saf |
: | صف |
(a. i.) : (bkz. : saff). |
sâf, safî |
: | صاف ، صافی |
(a. s. safa, sarvet'den) : 1) temiz, hâlis, katkısız, karışık olmıyan. 2) bön, kolay aldatılabilen, kurnazlığa aklı ermiyen. [mü-en. : "sâfiyye"] |
safa' |
: | صفاء |
(a. i.) : 1) saflık, berraklık. (bkz. : safvet). 2) gönül şenliği, kedersizlik, eğlence. Ehl-i safa : safa adamı, keyif adamı. 3) müz. Türk müziğinin en az iki asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur. |
safâ-yi bâtın |
: |
iç saflığı; ruhun kedersizliği. |
|
safâ-yi gülsen |
: |
gülsen safâsı; gül bahçesi eğlencesi. |
|
safâ-yi hilkat |
: |
yaradılışın zevki. 4) erkek adı. |
|
Safâ |
: | صفا |
(a. h. i.) : Mekke civarında bir yer olup hacılar, burası ile Merve denilen yer arasında Hz. Hacer'in gidiş geliş hareketini remzede-rek dört defa gidip, üç defa gelirler. |
safâ-bahş |
: | صفا بخش |
(a. f. b. s.) : safa veren, eğlendiren, rahatlandıran. |
safâ-cû |
: | صفاجو |
(a. f. b. s. c. : safâ-cûyân) : rahat, eğlence arayan. |
safâ-cûyân |
: | صفاجويان |
(a. f. b. s. safâ-cû'nun c.) : rahat, eğlence arayanlar. |
safahat |
: | صفحات |
(a. i. safha'nın c.) : 1) safhalar. 2) Mehmet Akif'in meşhur eserinin adı [7 kitaptan ibarettir] |
safâih |
: | صفائح |
(a. i. safîha'nın c.) : düz, yassı şeyler; madenî levhalar. |
safâ-perver |
: | صفا پرور |
(a. f. b. s.) : safâlı, safa veren, iç açan. |
saf-ârâ |
: | صف آرا |
(a. s.) : (bkz. : saff-ârâ). |
safâ-yâb |
: | صفاياب |
(a. f. b. s.) : safâlanmış, safa bulmuş. |
saf-beste |
: | صف بسته |
(a. s.) : (bkz. : saff-beste). |
saf-der |
: | صف رد |
(a. f. b. s.) : (bkz. : saff-der). |
saf-derân |
: | صف دران |
(a. s.) : (bkz. : saff-derân). |
saf-derâne |
: | صف درانه |
(a. zf.) : (bkz. : saff-derâne). |
saf-derî |
: | صفدری |
(a. s.) : (bkz. : saff-derî). |
sâf-derûn |
: | صافدرون |
(a. f. b. s. c. : sâf-derûnân) : bön, kalbi temiz, içi saf, kolay aldatılabilen. |
sâf-derûnân |
: | صافدرونان |
(a. f. b. s. c. : sâf-derûn'un c.) : bönler, kalbi temiz, içi saf olanlar. |
sâf-derûnâne |
: | صافدرونانه |
(a. f. zf.) : bönlükle, saflıkla, (bkz. : sâf-dilâne). |
sâf-dil |
: | صافدل |
(a. f. b. s.) : kolay aldatılan, saf, bön. (bkz. : sâf-derûn). |
sâf-dilâne |
: | صافدلانه |
(a. f. zf.) : yürek saflığiyle, bönlükle, (bkz. : sâf-derûnâne). |
sa'fe |
: | سعفه |
(a. i.) : hek. kel. |
safer |
: | صفر |
(a. i. c. : esfâr) : (bkz. : sefer). |
Safevî |
: | صفوی |
(a. s. c. : safeviyyân) : Safî adındaki kimsenin soyundan olan; Fars hükümdarı şah İsmail'in soyu. |
Safeviyyân |
: | صفويان |
(a. s. safevî'nİD c.) : safevîler. |
Safeviyye |
: | صفويه |
(a. h. i.) : las. Safiyüddîn-i Erdebîlî tarafından kurulmuş olan tarikatın adı. [kurucusuna nispetle : "Erdebîliyye" de denilir] |
saff |
: | صف |
(a. i. c. : sufûf) : 1) dizi, sıra; camide cemâatin sırası. |
saff-i düşmenân |
: |
düşmanların safı. 2) bir sıraya dizilmiş asker. |
|
saff-ı harb |
: |
ask. : savaş hattını meydana getiren asker dizişi. |
|
saff-ı niâl |
: |
ayakkabıların dizildiği sıra, papuç-luk; meclisin en aşağı yeri. |
|
saff-ı sipâh |
: |
asker safı, dizisi. |
|
saff-ârâ |
: | صف آرا |
(a. f. b. s.) : sırayı, asker saflarını süsleyen. |
saff-beste |
: | صف بسته |
(a. f. b. s.) : saf bağlamış, sıra sıra dizilmiş. |
saff-der |
: | صفدر |
(a. f. b. s. c. : sarff-derân) : düşman saflarını yaran yiğit, (bkz. : saff-zen). |
saff-der-i yegâne |
: |
biricik, eşsiz kahraman. |
|
saff-derân |
: | صفدران |
(a. f. b. s. saff-der'in c.) : düşman saflarını yırtan yiğitler. |
saff-derâne |
: | صفدرانه |
(a. f. zf.) : yiğitçesine. |
saff-derî |
: | صفدری |
(a. f. b. s.) : saf-der'e, düşman saflarını yırtan kimseye âit, bununla ilgili. |
saffet |
: | صفت |
(a. i.) : (bkz. : safvet). |
saffeyn |
: | صفين |
(a. i. c.) : 1) iki sıra. 2) savaşta karşılaşılan iki taraf. |
saff-saff |
: | صف صف |
(a. zf.) : sıra sıra, dizi dizi. |
saff-şikâf |
: | صف شكاف |
(a. f. b. s.) : düşman saflarını yaran, bozan [yiğit] |
saff-şiken |
: | صف شكن |
(a. f. b. s. c. : saff-şikenân) : (bkz : saff-şikâf). |
saff-sikenân |
: | صف شكنان |
(a. f. b. s. saff-şiken'in c.) : düşman saflarını yırtan yiğitler. |
saff-zen |
: | صفزن |
(a. f. b. s.) : düşman saflarını vuran, yaran yiğit, (bkz. : saff-der). |
safh |
: | صفح |
(a. i.) : 1) yüz çevirme. 2) affetme, suç bağışlama, (bkz. : afv). |
safha |
: | صفحه |
(a. i. c. : safahat) : 1) Bir şeyin düz yüzü. 2) bir cismin görünen tarafları. 3) yazılmış veya yazılabilir sahife. 4) ince, yassı, geniş cisim, levha; yufka. 5) bir hâdisede birbiri ardınca görülen hallerin her biri |
safîh |
: | صفيح |
(a. i.) : 1) gökyüzü. 2) yassı, düz olan şey. |
safiha |
: | صفيحه |
(a. i. c. : safâih) : 1) düz. yassı yüz. 2) madenî levha. |
sâfil |
: | سافل |
(a. s.) : aşağı, alçak. Merd-i sâfil : alçak adam. Taraf-ı sâfil : aşağı taraf. |
sâfil |
: | سافل |
(a. s.) : çökelek, tortu, (bkz. : rüsûb, dürdî). |
sâf ile' |
: | صافله |
(a. i.) : dip, alt, bir şeyin aşağısı, altı, alt tarafı. |
sâfiliyyet |
: | صافليت |
(a. i.) : aşağılık, alçaklık. |
sâfin |
: | صافن |
(a. i. c. : sâf inat) : cins at, soy at. |
sâfinât |
: | صافنات |
(a. i. sâfin'in c.) : cins, soy atlar. |
safir, safire |
: | صافر ، سافره |
(a. s. sefer'den c. : süffâr) : yola çıkmıya hazır, yolcu. Asâkir-i safire : sefere hazır askerler. |
safir, safire |
: | صفير ، صفيره |
(a. i.) : 1) ıslık. 2) ince, güzel ses. 3) leng. ıslığımsı [ses] . Hurûf-ı safire : ıslık harfleri "j, ş" gibi. fr. sifflant. 4) gök yakut. |
safîri, safîriyye |
: | صفيری ، صفيريه |
(a. s.) : ıslığımsı [soluk] . Harâhir-i safîriyye : hek. ciğer hastalarında, nefes alırken duyulan ıslığımsı hırıltılar. |
safiyy |
: | صفی |
(a. s.) : temiz, pâk, saf, arı. |
safiyy-üd-dîn |
: |
(dîni temiz, dîni pâk) : erkek adı. |
|
safiyy-üf-kalb |
: |
kalbi temiz. safiyy-ullah : Hz. Adem. |
|
sâfiyyet |
: | صافيت |
(a. i.) : 1) saflık. 2) bönlük. |
safka |
: | صفقه |
(a. i.) : 1) bir satış sırasında satıcı ile müşterinin tokalaşarak hayrını gör demeleri. 2) yapılan satış. |
safka-i vâhide |
: |
bir pazarlık sonunda karar verildi diye satıcı ile alıcının el sıkışması. |
|
safra |
: | صفرا |
(a. i.) : hek. 1) öd. 2) [eskilerin] "ahlât-ı erbaa" dedikleri şeylerden biri olup esası, öddeki yeşilimsi sarı mayi (sıvı) dir. 3) s. sarı. 4) safra. |
safrâvî |
: | صفراوی |
(a. s.) : 1) hek. safraya, öde mensup, öd ile ilgili. 2) safra'ya âit. 3) atik, hırçın, zayıf ve esmer olanların yaradılışına verilen bir sıfat [eski hekimlikte] |
saf-sâf |
: | صفصاف |
(a. i.) : bot. söğüt ağacı. lât, salix. (bkz. : bîd). |
saf-saf |
: | صف صف |
(a. zf.) : (bkz. : saff-saff). |
safsâfîn |
: | صفصافين |
(a. i.) : hek. söğüt ağacının hazim güçlüğüne karşı kullanılan te'sirli bir cevheri. |
safsâfiyye |
: | صفصافيه |
(a. i.) : bot. söğütgiller, fr. salicinees. |
safsata |
: | سفسطه |
(a. i.) : 1) görünüşte doğru gibi göründüğü halde gerçekte yanlış olan kıyas, *tasım. 2) fels. "bilgicilik, fr. sophisme. |
safsata-perdâz |
: | سفسطه پرداز |
(a. f. b. s.) : safsata kabilinden söz söyliyen [adam] |
saf-şikâf |
: | صف شكاف |
(a. f. b. s.) : (bkzrsaff-şikâf). |
saf-şiken |
: | صف شكن |
(a. f. b. s.) : (bkz : saff-şiken). |
saf-şikenân |
: | صف شكنان |
(a. f. b. s.) : (bkz. : saffi-şikenân). |
safvet |
: | صفوت |
(a. i.) : 1) saflık, hâlistik, temizlik, paklık, arılık. 2) erkek adı. |
safvet-i vicdan |
: |
vicdan saflığı. safvet-ullah : Hz. Muhammed (Aleyhisselâm). |
|
saf-zen |
: | صفزن |
(a. i.) : (bkz. : saff-zen). |