Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

113

 

005 - MÂİDE SÛRESİ

 

CÜZ :

6

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

37

Cehennem ateşinden çıkmak isterler. Ama oradan çıkacak değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır.

Bu dünyadaki amelleriyle ebedi cehennemi hak etmiş olan kâfirler, kıyamet gününde, içinde bulundukları o korkunç azaptan kurtulmak isteyecekler fakat onların artık bu azaptan kurtulmaları mümkün olmayacaktır.

Bu âyet-i kerime, kıyamet gününde kâfirlerin halini belirtmektedir. Mü’minlerin isyankârları ise günahları kadar yandıktan sonra cehennemden çıkarılacaklardır. Bu hususta İkrime diyor ki: "Nafi b. el-Ezrak, Abdullah b. Abbas'a dedi ki: "Ey gözü ve kalbi körü olan, sen bir kısım insanların, cehennem ateşine girmelerinden sonra onların tekrar çıkacaklarını sanıyorsun. Halbuki Aziz ve Celil olan Allah buyuruyor ki: "Onlar cehennemden çıkacak değillerdir." Abdullah b. Abbas da dedi ki: "Vay haline, bundan önceki âyeti oku. Bu âyet, kâfirler hakkındadır."

38

Hırsızlık yapan erkekle hırsızlık yapan kadının, yaptıklarının karşılığı; ve Allah tarafından bir ceza olarak ellerini kesin. Allah, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Herhangi bir erkek veya kadın hırsızlık yapacak olursa onların sağ ellerini kesin. Bu ceza, onların hırsızlıklarının karşığı ve Allah tarafından da bir cezalandırmadır. Bu bakımdan, Allah'ın koyduğu cezayı takbik ederken onlara acımayın. Zira Allah'ın emrettiği şeyler faydanıza yasakladığı şeyler ise zararınızadır. Allah, hırsızlık yapan erkek ve kadını cezalandırmada herşeye galiptir, verdiği hükmünde de hikmet sahibidir. Sizler bu hükümler hususunda ifrat ve tefrite kaçmayın.

Âyet-i kerime’de geçen "Eller" ifadesinden maksat, sağ ellerdir. Nitekim Abdullah b. Mes'ud'un kıraatında ifade, "Sağ ellerini kesin" şeklindedir.

Kişinin ne kadar mal çalması halinde, âyette zikredilen hırsız ifadesinin içerisine gireceği hususunda dört görüş zikredilmiştir.

a- İmam Malik dahil, Medine halkından bir topluluk, üç veya daha fazla dirhem çalanın hırsız sayılacağını söylemişler ve görüşlerine delil olarak Abdullah b. Ömer'in rivâyet ettiği şu hadisi zikretmişlerdir. Abdullah b. Ömer demiştir ki.

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hırsızın elini, değeri üç dirhem olan bir kalkanı çalmasından dolayı kesmiştir. Buhari, K. el-Hudud, bab: 13 / Müslim, K. el-Hudu, bab: 6, Hadis no: 1686

b- İmam Evzai, imam Şafii ve bunlara tabi olan diğer bazı âlimlere göre ise çeyrek dinar veya onun kadar bir şey çalan kimse âyette ifade edilen hırsız kavramına girer. Bunlar da görüşlerine delil olarak, Hazret-i Âişe'nin rivâyet ettiği şu hadisi zikretmişlerdir. Hazret-i Âişe, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir:

"Hırsızın eli, çeyrek dinar veya daha fazlasını çaldığında kesilir. Buhari, K. el-Hudud, bab: 13 / Müslim, K. el-Hudud, bab: 2, Hadis no: 1684

c- Ebû Hanife ve arkadaşlarına göre ise on dirhem ve daha fazlasını çalan kimse, âyette zikredilen hırsız kavramına girer. Bunların delilleri ise şu hadistir.

Abdullah b. abbas demiştir ki:

"Resûlüllah bir adamın elini bir dinar veya on dirhem değerinde olan bir kaîkam çalması karşılığında kesti. Ebû Davud, K. el-Hudud, bab: 11, Hadis no: 4387

d- Diğer bir kısım âlimlere göre ise, değeri az olsun çok olsun herhangi bir şeyi çalana "Hırsız" elenir. Zira âyet-i kerime’de, hırsızlık yapanın, herhangi bir miktarı çalmış olması şart. koşulmamış, âyet mutlak bir ifade beyan etmiştir. Âyetin hükmünü belli bir miktar mal çalan hırsıza tahsis etmek için buna dair, kabul edilebilecek bir delilin bulunması gerekir. Bu hususta Resulüllah'tan nakledilen haberler, birbirleriyle çelişkili olduklarından, itibar edilecek haberler de-ğillerdir. Ayrıca hiçbir kimse tek bir dirhem çalanın Resûlüllah'a getirildiğini ve az bir şey çaldığından dolayı ona hırsızlık cezası uygulanmadığını Rivâyet etmemiştir.

Resûlüllah'tan, üç dirhem değerinde bir kalkanı çalanın kolunu kestiği rivâyet edilmiştir. Ona, daha az değerde bir şey çalan getirilmiş olsaydı onun kolunu da kesmesi mümkün olabilirdi.

Diğer yandan, Abdullah b. Zübeyr, tek bir dirhem çalanın da kolunu kesmiştir. Abdullah b. Abbas'in da "Bu âyet umum ifade eder. Yani herhangi bir miktar mal çalanın hırsız olduğunu ifade eder." dediği rivâyet edilmiştir.

Taberi diyor ki: "Bize göre doğru olan görüş, âyetin mânâsının genel olmayıp, çeyrek dinar veya daha fazla değerdeki bir şeyi çalanı ifade ettiğini söyleyen görüştür. Zira bu hususta, Resûlüllah'tan, sahih olan bir haber Rivâyet edilmiştir. Biz bu meseleyi "Kitab es-Sirka" adlı eserimizde detaylı bir şekilde izah ettik. Burada tekrarlanmasına lüzum gönnedik.

39

Kim, zulmettikten sonra tevbe edip kendini düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak ki Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir.

Bu hırsızlar, hırsızlık yaptıktan sonra tevbe eder ve amellerini düzeltirse şüphesiz ki Allah, hırsızlık cezası tatbik edildikten sonra onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir.

Mücahid ve İbn-i Abbas diyorlar ki: "Burada hırsızın tevbesinden maksat, kendisine hırsızlık cezasının tatbik edilmesidir.

Abdullah b. Amr ise bu âyetin nüzul sebebi hakkında şunları söylemiştir: Bir kadın süs eşyası çaldı. Eşyaları çalınan insanlar Resûlüllah'a geldiler ve ona: "Ey Allah'ın Resulü, bu kadın bizim malımızı çaldı." dediler. Resûlüllah da: "'Sağ elini kesin." dedi. Bunun üzerine kadın: "Tevbe kabul edilir mi?" dedi. Resûlüllah da ona: "Sen bugün, günahların bakımından annenin seni doğurduğu gündeki gibisin." dedi. İşte bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyeti indirdi.

Âyet-i kerime’de: "Allah onun tevbesini kabul eder." buyurulmaktadır. Bundan maksat, Allah onu, sevmediği günahlardan döndürür, sevdiği amellere yöneltir." demektir.

Âyet-i kerime’de: "Allah çok affeden ve çok merhamet edendir." buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat ise: "Şüphesiz ki Allah, günah işlemekten vazgeçip itaate yönelenin günahlarım affeder. Kıyamet gününde o günahlarından dolayı kendisini cezalandırmaz ve onu, şahitler huzurunda rezil etmez ve ona merhametli davranır, "demektir.

Hırsızlık yapanın, tevbe etmesi halinde günahlarının bağışlanacağına dair Resûlüllah'tan şunlar Rivâyet edilmiştir: "Ebû Hureyre (radıyallahü anh) diyor ki: "Cübbe çalan bir hırsız Resûlüllah'a getirildi. Resûlüllah ona: "Bunu çaldığını sanmam." dedi. Hırsız: "Çaldım Ya Resûlallah." dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz: "Onu götürün, kolunu kesin sonra dağlayın, sonra bana getirin." buyurdu. Kolu kesildikten sonra Resûlüllah'a getirildi. Resûlüllah ona: "Tevbe et." dedi. O da: "Allah'a tevbe ettim." dedi. Resûlüllah da ona: "Allah senin tevbeni kabul etsin." dedi. Darekutni, K. el-Hudud, bab: 71

Kz. Âişe (radıyallahü anhâ) da buyuruyor ki:

"Mekke'nin fethi sırasında Mahzumi kabilesinden bir kadın hırsızlık yaptı. Bu kadının hali Kureyş kabilesini üzüntüye boğdu." dediler ki: "Bu kadın hakkında Resûlüllah ile kim konuşabilir? Bu hususta Resûlüllah ile, onun sevdiği Üsarne b. Zeyd'den başka kim konuşmaya cesaret edebilir? Kadın Resûlüllah'a getirildi. Üsame b. Zeyd onun için Resûlüllah ile konuştu. Bunun üzerine Resûlüllah'ın rengi değişti ve şöyle buyurdu: "Allah'ın koymuş olduğu cezalardan birinin düşürülmesi hususunda mı şefaatçi oluyorsun?" Bunu duyan Üsame "Ey Allah'ın Resulü, Allah'tan affedilmemi dile." dedi. Akşam olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescitte hutbeye çıktı ve Allah'a hamdedip onu layık olduğu şekilde övdükten sonra şöyle buyurdu: "Sizden öncekiler, içlerinden şerefli birisi hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyor, zayıf birisi yapınca da onu cezai andın yorl ardı. Onlar işte bu sebepten helak oldular. Nefsim, kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki eğer Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı onun da elini keserdim." Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözlerinden sonra hırsızlık yapan kadının elinin kesilmesini emretti ve kesildi. Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: "Elinin kesilmesinden sonra bu kadın düzeldi, tevbe etti ve evlendi. Her zaman bana gelip gidiyordu.

İhtiyaçlarını Resûlüllah'a arzederdi. Müslim, K. el-Hudud, bab: 9, Hadis no: 1688 / Buhari, K. el-Enbiya bab: 54, K. el-Hudud, bab: 12

40

Göklerin ve yerin hükümranlığının Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de bağışladığını bilmez misin? Allah, herşeye kadirdir.

Ey Rasûlüm, ateşin kendilerine sadece belli günlerde dokunacağını iddia eden ve Allah'ın oğulları ve sevgilileri olduklarını zanneden o insanlar bilmezler mi ki, gökleri ve yeri sevk ve idare eden, onları yaratan, evirip çeviren Allah'a, orada bulunanlardan herhangi birine bir şey dilemesi halinde, karşı gelecek kimse yoktur. Çünkü göklerin ve yerin mülkü ona aittir. Kullarından dilediğine, günahından dolayı azab eder, dilediğini ise tevbesinden dolayı affeder. Allah, herşeye kadirdir. Çünkü bütün varlıklar onun yaratığıdır ve onun mülküdür.

Bu âyet-i kerime her ne kadar Resûlüllah'a hitab etmekte ise de aslında Resûlüllah'ın Medine'sinde ve çevresinde yaşayan İsrailoğullarının çeşitli fırkalarına hitabetmektedir. Arapça'da bu tür hitaplar vardır.

41

Ey Peygamber, kalbleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İman ettik." diyenlerden ve Yahudilerden, inkâra koşanlar seni üzmesin Onlar, çokça yalan dinlerler. Sana gelmeyen başka bir kavme çokça kulak verirler. Bunlar, kitabın kelimelerini asıl yerlerinden değiştirirler. (Kendilerine uyanlara) "Bu, (değişik şekliyle) size verilirse alın, verilmezse kaçının." derler. Allah bir kimsenin fitneye düşmesini dilerse senin, o kimse için Allah'a karşı yapacak hiçbir şeyin yoktur. İşte onlar, Allah'ın, kainlerini temizlemek istemediği kimselerdir. Dünyada onlar için zillet, âhirette de büyük bir azap vardır.

Ey Peygamber, dilleriyle "İman ettik" dedikleri halde kalbleriyle seni yalanlayarak iman etmeyenlerden ve Yahudilerden kâfirliğe koşuşanlar sakın seni üzmesin. Onlar, hem Medine'de bulunan hahamlarından yalanlar dinlerler hem de senin yanına hiç gelmemiş olan Yahudilerin yalanlarını dinlerler. Bu Yahudiler, Allah'ın Tevrat'ta kendilerine indirdiği hükmü değiştirirler. Zina yapana verilen ve taşlanarak öldürme olan recm cezasını kaldırıp yerine, sopa vurma ve yüzünü kömürle siyaha boyama cezasına çevirdiler. Ey Rasûlüm, bunların âdileri şöyle derler: "Eğer Muhammed, zina yapan arkadaşınıza sopa vurma cezası verirse sözünü kabul edin. Şâyet recmedilmesine hükmederse ondan kaçının, fetvasını kabul etmeyin." Allah kimin sapmasını dilerse sen onu sapıklığından kurtaramazsın. Bu itibarla hak yola dönmedikleri için kendini üzme. Çünkü Allah onların kalblerini, kâfirlik ve Allah'a ortak koşma kirlerinden temizlemek istememiştir. Bunlar için dünyada zelil ve rüsvay olmak vardır. Âhiretie de bunlara, büyük bir azap olan cehennem azabı vardır.

Müfessirler bu âyet-i kerime’nin kimin hakkında nazil olduğu hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Süddi'den Rivâyet edilen bir görüşe göre bu âyet-i kerime, Ensar'dan Ebû Lübabe b. Münzir ismindeki bir kişi hakkında nazil olmuştur. Resûlüllah, Hendek savaşını yaptığında Kureyza oğlu Yahudileri düşmanla işbirliği yaparak Resûlüllah'a ihanet etmişler bunun üzerine Resûlüllah Kureyza oğlu Yahudilerini kuşatmıştır. İşte bu sırada Kureyza oğlu Yahudileri, ebu Lübabe'ye işaret ederek, Sa'd b. Muaz'ın hakemliğinin nasıl bir netice vereceğini öğrenmek istemisler Ebû Lübabe de onlara, Sa'd b. Muaz'ın hakemliğini kabul etmeleri halinde, eliyle boğazını işaret ederek öldürüleceklerini işaret etmiştir.

b- Âmir eş-Şa'bi'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime, müslümanların birinden, öldürdüğü bir kimsenin hükmünün ne olduğunu Resûlüllah'tan sormasını isteyen bir Yahudi hakkında nazil olmuştur.

Bu hususta Âmir diyor ki: "Yahudilerden bir adam, kendi dininden olan bir adamı öldürdü. Katil, müslümanlardan antlaşmalı olduğu kimselere: "Siz bunun cezasının ne olduğunu Muhammed'den sorun. Eğer o, diyet ödemeye dair hüküm verecek olursa onun önünde muhakeme oluruz. Şâyet o, Öldürülmeye hüküm verirse ona gitmeyiz." dedi.

c- Ebû Hureyre ve Bera b. Âzib'den Rivâyet edilen başka bir görüşe göre bu âyet-i kerime, Abdullah b. Suriya ve benzeri Yahudiler hakkında nazil olmuştu. Bunlar, zina eden evli iki Yahudinin Resûlüllah'a götürülmesini istemişler, Resûlüllah'ın onlara sopa vurma ve yüzlerini karalama cezası vermesi halinde onun hükmünü kabul etmelerini, recmedilme cezası vermesi halinde ise kabul etmemelerini söylemişlerdir.

Bu hususta Ebû Hureyre diyor ki: "Yahudilerden bir erkekle bir kadın zina etti. Yahudiler birbirlerine: "Biz bu Peygambere gidelim çünkü o, cezaların hafıfletilmesiyle gönderilen bir Peygamberdir. Eğer o bize, recmedilmekten başka bir fetva verirse onu kabul ederiz. Allah katında onu delil olarak beyan ederiz ve deriz ki: "Bu, senin Peygamberlerinden bir Peygamberin fetvasidir," Resûlüllah, sahabileriyle birlikte mescitte otururken onun yanına geldiler ve ona: "Ey Ebul Kasım, zina eden bir erkekle bir kadın hakkında görüşün nedir?" dediler. Resûlüllah da tek bir kelime konuşmadan, onların Tevratı okudukları yer olan Beytül Midras'a gitti. Kapısında durdu ve dedi ki: "Sizi, Mûsa'ya Tevrat'ı indiren Allah'a yemin ettiriyorum. Söyleyin bana, evli iken zina eden kimse hakkında Tevrat'ta nasıl bir hüküm buluyorsunuz?" Onlar da dediler ki: "Kömürle yüzlerini karartmak, her ikisini de merkebe (birbirlerine) ters bindirerek dolaştırmak ve onlara sopa vurmaktır." Ebû Hureyre diyor ki: "İçlerinden bir genç sustu. Resûlüllah onun sustuğunu görünce yemin ettirmede ona ısrar etti. Bunun üzerine o genç dedi ki: "Hay Allah’ım, madem ki sen (Ey Ebul Kasım) bize yemin ettirdin. (Şimdi ben doğrusunu söyleyeyim) "Biz, Tevrat'ta recmedilme cezasını buluyoruz." Bunun üzerine Resûlüllah buyurdu ki: "Allah'ın emrini ihmal etmenizin ilk sebebi neydi?" Genç de dedi ki: "Bizim Krallarımızdan birinin akrabası zina yaptı. Kral recmedilmesini erteledi. Sonra halktan birisi daha zina yaptı. Kral onu recmetmek istedi. Fakat zina yapanın akrabaları ona engel oldular ve dediler ki: "Sen getirip adamını recmetmedikçe bizim adamımız da recmedilmeyecektir." İşte o zaman yukarıda zikredilen ceza üzerinde anlaştılar." Resûlüllah da buyurdu ki: "Ben, Tevrat'ta bulunan ceza ile hükmediyorum?" Resûlüllah emretti ve iki Yahudi recmedildi. Ebû Davud, K. el-Hudud, bab: 26, Hadis no: 4450 / Not, Taberani'nin rivâyetinde de Ebû Hureyrc'nin, bu hadisi daha uzun ve kısmen farklıdır.

Bu hususta Bera b. Âzib de diyor ki:

"Resûlüllah'ın yanından yüzü kömürle karartılmış ve sopa vurulmuş bir Yahudi geçti. Resûlüllah Yahudileri çağırdı ve dedi ki: "Siz kitabınızda zina cezasını böyle mi buluyorsunuz?" Onlar da "Evet." dediler. Bunun üzerine Resûlüllah onların âlimlerinden birini çağırdı ve ona: "Seni, Mûsa'ya Tevrat'ı indiren Allah'a yemin ettiriyorum. Söyle bana siz kitabınızda zina edenin cezasını böyle mi görüyorsunuz?" O kimse: "Hayır, eğer sen bana bu yemini ettirmeyecek olsaydın söylemezdim. Onun cezasını Tevrat'ta recmedilme olarak buluyoruz. Fakat bizim ileri gelenlerimizde zina çoğaldıydı. Biz, ileri gelenlerimizi yakaladığımızda serbest bırakıyor zayıf olanlarımızı yakaladığımızda ise bu cezayı veriyorduk. Bu sebeple dedik ki: "Gelin bir ceza üzerinde ittifak edelim de onu hem ileri gelenlerimize hem de güçsüz olanlarımıza uygulayalım." İşte biz bu sebeple recmetme yerine kömürle yüz karartma ve sopa vurma cezasını koyduk." dedi. Bunu üzerine Resûlüllah: "Ey Allah’ım, onların öldürdükleri (yürürlükten kaldırdıkları) emrini ilk ihya eden benim." dedi. Sonra onların recmed il mel erini emretti ve recmedildiler." İşte bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, "Ey Peygamber, kalbleri inanmadığı halde ağızlarıyla 'İman ettik" diyenlerden ve Yahudilerden inkâra koşanlar seni üzmesin." âyetini indirdi. Yahudiler demişlerdi ki: "Siz Muhammed'e varın. Eğer o, zina edenlerin yüzlerinin karartılmasını ve sopa vurulmasını emrederse onu alın. Şâyet o size, recmedilmesini emrederse kaçının." Bunun üzerine Allahü teâlâ: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onla, kâfirlerin ta kendileridir. Maide sûresi, 5/44, 45, 47 âyetini indirdi. Müslim, K. el-Hudud, bab: 28, Hadis no: 1700 / Buhari, K. el-Hudud, bab: 24

d- Abdullah b. Kesir ve Mücahid'den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime, münafıklar hakkında nazil olmuştur.

Taberi diyor ki: "Bana göre bu görüşlerden doğru olmaya daha evla olanı, bu âyetin, münafıklar hakkında nazil olduğunu söyleyen görüştür. Bu münafıklar, Abdullah b. Suriya gibileri de, Ebû Lübabe gibileri de ve bunların dışındakiler de olabilirler. Ancak bu münafıkların, Abdullah b. Suriya ve benzerleri oldukları hakkında Resûlüllah'ın iki sahabisi Ebû Hureyre ve Bera b. Âzib'den hadisler Rivâyet edilmiştir. Bu sebeple bu konuda Rivâyet edilenlerin en sağlamlan bu iki sahabinin rivâyet ettikleridir. Bu da göstermektedir ki, Abdullah b. Suriya, diliyle Resûlüllah'a iman ettiğini söyleyen, kalben ise iman etmeyenlerden biridir.

Âyet-i kerime’de: "Onlar çokça yalan dinlerler. Sana gelmeyen bir kavme çokça kulak verirler." buyurulmaktadır.

Burada zikredilen yalan dinleyenlerden kimlerin kastedildiği, dinledikleri yalanın ne olduğu hususunda çeşitli izahlar yapılmıştır.

a- Mücahid'e göre, yalan dinleyenler, müslüman gözüken Yahııdilerdir. Dinledikleri yalan ise hahamlarının "Evli oldukları halde zina edenlerin cezası recmedilme değil yüzünün karalanması ve sopa vurulmasıdır." şeklindeki sözleridir. Başka bir kavmi dinleyenler de münafık Yahudilerdir. Dinledikleri kavimden maksat ise, zina edenin ailesinden olan ve münafık Yahudileri Resûlüllah'a gönderirken şu şekilde telkinde bulunan Yahudilerdir. Onlar, münafık Yahudilere: "Eğer Muhammed size, evli olduğu halde zina edene yüz karartma ve sopa vurma cezası verirse onu kabul edin. Şâyet size recmetme cezası verirse onu kabulden kaçının." şeklinde telkinlerde bulunmuşlardır.

b- Cabir b. Abdullah'a göre ise, hahamların yalanlarını ve başka bir kavmin sözlerini dinleyen kimseler, Medine'de bulunan Yahudilerdir. Onlara telkinlerde bulunan kimselerden maksat ise Fedek'te yaşayan Yahudilerdir. Fedek Yahudileri Medine Yahudilerine: "Muhammed size şu hükmü verirse kabul edin, şunu verirse kabul etmeyin." demişlerdir.

c- Süddi'den nakledilen diğer bir görüşe göre de hahamların yalanlarını ve Resûlüllah'a gelmeyen kavmin telkinlerini dinleyen insanlardan maksat, zina eden kadın veya erkeğin ailelerinin gönderdikleri heyettir.

Resûlüllah'a gitmediği halde telkinde bulunan kavimden maksat ise zina edenin ailesidir.

Taberi diyor ki: "Bana göre bu görüşlerden doğru olanı, şöyle diyen İbn-i Zeyd'in görüşüdür. "Burada yalanlan dinleyenler de, başka bir kavme kulak verenler de aynı insanlardır. Bunlar, Fedek Yahudilerini dinlyen Medineli Yahudiler de olabilir, başkalarını dinleyen diğer insanlar da olabilir. Ancak şurası bir gerçektir ki evli olduğu halde zina eden bir kadının cezası hakkında Allah'ın hükmünün dışında uydurulan yalanlan dinlemek Yahudilerden bir topluluğun sıfatıdır. Onlar Resûlüllah'a gelmeden önce hem hahamlarının yalanlarını dinlemişler hem de fuhuş yapan kadının kavminin telkinlerini dinlemişler, Resûlüllah'ın cevabının ne olacağını öğrenip kadının ailesine bildirmek için onun hükmüne başvurmuşlardır. Eğer Resûlüllah, hahamlarının uydurdukları gibi ve zina eden kadının ailesinin telkinde bulunduğu gibi hüküm verecek olsaydı Yahudiler buna uyacaklardı. Vermezse uymayacaklardı.

Âyet-i kerime’de "Bunlar, kitabın kelimelerini asıl yerlerinden değiştirirler, (kendilerine uyanlara) Bu (değişik şekliyle) size verilirse alın, verilmezse kaçının." buyunılmaktadır.

Yani hahamların yalanlarını ve telkinlerini dinleyen Yahudiler, evli olduğu halde zina eden kadın ve erkeklerin recmed ilme cezalanın Allah, tam yerine koyduktan sonra değiştirirler. Onu sopa vurma cezası yaparlar. Bu Yahudiler, münafık olanlarına veya Fedek Yahudileri Medine Yahudilerine yahut zina edenin ailesi, gönderdiği temsilcisine derler ki: "Eğer Muhammed size, zina eden adamımız hakkında sopa vuıma ve yüzünü karalama cezası verirse onu alın, recmedilme cezası verirse onu bırakın."

Katade bu âyetin izahında demiştir ki: "Bu âyet, Nadr oğulları Yahudilerinin, öldürdüğü Kureyza oğullarından bir Yahudi hakkında nazil olmuştur. Nadr oğulları Kureyza oğullarından birini öldürdükleri zaman, kendileri onlardan üstün sayıldığı için kendilerine kısas yapılmazdı. Bunlar, Kureyza oğullarına sadece diyet öderlerdi. Kureyza oğulları, Nadr oğullarından birisini öldürürse Nadr oğulları, kendilerini üstün sayarak kısasın dışında hiçbir şeye razı olmazlardı. Onlar bu şekilde devam ederken Resûlüllah Medine'ye geldi. Yahudiler bu meseleyi Resûlüllah'a sormaya karar verdiler. Bunun üzerine münafıklardan biri dedi ki: "Bu kişi kasıtlı bir şekilde öldürülmüştür. Siz bu meseleyi Muhammed'e götürürseniz korkarım ki o size kısas yapma hükmünü verir. Eğer Muhammed, sizin diyet vermenizi kabul ederse onun verdiği hükmü alın. Aksi takdirde ondan kaçının."

Âyet-i kerime’de: "Allah bir kimsenin fitneye düşmesini dilerse senin o kimse için Allah'a karşı yapacak hiçbir şeyin yoktur." buyıırulmaktadır.

Allahü teâlâ âyet-i kerime’nin bu bölümüyle, Yahudi ve münafıklardan inkâra koşuşanlara karşı üzülen Resûlüllah'ı teselli etmekte ve ona buyurmaktadır ki: "Sen onların, senin Peygamberliğini inkâr etmeye koşmalarına üzülme. Çünkü ben daha önce onlara gazap etmemle, onların sapıklıklarından bir daha dönmeyeceklerini kesinleştirdim. Senin, onların bu hallerine üzülmen, onlara hiçbir fayda sağlamayacaktır."

Taberi diyor ki: "Burada zikredilen fitneden maksat, doğru yoldan sapmaktır."

Âyet-i kerime’nin sonunda "İşte onlar, Allah'ın, kalblerîni temizlemek istemediği kimselerdir. Dünyada onlar için zillet âhirette de büyük bir azap vardır." buyu rulm aktadır.

Yani, işte kalbleri mühürlenin bu insanlar, Allah'ın, kalblerini inkâr kirlerinden, şirk pisliklerinden, İslamın temizliği ve imanın nezafeti ile temizlemek istemediği kimselerdir ki tevbe edip de kötü hallerinden vazgeçsinler. Bilakis Allah onların dünyada zelil ve âciz olmalarını dilemiştir. Âhirette de onlar için, içinde ebedi kalacakları cehennem azabı vardır.

İkrime âyetin bu bölümünde geçen ve "Zillet" diye tercüme edilen kelimesini, Bizans Rumlarının bir şehri olarak izah etmiş ve demiştir ki: "Allahü teâlâ buyuruyor ki: "Bu fitneye düşen insanlar için dünyada "Hizy şehrini ele geçirme vardır." Onlar orayı önce fethedip sonra da esir düşeceklerdir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç