Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

20

 

002 - BAKARA SÛRESİ

 

CÜZ :

1

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

135

Bir de Yehud veya Nasara olun ki, hidayet bulasınız dediler, de ki, hayır, hakperest hanif olarak İbrahim milleti ki, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı

(........) Yehud ve Nasâra bu babda herkese Yehudî veya Nasâra olunuz ki, hidâyet bulasınız dediler, Yehudîler Yehudîliğe, Hıristiyanlar Hıristiyanlığa davet ettiler. Bunlar ikisi bir yere gelmez iken hem her biri kendi yoluna davet edip ıhtilaf ve niza çıkardılar, hem de bunun hidayet olduğunu iddia ettiler. Halbuki hidayet hılâf-ü şirkte değil, tevhidi haktadır. Bunun için (........) ya Muhammed!, sen şöyle de (........) hanif, yani küfür ve şirkten muteberri, hakka ve tevhide müteveccih olarak milleti İbrahim olalım, hep onun milletine ıttıba edelim, onun ehli milletinden olalım. İbrahim hanif idi (........) müşriklerden değildi. Kendisinden sonra gelen ve balâda görüldüğü üzere bir çok cihetten müşriklere benziyen Yehud ve Nasaradan hiç değildi.- Lâkin bunlar geçmiş bir ümmet idi, biz onlardan nasıl olalım derseniz, onun kolayı vardır.

Evvelâ geçmiş olması arkasından ittibaa mani değildir:

Saniyen, siz aynen geçmiş olan o ümmet değil, onu tecdid ve tevsi eden ve onun duasında gayei matlubu olan yeni bir ümmeti azîme, bir ümmeti müslime olunuz ki, bu ümmet onun milletini de muhtevi bir camiai kübra olur. Böyle olmak için

136

ve deyin ki, biz Allah’a iman ettiğimiz gibi bize ne indirildiyse, İbrahime ve İsmaile ve İshaka ve Yakuba ve Esbata ne indirildise, Mûsaya ve İsaya ne verildiyse ve bütün Pegyamberlere rablarından olarak ne verildiyse hepsine iman ettik, onun Resullerinden birinin arasını ayırmayız ve biz ancak onun için boyun eğen müslimleriz

(........) şöyle deyiniz (........) biz Allah’a ve bize inzâl olunana ve İbrahime, İsmaile, İshaka, Yakuba ve Yakubun hafidleri olan Esbata inzal olunana, kezalik Mûsaya ve İsaya verilmiş olana ve bunlardan başka daha ne kadar Enbiya gelmiş ise hepsinin rabları tarafından kendilerine verilmiş olana iman ettik (........) bunların hiç birinin arasını ayırmayız.- Yehud ve Nasaranın yaptığı gibi bazısını tanıyıp da bazısını tanımamazlık etmeyiz, böyle demek hepsinin mertebesini müsavi biliriz demek değildir, hiç birine küfretmeyiz aslı nübüvvete ayırmayız demektir. Binaenaleyh evvelâ Allah’ı, saniyen kendi peygamberimizi salisen onun şehadetile diğerlerini tanırız (........)

ve biz ancak Allah’a müslim ve münkadız.- İşte milleti islâm böyle vasi ve bütün edyanı cami bir dini ekmel, bir milleti uzmadır. (........) buyurulması imanda kalben tasdikten başka lisanen ıkrarın da vücubunu natıktır. Rivayet olunuyor ki, bu ayet nazil olduğu zaman Resulullah Yehud ve Nasaraya «Allah böyle emretti» buyurmuş ve kıraet etmiş idi. İsaya gelince: Yahudîler inkâr eyleyib küfrettiler, Nasara da İsa diğer Peygamberler gibi değildir, o Allah’ın oğludur dediler, bunun üzerine şu âyet nazil oldu:

137

eğer böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse muhakkak doğru yolu buldular, yok yüz çevirirlerse onlar sırf bir şikak içindedirler, Allah da sana onların haklarından geliverecektir, ve o, o işiden, o bilendir

(........) ey mü'minler siz böyle deyiniz, bunun üzerine Yehud ve Nasara sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse (........) ihtida etmiş, doğru yolu tutmuş olurlar, aranızda ittihad ve ittifak hasıl olur. (........) ve eğer yüz çevirirlerse (........) onlar her halde şikak ya'ni ıhtilâf, münazaa, muhasame içindedirler, tefrikadan kurtulmaz, mütemadiyen niza ederler dururlar, (........) böyle olunca da ya Muhammed!. badema onların şerrine karşı Allah sana kâfidir. Biraz te'hir etse bile her halde onların hakkından gelecektir, (........) ve o Allah sem'idir, duanızı ve her türlü sözlerinizi işitir, Alîmdir, niyyetlerinize varıncaya kadar her şeyinizi bilir ve hükmünü icra eder.- Hakka ıhlas ile temessükün hükmü felâh-u zafer, hakka karşı şikakın hükmü de erinde veya gecinde helâktir.

Hıristiyanlar çocuklarını Ma'mudiye dedikleri sarımtırak bir suya daldırırlar ve buna ta'mid, «vaftiz» derler ve bunun bir tahtir olduğunu söylerler ve ne zaman birisi çocuğunu böyle vaftiz ederse işte şimdi hakkile Hıristiyan oldu derler. Buna karşı Cenâb-ı Allah müslümanlara buyuruyor ki, siz böyle bervechibâlâ tevhid ile bilâ tefrik iman ettiğinizi söyledikten sonra şunu da ilâve ediniz:

138

Allah boyasına bak (vaftiz nolacak) Allahdan güzel boya vuran kim? Biz işte ona ibadet edenleriz

(........) biz Allah boyası olan imanı fıtrî ile iman ettik, sudan imana, sun'î boyaya tenezzül etmeyiz, Allah boyasına, Allah boyasına. Zira (........) Allah boyasından daha güzel kimin boyası vardır?- Maddiyatta bütün kâinata bir göz geçirseniz, eşcar-ü nebatata, bütün çiçeklere bilhassa insanların simalarına bir atfı nazar etseniz onlardaki fıtrî elvan ile, insanların sürdüğü sun'î boylar arasında kıymet ve hüsn-ü beha cihetinden ne kadar büyük fark görürsünüz, bilhassa insan bedenlerine sürülen ve fıtrati tağyir eden sun'î boyalar ne çirkin, ne mülevves, ne arazî şeylerdir? İşte manevîyatta din ve ahlâkta dahi böyledir. Din, dini fıtrî: iman, imanı fıtrî; taharet, tahareti fıtriye; cemal, cemali fıtrîdir. Mükteseb olan bütün tathirat tahareti fıtriyenin muhafazasına ve ârızî bulaşıkların izalesine ma'tuf olmalıdır. İnsanları bir paçavra boyar gibi bulaşık bir suya sokup çıkarmaktan ibaret südan bir din-ü imanın ne kıymeti olur! Din-ü imanı bir boyaya teşbih etmek lâzımgelirse biz Allah boyası olan bir imanı fıtrî ile iman ederiz. Maddî ve manevî bütün taharetlerimiz, ziynetlerimiz hep fıtrati ulâ esasını muhafaza ve istikmale masruftur. Dini islâm ve imanı tevhid insanların mintarafillah boyandıkları öyle güzel bir Allah boyasıdır. (........) ve bu suretle biz ancak Allah’a ibadet ve kulluk ederiz. Onun âbidleri ve onun abidleriyiz. Bütün Peygamberlere imanımız onun hak Resulleri oldukları ve onun emrini tebliğ ettikleri içindir. Yoksa onları ma'bud tanımayız, Nasaranın İsaya yaptıkları gibi şirke sapmayız, hattâ Hatemül'enbiyaya tapmayız. Ona da (........) nazmi celili yukarıdaki (........) ya merbut olarak âyetin nihayetine kadar (........) emrinin mekulünde dahildir. Aradaki (........) âyeti cümle-i mu'terızadır binaenaleyh (........) mealinde (........) nın mef'uli mutlakı makamına kaimdir. Maamafih igra babından olması da tecviz edilmiştir.

139

deki Allah hakkında bizimle mücadele mi edeceksiniz? Halbuki o bizim de Rabbimiz sizin de, ve bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size, ancak biz ona muhlıslarız

(........) ya Muhammed! sen o Yehud ve Nasaraya şöyle söyle (........) siz bize Allah hakkında «Allah’ın hak dini Yehudîlik veya Hıristiyanlıktır ve binaenaleyh Cennete ancak bunlar dahil olacaktır, geliniz Yahudî veya Nasara olunuz ki, hidayet bulasınız» diye münazara ve mücadele mi ediyorsunuz (........) halbuki o Allah hem bizim ve hem sizin rabbımızdır. Biz ona iman ederken sizin rabbınız olduğunu inkâr etmeyiz. O halde bize karşı bu mücadele ne boş, bununla beraber (........) bizim amellerimiz bizim (........) sizin amelleriniz de sizindir.- Biz müslümanlar bâlâdeki imanımız muktezasınca diğer edyan sahiblerinin kendi i'tikadlarına göre yaptıkları dinî amellerine müdahale etmeyiz, hürriyeti edyan ve vicdana riayet ederiz ve bunun için camiai islâm her camiadan vasidir. Onun içinde edyanı semavîyeden her biri kendi halinde yaşayabilir. Allahü teâlâ hepimizin rabbıdır ve indallah her birimiz kendi amellerimizden mes'ul olacağız. Şu kadar ki, (........) biz ancak ona ıhlâskârız. Amellerimizde ancak ona ıhlâs ile hareket ederiz, arzı ıhlâs edecek başka ma'bud tanımayız, onun rizasına muhalif olan hususatta kimsenin hatırını gönlünü dinlemeyiz, işte huzuri ilâhîye amellerimizle giderken aramızda bu fark ile gideceğiz ve ona göre hisab vereceğiz ki, bu nokta ne kadar şayanı dikkattır. Ve buna karşı siz ne yüzle mücadele edebilirsiniz.

Ey Yehud ve Nasara

140

yoksa İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub da, Esbat da hep Yehud veya Nesârâ idiler mi diyorsunuz? Deki sizler mi daha iyi bileceksiniz yoksa Allah mı? Allah’ın şahadet ettiği bir hakikati bilerek ketm edenden daha zalim kim olabilir? Allah ettiklerinizden gafil değil

(........) siz milleti İbrahime tabi olmamak ve bizimle mücadele etmek için İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub, Esbat hep bunlar Yehudî ve Nasranî idiler mi diyorsunuz? Nafi, İbn-i, Kesir, Ebû Amir, Halef rivayetiyle Hamze, Ebû Ca'fer, Revh rivayetiyle Ya'kub kıraetlerinde «ya» ile (.......) okunur, evvelkinde bu âyet (........) mekulünde dahil, ikincide ona nazır ve re'sen Peygambere bir hıtabdır. O halde ma'na: Ya Muhammed!. o Yehud ve Nasara böyle mi diyorlar, bunların kendilerinden olduklarını mı iddia ediyorlar (........) sen onlara de ki, (........) söyleyin bakayım siz mi daha iyi bilirsiniz, Allah mı? Elbette Allah a'lemdir değil mi? Halbuki Allah öyle biliyor ve öyle şehadet ediyor ki, onlar ne Yehudîdirler ne de Nasaradırlar, daha evvel geçmiş bir ümmeti sabıkadırlar, İbrahim Hanifî müslimdir ve müşriklerden değildir. Siz ise sabit olan bu hakikate şehadeti ketmediyorsunuz (........) ve acaba nezdinde ma'lûm ve mintarafillah sabit bir şehadeti ketmeden daha zalim kim vardır? Zira doğru bir şehadeti ketmetmek de en büyük zulümlerden biridir. Ve Allahü teâlâ İbrahime (........) buyurmuştur. Siz nasıl olur da bihakkın bir milleti metbua olabilirsiniz ve size uyanlar nasıl hidayete erebilir? Siz yoksa zulmünüzden, ketmi şehadet etmenizden Allah’ı gafil mi sanıyorsunuz? (........) Allah sizin yaptıklarınızdan ve yapacağınızdan gafil değildir. Bu münasebetle bir daha işidiniz ki, hakikat şudur:

141

O bir ümmeti geldi geçti, ona kendi kazandığı size de kendi kazandığınız ve siz onların işlediklerinden mes'ul değilsiniz

(........)

bunu belleyin, badema hal-ü istikbali düşünün, işbu kanunı kesbe riayet edin, risalet ve imameti Muhammediye tahtında teşekkül eden ve bütün Enbiya tarafından tergib edilmiş bulunan ümmeti muazzamai müvahhideye dahil olmağa çalışın.

Müfessirînin beyanına göre bu âyette başlıca bir kaç tenbih vardır:

Evvelâ aba-ü ecdadın fezailine ittikâl ile kalınmamalıdır. Herkes ameliyle muahaze olunur.

Saniyen eslâfa farz kılınan ahkâm aynen ahlâfa dahi farz kılınmak nasıl müstenker değilse ıhtilâfı mesaliha mebni Muhammed aleyhisselâmın insanları eski bir milletten yeni bir millete nakletmesi ve bu suretle büsbütün yeni bir şeriat getirmesi de mümkindir. Bu da istinkâr edilmemelidir. Balâdaki nesih âyetleri de bu imkânı natıktır. İşte «ezmanın tegayyürile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz» kaidei fıkhiyesi bu gibi âyetlerin mazmunudur. Ahkâmın böyle ılel-ü mesalihi ile deveranı bilmeğe «fıkıh» tabir olunur. Dini islâmın böyle bir taraftan ahkâmı sabite, diğer taraftan ahkâmı mütehavvileyi haiz olması, onun kıyamete kadar bekasını teyid edecek esbabtan birisidir. Bu sayede beşeriyetin hem terakkisi muhafaza olunur, hem de buhranlı, yıkıcı inkılâblardan mahfuz kalır.

Salisen, tarikati Enbiyaya temessük etmek istiyenlerin seleflerini, hata ve savab kör körüne taklid ile uğraşmayıp hakk-u batılı bizzat temyiz ederek amel etmeleri lâzım gelecektir. Çünkü (........) buyurulmuştur. Bu gibi büyük esasları ihtiva eden bu âyet, lâteşbih bir tercii bend gibi ayrı ayrı siyak ile takrir edilmiş ve bu takrir, mahzı tekrardan ibaret kalmamıştır, birinde intisabı ırkî' diğerinde intisabı dinî esası sevkolmuş ve bir de evvelkinde esbat (.......) işaretinde sarahaten dahil olmadığı halde ikincide dahil olmuştur. Ve bu suretle birinci cüz hitam bulurken ruhı islamın vahdeti temin edilmiştir ki, bundan sonra vahdeti cismaniyesini temin edecek olan Kıble mes'elesine geçilecek ve ümmeti Muhammedin teşekkülüne ve evsafı zatiyesine işaret buyurulacaktır. Buraya kadar Sûrei bakare (........) e kadar Fatihanın evveline şebihtir bundan sonra yeni bir sıratı müstakim hidayetine başlanacaktır. Bunun için buyuruluyor ki, (........)

(........)

KIBLE: esasen insanın her hangi bir tarafa teveccüh ve istikbali hâlidir ki, Türkçe yön demektir. Orfen namazda teveccüh olunan mekâna ismolmuştur.

Cenab-ı Hak Kıblenin tahavvülüne ve yeni bir sıratı müstakimin iraesine ve bu suretle yeni bir ümmet teşkiline işaret ve bunun üzerine kendilerini bilmezler tarafından söylenecek cahilâne sözlerin hükümsüzlüğünü beyan için şöyle buyuruyor:

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(Ö :  M :1942  H :1361)

 

ELMALILI - ORİJİNAL - (TÜRKÇE)

 

HANEFî

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç