Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

499

 

045 - CÂSİYE SÛRESİ

 

CÜZ :

25

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

14

Mü’minlere de ki: Allah'ın günlerini beklemeyenlere aldırmasınlar. Çünkü Allah herbir topluluğa kazanageldiklerinin karşılığını verecektir.

"Mü’minlere de ki... aldırmasınlar"âyeti (nda "aldırma" fiili), "de ki" emrinin cevabı olarak -şart ve cezaya benzetilerek- cezm ile gelmiştir.: " Kalk, hayır elde edersin" demeye benzer. Bunun cezm ile gelmesinin, "lam" harfinin hazfedilmesi dolayısıyla olduğu da söylenmiştir Bu: "Sen onlara aldırmayın de, onlar da aldırmasınlar" anlamındadır. Buna göre ifadenin delalet ettiği hazfedilmiş bir emrin cevabı olmaktadır. Açıklamayı Ali b. Îsa yapmış olup İbnu'l-Arabî de tercih etmiştir.

Âyet-i kerimenin nüzul sebebi şudur: Kureyşten bir adaru ûme; b. el-Hattab (radıyallahü anh)'a sövmüştü. O da onu alıp cezalandırmak istedi.

İbnu'l-Arabî dedi ki: Bu rivâyet sahih değildir

el-Vahidî, el-Kuşeyrî ve başkalarının da İbn Abbâs'tan rivâyet ettiklerine göre âyet-i kerîme, Mustalıkoğulları gazvesi sırasındaÖmer ile Abdullah b. Ubeyy'in başından geçen bir olay hakkında inmiştir. Onlar el-Mureysî' diye bilinen bir kuyunun başında konakladılar. Abdullah su getirmek üzere kölesini gönderdi. Biraz gecikince ona: Niye geç geldin? diye sordu. Bu sefer kölesi: Ömer b. el-Hattâb'ın kölesi kuyunun başında oturdu ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Ebû Bekir'in kırbalarını doldurmadıkça kimsenin doldurmasına izin vermedi. Bir de efendisinin suyunu da doldurdu.

Bu sefer Abdullah: Bizim durumumuz ile bunların durumu tıpkı "köpeğini besle de seni yesin" (besle kargayı oysun gözünü) sözündeki örneğe benzer. Onun bu sözüÖmer'e ulaştı. Öldürmek üzere üzerine yürümek kastı ile kılıcını kuşandı. Yüce Allah da bu âyeti indirdi. Bu da Atâ'nın,İbn Abbâs'tan yaptığı rivâyettir.

Meymun b. Mihran'ın ondan rivâyetine göre de o(İbn Abbâs) şöyle demiştir; Yüce Allah'ın:

"Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kimdir?" (el-Bakara, 2/245) âyeti inince, Medine'de Finhas diye bilinen bir yahudi şöyle dedi: Muhammed'in Rabbi fakir düştü. Ömer bunu işitince, kılıcını kuşanıp o adamı aramaya koyuldu. Cibril(aleyhisselâm), Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelerek dedi ki: "Rabbin sana diyor ki: Mü’minlere de ki; Allah'ın günlerini beklemeyenlere aldırmasınlar." Ayrıca şunu da bil ki, Ömer kılıcını kuşanıp o yahudiyi aramaya koyuldu. Bunun üzerine Rasûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) Ömer'i arayıp bulmak üzere birisini gönderdi. Ömer gelince ona: "Ey Ömer! Kılıcını koy" diye buyurdu. Ey Allah'ın Rasûlü! Doğru söyledin. Şehadet ederim ki sen hak ile günderildin. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:"Rabbim buyuruyor ki: "Mü’minlere de ki: Allah'ın günlerini beklemeyenlere aldırmasınlar."Ömer (radıyallahü anh) dedi ki: Hiç şüphesiz böyle yapacağım. Seni hak ile gönderene yeminederim ki, bir daha yüzümde kızgınlık görmeyeceksin.

Derim ki: el-Mehdevî ile en-Nehhâs'ın zikrettikleried-Dahhak'ın İbn Abbâs'tan yaptığı rivâyettir. Bu aynı zamanda el-Kurazî vees-Süddî'nin de görüşü olup âyet-i kerimenin nesholduğunu söyleyen görüşe uygundur. Ayetin Medine'de yahutta Mustalıkoğulları gazvesi sırasında indiği görüşüne göre ise âyet nesholmuş olamaz.

"Aldırmasınlar" âyeti affetsinler ve üzerinde durmasınlar demektir,

"Allah'ın günlerini beklemeyenlere"âyetinden kasıt ise, O'nun sevabini beklemeyenlerdir. Allah'ın azâb ve intikamından korkmayanlar, diye de açıklanmıştır.

Bir diğer açıklamaya göre burada "reca; beklemek, ummak" korkmak anlamındadır. Yüce Allah'ın:

"Size ne oluyor ki Allah'ın azametinden hiç korkmuyorsunuz?" (Nûh, 71/13) âyetinde görüldüğü gibi, burada da bu; (lafzi anlamıyla) Onun azametinden korkmuyorsunuz anlamındadır. Bu âyetin burada geçmiş ümmetlerin azâbı gibi bir azaptan korkmayanlara... demek olduğu da söylenmiştir.

"Günler" büyük önemli olaylar hakkında kullanılan bir tabirdir.

Allah'ın gerçek dostlarına yardım edeceğini ve düşmanlarını da cezalandıracağını ummayanlara... diye de açıklanmıştır. Öldükten sonra dirilişten korkmayanlar anlamındadır, da denilmiştir.

"Çünkü Allah herbir topluluğa kazanageldîklerinin karşılığını verecektir" âyetindeki: “ Çünkü... karşılığını verecektir" âyetini genel olarak "ye" ile "Çünkü Allah... karşılığını verecektir" anlamında okumuşlardır.Hamza, el-Kisaî ve İbn Amir ise tazim olmak üzere "nun" ile; "Çünkü... karşılığını vereceğiz" diye okumuşlardır. Ebû Cafer, el-Arec ve Şeybe ise meçhul bir fiil olarak "ye" harfi ötreli ve "ze" harfi de üstün olmak üzere: "Çünkü... karşılığı verilecektir" diye, buna karşılık "Bir topluluğa" lâfzı da nasb ile okunmuştur.

Ebû Amr: Bu ise açık bir lahndir, derken; el-Kisaî şöyle demiştir: Anlamı "Çünkü bir kavme karşılık verilecektir" şeklindedir. Bunun bir benzeri de

"Biz mü’minleri işte böyle kurtarırız" (el-Enbiya, 21/88) anlamındaki âyetin): İbn Amir ve Ebû Bekr'e göre: " İşte mü’minler böyle kurtarıldı" diye okunmasıdır. Şair de şöyle demiştir:

"Eğer Rufeyre bir köpek yavrusu doğuracak olsa bile,

O yavru dolayısıyla bütün köpeklere sövülür."

O köpeğe «övgülerle sövülür, demektir.

15

Kim salih bir amel İşlerse kendi lehinedir, kim de kötülük ederse aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.

16

Yemin olsun ki Biz İsrailoğullarına Kitabı, hükmü ve peygamberliği vermiş, kendilerini hoş ve temiz şeylerle rızıklandırmış ve onları âlemlere üstün kılmıştık.

"Yemin olsun ki Biz İsrailoğullarına Kitabı" Tevrat'ı

"hükmü" kitabı kavramayı, insanlar hakkında hüküm verip yargıda bulunmayı

"ve peygamberliği" Yusuf(aleyhisselâm)'dan itibaren Îsa(aleyhisselâm)'a kadarki peygamberleri kastetmektedir

"vermiş, kendilerini hoş ve temiz şeylerle" yani Şam bölgesinde bulunan gıda, meyve ve yiyeceklerin helal olanlarıyla, bir görüşe göre de Tihde, Men ve Selva ile

"rızıklandırmış ve onları" daha önce ed-Duhan Sûresinde(44/32. âyetin tefsirinde) geçtiği üzere çağdaşları olan

"âlemlere üstün kılmıştık."

17

Onlara din hususunda apaçık belgeler de verdik. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra ancak aralarındaki kıskançlıktan dolayı anlaşmazlığa düştüler. Muhakkak Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyâmet gününde aralarında hüküm verecektir.

"Onlara din hususunda apaçık belgeler de verdik." İbn Abbâs dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ve onun peygamberliğinin tanıkları arasında Tihame'den, Yesrib'e göç edeceğine Yesriblilerin ona yardım edeceğine dair bilgiler kastedilmektedir. Bir diğer görüşe yöre bu

"apaçık belgeler" helal ve haram hakkındaki açık şer'î hükümler ile mucizelerdir.

"Onlar kendilerine ilim geldikten sonra ancak aralarındaki kıskançlıktan dolayı anlaşmazlığa düştüler." Burada "ilim'den kasıt Yuşa b. Nun'dur. Kimisi îman etmiş, kimisi kâfir olmuştu. Bu açıklamayı en-Nekkaş zikretmiştir.

"Onlar kendilerine İlim geldikten sonra" âyeti ile kastedilenin, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın peygamberliği olduğu ve onun hakkında anlaşmazlığa düşmeleri olduğu da söylenmiştir.

"Ancak aralarındaki kıskançlıktan dolayı" yaniPeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı kıskandıklarından ötürü(anlaşmazlığa düştüler.) Bu anlamdaki açıklamayı ed-Dahhak yapmıştır.

"Kıskançlıktan dolayı" âyetinin üstünlük ve başkanlık arzusu ve isteği ile biri diğerine haksızlık etmesi ve peygamberleri öldürmelerine işaret olduğu da söylenmiştir.

İşte ey Muhammed, senin çağdaşın müşrikler de böyledir. Bunlara apaçık belgeler gelmiş, fakat onlar başkanlık hususundaki yarışlarından ötürü ondan yüz çevirmiş bulunuyorlar.

"Muhakkak Rabbin" dünya hayatında iken

"ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyâmet gününde aralarında hüküm verecektir" ve haklıyı haksızdan ayırdedecektir.

18

Sonra Biz seni dinden bir şeriate sahib kıldık. Sen de artık ona uy! Bilmeyenlerin hevalarına uyma!

Bu âyete dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

1- Şeriatın Mahiyeti:

"Sonra Biz seni dinden bir şeriate sahib kıldık" âyetinde geçen

"şeriat" sözlükte mezheb (gidilen yol) ve din demektir. Su içmek isteyenlerin gittikleri yola da

"şeriat" denilir. "Sarı' (cadde)" de buradan gelmektedir. Çünkü maksada götüren yol odur. O halde şeriat Allah'ın kulları için din ularak teşri' buyurduğu şeyler (koyduğu yol)dur. Çoğulu şerai' gelir. "Dinde şeriatler" ise yüce Allah'ın kulları için açtığı yollardır. O halde:

"Biz seni dinden bir şeriate sahib kıldık" âyeti Biz seni hakka götüren, din emrinden apaçık bir yol üzere kıldık, demektir.

İbn Abbâs dedi ki:

"Bir şeriate sahib kıldık" din işinden apaçık bir hidayet üzere kıldık, demektir.

Katade dedi ki: Şeriat; emir, yasak, hadler ve farzlardır. Mukâtil : Şeriat apaçık delil demektir. Çünkü o hakka götüren yoldur. el-Kelbî, şeriatten kasıt sünnettir, demiştir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz de kendisinden önceki peygamberlerin yolunu izlemiştir.

İbn Zeyd: Şeriat dindir, çünkü din kurtuluşun yoludur, demiştir.

İbnu'l-Ârabî dedi ki: Emr (mealde din ile karşılanmış) lügatte iki anlamda kullanılır. 1- Durum anlamında:Yüce Allah'ın:

"Onlar yine Fir'avun'un emrine uydular. Fir'avun'un emri hiç de doğru değildi" (Hud, 11/97) âyetinde olduğu gibi. 2- Nehyin zıddı olan süzün kısımlarından birisi anlamında. Burada her ikisinin de kastedilmiş olması mümkündür. Buna göre ifadenin takdiri şöyle olur: Biz seni dinden bir yol üzere kıldık. Bu yol da İslâm milleti(İslâm dini)dir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Sonra Biz sana hanif olarak İbrahim'in dinine uy! O müşriklerden olmadı, diye vahyettik." (en-Nahl, 16/123)

Yüce Allah'ın indirmiş olduğu şeriatlerde tevhid, üstün ahlaki değerler ve maslahatlarda bir değişiklik yapmadığı, fakat her türlü eksiklikten münezzeh olan ilmine uygun olarak fer'i hususlarda aralarında farklılıklar indirmiş olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur.

2- Bizden Öncekilerin Şeriatleri (Bize Delil Olur mu?):

İbnu'l-Ârabî dedi ki: İlme dair söz söyleyen bazı kimseler bu âyet-i kerimenin bizden öncekilerin şeriatlerinin bizim için şeriat olmadığına delil olduğunu zannetmişlerdir. Çünkü yüce Allah peygamberini ve ümmetini bu âyet-i kerimede bağımsız bir şeriat sahibi olarak sözkonusu etmiştir.

Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ve ümmetinin bağımsız bir şeriate sahib olduklarını inkar etmiyoruz. Ancak görüş ayrılığı: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) eğer övgü ve güzel sözlerle sözetmek sadedinde bizden öncekilerin şeriatini haber verecek olursa, ona uymak gerekir mi, gerekmez mi? hususundadır.

Yüce Allah'ın:

"Bilmeyenlerin hevalarına uyma!"âyetinde kastedilenler müşriklerdir.İbn Abbâs bunlar Kureyza ve Nadiroğullarıdır, demiştir. Yine ondan gelen rivâyete göre âyeti kerîme, Kureyşlilerin peygamberi atalarının dinine davet etmeleri üzerine inmiştir.

19

Çünkü onların Allah'a karşı sana hiçbir faydaları olmaz. Şüphesiz ki zâlimler birbirlerinin velileridir. Allah ise takva sahiblerinin velisidir.

"Çünkü onların Allah'a karşı sana hiçbir faydaları olmaz." Eğer sen onların hevalarına uyacak olursan, Allah'tan sana gelecek azâbın hiçbir bölümünü senden uzaklaştıramazlar.

"Şüphesiz ki zâlimler birbirlerinin velileridir." Arkadaşları, yardımcılarıdır, birbirlerini sevenlerdir. İbn Abbâs dedi ki: Münafıkların yahudilerirı dostları olduğunu kastediyor.

"Allah ise takva sahiblerinin velisidir." Onların yardımcısı ve destekleyicisidir. Burada takva sahiplerinden kasıt, şirkten ve masiyetten sakınan kimselerdir.

20

Bu, insanlar İçin doğru yolu gösterici, kesin inanca sahîb bir topluluğa da bir hidayet ve bir rahmettir.

"Bu, insanlar için doğru yolu gösterici(dir)" âyeti mübteda ve haberdir. Yani Benim senin üzerine indirdiğim bu kitab, hadlerde hükümlerde insanlar için apaçık deliller, belgeler ve alametlerdir.

Bu âyet; " Bunlar... doğru yolu göstericidir" diye de okunmuştur ki, bu âyetler... demek olur.

"Kesin inanca sahib bir topluluğa da bir hidayet" yani onvı izleyenleri cennete götüren bir yol ve doğruluktur

"ve" ahirette

"bir rahmettir."

21

Yoksa kötülük İşleyenler kendilerini Îman edip salih amel işleyenler gibi kılacağımızı ve hayatları ile ölümlerinin bir olacağını mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!

"Yoksa kötülük işleyenler" âyetindeki: "Kazananlar" demektir. "Kazanmak" anlamındadır.

"Avlayıcı hayvanlar" da buradan gelmektedir. Buna dair açıklamalar daha önce el-Mâide Sûresi'nde (5/4. âyet, 4. başlıkta) geçmiş idi.

"Kendilerini Îman edip salih amel işleyenler gibi kılacağımızı... mı sandılar?" el-Kelbî dedi ki; Burada

"kötülük İşleyenler”den kasıt, Rabia'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe ile el-Velid b. Utbe'dir.

"Îman edenler" ise Ali, Hamza ve Ubeyde b. el-Haris -r. anhum-dir. Bunlar az önce sözü geçen müşriklere karşı Bedir günü teketek çarpışmak üzere çıkmış ve onları öldürmüşlerdi.

Ayet-i kerimenin ahirette kendilerine mü’minlere verilenlerden daha hayırlı şeyler verileceğini söyleyen müşriklerden bir topluluk hakkında indiği de söylenmiştir. Nitekim böyleleri hakkında yüce Rabbimiz:

"Eğer Rabbime döndürülsem de şüphesiz benim için O'nun yanında iyilik vardır" (Fussilet, 41/50) âyetinde onlara dair haber vermektedir.

Yüce Allah'ın:

"Yoksa... mı sandılar" âyeti atfedilmiş bir soru olup inkar anlamını taşır. Arapça bilginleri, eğer hilab maksadı ile söz arasında geçmiş ise atıf edatı olmaksızın bu şekilde kullanmayı uygun kabul ederler. Kimileri de: Burada hazfedilmiş takdiri ifadeler vardır, demektedir. Yani; Allah takva sahiblerinin velisidir. Acaba müşrikler bunu biliyorlar mı? Yoksa bizim onları birbirlerine eşit kılacağımızı mı sanıyorlar?

Bir başka görüşe göre âyetin başındaki: munkatıadır. Hemze'nin anlamında da böyle bir şeyi zannetmelerinin inkar olunduğu(kabul edilmediği) anlamı vardır.

"Bir, eşit' anlamındaki lâfız genel olarak önceki bir mübtedanın haberi olmak üzere ref ile: diye okunmuştur.Yani onların hayatları ve ölümleri eşit(mi olacak)dır?

"Hayatları ve ölümleri"ndeki zamirler kâfirlere aittir, yani onların hayatları da kötü bir hayat, ölümleri de böyle olacaktır.

Hamza,el-Kisaî ve el-Ameş ise nasb ile diye okumuşlardır. Ebû Ubeyd de bu kıraati tercih etmiş olup şöyle demiştir: Biz onları eşit (mi) kılacağız; anlamındadır.

Yine el-Ameş ve Îsa b. Ömer, "ölümleri" anlamındaki âyeti şeklinde nasb ile hayatlarında ve ölümlerinde eşit(mi), anlamında okumuşlardır. Buradan cer edatı düşürülünce, bu lâfız da nasb ile okunmuştur.

"Hayatları ile ölümleri" lâfızlarının:

"Kendilerini... kılacağımızı" lâfzındaki zamirden bedel olması da mümkündür.Yani, onların hayat ve ölümlerini îman edenlerin hayat ve ölümleri ile aynı ve bir kılacağımızı mı zannettiler?

"Hayatları ile ölümleri" lâfzındaki zamirin aynı anda kâfirlere de, mü’minlere de ait olması da mümkündür.

Mücahid dedi ki: Mü’min, mü’min olarak ölür, mü’min olarak diriltilir. Kâfir de kâfir olarak ölür, kâfir olarak diriltilir.

İbnu'l-Mübarek şu rivâyeti kaydetmektedir: Bize Şu'be, Amr b. Murre'den haber verdi. O Ebû'd-Ouha'dan, o Mesrûk'tan dedi ki: Mekkelilerden bir adam dedi ki: Burası Temim ed-Darî'nin durduğu bir yerdir. Ben onu bir gece sabaha kadar yahutta sabaha yakın vakte kadar Allah'ın kitabından bir âyeti okuyup, rükua ve secdeye varıp ağlayıp durduğunu gördüm. O âyet:

"Yoksa kötülük işleyenler kendilerini îman edip salih amel işleyenler gibi kılacağımızı... mı sandılar?"âyetinin tamamıdır.

Beşir dedi ki: Bir gece er-Rabi' b. Haysem'in yanında kaldım. Kalktı, namaz kıldı, bu âyet-i kerimeye gelince, sabah oluncaya kadar bu âyetten ileri geçemedi. Bu arada da çok şiddetli ağlayıp durdu.

İbrahim b. el-Eş'as da dedi ki: Ben el-Fudayl b. İyad'ı gecenin başlangıcından sonuna kadar bu âyeti ve benzeri âyeti tekrarlayıp durduğunu çok kere görmüşümdür. Sonra da şöyle diyordu: Keşke ben bu iki kesimden hangisinden olduğumu bir bilebîlseydim.

Bu âyet-i kerîme abidlerin ağladığı âyet diye adlandırılırdı. Çünkü bu, muhkem bir âyettir.

22

Allah gökleri ve yeri hak ile bir de her kişiye kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulmedilmez.

"Allah gökleri ve yeri hak İle"hak emir ile

"bir de her kişiye" ahirette

"kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır."

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1273  H : 671)

 

KURTUBÎ TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

MÂLİKÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç