Hem dünya hem de âhiret
işlerini düşünesiniz. Sana yetimlerden soruyorlar. De ki: "Onların işlerini
düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır. Eğeı* onları aranıza alırsanız, onlar
sizin din kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu ıslah edenden ayırdetmesini bilir.
Eğer Allah dileseydi sizi zor durumda bırakırdı. Şüphesiz ki Allah, her şeye
galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ey mü’minler, bu surede zikredilen âyet ve
delilleri açıkladığım gibi size bir kısım emir ve yasaklarımı açıklarım ki, hem
dünyanın geçiciliğini hem de âhiretin devamlılığını ve kalıcılığını düşünesiniz.
Böylece âhiretin dünyadan daha üstün olduğunu anlayasınız ve onun için
çalışasınız. Ey Rasûlüm, sana yetimlerden ve mallarının, kendi mallarınıza
karışması halinden soruyorlar. Onlara de ki: "Yetimlerin mallarının idaresini
düzene koymakla lütufta bulunmanız, Allah yanında sizin için daha hayırlı sevap
bakımından da daha büyüktür. Eğer onların yiyeceklerini kendi yiyeceklerinize,
içeceklerini kendi içeceklerinize ve mallarını da kendi malarınıza
karıştırırsanız artık onlar dinde sizin kardeşlerinizdir. Kardeşlerin bir kısmı
diğerlerine yardım eder. O halde size, onların mallarına şefkatli bir kardeş
nazarıyla bakmak gerekir. Allah sizden, kendi malını, yetimin malına katan
kişinin maksadının, o malı dağıtıp haksız surette yemek mi olduğunu yoksa
düzeltip çoğalmasını sağlamak mı olduğunu çok iyi bilir. Eğer Allah dileseydi
sizi, mallarınızı yetimlerin mallarından ayrı tutmakla yükümlü kılarak zor
durumda bırakır ve sıkıntıya sokardı. Fakat o, rahmeti ve acımasıyla sizi buna
mecbur etmedi. Böylece sizi genişliğe çıkardı ve işinizi kolaylaştırdı. Şüphesiz
ki Allah, hükümranlığında herşeye galiptir, idaresinde hüküm ve hikmet
sahibidir.
Müfessirler
bu âyet-i kerime’nin
nüzul sebebi hakkında çeşitli görüşler zikretmişlerdir:
a-
Bazılarına göre
bu âyetin nüzul sebebi, bundan önce inen Nisa suresinin
onuncu âyetinin, yetimlerin mallarına yaklaşılmasını yasaklaması üzerine,
mü’minlerin sıkıntıya düşmeleri ve Resûlüllahtan
çare istemeleridir. Bu görüş, Abdullah b. Abbas,
Said b. Cübeyr, Abdurrahman b. Ebi Leyla,
Katade ve Rebi'
b. Enesten nakledilmiştir. Ancak, Katade,
Rebi' b. Enes ve
Said b. Cübeyre göre, bundan önce inen ve inmesiyle mü’minlerin sıkıntıya
düştükleri âyet: "Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar yaklaşmayın. Sadece en
güzel bir şekilde yaklaşın İsra sûresi, 17/34
âyetidir. Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki:
"Allah tcala "Yetimin malına, rüşdüne erinceye
kadar yaklaşmayın. Ancak en güzel bir şekilde yaklaşın.
Enam sûresi, 6/152 "Yetimlerin mallarını haksız
yere yiyenler, karınlarına sadece ateş tıkamış olurlar. Onlar yakında alev alev
yanan bir ateşe sokulacaklardır. Nisa sûresi, 4/10
âyetlerini gönderince, yanlarında yetim bulunan insanlar gidip yetimlerin
yiyeceklerini ve içeceklerini, kendi yiyecek ve içeceklerinden ayırdılar. Öyle
ki artan yemekler bekletilip ya onlara yediriliyor veya kimse yemiyor,
bozuluyordu. Bu durum mü’minleri sıkıntıya düşürdü. Durumu
Resûlüllah’a aksettirdiler. Bunun üzerine
Allahü teâlâ: "Sana yetimlerden
soruyorlar. De ki: "Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır.
Eğer onları aranıza alırsanız, onlar sizin din kardeşlerinîzdir..." âyetini
indirdi. Artık yetimlerin varisleri, yiyeceklerini ve içeceklerini yetimlerinki
ile karıştırdılar. Ebû Davud, K. el-Vasâya, bab: 7,
Hadis No: .2871, Nesâî, K. el-Vasaya, bab: 11, Hadis No: 3699
b- Abdullah b.
Abbas, Süddi ve
Dehhaktan nakledilen diğer bir örüşe göre bu
âyetin nüzul sebebi, daha önce inen bir âyet değil, Arapların, yetimlerin malına
yaklaşmaktan uzak durma örfleri ve bu örflerinden dolayı sıkıntıya düşmemeleri
için istekte bulunmalarıdır. Bu hususta Süddi
diyor ki: "Araplar cahiliye döneminde yetim hakkında çok titiz davranıyorlardı.
Öyle ki haklarına tecavüz ederler korkusuyla aynı kaptan onlarla yemek
yemiyorlar, develerine binmiyor, hizmetçilerine hizmet ettirmiyorlardı. Bu âdet
hususunda Resûlüllah’a geldiler ondan
bu meseleyi sordular. İşte bunun üzerine bu âyet-i
kerime nazil oldu.
Âyet-i kerime’nin
devamında: "Eğer Allah dikseydi sizi zor durumda bırakırdı." buyurulmaktadır.
Müfessirler burada geçen ve "Zor durumda
bırakırdı." diye tercüme edilen cümlesini çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.
Mücahide göre
bu ifadeden maksat: "Eğer Allah dileseydi yetimlerin otlaklarında hayvanlarınızı
otlatmayı ve onların katıklarını yemeyi size haram kılar böylece sizi sıkıntıya
sokardı." demektir. Mücahid: "Eğer yetimleri
aranıza alırsanız bu sizin için daha hayırlıdır," ifadesini, "Eğer yetimlerin
mallarını otlakta kendi mallarınıza katar ve onların katıklarını kendi
katıklarınızla birlikte bulundurur ve yerseniz sizin için daha hayırlıdır."
şeklinde izah ettiği için bu âyetin bu bölümünü de bu şekilde izah etmiştir.
Abdullah b. Abbas
ise âyetin bu bölümünü şöyle izah etmiştir: "Eğer Allah dileseydi sizi zorluğa
koşar ve sıkıntıya düşürürdü. Fakat o, işi kolaylaştırdı ve buyurdu ki:
"İçinizden zengin olanlar, yetimlerin malını yemekten çekinsin, fakit olanlar
ise meşru surette yesin. Nisa sûresi, 4/6
Abdullah b. Abbastan
nakledilen başka bir görüşe göre, o bu âyeti şöyle izah etmiştir: "Eğer Allah
dileseydi, yetimlerin mallarından size geçenler yüzünden sizi helak ederdi.
İman etmedikçe müşrik
kadınlarla evlenmeyin. Mü’min bir cariye, hür olan müşrik bir kadından daha
hayırlıdır. Hür olan müşrik kadın hoşunuza gitse bile. Müşrik erkekleri de, iman
etmedikçe mü’min kadınlarla evlendirmeyin. Mü’min bir köle, hür olan müşrik bir
erkekten daha hayırlıdır. Müşrik olan erkek hoşuna gitse bile. Bu müşrikler
insanı ateşe davet ederler. Allah ise izni ile cennete ve mağfirete davet eder
ve âyetlerini insanlara açıklar. Gerekir ki düşünürler.
Ey iman edenler, kitap ehli olmayan ve putperest
olan müşrik kadınlarla, Allah’a, Peygamberine ve Peygambere indirilene iman
etmedikçe evlenmeyin. Sizlerin, Allah’a ve Peygamberine iman eden bir cariye ile
evlenmeniz, hür olanmüşrik veya kâfir bir kadınla evlenmenizden, Allah katında
daha hayırlı ve daha üstündür. Müşrik olan kadın, güzelliği, soyu ve malı
bakımından hoşunuza gitse bile. Ey iman edenler, müslüman olan bir kadını da,
Allah ve Resulüne iman etmedikçe, bir müşrik erkekle evlendirmeyin. Müslüman
kadınları, Allah ve Resulüne iman eden kölelerle evlendirmeniz, onları hür olan
müşriklerle evlendirmenizden sizin için daha hayırlıdır. Hür olan müşrik
erkekler, mal, soy ve mevki bakımından hoşunuza gitse bile. Kendileriyle
evlenmeniz yasaklanan bu kadın ve erkek müşrikler sizleri, cehenneme götürecek
işleri yapmaya çağırırlar. Allah sizleri, yardımı ve kolaylaştırması ile cennete
götürecek amelleri işlemeye, hatalarınızı silecek işleri yapmaya davet eder. Ve
kitabındaki âyet ve delillerini kullarına açıklar ki düşünüp ibret alsınlar,
cehennem ateşine davet eden ile cennete ve affa davet edeni birbirinden
ayırsınlar.
Âyet-i kerime’de,
mü’min erkeklerin, müşrik kadınlarla evlenmelerinin yasak olduğu beyan
edilmektedir. Ancak ehl-i kitap olan Yahudi ve Hristiyan kadınlarla mü’min
erkeklerin evlenmeleri caizdir. Bu hususta diğer bir âyette şöyle
buyurulmaktadır: "... Hür ve iffetli mü’min kadınlar ile sizden önce kendilerine
kitap verilenlerden (ehl-i kitaptan) hür ve iffetli kadınlar, namuslu olmanız,
zina yapmamanız, dost edinmemeniz ve kendilerine mehir vermeniz şartıyla size
helaldir... Maide sûresi, 5/5
Buna mukabil, mü’min kadınlar, hiçbir kâfirle
evlenemezler. Bu kâfirler ehl-i kitap ta olsa bu böyledir. Bu hususta da şu
âyet-i kerime’de
buyuruluyor ki: " .. Çünkü ne mü’min kadınlar kâfirlere helaldir ne de kâfir
erkekler mü’min kadınlara helaldir... Mümtahine
sûresi, 60/10
Müfessirler,
açıklamakta olduğumuz bu âyet-i kerime’nin,
bütün müşrikleri kastederek mensuh olduğu yahut müşriklerden sadece belli bir
sınıfı kastederek mensuh olmadığı hususda farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Abdullah b.
Abbas, İkrime,
Mücahid ve Rebi'
b. Enes, izah etmekte olduğumuz bu âyet-i
kerime’nin, bütün müşriklerin
müslümanlarla evlenmelerinin haram olduğunu bildirdiğini, bu itibarla Maide
suresinin dördüncü âyetinde zikredilen,
ehl-i kitapla evlenme hükmüyle neshedildiğini söylemişlerdir. Bu âyette
buyuruluyor ki: "Hür ve iffetli kadınlarla, sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden hür ve iffetli kadınlar, namuslu olmanız, zina yapmamanız, dost
edinmemeniz ve kendilerine nıchir vermeniz şartiyle evlenmeniz size helaldir.
Maide sûresi, 5/4 Görüldüğü gibi bu
âyet-i kerime, kâfir ve müşrik olan ehl-i
kitabın kadınlarının mü’min erkeklerle evlenebileceklerini beyan etmiştir. Bu
itibarla izah etmekte olduğumuz âyet neshedilmiştir.
b- Katade
ve Said b. Cübeyr'e göre ise bu
âyet-i kerime’nin
her ne kadar ifadesi genel ise de hükmü özeldir. Bu itibarla neshedilmemiştir.
Zira âyette zikredilen ve evlenilmesi yasaklanan müşrik kadınlardan maksat,
bütün müşrik kadınlar değil, özellikle ehl-i kitap olmayan müşrik kadınlardır.
Nitekim Arapların müşrik kadınları böyleydi. Ehl-i kitap olan müşrik kadınlarla
evlenmenin hükmü ise başka bir âyette belirtilmiş ve bazı
sahabiler de bu hüküm uyarınca
evlenmişlerdir. Mesela Huzeyfetül Yeman bir Yahudi veya Hristiyan kadınla
evlenmiştir.
c- Şehr b. Havşebin,
Abdullah b. Abbastan naklettiği diğer bir
Rivâyete göre bu âyet-i kerime
neshedilmemiştir. Ve bu âyetle, bütün müşrik kadınlarla evlenmek yasaklanmıştır.
Müşrik kadının putperest, mecusi ve ya ehl-i kitap olması farketmez. Bu hususta
Abdullah b. Abbasin şunîan söylediği rivâyet
edilmiştir: "Resûlüllah, hicret eden
mü’min kadınlar dışındaki bütün kadınlarla evlenmeyi yasaklamıştır.
Resûlüllah, İslam dini dışında herhangi
bir din mensubuyla evlenmeyi haram kılmıştır. Bu hususta
Allahü teâlâ: "kim dini inkâr ederse şüphesiz ki onun, daha
önceki amelleri boşa gider ve ahiret gününde o, hüsrana uğrayanlardandır."
buyurmuştur. Talha b. Ubeydullah, bir Yahudi kadınla, Huzeyfe b. Yeman da
Hristiyan bir kadınla evlenmiş Hazret-i Ömer
de onların bu hallerine şiddetli bir şekilde kızmış ve onları dövmek istemiştir.
Bunun üzerine onlar: "Ey mü’minlerin em iri sen kızma biz onları boşanz."
demişler. Hazret-i Ömer de: "Allah'a yemin
olsun ki, eğer onları boşamak helal olsaydı onlarla evlenmek te helal olurdu.
Ben onları sizin elinizden hor ve hakir bir şekilde çekip alacağım." dedi.
Taberi
diyor ki: "Bu görüşlerden doğru olanı, âyet-i kerime’nin
zahirinin genel mânâda olduğunu fakat aslında ise bu âyetten, ehl-i kitap
dışındaki müşrik kadınların kastedildiğini, bu itibarla
âyet-i kerime’nin
neshedilmediğini söyleyen görüştür. Zira Allahü teâlâ,
müslüman erkeklere, müslüman kadınlarla evlenebileceklerini beyan ettiği gibi,
ehl-i kitabın iffetli kadınlarıyla da evlenebileceklerini, Maide suresinin
beşinci âyetinde zikretmiştir. Birbirlerine
muarız gibi görüldüğü zannedilen her âyetten birinin diğerini neshettiğini
söylemek, buna dair kesin bir delilin var oluşuna bağlıdır. Ortada böyle kesin
bir delil olmadığına göre, Maide suresinin beşinci
âyetinin, ehl-i kitap olan kadınlarla evlenmeyi beyan eden bölümün, müşrik
kadınlarla evlenmeyi kesinlikle yasaklayan bu âyet-i
kerime’yi neshettiğini söylemek
caiz değildir. Zira bu, delilsiz bir iddia olur.
Abdullah b. Abbastan,
Hazret-i Ömer'in, Talha ile Huzeyfe'nin
evlendikleri ehl-i kitaptan olan kadınları bunlardan ayırdığına dair olan
Rivâyetinin bir anlamı yoktur. Zira, bütün ümmet,
Allahü teâlânın kitabının açık hükmüyle, ehl-i kitap olan kadınlarla
evlenilebileceği hususunda ittifak etmişlerdir.
Resûlüllah'tan gelen hadis-i şerifler
de bunu beyan etmişlerdir. Diğer yandan, Hz Ömer'den, yukarıda zikredilenin
aksine bir Rivâyet, daha sağlam senetlerle Rivâyet edilmiştir. Mesela, Zeyd b.
Vehb, Hazret-i Ömer'in şöyle dediğini
nakletmiştir. "Müslüman erkek, Hrıstiyan bir kadınla evlenebilir. Fakat
Hristiyan bir erkek, Müslüman bir kadınla evlenemez." Zeyd sözlerine devamla
demiştir ki: "Ömer'in, Talha ve Huzeyfe'nin, Yahudi ve Hıristiyan kadınlarla
evlenmelerini hoş görmemesi, insanların bu iki sahabeye uymalarından ve müslüman
kadınlarla evlenmekten vaz geçeceklerinden korkmasındandır. Veya bunun dışında
başka bir sebeptendir. Bu yüzden Ömer onlara, bu hanımlarını serbest
bırakmalarını emretmiştir. Nitekim bu hususta Şakiiyk şunları nakletmiştir.
"Huzeyfe, Yahudi bir kadınla evlendi. Ömer ona mektup yazarak "Kadını bırak"
dedi. Huzeyfe de ona bir mektup yazarak "Sen, bunun haram olduğunu zannederek mi
benim kadını bırakmamı istiyorsun?" dedi. Bunun üzerine Ömer: "Onun haram
okhığnu sanmıyorum fakat ben, onların karşısında mü’min kadınları ezik
düşüreceğinizden korkuyorum." diye cevap verdi.
Bu hususta, Cabir b.
Abdullah da Resûlüllah'ın şöyle
buyurduğunu Rivâyet etmiştir.: "Biz, ehl-i kitabın kadınlarıyla evleniriz. Fakat
onlar bizim kadınlarımızla evlenemezler."
Taberi
diyor ki: "Her ne kadar Cabirden Rivâyet edilen bu hadisin senedinin
sağlamlığında bir eleştiri varsa da bu hadisi almak, Şehr b. Havşebin,
Abdullah b. Abbastan naklettiği sözü almaktan
daha evladır. Zira, ehl-i kitap kadınlarla evlenilebileceği, ümmet arasında
ittifak edilen bir konudur.
Âyet-i kerime’de,
"Mü’min bir cariye, hür olan müşrik bir kadından daha hayırlıdır."
buyurulmaktadır. Süddi, âyetin bu bölümünün
Abdullah b. Revaha hakkında nazil olduğnu söylemiştir. Abdullah'ın, siyah bir
cariyesi bulunuyordu. Bir gün, Abdullah onu kızarak yüzüne bir tokat vardu.
Sonra da koşup Resûlüllah'a söyledi
Resûlüllah ona: "Ey Abdullah o nasıl bir
cariye?" diye sordu. Abdullah da: "Ey Allah'ın Resulü, o orucunu tutuyor,
namazını kılıyor, abdestini alıyor ve Allah'tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına,
senin de Allah'ın Peygamberi olduğuna dair şehadet getiriyor." dedi. Bunun
üzerine Resûlüllah, "Bu mü’min bir
kadındır." dedi. Abdullah, "Seni hak Peygamber olarak gönderene yemin ederim ki,
Ben onu mutlaka azad edecek ve mutlaka onunla evleneceğim." dedi ve bu dediğini
de yaptı. Bunun üzerine bazı müslümanlar onu ayıplayarak dediler ki: "Bu adam
bir cariye ile evlendi." O zamanda mü’minler müşriklerin soylarına rağbet ederek
kendi kadınlarını müşriklerle evlendirmeyi, kendileri de müşrik kadınlarla
evlenmeyi istiyorlardı. İşte bunun üzerine Allahü
teâlâ" Mü’min bir cariye hür olan müşrik bir kadından daha
hayırlıdır. Hür olan müşrik kadın, hoşunuza gitse bile. Müşrik erkekleri de iman
etmedikçe mü’min kadınlarla evlendirmeyin. Mü’min bir köle., hür olan müşrik bir
erkekten daha hayırlıdır. Müşrik olan erkek, hoşunuza gitse bile." âyetini
indirdi. Ve mü’min kadınların, müşrik erkeklerle, (ehl-i kitap olsun veya
olmasın) evlenemeyeceklerini kesin olarak bildirdi.
Ey Rasûlüm, sana
kadınların hayız halinden soruyorlar. De ki: "O eziyettir. Hayız halindeyken
kadınlardan uzaklasın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikten
sonra, Allah'ın size emrettiği yerden yaklaşın." Şüphesiz ki, Allah , tevbe
edenleri de sever, temizlenenleri de sever.
Ey Rasûlüm, ashabın sana, kadınların hayız
halinden soruyorlar. Onlara de ki: "Hayız, kokusunun çirkinliği, kirliliği ve
pis oluşu gibi sebeplerle eziyet veren bir haldir. Hayızlı günlerinde kadınlarla
cinsi münasebette bulunmaktan kaçının. Hayızdan temizlenip yıkanmadikça onlarla
cinsi münasebette bulunmayın, kadınlar, hayizları kesilip su ile yıkanarak
temizlenince onlara Allah'ın izin verdiği ön taraftan yaklaşın. Şüphesiz ki
Allah, itaatına yönelenleri, maddi ve cünüplük gibi manevi pisliklerden
temizlenenleri sever.
Âyeti kerime’de: "Ey Rasûlüm, sana kadınların
hayız halinden soruyorlar" buyurulmaktadır.
Sahabilerin bu hususu Resûlüllahtan
sormalarının sebebi hakkında iki görüş zikredilmiştir.
a- Katade
ve Rebi' b. Enese göre
sahabilerin bunu
Resûlüllahtan sormalarının sebebi, bu
âyet inmeden önce insanların, âdet gören hanımlanyla âdet halindeyken aynı evde
kalmamaları ve onlarla birlikte yeyip içmemeleridir. Onların bu sorusu üzerine
Allahü teâlâ bildirmiş oldu ki, adetli
olan kadınların adetli hallerinde onlarla sadece cima etmek yasaktır. Onlarla
birlikte oturup kalkmakta ve yeyip içmekte herhangi bir sakınca yoktur.
Enes b. Mâlik diyor ki:
"Yahudiler, kadın hayızlı iken onunla birlikte bir
şey yemiyor, içmiyor ve onunla evde oturmuyorlardı.
Sahabiler
Resûlüllahtan bunu sordular ve bunun
üzerine Allahü teâlâ: "Ey Rasûlüm, sana
kadınların hayız halinden soruyorlar. De ki: "O, eziyettir, ilayız halindeyken
kadınlardan uzaklasın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikten
sonra onlara, Allah'ın emrettiği yerden yaklaşın. Şüphesiz ki Allah, tevbe
edenleri de sever, temizlenenleri de sever." âyetim indirdi.
Resûlüllah da insanlara "Âdet halindeki
kadınlarla cinsi münasebet dışında her şeyi yapın." buyurdu
Müslim, K. el-Hayz, bab: 16, Hadis No: 302/Ebû Davud,
K. el-Taharet, bab: 102, Hadis No: 258/Tirmizî, K. Tefsir el-Kur'an, bab: 23,
Hadis No: 1977
b- Mücahidden
nakledilen diğer bir görüşe göre, sahabilerin,
âdet halinde bulunan kadınlardan sormalarının sebebi şu idi. İnsanlar, kadınlar
adetli iken onlara âdetli olan ön taraflarını bırakıp arkadan yaklaşıyorlardı.
İşte bunun üzerine Allahü teâlâ,
insanlara, hayızlı iken kadınlarına yaklaşmamalarını, onlara ancak hayızdan
temizlendikten sonra ve ön taraflarından yaklaşabileceklerini beyan etti ve
arkadan yaklaşmalarını haram kıldı. Süddi, bu
âyette soru sorduğu zikredilen kimsenin, Sabit b.
Dehhak el-Ensari olduğunu Rivâyet etmiştir.
Âyet-i kerime’de:
"De ki o, eziyettir." buyurulmaktadır. Buradaki eziyetten maksat, âdetin
korkusunun çirkin ve tiksindirici oluşu ve necis oluşudur.
Süddi ve
Katade, buradaki "Eziyettir" ifadesinden
maksadın "Murdardır" demek olduğunu, Mücahid
ise bundan maksadın "Kan" demek olduğunu zikretmişlerdir.
Âyet-i kerime’de.
"Hayız halindeyken kadınlardan uzaklasın." buyurulmaktadır.
Müfessirler burada zikredilen, "Kadınlardan
uzaklaşmanın" ne demek olduğu hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir:
a- Abdullah b.
Abbas ve Üheyde es-Selmaniden Rivâyet edilen bir görüşe göre burada
zikredilen "Kadınlardan uzaklaşmaktan maksat, âdet halindeyken, kadının
vücudundan uzak durmak ve ona dokunmamaktır. Zira
Allahü teâlâ burada "Uzaklasın" ifadesini mutlak olarak kullanmış ve
buna herhangi bir kayıt getirmemiştir. Bu itibarla onların tüm vücutlarından
uzak olmak gerekir..
Nüdbe diyor ki: "Beni, ya Meymune bint-i Haris
veya Hafsa bint-i Ömer Abdullah b. Abbasın
hanımına gönderdi. Ben, Abdullah b. Abbasın
hanımının döşeğinin, Abdullah b. Abbasın
döşeğinden ayrı olduğunu gördüm. Bunların, birbirlerinden uzak durmalarından
dolayı böyle yaptıklarını zannettim. Abdullah b.
Abbasın hanımına, kendi döşeği ile kocasının döşeğinin ayrı olmasının
sebebini sordum. O da bana dedi ki: "Ben adetliyim. Adetli olduğum zaman
döşeğimi ayırırım." Geri dönüp meselyi Meymuneye veya Hafsaya anlattım. O beni
tekrar Abdullah b. Abbasa gönderdi. Ona
şunları söylememi istedi: "Annen (mü’minlerin annesi) sana diyor ki: "Yoksa sen
Resûlüllah'ın sünnetinden yüz mü
çevirdin? Allah’a yemin olsun ki Resûlüllah,
hanımlarından biri hayızlı iken onunla bir yatakta yatardı. İkisinin arasında,
dizlerine kadar örten elbiseden başka bir şey yoktu."
b- Hazret-i
Âişe, Ümmü Seleme, Hasan-ı Basri,
Mücahid, Âmir eş-Şa'bî,
İkrime ve
Abdullah b. Abbastan nakledilen ikinci
bir görüşe göre, adetli bir kadından uzaklaşma, sadece onun, eziyet veren yeri
olan kanın geldiği yerden uzaklaşmadır. Âdet gören kadının, avret mahallinin
kapalı olması şartiyle bütün vücudu kocası için helaldir. Bu hususta
Mesruk diyor ki: "Ben, Âişeden, adetli olduğu
zaman kadının erkeğe neresi helal olur?" diye sordum. O da: "Cinsi münasebette
bulunma dışında her şey." diye cevap verdi. Ebû Kılabe diyor ki: "Mesruk bineğine binip Hazret-i Âişenin
yanına varmış ve ona: "Peygambere ve ehl-i beytine selam olsun." demiştir.
Hazret-i Âişe de "Hoş geldin ey Ebû Âişe."
demiştir. Orada bulunanlar, Mesrukun, Âişenin
yanına girmesi için izin vermişler o da girip "Ben senden bir şey sormak
istiyorum. Fakat sormaya utanıyorum." demiştir. Bunun üzerine
Hazret-i Âişe "Ben senin annenim sen de benim
oğlumsun." demiştir. Bunun üzerine Mesruk,
"Adetli olan karısının, erkeğe neresi helaldir?" diye sormuş
Hazret-i Âişe'de ona: "Avret yeri hariç her
şeyi helaldir" demiştir.
Bu görüşte olanların delilleri,
Resûlüllah'ın, adetli olan hanımlarına
dokunduğunu bildiren, tevatür derecesindeki haberlerdir. Şâyet adetli olan
kadının hiçbir yerine dokun utmaması gerekli olsaydı
Resûlüllah bunu yapmazdı. Fakat
Resûlüllah'ın dokunması, cima etme
dışındaki dokunmalardı. Bu itibarla adetli kadınla cima etme haram fakat
vücudunun diğer yerlerine dokunma ise caizdir.
c- Abdullah b.
Abbas ve Şüreyh el-Kadi'den Rivâyet edilen diğer bir görüşe göre adetli
olan kadına dokunulmam asından maksat, onun, dizkapağı ile göbeği araşma
dokunmamaktır. Zira bu hususta Resûlüllahtan,
sahih olan çeşitli hadis-i şeritler zikredilmiştir. Bu hususta Hazret-i Meymune
diyor ki:
"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve
sellem) Hayızlı olan hanımlarından herhangi birine dokunmak istediğinde
ona emrederdi o da dizi ile göbeğinin arasını, örten bir şey giyerdi
Buhari, K. el-Hayz, bab: 5 Diğer bir Rivâyetle
Meymune şöyle demektedir:
"Resûlüllah, hayızlı olan hanımlarına, diz ile göbek arasına
elbise üzerinden dokunurdu." Müslim, K el-Hayz, bab: X
Hadis No: 294
Hazret-i Âişe
diyor ki:
"Bizden birimiz, hayızlı olduğumuz zaman
Resûlüllah ona hayızlı ânının
başlangıcında dizi ile göbeği arasında bir şey giymesini emrederdi. Sonra ona
dokunurdu. Sizden hanginiz Resûlüllah’ın
hakim olduğu kadar nefsine hakimdir? Müslim, K.
el-Hayz, bab: 2, Hacüs Nn: 293
Taberi de
yukarıda zikredilen hadislerin sahih olduklarını beyan ederek bu görüşü tercih
etmiştir.
Âyet-i kerime’de
geçen ve "Temizleninceye kadar" diye tercüme edilen ifâdesindeki kelimesi
kurralar tarafından iki şekilde okunmuştur:
a- Bazı Kurralar bunu şeklinde okumuşlar,
mânâsının da: "Temizleninceye kadar" demek olduğunu söylemişlerdir. Bu kıraata
göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: "Sizler, âdet gören hanımlarınıza
hayız kanlan kesilip temizlenmelerine kadar yaklaşmayın." Bu izaha göre, hayız"
halinden temizlenen kadın, yıkanmadan kocasına helaldir. Bu görüş,
Süfyan es-Sevri ve
İkrimeden nakledilmiştir.
b- Diğer bir kısım kurralar ise âyetin bu
bölümünü ( şeklinde okumuşlar ve mânâsının: "Kendilerini temizleyinceye kadar"
demek olduğunu söylemişlerdir. Taberi de
bu kıraat şeklini tercih etmiştir. Ancak bu görüşte olan âlimler, âdet gören
kadınların, kendilerini temizlemelerinden maksatın ne olduğu hakkında farklı
görüşler zikretmişlerdir.
Bazılarına göre
burada, kadınların kendilerini temizlemelerinden maksat, adet halinden sonra
bütün vücutlarını yıkayıp banyo yapmalarıdır. Kadınlar ancak bundan sonra
kocalarına helal olurlar.
Diğer
bazılarına göre
ise, kadının sadece âdet gördüğü avret mahallini yıkamasıdir. Kadın bundan sonra
kocasına helal olur.
Taberi,
yıkandıktan sonra temizlenmiş olacaklarını söyleyen görüşü tercih etmiştir.
Âyet-i kerime’de:
"Temizlendikten sonra Allah'ın emrettiği yerden yaklaşın" buyurulmaktadır.
Burada zikredilen "Temizlenmek"ten maksat, Abdullah
b. Abbas, Mücahid.
Süfyan es-Sevri,
Hasan-ı Basri ve İbrahim en-Nehaiye
göre "Yıkanmak"tır. Kadınlar âdet hallerinden temizlendikten sonra yıkanmadıkça
kocalarına helal değildirler.
Tavus ve
Mücahidden nakledilen diğer bir görüşe göre
burada zikredilen "Temizlenmekten" maksat, kadınların sadece abdest almalarıdır.
Buna göre âdetten temizlenen kadınlar, abdest aldıkları takdirde kocalarının
kendilerine yaklaşmaları caizdir.
Taberi
birinci görüşü
tercih etmiş ve adetli kadının tam olarak temizlenmesi için yıkanmasının gerekli
olduğunda ittifak edildiğini, buradaki, "Temizlenmek"ten maksadın da böyle bir
temizlik olduğunu söylemiştir. Zira "Temizlendikten sonra" ifadesinden, şu iki
şeyden birini anlamak mümkündür:
a- "Necasetten temizlendikten sonra"
demektir. Âyete bu şekilde mânâ verildiği takdirde, kadınlar âdetten kesilir
kesilmez abdest almadan da onlara yaklaşılabileceğine hüküm verilmiş olur ki
bütün âlimler bu durumda kadınlara yaklaşmanın caiz olmadığı hususunda ittifak
etmişlerdir.
b- Bu ifadeden anlaşılabilecek
ikinci mânâ ise şudur: "Kadınlar namaz için
temizlendikleri zaman onlara Allah'ın emretiği yerden yaklaşın." Adet gören
kadınların, yıkanmadan, sadece abdest alarak namaz kılamayacakları hususunda
icma bulunduğundan bu âyette zikredilen "Temizlenmek"ten maksadın da "Namaz için
temizlenmek" olduğu ve bu temizlenmenin de yıkanmakla gerçekleşeceği ortaya
çıkmış olur."
Âyet-i kerime’nin:
"Allah'ın emrettiği yerden yaklaşın" bölümü,
müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir:
Abdullah b. Abbas,
İkrime, Mücahid,
Süfyan es-Sevri,
Katade, Rebi' b. Enes ve
İbrahim en-Nehaiye göre bu ifadeden maksat
şudur: "Siz, hanımlarınıza temizlendikten, adetli iken yaklaşmamanın emredildiği
yerden yaklaşın. Yani ön taraftan yaklaşın." demektir, buna göre kadınlara,
tabii olan cinsel organlarından yaklaşmayanlar, Allah'ın bu emrini terkeden ve
koyduğu sınırları aşan kimselerdir.
Abdullah b. Abbas,
Ebû Rezin, İkrime,
Katade, Süddi
ve Dehhaktan nakledilen diğer bir görüşe göre
"Allah'ın size emrettiği yerden yaklaşın" ifadesinden maksat, Allah'ın size
emrettiği yönüyle kadınlara yaklaşın, yani, adetli iken değil, temizlendikten
sonra yaklaşın." demektir.
İbn-i Hanefiyye'ye
göre ise bu ifadeden maksat, kadınlara, Allah'ın emrettiği nikâhla yaklaşın,
nikâhsız yaklaşmayın." demektir.
Taberi bu
görüşlerden "Kadınlarınıza temiz iken yaklaşın, adetli iken yaklaşmayın." diyen
görüşün daha evla olduğunu söylemiştir.
Âyet-i kerime’nin
sonunda: "Şüphesiz ki Allah, tevbe edenleri de sever temizlenenleri de sever."
buyurulmaktadır. Burada zikredilen "Temizlenenler" ifadesinden neyin
kastedildiği hakkında farklı görüşler zikredilmiştir:
Ataya göre buradaki "Temizlenen"lerden maksat, "Su
ile temizlenenler" demektir. Yani yıkanıp namaz için temizlenenler nbdest
alanlar." demektir.
Mücahidden
nakledilen başka bir görüşe göre, bu nida zikredilen "Temizlenenler"den maksat,
hanımlarına arkadan, tabii olmayan yerden yaklaşmayanlardır. Bunlar "Temiz
olanlar" diye vsaıflandırılmiş ve Allah'ın sevgisine mazhar oldukları
zikredilmiştir.
İbn-i Cüreyc'in,
Mücahidden naklettiği başka bir görüşe göre
burada zikredilen "Temizlenenler"den maksat, günahlarından tevbe etlikten sonra
tekrar günah işlemeye dönmeyenlerdir.
Taberi
buradaki "Temizlenenlerden maksadın, su ile namaz için temizlenenler olduğunu
söyleyen görüşün tercihe şayan olduğunu zikretmiştir. Zira "temizlenme"
kelimesinden akla ilk gelen şey, su ile temizlenmedir.
Kadınlarınız sizin
tarlanızdır. O halde tarlanıza istediğiniz şekilde yaklaşın. Kendinize ilerisi
için hazırlık yapın ve Allah’tan korkun. Bilin ki ona mutlaka kavuşacaksınız. Ey
Rasûlüm, sen mü’minleri müjdele.
Kadınlarınız sizin, çocuklarınızı yetiştirdiğiniz
tarlanızdır. O halde kadınlarınıza normal cins-i temas yolundan olmak şartıyla,
istediğiniz gibi ve istediğiniz taraftan cinsi münasebette bulunun. Kendinize
âhiret için salih ameller hazırlayın. Ve Allah'ın koymuş olduğu hudutları aşmak
ve isyana yaklaşmaktan korkun. Bilin ki âhirette ona kavuşacaksınız. O size,
amellerinizin karşılığım verecektir. Ey Rasûlüm, kıyamette kurtulacakları ve
cennette ebedi kalacakları hususunda mü'minleri müjdele.
* Yahudiler diyorlardı ki:
"Kişi, hanımıyla normal yoldan da olsa arka
taraftan cinsi münasebette bulunursa doğacak çocuk şaşı olur." İşte bunun
üzerine: "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza istediğiniz şekilde
yaklaşın." âyeti nazil oldu. Buhari, K. Tefsir
el-Kur'an, Sûre: 2, h;ıh: 39/Müslim, K. en-Nikâh, bab: 117, 118 Hadis No: 1435
"Kadınlarınıza istediğiniz şekilde yaklaşın."
ifadesindeki "İstediğiniz şekilde" kelimesinden maksat, çocuğun dölleneceği ve
doğacağı yerden olmak şartıyla istediğiniz yerden ve istediğiniz şekilde
yaklaşın." demektir. O yol da ön taraftır, arka taraf değildir.
Taberi
diyor ki: "Yani nasıl isterseniz. Ayakta iken, otururken veya yan yatarken,
fakat sadece ön yoldan yaklaşın. Çünkü neslin ürediği ve doğduğu yol sadece
orasıdır, başka yer değildir. Bazı cahiller ise "İstediğiniz şekilde" ifadesini,
"İstediğiniz yerden" diye anlamaktadırlar. Bu, çok yanlış bir anlayıştır.
Ali b. Talib
diyor ki:
"Bir Bedevi
Resûlüllah’a geldi ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü, bizden
bazıları çöllerde bulunduğunda yelleniyor yanımızda su da az bulunuyor (Bu
durumda abdest almamız gerekir mi?) Resûlüllah;
"Sizden biriniz yellendiğinde abdeset alsın. Kadınlara makatlarından
yaklaşmayın. Allah, hakkı söylemekten çekinmez" buyurdu
Tirmizî, K. er-Racfâ, bab: 12, Hadis No: 1164/Ahmed
b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 86
Diğer bir hadis-i
şerifte de Peygamber efendimiz
şöyle buyurmuştur:
Hanımına makattan yaklaşan melundur
Ebû Davud K. en-Nikah, bab: 45, Hadis No: 2162
Bu âyet-i kerime,
kadınlara makattan yaklaşmanın haram olduğuna delildir. Çünkü arka yol, neslin
doğum yoluyla meydana geldiği tabii yol değildir.
Taberi,
âyet-i kerime’yi,
diğer âyetlerde olduğu gibi çeşitli görüşleri zikrederek açıklamıştır. Bu
açıklamalar da özetle şöyledir: Âyet-i kerime’de
geçen ve "İstediğiniz şekilde yaklaşın" diye tercüme edilen ifadesi,
müfessirler tarafından çeşitli şekillerde
izah edilmiştir:
1- Abdullah b.
Abbas, Mücahid,
İkrime, Übey b.
Kâ'b, Mürre el-Hemedani ve Süddiden
nakledilen bir görüşe göre ifadesinden maksat, kadınlara arkalarından ve adetli
iken yaklaşmamak şartıyla nasıl dilerseniz öyle yaklaşın" demektir. Yani onlara
normal cinsi temas yolundan olmak şartıyla istediğiniz şekilde ve istediğiniz
taraftan yaklaşın." demektir. Bu görüşte olanlar delil olarak şunu
zikretmişlerdir. Bu âyet-i kerime,
Yahudilerin, kadınlara tabii yoldan olmak üzere arkadan yaklaşmaya karşı
çıkmaları üzerine nazil olmuş ve onlara, tabii yoldan olmak üzere önden de
arkadan da yaklaşılabileceğini beyan etmiştir. Bu da
âyet-i kerime’nin bu izah
şeklinin doğru olduğunu göstermektedir. Bu hususta
Mücahidin şunları söylediği rivâyet edilmektedir: "Ben, Kuran-ı kerimi
fatihadan sonuna kadar Abdullah b. Abbas'ın
önünde üç kere okudum. Ben onu, her âyetin sonunda durdurup ona âyetin mânâsını
soruyordum. Nihâyet bu âyet-i kerimeye
geldik.
Abdullah b. Abbas
dedi ki: "Kureyş kabilesinin şu kolu Mekke'de kadınları her şekilde
yatılıyorlardı ve onların tabii cinsel organlarından olmak üzere önden de
arkadan da ilişki kuruyorlardı. Kureyşliler Medineye gelince Ensardan olan
kadınlarla evlendiler? Onlara da Mekke'deki kadınlara yaptıkları gibi davranmak
istediler. Fakat Ensardan olan kadınlar buna karşı çıktılar ve dediler ki: "Bu
bize daha önce yapılmayan bir şeydir." Bu davranış, insanlar tarafından duyuldu.
Olay Resûlüllah'a kadar ulaştı. Bunun
üzerine Allahü teâlâ: "Kadınlar sizin
tarlanızdır. Siz, tarlanıza nasıl isterseniz öyle yaklaşın." âyetini indirdi.
Yani, ön yoldan olmak üzere isterseniz arkadan yaklaşın. İsterseniz önden
yaklaşın. İsterseniz diz çökerek yakalşın." demektir.
Bkz. Ebû Davud, K. en, Nikâh, halı: 46, Hadis No: 2164
Cabir b. Abdullah
diyor ik:
"Yahudiler "Kişi, hanımıyla ön yoldan olmak üzere
fakat arka tarafından ilişki kurarsa doğacak çocuk şaşı olur." diyorlardı. İşte
bunun üzerine "Kadınlar sizin tarlanızdır o halde tarlanıza istediğiniz şekilde
yaklaşın." âyeti nazil oldu. Buhari, K. Tefsir
el-Kur'an, Sûre 2, hab: W/Müultm. K. en-Nikâh, bab: 117, 118,Haılis No: 1435
Abdurrahman b. Sabit
diyor ki:
"Ben, Abdurrahmanin kızı Hafsanın yanına vardım ve
dedim ki: "Ben senden bir şey soracağım amma onu sormaktan utanıyorum." Hafsa
dedi ki; "Ey kardeşimin oğlu utanma." Ben de: "Sorum, kadınlara tabii yoldan
olmak üzere arkadan yaklaşmaktır." dedim. Hafsa dedi ki: "Ümmü Seleme bana
anlattı ki Ensar, kadınları yüzükoyun yatırarak onlara yaklaşmazlardı. Zira
Yahudiler: "Kim karısını yüzükoyun yatırarak ona yaklaşırsa çocuğu şaşı olur."
diyorlardı. Muhacirler Medineye gelince Ensardan kadınlarla, evlendiler, Onlar,
hanımlarını yüzükoyun yatırarak yaklaşmak istediler. Bir kadın bu hususta
kocasının isteğini reddetti ve ona dedi ki: "Ben,
Resûlüllah’a varıp bunu sormadıkça bunu
yapamazsın," Kadın, Ümmü Selemenin yanına varıp meseleyi ona anlattı. Ümmü
Seleme ona: "Resûlüllah gelinceye
kadar otur bekle." dedi. Resûlüllah
gelince de o kadın sorusunu sormaktan utandı ve dışarı çıktı. Meseleyi
Resûlüllah’a Ümmü Seleme anlattı.
Resûlüllah "Ensarlı kadını çağır." dedi.
Ümmü Seleme kadını içeri çağırdı. Resûlüllah
da ona: "Kadınlar sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza istediğiniz şekilde
yaklaşın." âyetini okudu ve "Tek yoldan." dedi. Ahmed
b H Anbel, Müsned, e. 5, s. 305/Tirmizi,K Tevsiri el-Kur’an, Sûre: 2,bab:
25,Hadis No: 2979
Abdullah b. Abbas
diyor ki;
"Bir gün Ömer
Resûlüllah’a geldi ve "Ey Allah'ın Resulü, ben helak oldum." dedi.
Resûlüllah: "Seni helak eden şey nedir?"
diye sordu. Ömer de: "Ben bu gece palanımı ters çevirdim (Yani hanımıma tabii
yoldan olmak üzere arka taraftan yaklaştım) dedi."
Resûlüllah ona herhangi bir cevap vermedi
ve şu âyet nazil oldu. "Kadınlar sizin tarlanındır. O halde tarlanıza
istediğiniz şekilde yaklaşın." Yani, ister önden yaklaş, ister arkadan yaklaş,
fakat makattan (anüsten) yaklaşmaktan ve adetli iken yaklaşmaktan kaçın.
Tirmizi K. Tevsiri el-Kur’an, Sûre 2,bab: 26,Hadis
No2980/Ahmed b. Hanbel,
Müsned, c. 1.s. 297
2- Abdullah b.
Abbas, İklime. Rebi' b. Enes ve Mücahiıklen nakledilen diğer bir görüşe göre
ifadesinden maksat, "Ne şekilde isterseniz." demektir. Yani. kadınlara tabii
yollarından yaklaşmanız şartıyla onlarla istediğiniz şekilde temasta
bulunabilirsiniz." demektir.
3- Dehhak
ve Abdullah b. Abbastan nakledilen başka bir
görüşe göre ifadesinden maksat, "Ne zaman dilerseniz." demektir. Yani,
kadınlarınız âdetlerinden temizlendikten sonra onlara, dilerseniz gece,
dilerseniz gündüz yaklaşabilirsiniz." demektir. Bu hususta
Said b. Cübeyr diyor ki: "Ben ve
Mücahid, Abdullah
b. Abbasın yanında oturuyorduk. O anda ona bir adam geldi yanına dikildi
ve dedi ki: "Ey Ebul Fadl, sen benim, hayız âyeti hakkındaki derdime şifa olmaz
mısın?" Abdullah b. Abbas da "Evet olurum."
dedi. Adam: "Ey Rasûlüm, sana kadınların âdet (hayız) halinden soruyorlar."
âyetini sonuna kadar okudu. "Allah'ın size emrettiği yerden yaklaşın." kısmına
gelince Abdullah b. Abbas: "Burası kanın
geldiği yerdir. Sen hanımına (âdetinden temizlendikten sonra) buradan
yaklaşmakla emrolundun." dedi.
Bunun üzerine adam: "Ey Ebul Fadl, bundan sonra
gelen: "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde
tarlanıza istediğiniz şekilde yaklaşın." âyeti nasıl olacaktır'?" dedi.
Abdullah b. Abbas da "Vay haline, hiç makatta
(antiste) etcilecek bir tarla var mı?. Şâyet senin söylediğin doğru olmuş
olsaydı, adetli iken kadınlara yaklaşmayı yasaklayan âyet neshedilmiş olurdu.
Zira kadının şurası meşgul olsa siz ona diğer tarafından yaklaşırdınız. Fakat
buradaki "İstediğiniz şekilde" ifadesinden maksat, "Dilediğiniz zaman yaklaşın"
demektir." şeklinde olurdu." demiştir.
4- Said b.
el-Müseyyeb ve Abdullah b. Abbastan
nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen ifadesinden maksat,
"Kadınlarınıza, nasıl isterseniz öyle yaklaşın, ister azil yaparak (meniyi
dışarıya boşaltarak) yaklaşın isterseniz azil yapmayarak yaklaşın." demektir.
5- Abdullah b.
Ömer ve Atâ b. Yesardan nakledilen diğer bir görüşe göre burada
zikredilen ifadesinden maksat, "Nereden isterseniz" demektir. Yani kadınlarınıza
tabii yoldan da yaklaşabilirsiniz makattan da." demektir. Bu görüşü,
Abdullah b. Ömerden, kölesi
Nâfi nakletmiş, oğlu Salimden ise, babasının
böyle bir şey söylemediği rivâyet edilmiştir. Ayrıca Haris b. Ya-kubun Said b.
Yesardan rivâyet ettiğine göre Hazret-i Ömer'in
oğlu Abdullaha, cariyelere makattan yaklaşmanın hükmü sorulunca onun: "Yazık,
yazık, mü’min böyle bir şey yapar mı?" dediği rivâyet edilmiştir. Rebia'nın Said
b. Yesardan rivâyet ettiğine göre ise Abdullah b.
Ömer'in buna izin verdiği rivâyet edilmektedir.
Ebû Macid-i Ziyadiden de,
Nâfi'nin,
Abdullah b. Ömerden, kadınlara makattan yaklaşılabileceği şeklindeki
Rivâyetlerde yalan söylediği rivâyet edilmiştir.
Katade, Ebudderdadan böyle bir yaklaşmanın hükmü sorulduğunda onun, "Bunu
ancak bir kâfir yapar." dediğini rivâyet etmiş fakat Revh
Katadenin bu Rivâyetini, İbn-i Ebi Müleykeye
anlatınca o, Revh'â da Katadeye de lanet
okumuştur.
Görüldüğü gibi,
Abdullah b. Ömerden nakledilen bu görüş hakkında tabiiler kendi
aralarında ihtilaf etmişlerdir.
Taberi
diyor ki: "Bu görüşlerden doğru olanı, bu ifadenin mânâsının, "Kadınlarınıza
dilediğiniz yönden yaklaşın." Yani, tabii yoldan olmak şartıyla kadınlarınıza
otururken, ayakta iken, yatarken, eğilirken, ön taraftan, arka taraftan
yaklaşın." diyen görüştür. Taberi
sözlerine devamla ve özetle şunları zikretmiştir: "Burada geçen kelimesi
Arapçada bir şeyin yönü ve yolunu sorma edatıdır. Nitekim Hazret-i Zekeriyya da
bu edatı kullanarak Meryeme gelen yemeklerin hangi yönden ve hangi yolla
geldiğini sormuş Meryem de ona: Allah tarafından geldiğini söylemiştir. Olayı
anlatan âyette şöyle buyuruluyor: "Zekeriyya Meryemin bulunduğu mihraba her
girdiğinde onun yanında rızık buldu. Bu sana nereden ey Meryem?" dedi. Meryem de
ona: "Allah tarafındandır." dedi. Âl-i İmran sûresi,
Her ne kadar, bir şeyin yönünü sorma edatı olan kelimesinin mânâsı ile bir şeyin
yerini sorma edatı olan "Nerede" kelimesinin mânâsı ve bir şeyin durumunu sorma
edatı olan "Nasıl" kelimesinin mânâsı birbirine yakın iseler de aslında bunlar
farklı şeylerdir. Fakat bunların birbirlerine yakın olmaları,
müfessirlerin bunları birbirlerine
kandırmalarına sebep olmuş ve bu âyette zikredilen kelimesini bazıları bazılan
hatta bazıları da ne zaman" mânâlarında izah etmişlerdir. Halbuki bu kelimelerin
farklı oluşları bunlarla sorulan sorulara verilen cevaplarla ortaya çıkmaktadır.
Mesela: "Bu mal sana hangi yönden geleli?" denildiğinde cevabı: "Şu ve şu
yönlerden geldi." şeklinde olur. "Malın nerede?" şeklinde sorulduğunda cevabı:
"Malını filan yerdedir." şeklinde olur. "Halin nasıl?" diye sorulduğunda cevabı
"İyiyim" şeklinde olur.
İşte bütün bu izahlar gösleriyorki kelimesini
"Nereden" "Nasıl" ve "Ne zaman" mânâlarında izah etmek isabetli değil "Ne
yönden?" şeklinde izah etmek doğrudur. Bu itibarla bu âyete dayanarak kadınlara
makatlarından yaklaşılabileceğini söylemek tutarsızdır. Çünkü âyette "Kadınlara
dilediğiniz yerden yaklaşın" buyurulmuyor, "Dilediğiniz yönden yaklaşın"
buyuruluyor. Yönlerin farklı oluşu, yaklaşılacak yerin farklı oluşunu
gerektirmez. Aynı yer de olabilir. Nitekim hadis-i şeritlerde, farklı yönlerden
de olsa aynı yere yaklaşılması emredilmiştir. Bu da kadınların tabii olan cinsel
organlarıdır. Ayrıca kadınların makatlarından hangi ekin (döl) beklenir ki,
oraya "Tarla" densin ve kadınlara o yönden yaklaşılması emredilmiş olsun?"
Âyet-i kerime’de
geçen ve "Kendinize ilerisi için hazırlık yapın" şeklinde tercüme edilen ifadesi
iki şekilde izah edilmiştir:
Süddiye göre
bu ifadenin mânâsı: "Sizler, âhiretiniz için hayırlı ameller işleyin ve oraya
gönderin." demektir.
Ataya göre ise: "Kadınlara yaklaşmadan önce
besmele çekin." demektir.
Taberi,
Süddinin görüşünün tercihe şayan olduğunu
söylemiştir. Zira Allahü teâlâ, bundan
önceki ifadesiyle bir takım şeylerden kaçınılmasını emretmiştir. Bu ifadesiyle
de salih ameller işlemeyi emretmesi ise daha tabiidir.
|