111Biz onlara dedikleri gibi Melekler indirmiş olsak da, ölüler kendilerile konuşsa da, ve bütün mevcudatı karşılarında fevc fevc haşrederek kefil göstersek de yine ihtimali yok iymân edecek değillerdi, meğer ki, Allah dilemiş olsun, lâkin çokları bu hakıkatin câhili bulunuyorlar (.........) Hattâ biz onlara bütün Melâikeyi indirmiş olsak -(.........) diye istedikleri mu'cizeyi göndersek (.........) ve ölüler kendilerine söylese- (.........) bazılarımızı dirilt te getir şehadet etsinler diye istedikleri mu'cize de yapılsa (.........) ve üzerlerine her şeyi kefil olarak toplayıb cemi' de etse idik -(.........) Allah’ı ve bütün Melekleri kefil olarak getiresin diye istedikleri mu'cizeyi dahi göstersek(.........) Allah dilemedikçe hiç bir zeman îman etmeleri ıhtimali yoktur. -Ve binaenaleyh onlara âyet indirmek abestir(.........) ve lâkin ekserîsi bilmezler.»- Her türlü âyet gelse Allah dilemeyince hiç bir şey yapamıyacaklarını bilmezler de sade kendilerine güvenir, tuğyan ve temerrüdlerinde kalmak için öyle yalan yere yemin ederler. Bunun için sen onlara bakma ve iymanlarını ümid edib istedikleri âyeti taleb etmeğe kalkma da (.........) de, Allah’a bırak: (.........) (.........) 112Ve böyle biz her Peygambere İns-ü Cinn Şeytanlarını düşman kılmışızdır, bunlar aldatmak için birbirlerine lâfın yaldızlısını telkın eder dururlar, eğer rabbın dilese idi bunu yapmazlardı, o halde bırak şunları uydurdukları hurafât ile haşrolsunlar Ya Muhammed (.........) böyle -ya'ni her ümmete amelini tezyin ettiğimiz gibi, yâhud sana onları düşman kıldığımız gibi (.........) her Peygambere de İns-ü Cin şeytanlarını düşman kıldık.- Mahabbet ve ülfeti veren Allah olduğu gibi adavet ve nefreti veren, dostu dost, düşmanı düşman yapan da Allahdır. Ve düşmanı bulunmak Peygamberler miyanında yalnız sana mahsus değil hepsinde cari bir kaidedir. İns-ü Cin şeytanları her Peygambere düşman ola gelmiştir.(.........) terkibinin izafeti, beyaniyye veya lâmiyye olması hakkında iki kavil vardır. Beyaniyye olduğuna göre İnsten olan şeytanlar ve Cinden olan şeytanlar demek olur. Ve şeytanların bir kısmı İns cinsinden bir kısmı da Cin cinsinden olduğu anlaşılır. Lâmiyye olduğuna göre de İnsee mahsus, ya'ni insanlara musallat, insan aldatmağa mahsus şeytanlar, Cinne mahsus, Cinnîleri aldatmağa mahsus şeytanlar demek olur. Ve bu surette şeytanın ne İns, ne Cin değil, üçüncü bir cins olduğu ve fakat bir kısmı İnse, bir kısmı da Cinne musallat olmak üzere iki nevi' bulunduğu anlaşılır. Ikrime, Dahhak, Süddî, Kelbî gibi bâ'zı müfessirîn izafetin lâmiyye olması ve mugayeret ifade etmesi asl olduğuna binaen şeytanların İns-ü Cinne mugayir bir cins ve hepsi evlâdı iblis olduğuna kail olmuşlardır. Fakatİbn-i Abbastan Ata veMücahid ve Hasen ve katade izafeti beyaniyyeyi ıhtiyar ederek demişlerdir ki, Şeytan İns-ü Cinden her hangi bir âtiy ve mütemerriddir. Ya'ni gerek İns ve gerek Cinden olsun serkeş, mütekebbir, fitnekâr, anud, ele avuca sığmaz, kaypak, yola gelmez olanların hepsine Şaytan denilir. (Sûre-i Bakareye bak) Müşarünileyhim demişlerdir ki, Cinden de şeytanlar vardır İnsden de şeytanlar vardır. Ve Cinden olan şeytan mü'mini aldatmaktan Âciz kalınca mütemerrid bir insana, ya'ni bir İns şeytanına gider ve mü'mini aldatmağa teşvık eder. Ve böyle insanlardan şeytanlar bulunduğuna şunu delil göstermişlerdir ki, «Hazret-i Peygamber sallallahü aleyhi vesellem Ebuzer radıyallahü anhe» Cin ve İns şeytanlarından teavvüz ettinmi?» buyurmuştu. Ebû zer «İnsin de şeytanları varmıdır? dedim «Evet onlar Cin şeytanlarından daha şerdir» buyurdu» diye rivayet etmiştir. Ve işte bir çok müfessirîn bu âyette bu ma'nâyı tercih etmişlerdir. Çünkü siyakı âyet, küffarın adavet ü sefahetine karşı Resulullahı tesliye hakkındadır. Şu halde şeyatini ins, göze görünür şeytan insanlar, şeyatini Cin de göze görünmez, nazarlardan gizli şeytanlar demek olur. Ma'lûmdur ki, İns, nev'i insan, beşer, beni Âdem demektir. Müfredinde «İnsî» denilir. Ve buna mukabil olan Cin de gayrı me'nus, gizli bir nev'ı mahlûkı ruhanî demek olur ki, bunun müfredinde de «Cinnî» denilir. Ve iki sahife evvel beyan olunduğu üzere cin biri eamm, biri ehass olmak üzere iki ma'nâ ile tefsir olunmuştur. Feyruz abadî Besairinde bunun şöyle telhıs ederek demiştir ki, cin: hakkında iki türlü kavil vardır. BİRİSİ, cin mutlaka havassın mecmuundan müstetir olan ruhaniyune ıtlak olunur ki, ins mukabilidir. Bu surette Melâike ve Şeyatin cinde dahil olur. Binaenaleyh Melâike ile cin beyninde umum ve hususı mutlak vardır. Her Melâike Cindir, her Cin Melâike değildir. İKİNCİSİ, Cin ruhanîyunun bir kısmına ıtlak olunur. Zira ruhaniyyun üç kısımdır: 1- Ahyardır ki, Melâikedir. 2- Eşrardır ki, Şeyatındır. 3- Ahyarı da Eşrarı da müştemil olan evsattır ki, ma'nâyı hassıyle Cin taifesidir. İlh». Demek olur ki, burada Cin, İns mukabili zikredildiği için(.........), de olduğu gibi ma'nayı eammına masruftur. Şeyatını Cin izafeti beyaniyyesile de Melâike ve diğer hıyarı cin adavetten ıhrac edilmiştir. Kamusta mezkûr olduğu üzere «İns» bir insanın bilhassa müâneset ettiği hâlıs yâr-ü hemdemine dahi ıtlak olunur ki, enis demek gibidir. Nev'ı beşere insan ve ins ıtlakı da işbu müâneset ma'nası ı'tibariyle olduğuna göre bu ma'nâ esas olarak mülâhaza edilirse bir insanın veya bir kısım insanların ünsiyyetlerinden gâib ve nazarlarından mestur bulunan ecnebîleri ve perde arkasında hareket edenleri de İns mukabili olan Cin mefhumuna idhal etmek lâzım gelecektir. Bu surette ma'nayı eammile Cin berveçhi bâlâ üç nevi' ruhaniyyun ile beraber nev'ı beşerden bir kısmına da şamil bulunur. Ve bu kısmı beşer diğerine nazaran Cinnin ma'nayı ahassı ve ahass ma'nâsile İnsin en yakın mukabili demek olur. Gerçi seleften Cinnin bu mânası sarahaten nakledilmiş değil ise de meşhur olduğu üzere İns-ü Cin mecmuuna (.........) ıtlak edilmesi bu babda sarih gibidir. Zira bu lâakal ba'zı Cinnin de İns gibi haizi sıklet olduğunu iş'ar eder. Halbuki ruhaniyyun gerek mücerredat ve gerek ecsamı lâtıfe diye ta'rif edilsin her iki takdir de cismaniyyun mukabili olduklarından ma'nayı ma'rufile sıklet mefhumundan haricdirler. Ve binaenaleyh (.........) her halde ziyruh ve zevil'ukul olan ve cismaniyyeti kesifeyi haiz bulunan biri dairesi ünsiyyette me'nus ve zahir, biri de dairei ünsiyyetten gaib ve mestûr iki sıkleti mütekabile demek olur. Ve alel'husus cem'iyyeti hafiyye halinde hareket eden kısmı beşerînin aslı lûgat ı'tibarile ma'şeri Cin mefhumunda duhulüne şüphe yoktur. Ancak cin mefhumunu buna kasretmek, me'nus ve gayri me'nus alel'umum nev'ı beşerden başka gizli Cin yoktur demek de doğru değildir. Zira (.........) hılkati beşerden mukaddemdir. Ve bu âyette dahi Cin beyan olunduğu üzere ma'nayı eammına masruftur. Ve Allahü teâlâ hikmeti sübhaniyyesile her peygambere, İns-ü Cin Şeytanlarını düşman kılmış ve bu adavet bi'seti enbiyanın bir lâzımı, bir hikmeti, bir sünneti cariyesi olmuştur. Ve netekim yukarıda(.........) ile de buna işaret buyurulmuştu. Peygamberlere düşman olan ve bir kısmı görünen, bir kısmı görünmiyen bu İns-ü Cin Şeytanları (.........) biribirlerine gurur için: aldatmak için lâf zuhrüfü: söz yaldızı: içi bozuk dışı süslü aldatıcı sözler vahyederler. Ya'ni vahyeder gibi seri' bir iyma ve işaretle öyle müzahref, yaldızlı sözler telkın ederler ki, bunların sade dışındaki süsüne bakanlar aldanırlar, Şeytanetlerine meftun olurlar.» -Vahyin envaıle ma'nası ve ta'rifi surei Nisânın sonlarında(.........) âyetinde tafsıl olunmuş idi bak. Ya'ni sureti umumiyyede vahiy, biri vahyi hak, biri vahyi bâtıl olmak üzere iki nevi'dir. Ve bunun ikisine de şamil olan en umumî ma'nasile vahıy «seri' bir iyma ile söz» demektir. Vahyi hakikî vahyi hak ve cebri ilâhî olmakla beraber seri' bir iyma ve işaretle sureti hafiyyede verilen telkınatı batılaya dahi mecazen vahıy itlak edilir. Şeytanetkâr olanlar da vahiy veya ilhamı hep bu mecazî ma'nâda kullanarak falan ve falandan icrayı şeytanet ederler: ilham almış derler. Ve işte şeytanların bu şeytaneti, Enbiyaya adavet ve vahyi hakka rekabet için biribirlerine istinad ve aynı zamanda gurur ile aldatıcı yaldızlı sözler uydurub telkın etmekteki sur'atlerini tefhim için bu âyetteki iyma bu ma'nâyı mecazîde irad edilmiş ve fakat (.........) karinei maniası ikame olunarak fili hak, gafletten ve sui tefehhümden sıyanet buyurulmuştur. Velhasıl her Peygambere düşman olan İns-ü Cin şeytanları öyle yaparlar. (.........) ve fakat rabbın dilemiş olsaydı o şeytanlar bunu -bu adaveti, bu sür'ati talkıni, bu yaldızı, bu iğfali- yapmazlardı, yapamazlardı- Ya onlara o kudreti vermez veya verdiği halde mani' olur yaptırmazdı. Demek ki, onların bunu yapabilmeleri ve yapmaları dahi rabbının meşiyyetiyledir. Ve demek ki, bunda onun bir hıkmeti vardır. Binaenaleyh (.........) sen onları iftiralarına bırak. Bırak ki, belâlarını bulsunlar. Onlar o yaptıklarını aldanıb aldanmak için 113Bir de o yaldızlı lâfa Âhırete inanmıyanların gönülleri aksın ve onu hoşlansınlar ve bu ele geçirmekte oldukları varidatı elde etsinler diye öyle yaparlar (.........) ve Âhırette, akıbete inanmıyanların gönülleri ona, o telkın ettikleri yaldızlı söze veya o gurura meyletsin için (.........) ve bu iymansızlar onu hoşlansınlar, rızalariyle kendilerine beğensinler. O yaldıza gönül verib mefhun olsunlar için (.........) ve irtikâb etmekte bulundukları fenalıkları irtikâb etsinler için yaparlar: -Ki, bütün bu fenalıkların başında Allahtan başka hakem aramak cürmü vardır. Binaenaleyh senin onlara diyeceğin şudur: 114Şimdi de: Allah size mufasselen kitab indirmiş iken ben Allahtan başkasını mı hakem istiyeceğim? kendilerine kitab verdiklerimiz de bilirler ki, o temamiyle hakk olarak senin rabbından indirilmiştir, sakın şübhelenenlerden olma (.........) Allahtan başkasını mı hakem istiyeceğim? Halbuki o size bu kitabı ekmeli mufassalen: Ya'ni hiç bir şübhe ve iltibasa mahal kalmıyacak vechile fasılalı âyetleriyle hak, batıldan ayırd edilerek beyan ve tafsıl olunmuş bir halde indirdi hukmünü beyan etti.- Allah’ın hukmüne karşı, hukmüne müracaat edilebilecek hiç bir hakem tasavvur olunamıyacağı gibi hukmi İlâhîyi anlamak ve tebliğ etmek için ve diğer âyetlerin, mu'cizelerin delâleti i'câzı mu'cizei kitab kadar kuvvetli, vazıh ve mufassal değildir. Onların sade bir i'cazdan ibaret olan delâleti mücmel, mübhem, beyansız ve devamsızdır. Mu'cizei kitab ise onların hepsinin delâleti i'cazını mutazammın olduktan başka mübeyyen, vazıh ve mufassal ve dâimdir de. Meselâ şakkı Kamer mu'cizesinden (.........) hukmü ancak mücmelen ve bir an için anlaşılır. Ve bundan istifadenin gerek vuzuhu ve gerek devamı kelâma mütevakkıf olur. (.........) sûresi ise aynı hukmü daha vasi' vücuhı i'caz ile vazıhan ve sarahaten ifade eder. Ve her zaman için ifade eder. Ve her hangi bir hâkimin hukmü kavlî de fi'lî de olabilirse de asıl hukmi sarih, hukmi kavlîdir. Ve alelhusus i'lâm ve tescil edilen hukmi kavlîdir ki, bir değil binlerce fi'le sebeb ve misal teşkil eder. Hâsılı mu'cizei kitâb hukmullâha delâlet için diğer mu'cizelerin fevkında zâhir ve bâhir bir bürhanı sâtı'dır. İşte burada bu ma'nâ ıhtar olunarak buyuruluyor ki, Allah size sâir mu'cizelerden muğni olan böyle mufassal bir kitâb indirmiş ve bu suretle hukmünü sureti kat'iyede beyan ve tebliğ etmiş olduğu halde ben şimdi şeytanların yaldızlı sözlerine meyledeceğim de aramızda haklıyı haksızı ayırmak için Allah’ın hukmünü bırakıb ona karşı Allahtan başkasını mı hakem intihab edeceğim? Hayır aslâ.» -Rivayet olunduğuna göre Kureyş müşriklerinin bir müşkilleri olduğu zaman bir kâhini hakem yapıb hukmüne mürâat etmek âdetleri olduğu gibi Resulullaha da «seninle aramızda ahbarı Yehuddan ve istersen Nesarâ peskaposlarından bir hakem intihab edelim, bakalım onların kitabında sana dair bir şey varsa bize haber versinler» diye bir teklifte bulunmuşlardı ki, bu âyetle buna cevab verilmiştir. (.........) ve bizim kendilerine kitab verdiğimiz kimseler bilirler ki,(.........) muhakkak o kitabya'ni Kur’ân rabbından hakkile indirilmiştir. Binaenaleyh (.........) sakın şübhelenenlerden olma, şübheliler gibi bir takımlarının inkârlarından müteessir olub da başka hakem teklîf edenlere muvâfakat etme (.........) de Hiç şüphesiz bu kitâb sana rabbından münzel bir kelimei haktır. 115Rabbının kelimesi doğrulukça da, adaletçe de tam kemalindedir, onun kelimelerini değiştirebilecek yok, semi' o, alîm o (.........) Ve senin rabbının kelimesi: Kelâmı sıddıkça da tam, adaletce de tam son derece tamdır. - Ya'ni Kur’ân ıhbarî inşaî iki ciheti cami' bir kelâmullahtır ki, birinde matlûp olan sıdık, birinde matlûp olan da adalettir. Kur’ân haberleri ve mevaidi cihetiyle temamen sadıktır, ayni hakikattır, yalandan, şüpheden müberradır. Teşriat ve ahkâmı cihetiyle de temamen adalettir, ayni hakkaniyyettir, zulümden, i'vicacdan münezzehtir.(.........) Rabbının kelimatını değiştirebilecek, ona karşı hakimlik, mümeyyizlik, musahhihlik edecek hiç bir şey, hiç bir kimse yoktur. Ne kimse onun kelimatını kaldırıp yerine daha doğru ve daha adaletlisini koyabilir, ne de mislini. Söz onun sözü, kanun onun kanunu, kitâb onun kitâbı, huküm onun hukmüdür. Binaenaleyh Allahtan başka hakem talebi nasıl tasavvur ve tecviz olunabilir? ki, (.........) o daima hem semî' hem alîmdir de. Hafi celi her sözü işittiği, her şeyi bildiği gibi müddeilerin de da'valarını işidir, niyyetlerini ve maksadlarını bilir. Ve bütün muhakeme olunacakların zahirlerini bildikten başka batınlarını da bilir. Öyle muhakeme eder ve öyle huküm verir. Artık kim onun hukmünü nakz edebilir? Ve kim onun hukmünden kurtulabilir? Allâhın hukmü böyle. Diğerlerine gelince: 116Yerdekilerin ekserisine uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar, onlar sırf zann ardında gider ve sade atarlar (.........) Eğer sen Yer yüzünde bulunanların ekserisine itâat edecek, uyacak, onlardan hakem yapacak olursan (.........) seni Allah’ın yolundan, şeriatinden saptırırlar. Çünkü onlar (.........) hukümlerinde ilme, delili hakka değil ancak zann-ü tevehhüme tâbi olurlar. Ne i'tikadlarında yakîn, ne kanunlarında ölçülerinde hakkaniyyet ne de hukümlerinde isabet bulunur. (.........) ve onlar başka değil ancak kendi mızraklariyle ölçer, ındî, nefsanî takdir ve tahminleriyle keyflerine göre huküm verir, yalan söylerler. Meselâ «Allah, beşere bir şey indirmedi» derler, Allah’a şerik ve veled isnâd ederler, asnam ve evsani vesilei tekarrüb sayarlar. Haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarırlar, halâle haram, harama halâl derler, meyteyi halâl addeder, bahire ve nezairini tahrim eylerler. 117Her halde rabbındır en ziyade bilen kim yolundan sapıyor, doğru gidenleri en ziyade bilen de o (.........) Hakikatte yalnız rabbındır ki, a'lemdir. Yolundan sapanı bilir (.........) doğru yolda gidenleri en iyi bilen a'lem de odur. -Binaenaleyh: Allahtan başka harem ve hâkim arayanlara uymayın ve Allah yolundan şaşmayın da: 118O halde eğer onun âyetlerine inanan mü'minler iseniz üzerlerine Allah ismi anılmış olanlardan yeyin (.........) Üzerine yalnız Allah’ın ismi zikredilmiş şeylerden yiyin. «-Ki, Allah bunu size mubah kılmıştır. (.........) eğer Allah’ın âyetlerine hakîkaten mü'min iseniz.»- Böyle yaparsınız: Bu âyetlerin hukmüne de inanır bu ekli mubah bilirsiniz. Başka nam tanımaz, hukmullahdan başkasına uymazsınız.(.........) buyurulması gösterir ki, yenecek şeyler besmeleli şeylerden olacaktır. Fakat besmele çekilenlerin hepsi de yenebilecek değildir. Bu babda tafsıl vardır. Bunun için buyuruluyor ki, |