Rahmân ve Rahîm Allah'ın ismi ile Yüce Allah'ın: "Biz o azâbı az bir zaman açıp kaldıracağız" (ed-Duhan, 44/15) âyeti dışında, Mekke'de indiği ittifakla belirtilmiştir. Elliyedi âyettir, ellidokuz olduğu da söylenmiştir. Dârimî'nin,Müsned'inde Ebû Rafîden şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Her kim cuma gecesi Duhan Sûresi'ni okursa, günahları bağışlanmış olarak sabahı eder ve huru'l-în'den ona eşler verilir." Dârimi, II, 550.es-Sa'lebî bunuEbû Hüreyre yoluyla merfu bir hadis olarak(Peygambere nisbet ederek) zikretmiştir. Buna göre Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim cuma gecesi Duhan Sûresi'ni okursa, günahı bağışlanmış olarak sabahı eder."Bir sonraki nota bakınız. Bir başka lâfız: Ebû Hüreyre'den rivâyete göre Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kim bir gece Duhan Sûresi'ni okursa, ona yetmişbin melek mağfiret dileyerek sabahı eder." Ebû Umame'den dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Her kim cuma gecesi ya da cuma günü Ha, mim. ed-Duhan Sûresi'ni okuyacak olursa, yüce Allah ona cennette bir ev bina eder."Taberani, Kebir, VIII, 264. 1Ha, Mim. 2Mubin kitaba yemin olsun ki; 3Şüphesiz Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Muhakkak Biz korkutup uyaranlarız. Eğer "Ha, Mim" kasemin cevabı kabul edilirse, ifade şanı yüce Allah'ın: "(........): Mubin" âyetinde tamam olur. Sonra da "Şüphesiz Biz onu... indirdik"âyeti ile okumaya başlanılır. Eğer: "Muhakkak Biz korkutup uyaranlarız"âyetini, "kitaba yemin olsun ki" şeklindeki kasemin cevabı kabul edersek, o takdirde; "korkutup uyaranlarız" anlamındaki âyet üzerinde vakıf yapılır ve; "o gecede hikmetli herbir iş... ayrılır" âyeti ile yeniden okumaya devam edilir. Kasemin cevabının: "Şüphesiz Biz onu... indirdik"âyeti olduğu söylenmiştir. Ancak bazı nahivciler kendisine kasem edilenin sıfatı olması bakımından bunu kabul etmemişlerdir. Çünkü kendisine kasem olunan (muksemu'nbih) kasemin cevabı olmaz. "(Biz) onu... indirdik" âyetindeki zamir Kur'ân-ı Kerîm'e aittir. Bu âyetle yüce Allah, diğer kitaplara kasem etmektedir, diyenlerin görüşlerine göre ise: "Şüphesiz Biz onu... indirdik"âyetindeki zamir ile daha önce ez-Zuhruf Sûresi'nin baş taraflarında (43/1-3. âyetlerin tefsirinde) açıklandığı üzere Kur'ân'ın dışındaki kitaplara ait olur. "Mübarek gece" kadir gecesidir. Şabanın onbeşinci gecesi olduğu da söylenmiştir. Bunun dört ismi vardır: Mübarek gece, beraat gecesi, sak gecesi ve kadir gecesi. Yüce Allah'ın onu; "mübarek" olmakla nitelendirmesi bu gecede kullarının üzerine pekçok bereketler, hayırlar ve sevab indirmesinden dolayıdır. Katade, Vasile'den o Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir:"İbrahim'in sahifeleri ramazanın ilk gecesi indirildi. Tevrat, ramazanın altıncı gecesi indirildi. Zebur, ramazanın onikinci gecesi indirildi. İncil, ramazanın onsekizinci gecesi indirildi. Kur'ân ise ramazanın yirmidördüncü gecesinden sonraki gece indirildi."Müsned, IV, 107;İbn Ebi Şeybe, Mûsannef, VI, 144;Taberani, Evsat, IV, 111; Kebir, XXII, 75;Beyhaki, es-Sünenu'l-Kübra, IX, 188;Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, I, 197. Diğer taraftan belirtildiğine göre Kur'ân-ı Kerîm tümü ile bu gecede dünya semasına indirilmiştir. Daha sonra da uygun sebeplere göre diğer zamanlarda kısım kısım indirilmiştir. Bir diğer görüşe göre senenin diğer bölümlerinde inecek olan âyetler hep Kadir gecesinde inerdi. Yine Kur'ân'ın bu gecede inmeye başladığı da söylenmiştir. İkrime dedi ki: Burada sözü edilen mübarek gece şabanın ortası gecesidir. Ancak birincisi yüce Allah'ın: "Doğrusu Biz onu Kadir gecesinde indirdik" (el-Kadr, 97/1) âyeti dolayısı ile daha sahihtir. Katade veİbn Zeyd şöyle demişlerdir: Yüce Allah Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını Kadir gecesinde Ummu'l-Kitab'tan dünya semasındaki Beytu'l-Izze'ye indirmiştir. Daha sonra peygamberine çeşitli gün ve geceler boyunca yirmiüç yıllık bir zaman zarfında indirmiştir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde yüce Allah'ın: "O ramazan ayı ki Kur'ân onda indirilmiştir" (el-Bakara, 2/185) âyeti açıklanırken başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın izniyle biraz sonra da gelecektir. 4O gecede hikmetli herbir iş ayrılır. İbn Abbâs dedi ki: Yüce Allah dünya işlerini bir sonraki Kadir gecesine kadar hayat, ölüm ya da rızık ile ilgili hususları muhkem olarak hükme bağlar. Katade,Mücahid, el-Hasen ve başkaları da böyle demiştir. Bundan bedbahtlık ve mutluluk müstesnadır da denilmiştir. Çünkü bunlar hiçbir şekilde değişikliğe uğramazlar. Bu daİbn Ömer'in görüşüdür. el-Mehdevî dedi ki: Bu sözün anlamı şudur: Yüce Allah, bütün bu hususları ezelden beri bilmekle birlikte, o sene içinde olacak şeylere dair meleklere emir verir. İkrime dedi ki: Burada sözü edilen gece şabanın ortası gecesidir. Orada bir senenin işleri hükme bağlanır. Hayatta kalacaklar, öleceklerden ayrı kaydedilir. Hacca gidecek olanlar yazılır ve kimse onlara ilave edilmez, kimse de onlardan eksiltilmez. Osman b. el-Muğire de şöyle demektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şabandan şabana kadar eceller kesinleştirilir. Öyle ki bir adam bir hanımı nikâhlar, onun çocuğu olur, halbuki ismi ölüler arasında kayıtlı bulunur." Deylemi, II, 73(Osman b. el-Muğire yerine Osman b. el-Ahnes);Beyhaki, Şuabu'l-îman, r III, 386 (Osman'dan Muhammed b. el-Muğire b. el-Ahnes'ten...) Yine Peygamberden şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Şabanın orta gecesi oldu mu o geceyi namazla ihya ediniz, gündüzünü oruç tutunuz. Çünkü yüce Allah güneşin batışında dünya semasına iner ve: Yok mu mağfiret dileyen, ona mağfiret edeyim. Yok mu bir belaya maruz olan, ona afiyet vereyim. Yok mu rızık isteyen, ona rızık vereyim. Yok mu şöyle, yok mu böyle olan, diye tan yeri ağarıncaya kadar söyler."İbn Mace, I, 444;Beyhaki, Şuabu'l-îman, III, 379;Deylemi, Firdevs, I, 259. Bunu da es-Sa'lebi zikretmiştir. Tirmizî bu anlamdaki bir rivâyeti Âişe (radıyallahü anha)'dan kaydetmektedir. Buna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şüphesiz aziz ve celil olan Allah şaban ayının ortası gecesinde dünya semasına iner ve Kelboğulları koyunlarının tüyleri sayısından daha fazla kimseye mağfiret buyurur."Tirmizi, III, 116;İbn Mace, I, 444;Müsned, VI, 238.(Tirmizî dedi ki): Bu hususta Ebû Bekir es-Sıddîk'tan da gelmiş bir rivâyet vardır. Ebû Îsa (Tirmizî) dedi ki: Âişe yoluyla gelen bu hadisi biz merfu olarak ancak el-Haccac b. Ertae'den, o Yahya b. Ebi Kesir'den, o Urve'den, o Âişe'den yoluyla biliyoruz. Ben Muhammed'i bu hadisi zayıf bulduğunu söylerken dinledim. Ayrıca dedi ki: Yahya b. Ebi Kesir, Urve'den hadis dinlememiştir, el-Haccac b. Ertae ise Yahya b. Ebi Kesir'den hadis dinlememiştir. Tirmizi, III, 116. Derim ki:Âişe (radıyallahü anha)'nın rivâyet ettiği hadisi Kitabu'l-Arus es-Sa'lebî'nin Kitabu'l-Arais adlı eseri olmalıdır. uzunca zikretmiş ve hikmetli herbir işin kendisinde ayrıldığı gecenin şabanın ortası gecesi olduğunu ve bu geceye beraet gecesi ismi verildiğini tercih etmiştir. Biz onun bu görüşünü ve bu görüşe eleştirileri bir başka yerde sözkonusu ettik ve doğru olanın açıkladığımız üzere Kadir gecesi olduğunu belirttik. Hammâd b. Seleme dedi ki: Bize Rabia b. Kulsum haber verdi, dedi ki: Bir adam -ben yanında bulunuyor iken- el-Hasen'e şöyle sordu: Ey Ebû Said! Senin görüşüne göre Kadir gecesi ramazanın tümünde midir? O: Evet, kendisinden başka ilâh olmayan Allah adına yemin ederim ki, o ramazanın tümündedir. O kendisinde hikmetli herbir işin ayırdedildiği gecedir.Yüce Allah o gece herbir yaratmayı, eceli, rızkı ve ameli benzeri bir dahaki geceye kadar hükme bağlar. İbn Abbâs dedi ki: Kadir gecesinde Ummu'l-Kitab'dan o sene içinde meydana gelecek ölüm, hayat, rızık, yağmur ve hacca varıncaya kadar olacak işler yazılır. Filan haccedecek, filan haccedecek denilir. Bu âyet hakkında dedi ki: Sen bir adamı pazarda dolaşıyor gördüğün halde, halbuki o adamın ismi ölecekler arasına yazılmıştır. Bir yılın hükümlerine dair bu açıklamalar yaratıklardaki esbabı meydana getirmekle görevli olan melekler içindir. Biz de bu manadaki açıklamayı az önce zikretmiş bulunuyoruz. Kadı Ebû Bekr İbnu'l-Arabî dedi ki: İlim adamlarının çoğunluğu bu gecenin Kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Onlardan bu gece şabanın ortası gecesi olduğunu söyleyenler de vardır. Ancak bu yanlış bir görüştür, çünkü yüce Allah doğru ve kati olan Kitabında: "O ramazan ayı ki, onda Kur’ân indirilmiştir" (el-Bakara, 2/85) diye buyurarak Kur'ân'ın indirilmiş zamanının ramazan ayında olduğunu açıkça ifade etmiş, daha sonra da bu âyette "Biz onu mübarek bir gecede indirdik" (el-Kadir, 100/1) buyurmak suretiyle hangi gecede inmiş olduğunu tayin etmiştir. Kim Kur'ân'ın başka bir zamanda indiğini iddia edecek olursa, Allah'a karşı büyük bir iftirada bulunmuş olur. Şabanın ortası gecesi ile ilgili ne faziletine dair, ne de o gecede ecellerin yazıldığına dair dayanak kabul edilmeye elverişli hiçbir hadis yoktur. O bakımdan bu tür rivâyetlere iltifat etmeyiniz. ez-Zemahşerî dedi ki: Denildiğine göre bunların Levh-i Mahfuz'dan yazılmaya başlanması Beraet gecesindedir ve bu yazma işi Kadir gecesinde biter. Rızıklara dair bölüm Mikail'e. savaşlara dair bölüm Cebrâîl'e, aynı şekilde zelzeleler, yıldırımlar ve yerin dibine geçecek kara parçaları ile ilgili bilgiler de ona verilir. Amellere dair nüsha pek büyük bir melek olan dünya semasının sorumlusu İsmail'e verilir. Musibetlere dair nüsha da ölüm meleğine verilir. Bazılarından nakledildiğine göre; amel(eden) herbir kişiye: amellerinin bereketleri verilir ve böylelikle insanlar tarafından ondan övgüyle sözedilmesi, kalblerine de onun saygısı yerleştirilir. "Ayrılır" anlamındaki âyet: " Ayırırız" diye şeddeli okunduğu gibi: "Ayırırız" diye de okunmuştur. Bu fiillerin herbirisi de malum olarak okunmuş, "küll; her" de nasb ile okunmuştur. Ayıran ise yüce Allah'tır. Zeyd b. Ali (radıyallahü anh) ise "nun" ile: " Ayırırız" diye okumuştur. Kıraate dair bu açıklamalar ez-Zemahşerî, 2/359'dan nakledilmiştir. Ancak birinci kelime ez-Zemahşerî'de belirtildiğine göre "Ayırır" diye şeddeli olarak okunmuştur. Yine bu kelime şeddesiz olarak da okunmuş olup, hepsinde de fiil malumdur. "Her" anlamındaki lâfız da nasb ile okunmuştur, ayıran da yüce Allah'tır. Buna göre âyetin anlamı şöyle olur: "(Allah) hikmetli herbir işi bu gecede ayırır." İbn Zeyd'in kıraatine göre de: "...ayırırız" anlamında olur. "Hikmetli herbir iş..." Hikmet özellikli herbir iş demek olup hikmet'in gereğine uygun olarak yapılan herbir iş demektir. 5Tarafımızdan bir emir ile... Muhakkak Biz gönderenleriz; 6Rabbinden bir rahmet olarak; gerçekten O, en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisidir. "Tarafımızdan bir emir ile" âyeti hakkında en-Nekkaş şöyle demiştir: Emir, Kur'ân-ı Kerîm'dir. Allah onu kendi katından indirmiştir. İbn Îsa da şöyle demiştir: Emir, yüce Allah'ın mübarek gecede kullarının halleri ile ilgili olarak hükme bağladığı şeylerdir. Buradaki "emir" anlamındaki lâfız, hal konumunda bir mastardır. "Rabbinden bir rahmet olarak" âyeti da böyledir. el-Ahfeş'e göre bunların ikisi de haldir, ifade: Biz onu, onu emrediciler ve rahmet ediciler olarak indirdik, takdirindedir. el-Müberred dedi ki: "Bir emir" mastar konumundadır, ifade: Biz onu özel bir surette indirdik" takdirindedir. el-Ferrâ'' veez-Zeccâc ise "emir" kelimesinin "ayrılır" âyeti ile nasbedildiğini söylemişlerdir. Bu da: " Özel bir şekilde ayrılır" demeye benzer. O halde burada "emir" ayırmak anlamındadır ve mastar odur. Tıpkı: "Özel bir şekilde vurur" demeye benzer. "Ayrılır" âyetinin emrolunan şeye delalet ettiği de söylenmiştir. O halde bu, kendisinden önceki lâfzın kendisinde amel ettiği bir mastardır. "Muhakkak Biz gönderenleriz. Rabbinden bir rahmet olarak" âyeti hakkındael-Ferrâ'' şöyle demiştir: "Rahmet"; "gönderenlerin mef'ûlüdür. Rahmet, Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'dır. Buna göre âyetlerin anlamı şöyle olur: "Biz Rabbin tarafından rahmet gönderenleriz.ez-Zeccâc da şöyle demiştir: "Rahmet" mef'ûlün lehtir, yani biz onu rahmet olması için gönderdik. Yüce Allah'ın "bir emir" âyetinden bedel olduğu da söylenmiştir. Buna göre âyetin anlamı şöyle olabilir: Rabbinden bir rahmet demek olan tarafımızdan bir emir... Mastar olduğu da söylenmiştir. ez-Zemahşerî dedi ki: "Bir emir" ihtisas olduğu için nasbedilmiştir. Yüce Allah herbir işi hikmetli olmakla nitelendirmek suretiyle onun büyük ve önemli olduğunu göstermiş olmaktadır. Daha sonra onun azametini ve önemini: "Ben bu emir ile tarafımızdan husule gelen ve Bizim ortaya çıkardığımız ilmimizin ve tedbirimizin gerektirdiği şekilde meydana gelen bir işi kastediyorum" diyerek, onun önemini, azametini daha bir arttırmış olmaktadır. Zeyd b. Ali'nin kıraatinde şeklindedir ki bu da: O tarafımızdan bir emirdir, demek olur. Bu kıraat de "bir emir" lâfzının ihtisas dolayısıyla nasbedilmiş olacağı görüşünü desteklemektedir. el-Hasen "rahmet" lâfzını "işte o bir rahmettir" takdirine göre okumuş olup bu da bu lâfzın mef'ûlün leh olarak nasbedildiği kanaatini desteklemektedir. 7Göklerle yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden(bir rahmet olarak). Kesin olarak inananlar iseniz. "Göklerle yerin... Rabbinden" âyetindeki "Rabbinden" lâfzını Kûfeliler cer ile: (40 ) diye okumuşlardır. Diğerleri iseyüce Allah'ın: "Gerçekten O, en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisidir" âyetine uygun olarak ref ile okumuşlardır. Arzu edilirse mübteda olarak da böyle okunduğu kabul edilebilir. Haberi: "Ondan başka hiçbir ilâh yoktur"âyeti olur. Bu hazfedilmiş bir mübtedanın haberi de olabilir ki takdiri: O göklerin ve yerin Rabidir, şeklindedir. Cer ile okuyuş ise -altıncı âyetteki-: "Rabbinden" bedel olmasına göredir. Aynı şekilde: "Sizin de Rabbinizdir, önceki atalarınızın da Rabbidir" âyetinde de "Rab" kelimesi her iki yerde de cer ile okunursa, böyle olur. Bu kıraati de eş-Şeyzerî,el-Kisaîden rivâyet etmiştir. Diğerleri ise bunu isti'naf (yeni bir cümle başı) olarak ref ile okumuşlardır. Diğer taraftan bunun, gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu itiraf eden kimseye bir hitab olma ihtimali vardır.Yani eğer siz gerçekten ona kesin olarak inanan kimseler iseniz, şunu bilin ki, o peygamberler gönderir ve kitaplar indirir. Yüce Allah'ın yaratıcılığını kabul etmeyen kimselere bir hitab olması da mümkündür. Onların yaratıcının, O olduğunu, öldürüp diriltenin O olduğunu bilmeleri gerekir, demek olur. Burada "kesin olarak İnanan" kimselerin özellikle kesin olarak inanmayı isteyen ve bunun için gerekeni yapan kimseler olduğu da söylenmiştir. Nitekim: "Filan kişi Necid'e gidiyor" derken, "Necid'e gitmek istiyor" demek istemek de böyledir. Tihame'ye gitmek istiyor anlamında demek de böyledir. 8O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, önceki atalarınızın da Rabbidir. "O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur."Kainatın yaratıcısı O'dur. Yaratmaya gücü yetmeyen O'nun dışındaki herhangi bir varlığın O'na ortak koşulması câiz değildir. "O diriltir ve öldürür." Yani ölüleri diriltir, hayatta olanları da öldürür. Kainatın yaratıcısı O'dur. Yaratmaya gücü yetmeyen O'nun dışındaki herhangi bir varlığın O'na ortak koşulması câiz değildir. "O diriltir ve öldürür." Yani ölüleri diriltir, hayatta olanları da öldürür. "Sizin de Rabbinizdir, önceki atalarınızın da Rabbidir." Sizin de sahibiniz ve efendinizdir, sizden önce geçenlerin de sahibi ve efendisidir. Bundan dolayı başınıza azâb inmesin diye Muhammed'i yalanlamaktan sakınınız. 9Ama onlar şüphe içindedirler, oynayıp eğlenirler. "Ama onlar şüphe içindedirler. Oynayıp eğlenirler." Yani açığa vurdukları îmanları ve kendilerini yaratan Allah'tır, şeklindeki sözleri hakkında yakîn sahibi değildirler. Onlar bunu bilgisizce atalarını taklid ederek söylüyorlar. Bundan dolayı onlar şüphe içindedirler. Kendilerinin mü’min olduklarını zannetseler bile aslında onlar delilsiz bir şekilde hatırlarına gelen şeylere bağlandıkları için dinlerini oyuncak edinmiş kimselerdir. "Oynayıp, eğlenirler" âyetinin Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'a, iftiracı olduğunu söylemekle birlikte, onunla alay etmeyi de katıyorlar, anlamında olduğu da söylenmiştir. Nitekim öğütlerden yüz çeviren kimseye de "oynayan" denilir. Böyle bir kimse oyun oynayıp da yaptığı işlerin sonunda nereye varacağını bilemeyen küçük bir çocuk gibidir. 10O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle. "O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle" âyetinin anlamı şudur: Ey Muhammed! Sen, bu kâfirlere semadan apaçık bir dumanın geleceği günü bekle. Bu açıklamayı Katade yapmıştır. Şu anlama geldiği de söylenmiştir: Sen onların bu sözlerini iyice belle ki, gökyüzünde apaçık bir dumanın geleceği günü onlara karşı şahitlik edesin. İşte bundan dolayı "hafız (bekçi, koruyucu)"e "rakîb: gözetleyici" "Rakîb: Gözetleyici"; mealini: "bekle" diye verdiğimiz "fe'rtekih" emri ile aynı köktendir denilmiştir. "Duman: duhan" ile ilgili üç görüş vardır: 1- Bu duman kıyâmetin alametlerinden olup henüz gelmemiştir. O yeryüzünde kırk gün süre ile kalacak ve gök ile yer arasını dolduracaktır. Mü’min bundan dolayı nezleli gibi olacak, kâfir ve günahkarların burunlarına girerek, onların kulaklarını delecek, nefeslerini daraltacaktır. Bu kıyâmet gününde cehennemin bırakacağı etkilerdendir. Dumanın henüz ortaya çıkmadığını söyleyenler arasında Ali,İbn Abbâs, İbn Ömer, Ebû Hüreyre, Zeyd b. Ali,el-Hasen b. Ebi Müleyke ve başkaları da vardır. Ebû Said el-Hudrî merfu olarak (yani Hz. Peygambere isnad ile) bu dumanın insanları kıyâmet gününde etkileyeceğini, mü’minin bundan ötürü nezleli gibi olacağını rivâyet etmiştir. Kâfirin de kulaklarından çıkıncaya kadar içine sızacaktır. Bunu da el-Maverdî zikretmiş bulunmaktadır Maverdi, Nüket, V, 247; İbn Kesîr, IV, 140. Müslim'in, Sahih'inde yer alan rivâyete göre Ebû't-Tufayl, Huzeyfe b. Esid el-Ğıfarî'den şöyle dediğini nakletmektedir: Biz kendi aramızda konuşmakta iken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıkageldi ve: "Neden söz ediyorsunuz?'" diye sordu. Oradakiler: Kıyâmetten sözediyoruz, dediler. Şöyle buyurdu: "Kıyâmet, öncesinde on alamet görmediğiniz sürece asla kopmayacaktır. -Aralarında şunları zikretti-: Duman, Deccal, Dabbetu’l-arz, güneşin batından doğması, Meryem oğlu Îsa'nın inmesi, Ye'cuc ile Me'cuc'un çıkması ve biri doğuda, biri batıda, biri Arap yarımadasında olmak üzere üç büyük kara parçasının yerin dibine geçmesidir. Bunların sonuncusu ise Yemen'den çıkacak ve insanları mahşerlerine doğru kovalayacak bir ateştir." Huzeyfe'den gelen bir diğer rivâyette de şöyle denilmektedir: "On tane alamet ortaya çıkmadıkça kıyâmet kopmayacaktır: Doğuda bir kara parçasının yere geçmesi, batıda bir kara parçasının yere geçmesi, Arap yarımadasında bir kara parçasının yere geçmesi, duman, Deccal, Dabbetu’l-arz, Ye'cuc ve Me'cuc, güneşin batıdan doğması ve Aden'in iç taraflarından çıkıp insanları öne katıp yürüten bir ateş."Müslim, IV, 2226;Ebû Davud, IV, 114;Tirmizi, IV, 477;İbn Mace, II, 1347;Müsned, IV, 67. Bu hadisi es-Sa'lebî de Huzeyfe'den gelen bir rivâyet olarak zikretmiş bulunmaktadır. Buna göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İlk ortaya çıkacak alamet Deccal, Meryem oğlu Îsa'nın inmesi ile Ebyen Aden'inin iç taraflarından çıkacak ve insanları mahşere doğru sürükleyecek bir ateş. Onlar nerede geceyi geçireceklerse onlarla birlikte geceler. Nerede öğlen vakti dinlenmeğe çekilirlerse, onlarla birlikte dinlenir. Sabahı ederlerse onlarla birlikte sabah eder, akşamı ederlerse onlarla birlikte akşamı eder."Ey Allah'ın peygamberi ya duman nedir? diye sordum. O: Şu âyettir, dedi. "O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle!" Bu duman doğu ile batı arasını dolduracak, kırk gün kırk gece kalacaktır. Mü’min bundan dolayı bir çeşit nezleli gibi olacak, kâfir ise sarhoş gibi olacaktır. Duman ağzından, burun deliklerinden, gözlerinden, kulaklarından ve dübüründen çıkacaktır. Taberani, Tefsir, XXV, 114, "Ben bu hadisin sahih olduğuna tanıklık etmem" demekte ve delil olarak kabul etmediğini ifade etmektedir; İbn Kesîr, Tefsir, IV, 140'cleİbn Cerir'in bu hadisin sıhhatinden emin olmadığını kaydetmektedir. Bu birinci görüş. 2- Duman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bedduası dolayısı ile Kureyş'in karşı karşıya kaldığı açlıktan ötürü başlarına gelen olaylardır. Öyle ki kişi gök ile yer arasında bir duman görecek hale gelmişti. Bu görüşİbn Mes’ûd'un görüşüdür. O şöyle der: Yüce Allah bu azâbı üzerlerinden kaldırmıştır. Eğer bu kıyâmet günü(nden önceki bir alamet) olsaydı, onların üzerinden bu azâbı kaldırmazdı. Bu hususta ondan gelen hadis Sahih-i Buhârî,Müslim ve Tirmizî'de yer almaktadır. Buharî dedi ki: Bana Yahya anlattı, dedi ki: Bize Ebû Muaviye anlattı. Oel-A'meş'ten, o Müslim'den, o Mesrûk'tan dedi ki: Abdullah (b. Mesud) dedi ki: Bunun olmasının sebebi Kureyşlilerin Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'a karşı isyanda direnmesi üzerine onlara, Yusuf (aleyhisselâm)'ın dönemindeki (kıtlık) yılları gibi yıllarla karşılaşmaları için (bed)dua etti. Bunun üzerine kıtlık ve açlık musibeti ile başbaşa kaldılar. Öyle ki kemikleri dahi yediler. Birisi semaya bakınca, kendisi ile sema arasında aşırı bitkinlikten ötürü duman gibi bir şey görürdü. Yüce Allah: "O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle! İnsanları bürüyecektir o. Bu pek acıklı bir azaptır" âyetlerini indirdi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelinerek: Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'tan Mudarlılar için yağmur iste. Çünkü Mudarlılar helâk oldular, denildi. Peygamber: "Mudar (diyorsun ha) sen çok cüretkar bir kimsesin."Bunun üzerine Peygamber yağmur diledi, onlara yağmur yağdırıldı. Bu sefer de: "Fakat şüphesiz siz yine geri dönenlersiniz" (ed-Duhan, 44/15) âyeti indi. Derken bolluğa eriştiler. Fakat yine bu bolluk içinde eski hallerine geri döndüler. Yüce Allah da: "En büyük yakalayışla yakalayacağımız gün, şüphe yok ki Biz intikam alıcılarız" (Duhân, 44/16) âyetini indirdi. (İbn Mes’ûd) dedi ki: Bununla Bedir gününü kastetmektedir. Buhârî, I, 341, 346, IV, 1791, 1809, 1823, 1824, 1825; Müslim, IV, 2155, 2156; Müsned, I, 380, 341. Ebû Ubeyde dedi ki: "(.........): Duhan (duman), cedb yani kuraklık" demektir. el-Kutebî der ki: (Kuraklığa) Duhan (duman) adının verilmesi, yer kuraklıktan kuruyunca, ondan duman gibi bir şeyin yukarıya doğru yükselmesinden ötürüdür. 3- Kasıt, Mekke'nin fethedildiği gündür. Çünkü o gün yükselen bir toz, duman semayı örtmüştü. Bu da Abdurrahman el-Arec'in görüşüdür. 11İnsanları bürüyecektir o. "Bu, pek acıklı bir azaptır." "İnsanları bürüyecektir o" âyeti "duman"ın sıfatı konumundadır. Eğerİbn Mes’ûd'un dediği gibi geçip gitmiş ise o vakit bu, Mekkelilerden müşriklere has bir durumdur. Şayet kıyâmetin alametlerinden ise -önceden geçtiği üzere- umumi bir haldir. "Bu, pek acıklı bir azaptır." Yani yüce Allah kendilerine: "Bu pek acıklı bir azabtır" diyecektir. Dumanın geçip gittiğini kabul edenlerin görüşüne göre yüce Allah'ın: "Bu, pek acıklı bir azaptır." âyeti geçmişteki bir halin hikayesidir. Gelecekte olacak bir şeyi kabul edenlere göre ise gelecekteki bir halin hikayesidir. Buradaki yakın işaret ismi olan: "Bu" lâfzının uzak işaret ismi olan anlamında olduğu da söylenmiştir. Bir görüşe göre de insanlar bu duman için: "Bu pek acıklı bir azaptır" diyeceklerdir. Bunun, işin oldukça yaklaşmış olduğunu haber veren bir ifade olduğu da söylenmiştir. İşte kış (geliyor) onun için gerekli hazırlıkları yap, demeye benzer. 12"Rabbimiz, bizden bu azâbı kaldır. Çünkü biz îman edeceğiz." Yani onlar şu sözü söyleyecekler: Üzerimizden bu azâbı kaldır. "Çünkü biz îman edeceğiz." Yani bu azâbı üzerimizden kaldıracak olursan, sana îman edeceğiz. Denildiğine göre; Kureyşliler Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelerek: Eğer Allah üzerimizden bu azâbı kaldıracak olursa, biz de müslüman oluruz demişler, sonra da verdikleri bu sözü bozmuşlardır. Katade dedi ki: Burada "azâb" dumandır. Açlık olduğu da söylenmiştir ki bunu en-Nekkaş nakletmiştir. Derim ki: İkisi arasında bir çelişki yoktur. Çünkü duman önceden de geçtiği gibi ancak onlara isabet eden açlık sebebiyle görülmüştü. Ayrıca açlık ve kıtlığa "duhan: duman" da denilebilir. Buna sebeb ise kıtlık yılında yerin kuru olması ve yağmurların azlığından ötürü tozun havalara yükselmesidir. Bundan dolayı da kurak seneye "elğabra: tozlu yıl" ismi verilir. Burada azâbın kar olduğu da söylenmiştir. el-Maverdî dedi ki: Bunun uygun bir açıklaması olamaz. Çünkü bu ya ahiretteya da Mekkeliler hakkında sözkonusu olmuştur. Mekke'de kar yağmaz. Şu kadar var ki, bir görüş olarak ortaya atılmış olduğundan ötürü biz de onu naklettik. 13Onlar nerede, düşünüp ibret almak nerede? Halbuki onlara açıklayıcı bir peygamber de gelmişti. "Onlar nerede, düşünüp ibret almak nerede?" Yani azâbın gelip çatması esnasında onlar nereden öğüt ve ibret alacaklar ki? "Halbuki onlara açıklayıcı" kendilerine hakkı açıklayan "bir peygamber de gelmişti." Buharî'nin dediğine göre; "zikra(düşünüp, ibret almak)" ve zikr aynı anlamdadır. Buhârî, IV, 1824. 14Sonra yine ondan yüz çevirdiler ve: "Kendisine öğretilmiş bir delidir" dediler. "Sonra yine ondan yüz çevirdiler."İbn Abbâs dedi ki: Yani onlar Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan yüz çevirip onu yalanladıktan sonra, yüce Allah da kendilerini öğüt ve ibret almaktan uzaklaştırmış iken, ne zaman öğüt alacaklar ki? Şöyle de açıklanmıştır: Yarın azâbın görülmesinden yahutta kıyâmet alametlerinin ortaya çıkmasından sonra, "çünkü biz îman edeceğiz" diye söyleyecekleri sözün onlara ne faydası olacak ki? Çünkü bu halde bu gibi şeyleri bilip kabullenmek kaçınılmaz olacaktır. Bu açıklama dumanın gözetlenen bir alamet olarak kabul edilmesi halinde uygundur. "Ve: Kendisine öğretilmiş bir delidir, dediler." Yani ona insan veya kahinler ve şeytanlar öğretmiştir. Diğer taraftan o bir delidir, rasûl değildir, dediler. 15Biz o azâbı az bir zaman açıp kaldıracağız. Fakat şüphesiz siz yine geri dönenlersiniz. "Biz o azâbı az bir zaman açıp, kaldıracağız." Yüce Allah bu azâbı üzerlerinden kısa bir süre kaldıracağını vaadetmektedir. Yani kısa bir zaman içerisinde onların verdikleri sözü yerine getirmeyecekleri bilinecek ve ortaya çıkacaktır. Onlar sözlerinde durmak yerine azâbın kaldırılmasından sonra küfre geri döneceklerdir. Bu açıklamayı İbn Mes’ûd yapmıştır. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'ın onlar için yağmur yağdırılması duasını yapması üzerine yüce Allah bu azâbı kaldırınca, tekrar onu yalanlamaya geçtiler. Duman beklenen bir alamettir, diyenler de şöyle açıklamışlardır: Bununla kıyâmetin kopacağının alametlerinden iki alamet arasındaki kısa süreye işaret etmektedir. Bir alametin ortaya çıkmasından sonrayüce Allah'ın hakkında kâfir olacağına dair hüküm verdiği kimse küfrünü sürdürecektir. Bunun kıyâmette olacağını söyleyenler de şöyle derler:Yani Biz üzerinizden azâbı kaldıracak olursak, yine siz küfre dönersiniz. "Fakat şüphesiz siz yine geri dönenlersiniz" âyetinin Bize döneceksinizyani ölümden sonra diriltileceksiniz anlamında olduğu söylendiği gibi, eğer îman etmeyecek olursanız "şüphesiz siz" cehenneme "geri dönenlersiniz" anlamında olduğu da söylenmiştir. 16En büyük yakalayışla yakalayacağımız gün, şüphe yok ki Biz intikam alıcılarız. "Gün" lâfzı daha sonra gelen "intikam alıcılarız" âyetinin delalet ettiği bir fiilin zarfıdır. Yakalayacağımız gün Biz onlardan intikam alacağız, demektir. Ancak bazı nahivciler: "Şüphe yok ki" lâfzından sonra gelen ifadelerin, ondan önce gelen ifadeler için açıklayıcı mahiyette olamayacağı dolayısıyla bunu uzak bir ihtimal olarak kabul etmişlerdir. Bundaki âmilin "intikam alıcılarız" lâfzının olduğu da söylenmiştir. Bu da aynı şekilde uzak bir ihtimaldir. Çünkü yine: "(........): Şüphe yok ki" lâfzından sonra gelen ifadeler ondan önce gelenlerde amel etmez. Bu (yevm: gün) lâfzı yüce Allah'ın: "Dönenlersiniz" anlamındaki âyete da "Biz o azâbı az bir zaman açıp kaldıracağız" anlamındaki âyete da taalluku güzel olmaz, çünkü anlam onunla ilgili değildir. Bununla birlikte bir fiil takdiri ile nasbedilmiş olması mümkündür. Sanki: " (Bir günü) onlara hatırlat veya hatırla!" denilmiş gibidir. Anlamın şu şekilde olması da mümkündür: Siz dönenlersiniz, artık döndünüz mü Ben sizden o büyük yakalayış ile yakalayacağımız gün intikam alacağım. Bundan dolayı bu âyet, (hemen sonra gelen) Fir'avun kıssası ile bitişik gelmiştir. Çünkü Fir'avun ve kavmi de üzerlerindeki azâb açıldığı takdirde îman edeceklerine söz vermişler, fakat îman etmeyerek sonunda suda boğulup gitmişlerdi. "Biz o azâbı az bir zaman açıp kaldıracağız. Fakat şüphesiz siz yine geri dönenlersiniz" ifadesi tam bir ifadedir. Ondan sonra yüce Allah: "En büyük yakalayışla yakalayacağımız gün şüphe yok ki Biz intikam alıcılarız." Biz bütün kâfirlerden intikam alacağız, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bir diğer açıklama da şöyledir: Anlam: "Sen dumanı da gözetle, yakalayacağımız günü de gözetle!" şeklinde olup aradaki atıf "vav"ı hazfedilmiştir. Nitekim: "Ateşten sakın, azaptan sakın" demeye(ve arada atıf "vav"ı getirmemeye) benzer. "En büyük yakalayış" İbn Mes’ûd'un görüşüne göre Bedir günüdür. İbn Abbâs, Ubeyy b. Ka'b, Mücahid veed-Dahhak'ın görüşü de budur. Kıyâmet günündeki cehennem azâbı olduğu da söylenmiştir. Bu da el-Hasen, İkrime ve yine İbn Abbâs'ın görüşüdür, ez-Zeccâc'ın tercih ettiği de budur. Bunun kıyâmet gününden önce dünya hayatında meydana gelecek bir duman, açlık ya da kıtlık olduğu da söylenmiştir. el-Maverdî dedi ki: Kıyâmetin kopması olması ihtimali de vardır. Çünkü kıyâmet yüce Allah'ın dünya hayatındaki son yakalayışı olacaktır. " Allah ondan intikam aldı" denilir, onu cezalandırdı demektir. Bunun ismi "Nikmet (intikam)" şeklinde olup, çoğulu da: ...diye gelir. Nikmet ile ukubet(intikam ve ceza) arasında fark olduğu da söylenmiştir. Ukubet masiyetten sonra gelir, çünkü akıbet kökünden gelmektedir. Nikmet ise ondan önce de olabilir. Bu açıklamayı da İbn Abbâs yapmıştır. Ukubet'in ceza olarak miktarının tesbit edildiği, intikamın ise miktarının sınırlandırılmadığı da söylenmiştir. 17Yemin olsun ki onlardan önce Fir'avun kavmini de denedik. Onlara çok yüce, çok şerefli bir peygamber gelmiş idi. Onları sınadık demektir. Buradaki "fitne(deneme) ve sınama"nın anlamı, itaat etmek üzere verilen emirdir. Âyetin anlamı şudur: Biz Mûsa'yı onlara peygamber olarak göndermek suretiyle, onlara sınayan kimsenin davranışı ile davrandık. Fakat onlar yalanladıkları için helâk oldular. İşte ey Muhammed, eğer îman etmeyecek olurlarsa, senin düşmanlarına da aynı şeyi yapacağım. Buradaki "denedik" âyetinin onları suda boğmakla azaplandırdık, anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu durumda ifadede takdim ve tehir vardır ki, ifadenin takdiri şöyledir: Yemin olsun Fir'avun hanedanına şerefli ve yüce bir rasûl gelmişti. Biz de onları fitneye düşürdük. Yani onları suda boğduk. Çünkü fitne rasûllerin gelişinden sonra olur. Aradaki "vav" harfi ise tertibi (sırayı) ifade etmez. "Çok yüce, çok şerefli" kavmi arasında böyle olan kişi demektir. Affetmek ve bağışlamak suretiyle ahlakı yüce diye de açıklanmıştır.el-Ferrâ'' dedi ki: Bu, Rabbi nezdinde yüce. ve şerefli demektir. Çünkü yüce Allah onu peygamberlik ve kendi sözünü işittirmek gibi özel bir konuma yükseltmişti. 18"Allah'ın kullarını bana geri verin. Şüphesiz ki ben size(gönderilmiş) çok güvenilir bir peygamberim" diyerek; "Allah'ın kullarını bana geri verin"âyeti ile ilgili olarakİbn Abbâs dedi ki: Yani bu peygamber onlara gelerek: Bana uyun, demiştir. Buna göre: "Allah'ın kulları" bir münadadır. Yani: ey Allah'ın kulları, bana uyunuz demek olur. Mücahid dedi ki: Âyetin anlamı şudur: Allah'ın kullarını benimle gönderiniz ve onlara yaptığınız azâb ve işkencelere son vererek serbest bırakınız. Buna göre de "Allah'ın kulları" anlamındaki âyet, mef'ûldür. Siz bana kulaklarınızı veriniz ki, size Rabbimin risaletini tebliğ edeyim, anlamında olduğu da söylenmiştir. "Şüphesiz ki ben size gönderilmiş çok güvenilir bir peygamberim." Vahiy konusunda güvenilir bir kimseyim, bundan dolayı benim öğütlerimi kabul ediniz. Sizden aldığım emanetlere karşı çok eminim, onlara hainlik etmem, diye de açıklanmıştır. |