sülâf, sülâfe |
: | سلاف ، سلافه |
(a. i.) : şarap, (bkz. : bade, hamr, sahbâ). |
sülâle |
: | سلاله |
(a. i.) : soy sop, döl döş, ocak. |
süiâle-i tâhire |
: |
Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'in temiz sülâeleşi. |
|
sülâm, sülâmî |
: | سلام ، سلامی |
(a. i. c. : sülâmiyât) : hek. el ve parmak kemiiji. |
sülâmiyât |
: | سلاميات |
(a. i. sülâmî'nin c.) : hek. el ve parmak kemikleri. |
sülâsâ' |
: | ثلاثاء ، ثلثاء |
(a. i.) : Salı |
sülâsî |
: | ثلاثی |
(a. s. selâse'den) : 1) üçlü, üç şeyden meydana gelen. |
sü!âsi-l-ezhâr |
: |
bot. bir sapta üç çiçeği bulunan bitki. |
|
sülâsî meıîdün fih |
: |
a. gr. zâid harf almış üçlü kelime. |
|
sülâsî mücerred |
: |
a. gr. üç harfli aslî kelime kökü. |
|
sülâsi-r-re's |
: |
üç kafalı (hayvan). 2) a. gr. aslı üç harf olan [fiil] |
|
Süleyman Çelebi |
: | سليمان چلبی |
(a. h. i.) : Bursa'da doğmuştur. Babasının adı Ahmet Paşa'-dır. Önce Sultan Yıldırım Bayezit'ın, sonra Emir Süleymamn yakınlarından olmuştur. Peygamberimiz hakkında yazdığı Mevlidi ile pek çok İslâm şâirine nasîbolmıyan bir şöhret kazanmış, mevzuunu yüksek bir samimiyet ve heyecanla ifâde etmeğe çalışmıştır. Eserini Aşık Paşanın "Garibnâ-nâme"si ile Kadı Darîr'in "Siyer-i Nebevî tercüme-si"nden ilham alarak 1409 senesinde tamamlamıştır. Hz. Muhammed (Aleyhisselâm)'e karşı samimî bağlılığını, derin tahassüsleriyle ve islâm ümmetinin dînî he-yecanlariyle mezcederek nakle muvaffak olduğu için bu manzum eser, bu sahada yazılmış bütün eserler ar |
süleymânî |
: | سليمانی |
(a. i.) : 1) kemer tokası ve şâire yapmakta kullanılan kıymetli bir taş. 2) Süleyman'a âit, süleymanla ilgili. 3) i. g. s. güzel sanatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi : [tezhip, hat, minyatür v. b.] |
süleyme |
: | سليمه |
(a. i.) : hek. el ve ayak parmaklarının ikinci kemiği, fr. phalange. |
sülevme-i sagîre |
: |
anat. parmak üçüncü kemiği, !. -. phalangslte. |
|
sülhafâ |
: | سلحفا |
(a. i.) : kaplumbağa. |
sulhafâ-i azb |
: |
zool. tatlı su kaplumbağası. |
|
sulharâ-i bahriyye |
: |
zool. deniz kaplumbağası. |
|
sulhafâ-i berriyye |
: |
zool. kara kaplumbağası. |
|
suhafâ-i mezragıyye |
: |
zool. nehir, göl ve bataklıkların kenarında yaşıyan, kara kaplumbağasına benzer bir cins kaplumbağa. |
|
sülhafât |
: | سلحفات |
(a. i. c. : selâhif) : zool. kaplumbağa, (bkz. : sülhafâ) |
sülhafiyye |
: | سلحفيه |
(a. i.) : zool. kaplumbağalar, fr. cheloniens. |
süllâ' |
: | سلاء |
(a. i.) : nebatların ("bitki) kabukları üzerinde bulunan ve kolaylıkla opan dikenler. |
sülâf |
: | سلاف |
(a. i. selefin c.) : selefler, önce gelip geçmişler, (bkz. : eslâf). |
sülle |
: | ثله |
(a. i.) : 1) çok para. 2) insan topluluğu, kalabalık. Lâ-yüferriku beyne-s-sül-le ve-s selle : koyun sürüsü ile insan kalabalığını farketmez; çok aptal. |
süllem |
: | سلم |
(a. i. c. : selâlim) : 1) merdiven, (bkz. : mi'râc1, mirkat) : 2) hek. kulağın içindeki merdiven şeklinde olan boşluk. |
sülme |
: | ثلمه |
(a. i.) : gedik, çatlak, (bkz : sahre). |
sülûc |
: | ثلوج |
(a. i. selc'in c.) : karlar. |
sülük |
: | سلوك |
(a. i. silk'den) : 1) bir yola girme, bir yol tutma. 2) husûsî bir sınıfa, bir gruba katılma. 3) bir tarikata intisâbetme. |
sü'lûl |
: | ثؤلول |
(a. i.) : 1) meme başı. 2) vücutta meydana gelen siğil. |
sülüs |
: | ثلث |
(a. i.) : 1) üçte bir. 2) (bkz : hatt-ı sülüs). |
sülüs celisi |
: |
g. s. bir yazı sitili. |
|
sülüs grossi |
: |
g. s. bir yazı sitili, [hattat Râ-kım'ın icadıdır] |
|
sülüsân |
: | ثلثان |
(a. s.) : üçte iki, üç kısımda iki kısım, (bkz. : sülüseyn). |
sülüseyn |
: | ثلثين |
(a. s. c.) : üçte iki, - üç kısımda iki kısım, (bkz. : sülüsân). |
sülüsî |
: |
(a. s.) : 1) sülüsle, üçte bir ile ilgili. 2) i. bir yazı sitili. |
|
sülvân, sülvâne |
: | سلوان ، سلوانه |
(a. i.) : yüreğe ferahlık veren ruh; iç açıcı ilâç. |