî

: سره

(a. s.) : göbeSe âit, göbekle ilgili.

sürûb

: ثروب

(a. i. serb'in c.) : 1) iç yağları 2) azarlamalar, çekiştirmeler, beğenmeler.

sürûc

: سروج

(a. i. serc'in o.) : eyerler, at takımları.

sürûd

: سرود

(f. i.) : şarkı; türkü.

sürûd-i herâr

:  

bülbül nağmesi.

sürûd-i husrevânî

:  

müz. Iran sâsânî müziğinde halk türkülerine verilen isimlerden biri. [kısaca : husrevâni de denilir]

sürü

: سرور

(a. i.) : sevinç. Dâr-üs-sürûr : sevinç evi, sevinçli yer.

Sururî

: سروری

(a. h. i.) : XVIII. Asrın ikinci yarısında yaşamış olan bu şâirin asıl adı Osman'dır. Adanalıdır. Şiirde önce "Hüznî" sonra da "Sürûri" mahlasını kullanmıştır. Birçok şiirler yazmış ve bunlardan bir dîvan tertîbetmistir. Şiirlerinin çoğu hiciv ve mizaha aittir. Zamanı şâirlerinden Sünbülzâde Vehbî ile Şeyh Galibi de hicvetmiştir. Sürûrî'nirı asıl şöhret ve muvaffakiyeti "ebced" hesabiyle tertîbettiSi manzum tâ-rihlerindedir. Târihlerinden bir kısmı sonradan "Sürûrî Mecmuası" adiyle neşredilmiştir, (d. : ?-ö. : 1813.

Süruş

: سروش

(f. i.) : 1) (c. : sürûşân) : melek, (bkz. : firişte). 2) Cebrail.

sürûşân

: سروشان

(f. i. sürûş'un c.) : melekler, (bkz. : firiştegân).

sürüşe

: سورشه

(f. i.) : (bkz. : sürüş).

Sürüc

: سرج

(d. i. sirâc'in c.) : ışıklar, kandiller, mumlar.

sürür

: سرر

(a. i. serîr'in c.) : 1) yatacak yerler. 2) tahtlar.

süryâni

: سريانی

(a. s. ye i.) : eski Suriye (Şam) halkından, onların eski dinlerinden olanlar.