Râvi hakkında ta’n sebeplerinden dokuzuncusu bid’attir. Bu da, ya râvinin, küfrü gerektiren bir şeye inanması dolayısıyle mukeffir olur. Yahutta müfessik olur ve sahibini fıska götürür. Birincisini, yani küfrü gerektiren bid’atın sahibini ulemanın çoğu kabul etmemiştir. Bazıları, mutlaka kabul edilir, demişlerdir. Bazıları da, mezhebinin muvaffak olması için yalan söylemeyi helal saymadığı takdirde kabul edilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Gerçek olanı, bir bid’atle tekfir olunan herkesin reddedilmeyeceğidir. Zira her mezheb, muhalifinin mubtedi olduğu iddiasında bulunur ve onu tekfir eder; öyle ki, bu itham alelıtlak kabul edilse ortada tekfir edilmemiş kimse kalmaz. Gerçek olan şudur ki, rivâyeti reddolunan kimse, şeri’atten mütevâtir olan ve dinden bizzarure bilenen bir şeyi inkar eden, yahut bunun aksine inanan kimsedir. Fakat bir kimse bu vasıfta olmaz, buna rivâyetindeki zabtıyle birlikte hıfzi ve takvası da inzimam ederse kabulüne hiç bir mani yok demektir.
İkincisi ise, bid’atı asla tekfiri gerektirmeyen kimse olup bunun da kabul ve reddi hususunda görüş ayrılıkları vardır.
Bazıları mutlaka reddedilir demişlerdir ki uzak bir görüştür. Reddi için çok defa ileri sürülen sebep, ondan yapılan rivâyetlerde mezhebini ve ismini zikrile şanını yüceltme bulunmasıdır. Buna göre, mübtedi olmayan bir kimsenin de rivâyetinde iştirak ettiği bir şeyi mübtedi’den rivâyet etmemek lazımdır.
Bazıları yukarıda da geçtiği gibi, yalan söylemenin helal olduğuna inanmadığı takdirde mutlaka kabul edileceğini söylemişlerdir.
Bazıları da, kabulü için bir bid’ate davet edilen kimselerden olmamasını şart koşmuşlardır. Çünkü bid’atını medh ve tezyin, o kimseyi, rivâyetleri tahrife ve mezhebinin gerektirdiği şekle uydurmaya sevkeder. Doğru olan görüş de budur. İbn Hibban garip bir şekilde ve tafsilat vermeden, bid’atına davet etmeyen kimselerin kabul edileceği üzerinde ittifak hasıl olduğunu iddia etmiştir; ittifak yerine ekseriyet deseydi daha doğru olurdu.
Râvi, bid’atını takviye edecek birşey rivâyet ederse, doğru olan görüşe göre reddolunur. Ebu Dâvud ve en-Nesai’nin şeyhlerinden olan Ebu lshak lbrahim İbn Ya’kub el Cüzani Ma’rifetu’r-rical adlı kitabında bu görüşü benimsemiş ve râvilerin sıfaiları hakkında şöyle demiştir:
“Bunlar arasında sünnetten sapmış olmakla beraber doğru konuşan kimseler de vardır. Bunların münker olmayan ve bid’atını takviye etmeyen hadislerini almaktan başka çare yoktur.”
El-Cüzecani’nin sözü doğrudur; çünkü da’inin hadisinin reddini gerektiren illet, bir hadisi rivâyet eden mübtedi da’i olmasa bile, o hadisin zahiri mübtedi’in mezhebine uygun olması halinde bu mervide de var demektir.