Bir hadisin isnadını teşkil eden râvi sayısı, aynı hadise ait diğer bir isnadın râvi sayısına nisbetle az olursa, bu az râvi ile isnad, ya Peygaınberde nihayet bulur; yahutta Şu’be, Malik, Süfyan, eş-Şafii, el-Buhârî, Müslim ve benzerleri gibi hafıza, zabt, fıkıh ve tasnif yönünden tercihi gerektiren yüksek sıfat sahibi hadis imamlarından birinde nihayet bulur. Birincisine, yani Peygamberde nihayet bulan isnada uluvv-i mutlak denir.

Uluv, senedin sahih olmasıyle birleşirse, bu iki yüksek vasfa sahip isnadla gelen hadis, sıhhat yönünden en üstün mertebededir. Hadjs mevzu olmamakla beraber sahih vasfına sahip değilse isnadda uluv vasfı yine bakidir; ancak mevzu olan hadisin isnadına uluv ıtlakı yersizdir ve bu, ma’dum (olmayan bir şey) gibidir.

İsnadın, meşhur imamlardah birinde nihayet bulan ikinci şekline de uluvvi nisbi denilmiştir. Bu şekil, mezkur imamdan isnadın sonuna kadar sayısı çok olsa bile, bu imama kadar olan râvi sayısı az olan bir isnad şeklidir.

Muahhar hadisçiler arasında uluvvi isnada o kadar büyük rağbet olmuştur ki, bunlardan çoğu, uluv adına ondan daha mühim şeylerle meşgul olmayı bile ihmal etmişlerdir. Halbuki, uluv, sıhhata daha yakın ve hatası daha az olması dolayısıyle rağbete değer bir şeydir. Çünkü isnadı teşkil eden her bir râvinin, rivâyetinde hata yapması ihtimali yok değildir. Bir hadisin rivâyetinde vasıta ne kadar çok ve sened ne kadar uzun olursa, hata ihtimali de o kadar çok olur; fakat ricali az, dolayisıyla senedi de kısa olan hadiste hata ihtimali yine o nisbette azdır. Şu var ki, uluvvün mukabili olan nüzulde, râvilerinin daha güvenilir, yahut daha hafız, yahut daha fakih olmaları, yahutta ittisalin daha açık olması dolayısıyle uluvve nisbetle üstün bir meziyet bulunursa, nüzulün daha üstün olduğunda şüphe ve tereddüde mahal kalmaz.

Fakat bir kimse, meşakkati gerektiren araştırmanın çokluğu dolayısıyle sevabının da büyük olacağını düşünerek mutlak nüzulu tercih edecek olursa, bu tercih, hadisin sıhhat ve zaafiyetiyle ilgili olmayan bir tercih olur.

Uluvvi nisbinin çeşitli şekilleri vardır ve bunlardan biri muvafakattır. Muvafakat, musannıflardan birinin şeyhine, o musannıfa ulaşan yolla değil, bir başka yolla ulaşmaktır. Mesela el-Buhârî, Kuteybe tarikiyle Malik’ten bir hadis rivâyet etmiştir. Biz, el-Buhârî tarikiyle bu hadisi rivâyet etmiş olsak, bizimle Kuteybe arasında sekiz râvi bulunacaktı. Halbuki, aynı hadisi, el-Buhârî tarikiyle değil de Ebu’l Abbas es-Serrac tarikiyle rivâyet ettiğmizde, bizimle Kuteybe arasında yedi râvi bulunur. İşte bu rivâyette, bizim için el-Buhârî’yle beraber onun şeyhinde muvafakat hasıl olmuştur; aynı zamanda bizim isnadımız, el-Buhârî’ye ulaşan isnada nisbetle alidir.

Uluvvi nisbinin diğer bir şekli bedeldir. Bedel, musannıfın şeyhinin şeyhine aynı şekilde ulaşmaktır. Yani daha önce zikri geçen isnadda, bir başka tarikla, mesela el-Ka’nabi vasıtasıyla Malik’e varan aynı hadisin isnadı vaki olsa, el-Ka’nabi bu isnadda Kuteybe’den bedel olur. Muvafakat ve bedelde, çok defa uluvve yakın oldukları zaman itibar ederler. Aksi halde, bazan muvafakat ve bedel isimleri uluvsüz vaki olur.

Uluvvi nisbinin bir başka şekli de musavat, yahut isnadin sonuna kadar, râvi sayısının musannıflardan birinin isnadındaki râvi sayısına eşit olmasıdır. Mesela en-Nesai bir hadis rivâyet eder ve onunla Peygamber arasında onbir râvi vardır. Aynı hadis, Peygambere ulaşan bir başka isnadla bize gelir ve bu isnadda bizimle Peygamber arasında da onbir râvi vardır. Bu suretle en-Nesai’ye has bir isnadın ali mertebede bulunmasını mülahaza etmeksizin, râvi sayısı bakımından en-Nesai ile aramızda musavat vardır, denir.

Uluvvi nisbinin bir başka şekli musafahadır. Bu, yukarıda açıklandığı şekilde, musannifin tilmizi (talebesi) ile olan musavattır. Musafaha denilmesi, karşılaşan iki kişi arasında çok defa musafaha yapılmasının adet olması yünündendir. Biz, yukarıda zikredilen misalde sanki en-Nesai ile karşılaşmış ve musafaha etmiş olduk.

Uluvvun yukarıda mezkur kısımlarıyle birlikte mukabili olan isnad şekline nüzul denir ve uluv kısımlarından her biri nüzulün kısimlarından birine tekabül eder. Bununla beraber bazı kimseler, buna muhalif olarak uluvvun, nüzule tabi olmaksızın vaki olduğunu ileri sürmüşlerdir.