2- MA’MÛLGirişİkinci bâb ma’mûl hakkındadır. Önce bilmiş ol ki, vaz’ olunmuş lafızlar, terkîb içinde vâki olmadıkları zamân, âmil olmadıkları gibi, ma’mûl de olmazlar. ( yani yalnız başına bir kelime, âmil olmadığı gibi, ma’mûl de olamaz.) Eğer (bu lafızlar) terkîbde vâki olurlarsa, üç kısım üzere bulunurlar. Birinci kısım: Hiçbir zamân ma’mûl olmayan (mürekkeb lafızdır). Bu da ikidir. 1- Mutlak harf: ( Bu hiçbir zamân ma’mûl olamaz.) 2- Basra’lı âlimlere göre, lâm’sız emirdir. Çünkü fiili müzâri’yi, isme benzer kılıp onu mu’reb ve ma’mûl yapan müzâriyet harfi ondan atılınca, müzâri’ fiil, isme benzemekten çıkıp aslına geri döner (yani ma’mûl olmayan mebnîyyattan olur). Kûfe’li âlimler ise: Emir, gizli (=mukadder) bir lâm ile cezmedilmiş olup mu’rebdir dediler. İkinci kısım: Dâimâ ma’mûl olan (mürekkeb lafız)dır. Bu da ikidir. 1- Mutlak isimdir. Hattâ esmâ’ul-ef’âlin bu kısımdan olduğuna hükm olunmuştur. Çünkü esmâ’ul-ef’âl, başlangıç hâlinde (mübtedâ olup) mahallen merfû’dur. Bunların fâilleri haberinin yerine kâim olur. Veya masdariyyet üzere (yani mef’ûl-u mutlak olmak üzere) mahallen mensûb olurlar. Ör: .......... gibi. Bu aslında: ....... “Günahı mutlaka terk et”dir. Bazı âlimler de: Bu isim fiiller, fiil ma’nâsına oldukları için (mebnîdirler), i’râbdan mahâlleri yoktur demiştir. Zamir’ul fasl (= ayırma zamîri) olan ......’nin de mutlak isim olduğuna hükmedilmiştir. Ör: ....... = Zeyd kâimdir gibi. Bazı âlimler ..... nin harf olduğuna hükmederek (ma’mûl olmaz) demişler. Bazıları da bunu hilâfına: ..... isimdir, fakat onun i’râbdan mahalli yoktur, derler. (uygun görülen de budur.) Sıfatların (yani müştak isimlerin) başına dâhil olan lâm’a gelince, bazı âlimler: Bu lâm, diğer isimlerin başına dâhil olan lâm gibi, bir harfdir demişler ise de, ekseri ülemâ: bu lâm (yani elif-lâm): ..... veya ....... ma’nâsına ism-i mevsûldur. Onun i’râbı, fiillikten isimliğe intikâl eden kendinden sonrakine (yani müştaklarına) verildi demişlerdir. Ör: ................ bunun aslı ....... = Zeyd’i döven kişi bana geldi demektir. Burada birincisi yani ..... ma’mûldur. İkincisi, yani ....... ma’mûl değildir. Bu kelâm değiştirilince (yani ma’nânın devamını sağlamak için cümlede değişiklik yapınca), birincisi yani ........ harf sûretinde, ikincisi yanı ....... isim sûretinde oldu. O zamân durum (=hüküm) aksileşti. Lafzî hüküm olan i’râbda, lafız yönünü ma’nâ yönüne tercih ederek ........’nin i’râbını, müştakına verip onu ma’mûl yaptık. Böylece ma’mûllükten çıktı.) 2- Fiili müzâri’dir. (Bu da dâimâ ma’mûl olur.) Üçüncü kısım: Aslında ma’mûl olmayıp ikinci kısmın yerine vâki olduğunda ma’mûl olur. Bu da iki tânedir: 1- Mâzî: Masdariyyet ......’inden sonra vâki olursa (yani müzâri’ fiilin başına gelen ..... mâzî fiilinde başına gelirse, mebnî olan mâzî fiilin) mahallen mensûb olduğuna hükmedilir. Eğer (mâzî fiil) cezm harflerinden sonra şart veya cezâ olarak vâki olursa (diğer bir deyişle, mâzî fiilin başına şart ve cezâ için olan cezm harflerinden biir gelirse), o zamân mâzî fiilin mahallen meczûm olduğuna hükmedilir. Ditekim bu i’râb, (onların mur’eb olan) ma’tûfunda belli olur. (Meselâ mâzî fiilin nasb hâlinden sonra bir müzâri’yi onun üzerine atf edecek olursak, müzâri’yi mensûb olarak okuruz.) ör: .......... Dövmen ve öldürmen beni hayrete düşürdü (hoşuma gitti). ( Bu örnekte ..... mâzî fiilinden sonra ........ müzâri’ fiili onun üzerine atf edilerek mensûb olmuştur.) Mâzî fiilin cezmli hâli ed mensûb hâli gibidir. Ör: .......... = Eğer sen döver ve öldürürsen, ben de döver ve öldürürüm. (Bu örnekte de mâzî üzerine atf edilmiş olan müzâri’ fiiller meczûm olmuşlardır.) Mâzî fiil, (burada zikrettiğimiz) şu iki yerden başkasında (yani masdariyyet ........’mden sonra ve cezm eden edattan sonra vukû’ bulmasından başka bir yerde) ma’mûl olmaz. 2- Cümle. Bu da iki kısımdır: a) Fiil cümlesi: Lâfzen veya ma’nen fiilden ve fâilinden meydana gelen cümledir. Ör: .......... = Zeyd vurdu, dövdü. ……….= Eğer bana ikrâm edersen, ben de sana ikrâm ederim. ..........= Zeyd uzak oldu gibi. ....... = iki Zeyd kâim midir? .......... = Evdeki Zeyd midir? veya Zeyd evde midir? b) İsim cümlesi: Mübtedâ ve haberden meydana gelen veya âmil (olan bir harf) in isim ve haberinden meydana gelen cümledir. Ör: ....... = Zeyd kâimdir ve .......... = Doğrusu Zeyd kâimdir, gibi. Eğer cümle ile lafzî murâd edilirse, o lafzın, müfred isim hükmünde olabilmesi için, cümlenin lafzını i’râblamak gerekir. (Diğer bir deyişle, cümlenin ma’mûl olabilmesi için, müfred hükmüne girerek başka bir yere üye olması lâzımdır.) Hattâ lafzî murâd edilen bu cümlenin, müfred ismin vâki’ olduğu her yerde vukû’u câiz olup, mübtedâ, fâil vb. olarak gelir. Cümlenin Müfred Hükmüne Girdiği Yerler: a) Cümle: .......... = Bu lafız diye te’vîl edildiği zamân müfred hükmüne girer. Ör: ..... = ....... isim cümlesidir dediğimizde, (bu lafız) isim cümlesidir demektir. Böylece cümle, müfred hükmüne girmiş olur. b) Mekûl’ül kavl de, lafzı murâd edilen cümlelerdendir. Cümle, mekûl’ul kavl = söylenilen söz te’vîlinde olduğu zamân, yine müfred hükmüne girer. Ör: .......... Onlara: âminû = îmân edin, dendiği zamân ...... âyeti kerîmesinde, cümle olan âminû = siz imân edin lafzı, müfred hükmüne girmiştir. c) Cümle ile masdar ma’nâsı murâd edilirse yine böyle olur, yani müfred hükmüne girer. Bu da ya, ..... veya masdariyyet harfleri olan ..... ve ....... vâsıtasıyle olur. Ör: ....... = Senin kâim olduğun bana ulaştı demen gibi. Ve Yüce Allahın şu sözünde olduğu gibi: .......... Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.... Ya da (bu üç edat vâsıta olmaksızın), cümle, izâfet yapılmak sûretiyle müfred hükmüne girer. Yüce Allahın şu sözünde olduğu gibi: ... ............... Bu …… demektir. Ma’nâsı: (Bu), doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür... (Burada, cümle izâfet yapılmak sûretiyle müfred hükmüne girmiştir.) Yine Yüce Allah’ın şu kavli şerifinde olduğu gibi: ................ bu da ....... demektir. Ma’nâsı: inkâr edenleri uyarman da uyarmaman da müsâvîdir. (Burada da, cümle izâfet yapılmak sûretiyle müfred hükmünde girmiştir.) Cümle semâî olarak da müfred hükmüne girmiş olabilir. Ör: ....... Muayediyy’i duyman, onu görmenden daha hayırlıdır. (Burada ..... cümlesi, ..... demek olup, semâî olarak müfred hükmüne girmiştir.) (Yukarıda zikrettiğimiz) şu iki yerden başkasında cümle i’râblanmaz, ancak cümle, mübtedâ’ya veya ..... bâbına haber olduğu zamân i’râblanır. Ör: ............. Zeyd’in bâbası kâimdir. Ve: ....... ‘Zeyd’in bâbası kâim oldu’ gibi. (Bu ikisi için haber vâki olan cümlenin) mahâlli Merfû olur. Ya da cümle ....... bâbına haber olur. Ör: ............... = Zeyd’in bâbası âlimdir veya oldu) gibi. Ya da bu cümle ....... bâbına haber olur. Ör: .......... Zeyd çıkayazdı. Veya ....... bâbına ikinci mef’ûl olur. Ör: ................. = Zeyd, Amr’ın bâbasının kâim olduğunu öğrendi (veya bildi). Yahut ..... bâbı için üçüncü mef’ûl olur. Ör: ................ = Zeyd Amr’a Bekir’in bâbasının kâim olduğunu bildirdi. Veya cümleden ta’lîklenmiş olur. Ör: ..... = Zeyd’in kâim mi olduğunu öğrendim. Veya hâl vâki olur. Ör: .......... = Zeyd birinci olduğu hâlde bana geldi. (Bu yerlerde vâki olan cümle) mahallen mensûb olur. Veya cümle cezim harflerinin birinin şartına, ...... ve .......’dan (mufâcee iza’sından) sonra cevap olur. Ör: .......... = Eğer bana ikrâm edersen, sen ikrâm olunursun. (Bu iki harfden sonra, cezm eden harflerden birinin şartı için cevap vâki olan cümle), mahallen meczûm olur. Veya bu cümle bir nekre için sıfat olur. Ör: ...... = Babası kâim olan bir adam bana geldi. Veya cümle, bir müfred üzerine atf edilmiş olur. Ör: ................ = Zeyd dövücüdür ve öldürür. Veya i’râbdan mahâlli olan bir cümle olur. Ör: .......... Zeyd’in bâbası ayaktadır, oğlu oturmaktadır. Veya müfred den ya da i’râbdan mahâlli olan cümleden bedel olur. Veya ikincisi için, yani i’râbdan mahâlli olan cümle için te’kîd olur veya i’râbdan mahâlli olan cümle için beyân olur. Bu takdîrce i’râbı, metbû’unun i’râbına göre olur. İmdi bütün bu zikredilenlerden zâhir oldu ki, cümle iki kısımdır: 1- Müfred te’vîlinde olan. Bunun her yerde i’râbı olur. (Bu müfred te’vîlinde olan kısım) da iki kısımdır: Bincisi: Lafzı murâd edilen kısımdır. İkincisi masdari bir ma’nâ murâd edilen kısımdır. 2- Cümleden (ikinci) bir kısım; müfred te’vîlinde olmaz. Ancak beş yerde ma’mûl olur. Birincisi: Haber, ikincisi Mef’ûl, üçüncüsü ........ veya ........ ile berâber cezm eden harflerden birinin şartının cevâbı, dördüncüsü hâl, beşincisi tâbidir. Ma’mûlün Kısımları (Hangi lafzîn ma’mûl olabileceğini belirttikten sonra geçelim ma’mûlün kısımlarına): 2-1- Asıl Ma’mûlMA’MÛL: Asıl ve tâbi diye iki çeşittir. Birincisi (yani asıl ma’mûl) dört kısımdır: a) Merfû’ b) Mensûb c) Mecrûr d) Meczûm’dur a) Merfû' olan ma’mûl dokuz tânedir. Fâil:
Kendisine tâm ve malûm
fiil veya fiil ma’nâsında olan kelime
isnâd
edilen lafızdır.
Ör: ........... = Zeyd dövdü gibi. (Bu kendisine tâm ve malûm fiil isnâd edilen
fâil’e misâldir.) ..........=
İki Zeyd kâim midir(=ayakta mıdır)? (Bu da kendisine, fiil ma’nâsında olan tâm
fiilin, yani fiil gibi amel eden ism-i fâil’in, tâm bir nisbetle isnâd edildiği
fâile misaldir.) Nâib-i Fâil (= fâil vekîli) :Kendisine tâm ve meçhul fiil veya tâm ve mechûl fiil ma’nâsında olan ism-i mef’ûl gibi fiil benzeri) isnâd edilen lafızdır. Ör: ............ Zeyd dövüldü. ........... = İki Zeyd dövülmüş müdür? Fâil ve Nâib-i fâil, ancak isim veya isim te’vîlinde olurlar. Şu kadar var ki, nâib-i fâil bazan cârr ve mecrûr olur (yani harf-i cer ile mecrûr olur). Ör: ................ = Zeyd’e uğrandı gibi. Nâib-i fâil (cârr ile mecrûr olarak geldiğinde), âmilinin müfred ve müzekker olması gerekir. Fâil ve nâib-i fâilin, âmilinden önce gelmesi câiz değildir. Yine fâil ve Nâib-i fâilin birlikte hazf edilmesi de câiz olmaz. Ancak masdardan olursa hazfi câizdir. Bu konu, Kıyâsî âmil bahsinde geçti. Fâil ve Nâib-i fâilden her biri de iki kısımdır: zamîr ve açık isim. Zamîr de: Gizli ve açık olmak üzere iki kısımdır. Gizli zamîr de iki kısımdır: 1- Açıklanması câiz olmadığı için, gizlenmesi vâcib olandır. Bunun âmili ancak kendisine isnâd edilir. 2- Âmili, kâh kendisine ve kâh zâhir bir isme isnâd edildiği için, gizlenmesi câiz olandır. Birincisi: (yani gizlenmesi vâcib olan zamîr.) mâzî fiilden olmayan nefs-i mütekellimlerde, müfred müzekker muhâtabdadır. Ör: ................-.....-...... gibi. (Yani bu müzâri’ fiillerde zamîrin gizlenmesi vâcibdir.) Emir ma’nâsında olan isim fiillerde de zamîrin gizlenmesi vâcibdir. Ör: ......-......-...... gibi. İsmi tafdîl’in kühl meselesinden başka yerde de zamîrin gizlenmesi vâcibdir. Ör: .......... = Zeyd Amrdan daha fazîletlidir (daha üstündür.) gibi. İsm-i fâil ism-i mef’ûl ve bunların ma’nâsında olan (ism-i mensûb ve ism-i müsteâr)’ın sıfat-ı müşebbehe ve zarf-ı müstekarrın zâhir fâilde amel etmelerinin şartı bulunmadığı zamân zamîrlerinin gizlenmesi vâcibdir. Ör: ................... = Bana döven veya dövülen veya konuşan bir arslan veya bir hâşimî veya güzel bir kişi geldi. (Bu cümlede sırasıyla ism-i fâil, ism-i mef’ûl, ismi müsteâr, ism-i mensûb ve sıfat-ı müşebbeheye misâl verilmiştir.) Zarf-ı müstekarr’a misâl: ......... Evde Zeyd vardır, gibi. İsm-i fâil ve ism-i mef’ûl’ün tesniyelerinde ve cem’i sâlimlerinde, mutlaka (yani bilâ kaydu şart) fâilin gizlenmesi vâcib olur. Ör: .......... = Bana döven veya dövülmüş iki adam, yahut döven veya dövülmüş adamlar geldi gibi. Fiil oldukları hâlde ...... ve ..... da ..... –..... – ....... ve .......... de bunlardan her biri istisnâ bâbında olduğu zamân, fâillerinin gizlenmesi vâcibdir. Ör: .......... = Bana kavm geldi, Zeyd gelmedi (yani Zeyd müstesnâ). .......... = Bana kav geldi, Zeyd müstesnâ (yani Zeyd gelmedi.) gibi. İkincisi: Gizlenmesi câiz olan zamîr, (mâzî, müzâri’, emr-i gâibin ve nehy-i gâibin) müfred gâib ve gâibesinde olur. Ör: .......... Zeyd vurdu (dövdü) veya vurur veya vursun veya vurmasın gibi. …………..= Hind vurdu (dövdü) veya vurur veya vursun veya vurmasın gibi. (Bunların fâilleri, gizli zamîr olarak geldiği gibi zâhir isim olarak da gelebilir. Meselâ): .......... = Zeyd vurdu denilir. Diğerleri de bunun gibidir onda (yani bu durumdaki fiilde) zamîr gizlenemez. Amelinin şartı bulununca, (ismi fâil ve ism-i mef’ûl gibi) fiil benzerinde = şibh-i fiilde, bunların tesniye ve cem-i sâlimleri hariç, diğer sîgalarında fâilin gizlenmesi câiz olur.) Ör: ............. = Zeyd vurucudur (= dövücüdür) veya vurulmuştur veya konuşan bir arslandır veya hâşimidir veya güzeldir veya evdedir, gibi. (Bunların da fâilleri açık olabilir. Ör:) ............... = Zeyd’in uşağı vurucudur. Diğerleri de bunun gibidir. Zamîr gizlenmez. Açık ve muttasıl zamîr ise, fiillerin tesniyelerindedir. Bu da elif’tir. Ör: .............. Fiillerin cem-i müzekkerlerinde vâv (açık ve muttasıl zamîr)’dir. Ör: ............... gibi. Çünkü: ............. un aslı: ..... dur. Ve yine: ............. da vâv açık ve muttasıl zamîrdir. Fiillerin cem-i müennesinde nûn (açık ve muttasıl zamîr)’dir. Ör: ............. Mâzî fiilin gerek müzekker veya müennes, müfred muhâtabında mâzînin mütekellim vahdesinde ...... açık ve muttasıl zamîrdir. Ör: ............... tâ’nın üç harekesinden biri ile. Mâzî fiilin, birinci çoğul şahsında (yani nefs-i mütekellim maa’l gayr’da) ........ açık ve muttasıl zamîrdir. Ör: ............ gibi. Mâzîden başka yerde, müfred muhâtabalarda ........ açık ve muttasıl zamîrdir. Ör: ............. (Böylece açık = bâriz ve muttasıl zamîr konusu bitmiş oldu. Fâil ve Nâib-i fâil ya zamîr olur ya da açık isim olur demiştik. Zamîri anlattık. Şimdi de açık = zâhir ismi, yani zâhir isim olan fâili inceleyelim.) Açık (Zâhir) İsimBu isme bir âmil isnâd edilirse, o isim tesniye olsun, cemi’ olsun, âmilin hem müfred, hem de gâib olması vâcib olur. Ör: ............. iki Zeyd vurdu ve Zeydler vurdu gibi. Açık (= zâhir) isim, ademilerden hakîkî müennes, (yani insân cinsinden, karşılığında erkeği olabilen müennes) olduğunda, bu müennes, müfred olsun, tesniye olsun, mutasarrıf olan âmili ile arasında bir şey bulunmadığı (yani âmiline muttasıl olduğu) zamân, o Âmilin müennes olması vâcibdir. Ör: ............. = Hind veya iki Hind vurdu. ............. = Zeyd’in câriyesi vurucudur, gibi. Âmil, akıl sahibi olan cem-i müzekker mükesserden başka, bir müennesin zamîrine isnâd edilirse, yine müennes okunması vâcibdir. Ör: ............. Hind vurdu veya vurucudur. ............... = Güneş doğdu veya doğucudur gibi. Âmil, son iki yerden başkasında, eğer müennes (bir fâile) isnâd edilirse, o zamân Âmilin müennes veya müzekker olması câiz olur. Ör: ...... = Güneş doğdu. ............. = dişi deve yürüdü. .............= Mü’min kadınlar gibi. .............= Bugün kadıya bir kadın geldi. ............. = Adamlar geldi veya geldiler. ............. = Adamlar geldi. Müennes:kendisinde lâfzen veya takdîren, te’nis = dişilik alâmeti bulunan lafızdır. Bu (alâmet) de, üzerinde durulduğunda (he) okunan yuvarlak te = (...)’dir. (Yani ismin sonunda gelip de dişilik alâmeti olan yuvarlak te üzerinde durulduğu zamân, he okunur.) Lafzî olan te’nîse misâl: …......... = karanlık gibi. Takdîrî olana misâl: .......... = güneş gibi. ............. kelimesinin, müenneslik = dişilik alâmeti, ancak ismi tasğire = küçültme ismine çevrildiği zamân belli olur. Ör: .......... = güneşcik gibi. Elif-i maksûre = kısa elif de, müenneslik dişilik alâmetidir. Ör: ........ gibi. Elif-i memdûde = uzun elif de, müenneslik alâmetidir. Ör: ........ gibi. Müennes alâmeti olan yuvarlak (te) üçten on’a kadarki sayılarda hükümsüzdür. Çünkü üçten on’a kadarki sayılarda müzekkerler yuvarlak te = ...... ile gelir. Bu sayıların müennesi ise te nin hazfi = düşürülmesi ile olur. Ör: .......... üç adam ve: ....... dört kadın gibi. Üçten dokuza kadar olan sayılar (= rakamlar) on ile birleştirildiği zamân müzekkerde sâdece birinci rakamda yuvarlak te getirilir. Ör: .......... on üç adam gibi. Müennesde de sâdece ikinci rakamda yuvarlak te getirilir. Ör: ............. on üç kadın gibi. Müennes, hakîkî ve lafzî diye iki kısımdır: 1- Hakîkî müennes: karşılığında canlıdan bir erkeği bulunan müennestir. Ör: ......... kadın ve dişi deve gibi. 2- Lafzî müennes: karşılığında canlıdan bir erkeği bulunamayan müennestir. Ör: ............ oda ve güneş gibi. Cem-i Mükesser:(Cemi’ yapıldığı zamân), müfredinin sîğası değişen cemi’dir. Ör: ....... adamlar gibi. (bunun müfredi: ....... idi. Cemi’ yapılınca kelimenin şekli değişti.) Cem-i Müzekker Sâlim:Mürdedinin sonuna, refi’ hâlinde, kendinden öncesi = mâkabli ötüreli vâv nasb ve cerr hâlinde, kendinden öncesi esireli ye ile, izâfet olmadığında üstünlü bir nûn gelen cemi’dir. Çünkü nûn izâfette hazf edilir = düşürülür. ör: …...... = Müslüman erkekler gibi. Cem-i Müennesi Sâlim:Müfredinin sonuna bir elif bir te = …..... gelen cemi’dir. Ör: …..... = Müslüman kadınlar gibi. Tesniye:Müfredinin sonuna, ref’ hâlinde elif nasb ve cerr hâlinde bir ‘yâ’ ve sonuna da izâfe olmadığı zamân esireli bir nûn gelen lafızdır. Ör: .......... = (iki müslüman) gibi. İzâfette nûn hazf edilir. Cem-i müzekker sâlimden başka her cemi’ cemâat ma’nâsında olduğu için, yani topluluk ma’nâsı taşıdığı için müennestir. a) Cem-i müzekkeri sâlimin âmilinin müzekker olması vâcibdir. Ör: ............. = Müslümanlar geldi veya yardımcıları oturan bir adam geldi gibi. Âmil, cem-i müzekker-i sâlim’in zamîrine isnâd edilirse, o zamân âmilin cem-i müzekker olması vâcibdir. Ör: ............. geldiler veya gelirler gibi. b) Âmil, akıl sahibi cem-i müzekker mükesserin zamîrine isnâd olunursa, o zamân âmilin müfred müennes veya cem-i müzekker olması vâcibdir. Ör: ........... = Adamlar geldi veya geldiler veya gelicidir veya gelicidirler. c) Âmil, cem-i müzekkeri sâlim ile akıl sâhibi cem-i müzekkeri mükesserden başka cemi’leri zamîrlerine isnâd olunursa o zamân âmilin müfred müennes veya cem-i müennes olması vâcibdir. Ör: = Kadın Müslümanlar geldi veya geldiler veya gelicidir veya gelicidirler. Başka bir örnek: ............... = Ağaçlar kesildi veya kesildiler veya kesilmiştir veya kesilmişlerdir. (Bu örneklerdeki cemi’ler cem-i müzekker-i sâlim ve cem-i mükesser-i âkıl olmadıkları için, âmilleri müfred müennes ve cem-i müennes olarak gelmiştir.) Mübtedâ3- (Dokuzdan ) üçüncüsü: Mübtedâ’dır. Bu da iki çeşittir. Birincisi: İsim veya isim te’vîlinde olan ve kendisine isnâd olunan, lafzî âmillerden soyulmuş mübtedâ’dır. Ör: .................. Zeyd kâimdir.(Bu isim cümlesinde, “Zeyd” mübtedâ ve “kâim’un” haberi olup mübtedâ’ya isnâd edilmiştir.) Diğer bir örnek: .......... = “gerçekten sen kâimsin” gibi. (Burada da …... .......’u masdar hükmüne çevirerek, isim te’vîline sokmuştur.) Birinci nevi’ (yani mübtedâ) için bir haber lâzımdır. İstifhâm veya nefy…İkincisi: İstifhâm veya nefy kelimesinden sonra, zâhir ismi ref’ edici olarak vâki olan sıfat (yani müştak isim) dir. Ör: ............. İki Zeyd kâim midir? Ve : .......... İki Zeyd kâim değildir, gibi. Fiil ma’nâsına olduğu için, bu mübtedâ’nın haberi yoktur. Lâkin bunların fâilleri haber yerine kâim olur. Mübtedâ’nın birden fazla olması câiz değildir. Mübtedâ’da asl olan, haberinden önce gelmesidir. Mübtedâ’nın şartı, ma’rife (= belirli) olması veya nekre-i muhassasa (=yarı belirli) olmasıdır. Yüce Allah’ın şu sözünde olduğu gibi: ............. = Mü’min bir kul, müşrikten daha hayırlıdır. Karîne (= alâmet) bulunduğunda, mübtedâ’nın hazfi câizdir. Ör: .......... = kim kâimdir. Sorusuna ....... diye cevâb verilmesi gibi. Yani: ....... = Kâim olan, Zeyd’dir demektir. 4- Mübtedâ’nın haberi. Fiil veya fiil ma’nâsında olmaksızın lafzî âmillerden soyulmuş ve kendisi ile isnâd olunan lafızdır. Ör: .......’daki ....... gibi. Haberin birden fazla olması câizdir. Ör: ........... Zeyd, kâimdir, kâiddir gibi. Haber bazan isim cümlesi veya fiil cümlesi olur. Eğer vâki olan cümle, zamîri şe’nden haber olmazsa, haberden mübtedâ’ya bir bağlaç = âid lâzımdır. (Bu bağlaç da bir zamîrdir.) Ör: ............. = Zeyd’in bâbası kâimdir. Veya Zeyd’in bâbası kâim oldu. (Birinci isim cümlesi, ikincisi fiil cümlesi olan habere misâldir. ) Haberi mübtedâya bağlayan zamîrin (= âid’in) alâmetle hazf edilmesi câizdir. Ör: ....... bu cümlede ..... lafzî âid (=bağlaç)’dır. Alâmet bulunduğu için hazf edilmiştir. Bu cümlenin aslı şöyledir: ............ = bir kürr buğday altmıştır. (kürr: ölçektir bir ton civarındadır.) Haberde asl olan, nekre olmasıdır. Haber bazan ma’rife belirli olur. Ör: ..... = Allah bizim İlâhımızdır. (burada ..... izâfetle belirli olmuştur). Karîne (= alâmet) bulunduğunda, haberi hazf etmek câiz olur. Ör: ............. = Zeyd mi kâimdir, yoksa Amr mı diye soran kimseye …...... diye cevap verilmesi gibi. Eğer mübtedâ ........’dan sonra gelirse, onun haberine ....... dâhil olması gerekir. Ör :.......... = Zeyd ise ayrılıp gitmiştir. Ancak şiirde (vezne uydurmak) zarûretinden dolayı ‘fe’ gelmeyebilir. Şairin şu sözünde olduğu gibi: ............. = Kıtâle gelince, sizin yanınızda kıtâl yoktur. (Burada …....’nın başına ….... gelmesi gerekirken, vezne uyularak gelmemiştir.) Ya da söz gizlendiği için, ….... geldiği hâlde, haberin başına …..... gelmez. Yüce Allahın şu sözünde olduğu gibi: ............. Yüzleri kararanlara: İnanmanızda sonra inkar eder misiniz? (denilir.) Bu aslında ......... idi. ........ hazf edilince, onunla berâber ........ de hazf edilmiştir.) Eğer (mübtedâ), fiil veya zarf ile sıralanmış ism-i mevsûl olursa, haberine ...... dâhil olur. Ör: ....... = Bana gelen kişi için bir dirhem vardır gibi. Eğer mübtedâ, fiil veya zarf ile sıralanmış ism-i mevsûl ile sıfatlanırsa, haberine ....... dâhil olur. Yüce Allahın şu kavl-i şerifinde olduğu gibi: .......... De ki: doğrusu kedisinden kaçtığınız ölüme mutlak yakalanacaksınız. Mübtedâ, fiil veya zarf ile sıfatlanmış bir nekre olursa, haberine: ..... dâhil olur. Ör: ....... = Evdeki adam için bir dirhem vardır veya evde olan adama bir dirhem vardır. .......... Bana gelen adam için bir dirhem vardır gibi. Ya da mübtedâ fiil veya zarf ile vasıflanmış bir nekreye muzâf olursa, haberine ........ gelir. Ör: ............. = Evdeki adamın uşağı için bir dirhem vardır. ............. Bana gelen adamın uşağı için bir dirhem vardır gibi. Ya da mübtedâ, fiil veya zarf ile sıralanmış bir ism-i mevsûle olursa, haberine ....... gelir. Ör: .......... = Bana gelen kişinin uşağı için bir dirhem vardır. .......... = Evde olan kişinin uşağı için bir dirhem vardır, gibi. Ya da mübtedâ müfred ile vasıflanmış ve hiç vasıflanmamış bir nekre muzâf olan …..... lafzî olursa, haberine ........... gelebilir. Ör: ............. Her âlim adam için bir dirhem vardır. ............. Her adam için bir dirhem vardır gibi. Mübtedâ’nın başına ....... gelirse, hüküm yine böyledir, (yani haberine ...... gelebilir.) Ör: ............. = De ki: Doğrusu kendisinden kaçtığınız ölüm sizi mutlaka yakalayacaktır. 5- (Dokuzdan) beşincisi: ..... bâbının ismidir. Bunun hükmü, fâilinin hükmü gibidir. Ör: ....... Allah, âlim ve hâkimdir gibi. 6- ….... bâbının haberidir. Bunun hükmü de, mübtedâ’nın haberinin hükmü gibidir. Lâkin bu haber, ancak zarf olduğu zamân isminden önce gelebilir. Ör: ....... = Doğrusu evde bir adam vardır gibi. 7- Cinsi nefy için olan .......’nın haberidir. Bunun hükmü de, mübtedâ’nın haberinin hükmü gibidir. Ör: ..... Adamın hiçbir uşağı için bizim yanımızda yoktur (değildir) gibi. 8- Leyse’ye benzeyen ...... ve ....... nın ismidir. Bunun da hükmü, mübtedâ’nın hükmü gibidir. …...... = Allah bir mekân tutmuş değildir gibi. 9- Nasb eden ve cezm eden harflerden hâli olan (yani başına bunlardan birisi gelmemiş olan) müzâri’ fiildir. Ör ……..... gibi. Mansûb olan Ma’mûl on üçtür: 1- Mef’ûlü mutlak: Kendi ma’nâsında olan lafzî veya takdîrî (açık veya gizli) mezkûr bir âmilin fâilinin işlediği ma’nâsının ismidir. Ör: .................................................... gibi. Mef’ûlu mutlak bazan fiilin lafzından başka lafız olur. Ör: ....... = Öyle oturdum ki, gibi. Burada lafız ayrı olsa da ma’nâ aynıdır. Mutlak mef’ûl’ün fiili (yani âmili), karîne (alâmet) bulunduğu için bazan hazf edilir. Ör: ………..gibi. Bu aslında ……………. İdi. Burada alâmet bulunduğu için fiil hazf edilmiştir. Mutlak mef’ûl, âmilinden önce gelebilir. Âmil için mutlak mef’ûl lâzım değildir. 2- Mef’ûl’ün bih: Fâilin fiilinin üzerinde vâki’ olduğu ma’nânın ismidir. Bu da iki kısımdır. a) Âmmdır. Yani hem lâzım, hem de müteaddî fiillere mef’ûl olur. Bu da harfi cerr ile mecrûr olan isimdir. Ör: ....... Zeyd’e uğradım gibi. b) Yalnız müteaddî fiile has olan mef’ûl. Ör: ....... Zeyd’i dövdüm (= vurdum), gibi. Müteaddî konusu daha önce geçti. Mef’ûl’ün bih’in âmilinden önce gelmesi câizdir. Ör: ....... Zeyd’e vurdum, gibi. Bu mef’ûl’ün mutlaka yani alâmetli, alâmetsiz hazf edilmesi câiz olur. Fakat fiilinin yani Âmilini hazfi, alâmet bulunursa câiz olur. Meselâ: .......... kimi döverim? Diyen kimse için ..... Zeyd’i diye cevâb verilmesi gibi. 3- Mef’ûl’ün fîh: Âmilinin ma’nâsı, içerisinde işlenilen zamân veya mekândan ibaret olan ma’nâsını ismidir. Ör: .......... Cum’a günü sana vurdum gibi. Mef’ûl’ün fîh’in mensûb olmasının şartı, ...... harfi cerrinin gizlenmiş (= takdîrî)’dir. ....... harfi cerr’inin gizlenmesinin şartı yukarıda geçti. Mef’ûl’ün fîh’in âmili, ma’nâ fiil de olsa, âmilinden önce gelmesi câizdir. Mef’ûl’ün fîhi alâmetli veya alâmetsiz hazf etmek câizdir. Âmilini de, alâmet (karîne) bulunursa, hazf etmek câiz olur. 4- Mef’ûl’ün leh: Âmilinin ma’nâsı kendisi için işlenilen bir ma’nâsını ismidir. Ör: ....... Zeyd’i terbiye etmek için dövdüm, gibi. Bunun lâfzen mensûb olmasının şartı lâm’ın gizlenmesidir. Lâm’ın gizlenmesinin takdîrînin şartı daha önce geçti. Mef’ûl’ün leh’in, âmilinden önce gelmesi câizdir. Mef’ûl’ün leh’i (alâmet ile ve alâmetsiz) terk etmek ve âmilini alâmet (= karîne) bulunduğu için hazf hazf etmek câiz olur. 5- Mef’ûl’ün maah: Bir âmilin ma’mûlüne musâhabet arkadaşlık etmek için vâv dan sonra zikredilen isimdir. Ör: ....... Zeyd ile berâber gittim veya gitmekte, Zeyd’e arkadaşlık ettim. El-mef’ûlu maah’ın âmilinden ve âmilini ma’mûlünden önce gelmesi câiz değildir. Aynı zamânda el-mef’ûlu maah’ın birden fazla olması da câiz değildir. 6- Hâl: Açık veya gizli olan fâil veya mef’ûl’ün biih durumunu bildiren lafızdır. Ör: ....... Zeyd’i ayakta iken (veya ayakta olduğu hâlde) dövdüm. (Burada hâl olan ……..... lafzî fâil veya mef’ûl’ün durumunu belirtmiştir. Yani fâilden veya mef’ûlden hâl olabilir.) Diğer bir örnek: ....... bunun aslı: ....... ayakta iken Zeyd’e işaret ediyorum, dur. Burada ..... lafzî ma’nevî olan fâile hâl olmuştur. Hâlin âmili, ya fiil ya fiilin benzeri (şibh-i fiil) ya da fiilin ma’nâsı olur. Hâl’in şartı nekre (=belirsiz) olmasıdır. Hâl, ma’nevî âmilden ve mecrûr olan zi’l-hâlden hâl sahibinden önce gelmez. Meselâ: .......... denilmez. Eğer hâl sahibi, hâlis nekre olursa, o zamân, hâl’in, nekre olan zi’l-hâlden önce gelmesi vâcibdir. Ör: ....... Bana, binici olarak bir adam geldi gibi. Hâl, bazan haber cümlesi olur. Bu takdîrde hâl ile hâl sahibini biri birine bağlayacak cümle içinde bir âid bağlaç zamîri bulunması lâzımdır. Bu zamîr de sâdece (....... ve ......... den ârî kalmış) müsbet fiili müzâri’de olur. Ör: .......... bana Zeyd binici olduğu hâlde geldi. (burada haber cümlesi olan ....... gizli bir zamîrle Zeyd’e bağlanmıştır.) Bu, hâl ile hâl sahibini birbirine bağlayan zamîr, bazan ‘vâv’ ile haber olur. Ör: .......... gibi. Müsbet fiil-i müzâri’den başkasında bağlaç yalnız vâv olur. Lâkin isim cümlesinde bağlaç çok kere vâv’dır. Ör: ............. Zeyd bana, biner olmadığı hâlde geldi. ............. Zeyd bana biner olmadığı hâlde geldi. ............. Zeyd bana, Amr biner olmadığı hâlde geldi. ............. Zeyd bana, binmiş olduğu hâlde geldi. ............. Zeyd bana, binmiş olduğu hâlde geldi. ............. Zeyd bana Amr binmiş olarak geldi. ............. Zeyd bana binici olduğu hâlde (veya binici olarak) geldi. ............. Zeyd bana binici olduğu hâlde (veya binici olarak) geldi. ............ Zeyd bana Amr binici olduğu hâlde geldi. Hâlin birden fazla olması câizdir. Ör: ............. Zeyd bana binerek ve gülerek geldi. Hâlin âmilini alâmet (= karîne) ile hazf etmek câizdir. Ör: Yolculuk etmek istiyorum diyen kimseye: ..................... “güle güle yolun açık olsun” denilmesi gibi. 7- Temyîz: Tâm ve mezkûr veya cümlede mukadder bir zâttan ibhâmı belirsizliği kapalılığı ism-i mübhem bahsinde geçmiş olan beş şeyden biri ile kaldıran nekra ve mensûb isimdir. Ör: .................. bu: ....................... Zeyd’in şeyi iyi oldu, demektir. (Buradaki gizil zât .......... dır.) Temyîzlenen şey cümleye benzeyen herhangi bir müştak da olabilir. Ör: .............. = havuz su doludur ve: .............. gibi. ............. Zeyd baba olmak, babalık ve ev bakımından iyidir veya Zeyd iyi bir babadır. ……........... Zeyd yüzce güzeldir veya Zeyd’in yüzü güzeldir. ................. Zeyd Amr’dan ilim bakımından daha üstündür gibi. Temyîzlenen gizli zât (=mukadder kelime) izâfet de olabilir. Ör: ….......... onun iyi bir baba olması beni hayrete düşürdü. Buradaki temyîz ma’nâda fâildir. Bundan dolayı âmilin den önce gelemez. Temyîz ancak nekre olur. 8. Müstesnâ: Bu da muttasıl ve munkatı’ diye iki kısımdır (çeşittir). I. Muttasıl: ....... veya kız kardeşlerinden biri ile müteaddîden birden fazla olan müstesnâ minh’den çıkarılmış = istisnâ edilmiş lafızdır. Kendisinden çıkarıldığı şey yani ‘müstesnâ minh’ ile aynı cinsten olur.) II. Munkatı’: müteaddidden çıkarılmaksızın ………….... ve kız kardeşlerinden sonra zikredilmiş olan lafızdır.(Yani müstesnâ, kendisinden istisnâ edildiği = müstesnâ minh ile aynı cinsten olmaz. Müstesnâ, i’râb bakımından üç kısımdır. 1- Müstesnâ mensûb olur. (Bu da iki kısımdır. a) Nasbı vâcib olan, b) Nasbı câiz olan). a) Nasbı vâcib olan, yani sonuna üstün okunması gereken müstesnâ altı yerde olur: 1- (Kendisinden istisnâ edilen şey= müstesnâ minh cümlede mevcûd olup), müstesnâ, müsbet = olumlu bir kelâmda, sıfat olmayan ..... dan sonra gelirse, mensûb olur. Ör: .......... bana kavm geldi. Zeyd müstesnâ (yani kavmden bir ferd olan Zeyd gelmedi) gibi. ( Burada müstesnâ olan Zeyd kendisi ile aynı cinsten olan kavmden çıkarılmıştır. Bu cümlede kavm müstesnâ minh dur.) 2- Müstesnâ, müstesnâ minh (= kendisinden istisnâ edilen şey) den önce geldiği zamân mensûb olur. Ör: .......... = bana, Zeyd’den başka bir kimse gelmedi. (burada müstesnâ olan Zeyd kendinden sonra gelen ‘Ehad’ den istisnâ edilmiştir. ‘Ehad’ müstesnâ minh’dir.) 3- …….... dan sonra gelen müstesnâ, münkatı’ olduğu zamân mensûb olur. Ör: .......... Bana kavm geldi, hımâr müstesnâ yani gelmedir. 4- Müstesnâ ekseri isti’mâlde …......ve ……...’dan sonra geldiği zamân mensûb olur. Ör: ....... kavm geldi. Zeyd müstesnâ gibi. 5- Müstesnâ, ...... ve ....... dan sonra geldiği zamân. Ör: ........... Zeyd müstesnâ kavm geldi. (yani Zeyd’den başka bütün kavm geldi.) gibi. 6- Müstesnâ ….... ve ........ den sonra geldiği zamân, mensûb okunması vâcibdir. Ör: .................. Bana kavm geldi Zeyd değil. (Yani Zeyd gelmedi) gibi. b) Müstesnânın mensûb okunması câiz olan yerler: …......’dan sonra gelen müstesnâda istisnâ üzere nasb câiz olup, müstesnâ minh zikredilmiş olduğu hâlde müsbet olmayan (= olumsuz) kelâmda bedel olması ihtiyâr edilir. (Diğer bir ifâde ile: Müstesnâ, kendisinde müstesnâ minh açıkça zikredilmiş müsbet olmayan bir kelâmda vâki olduğu zamân istisnâ üzere mensûb da olabilir, bedel de olabilir. Bedel olması muhtârdır.= seçilir.) Ör: ............. Bana kavm gelmedi sâdece onlardan Zeyd geldi. Zeyd kelimesinin sonunu üstün okursak müstesnâ olur, ötüreli okursak kavm’den bedel olur.) ll- Eğer müstesnâ minh cümlede zikredilmemiş ise, müstesnâ, âmillerin (isteğine) göre i’râblanır.) Ör: .......... Bana ancak Zeyd geldi gibi. lll- (Müstesnânın i’râbca üçüncü hâli de mecrûr =esireli okunmasıdır.) Müstesnâ ....... ....... ........ ve .......’dan sonra geldiği zamân çok kere ve ….… ……..’ dan sonra da az kere esireli mecrûr okunur. Ör: .......... Kavmin Zeyd’den başkası bana geldi gibi. .......... lafzînda asıl, sıfat (yani müştak) olmasıdır. (....... her ne kadar müştak ise de ) istisnâda ....... nın hükmüne girer = onun üzerine haml olunur ve o zamân ...... ile istisnâ edilen isim gibi i’râblanır. ......... nın aslı istisnâdır. (yani onda çoğulukla tercih edilen, istisnâ ma’nâsıdır.) .......... nın istisnâ edâtı olması sakıncalı ve uygunsuz olduğu zamân, sıfat olmakta ..... üzerine haml edilip kedinden sonra gelen isme sıfat olur, müstesnâ olamaz. (diğer bir ifâde ile: ...... nin müştak olabilmesi için, istisnâ edâtı olması mahzûrlu olmalıdır. O zaman …… dan sonra gelen isme sıfat yani müştak olur.) Yüce Allahın şu sözünde (âyetinde) olduğu gibi: ................................ = eğer yerle gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı ikisi de bozulurdu (Enbiya:22). 9- .......... bâbının haberi: Bunun hükmü de mübtedâ’nın haberinin hükmü gibidir. Alâmet bulunduğunda, sâdece …..... nin hazfi câizdir. (diğerlerinin hazfi câiz değildir.) Ör: .......................................................... =İnsanların amellerine karşılık verilecek eğer ameli hayr ise karşılığı hayrdır. Eğer ameli şerr ise, karşılığı şerrdir. Bu gibi kelâmda dört vech okumak câiz ise de, muhtar olan budur. 10-……... bâbının ismi: Bu da mübtedâ gibidir. Lâkin bunun hazfi câiz olmaz. 11- Cinsi nefy için olan ........’nın ismidir. Ör: ………………..= Adamın hiçbir uşağı bizim yanımızda yoktur gibi. Haber mevcûd olduğunda ………..’nın ismi bazan hazf edilir. Ör: .......... gibi. Bunun aslı: ..................... dir. Ma’nâsı: Sana hiçbir sakınca yoktur demektir. 12- Leyse’ye benzeyen ...... ve ...... nın haberi. Bu da mübtedâ’nın haberi gibidir. 13- Başına nasb harflerinden biri gelen fiili müzâri’dir. Ör: …………….gibi. Mecrûr Olan Ma’mûl: 2 Kısımdır. 1- Harf-i cerr ile mecrûrdur ki, açıklaması daha önce geçti. 2- İzâfet ile mecrûrdur. İzâfet ile mecrûr’un ve bu mecrûr’un (yani muzâf’un ileyh’in) ma’mûlünün muzâfdan önce gelmesi câiz değildir. Ancak muzâf ..... lafzî olduğundan muzâf’un ileyh’in ma’mûlünü, muzâf olan ....... lafzından önce getirmek câizdir. Ör: .......... Ben Zeyd’i dövücü değilim, gibi. Çünkü ....... terkîbi ..... ma’nâsınadır. Muzâf ile muzâf’ın ileyh'in arasına geniş kelâmda (yani nesr dediğimiz düzgün kelâmda) bir şeyin gelmesi câiz değildir. (yani aralarını bir şey ile ayırmak câiz olmaz.) ancak bu husûsda arabdan işitilip hıfz edilen (= bellenilen) bir şey varsa, bununla ayırmak câiz olur. Fakat bunun üzerine kıyâs yapılmaz. (Şiirde vezne uydurmak için) zarûret hâlinde bu ikisinin arasını bir şey ile ayırmak câiz değildir. Ancak zarf ile ayırmak câiz olur. Bazan muzâf hazf edilip, i’râbı muzâfun ileyhe verilir. Bu kıyâsdır. Yüce Allahın şu sözünde olduğu gibi: ............. bunun aslı ............. Şehir halkına sor, gibi. Muzâfın hazf edilmesinden sonra muzâfun ileyh, bazan mecrûr olarak kalır. Bu nâdiren olur, üzerine kıyâs yapılmaz. Yüce Allah’ın şu sözünde olduğu gibi. ………… Bir kırâate göre âhiret kelimesi cerr ile okunur. Bunun aslı ....... Âhiret sevâbını ister gibi. Bazan muzâf’un ileyh hazf edilip muzâf hâli üzere (ref’ nasb ve cerr) olarak kalır. Ancak bu hâl, hazf edilen muzâf’un ileyh’in misâline izâfe edilen bir muzâf, bu muzâf üzerine hazf edilirse câiz olur. Ör: .......... gibi. Bunun aslı: .......... Aslanın iki kolu ve alnı arasında denilmesi, gibi. Hazf edilmiş muzâf’un ileyh’in misline, muzâf tekrar getirildiği zamân birinci muzâf aynı hâl üzere kalır. Ör: ....... gibi. Bunun aslı ..... dır. Muzâf atıf ve tekrar edilmezse, o zamân muzâf’un ileyh’in hazfine karşılık - eğer muzâf gâye olmazsa - birinci muzâfa tenvîn konur. Yüce Allah’ın şu sözünde olduğu gibi. .......... bunun aslı: .......... biz herbirine verdik demektir. ....... in aslı: ....... dır. Ma’nâsı: şöyle olduğu zamân demektir. ..... in aslı: ....... dır. Ma’nâsı şöyle olduğu gün o gün demektir. Eğer muzâf gâye olursa - ki gâye altı gündür - ve .......... ( gibi kelimeler) olursa, o zamân, dâmme üzere mebnî olur. Bunların içerisinde muzâf’un ileyh menvî (= maksad) olur. Meczûm Olan Ma’mûl Bu da, başına on beş cezim harflerinden biri dâhil olan müzâri’ fiildir. Bu cezim harfleri yukarıda, (müzâri’de Âmil bahsinde) zikredilmiştir. Eğer cezim harfleri, şart ve cezâ kelimeleri ise o zamân şart ve cezâ isterler. Cezim harflerinin şart ve cezâsının ikisi de müzâri’ (fakat cezâ ‘fe’ siz müzâri’) olursa, veya yalnız birincisi, yani şart fiili müzâri’ olursa, o zamân müzâri’de cezm vâcibdir. (yani müzâri’lerin cezimli okunması vâcib olur.) Ör: .......... Eğer bana ikrâm ederse, sana ikrâm ederim. ............. Eğer bana vurursan, sana vururum, gibi. Eğer birinci fiil (yani şart) mâzî olup, ikincisi (yani cezâ müzâri’ olursa, o zamân ikinci fiilde (yani cezâda), cezm de, ref’ de câiz olur. Ör: .......... = Eğer Müslim olursan, cennete girersin gibi. Eğer cezâ, müzâri’ ma’nâsında mutasarrıf mâzî bir fiil ise veya cezâ ...... ya da ..... ile menfi olmuş müzâri’ bir fiil ise o zamân müzâri’ye fe’nin dâhil olması (yani başına fe harfinin gelmesi) câiz olmaz. Ör: ................ : = Eğer vurursan, vururum veya vurmam, gibi. Eğer cezâ, isim cümlesi veya mutasarrıf olmayan mâzî veya onun ma’nasında olursa, bu takdîrde, mâzî’nin başına, açık veya gizli bir ‘.....’ lâzımdır. Veya cezâ, ‘..........’ ,veya ‘.......’ ile berâber gelen müzâri’ fiil olursa, veya emir, nehy, istifdâm ve duâ gibi inşâî bir fiil cümlesi olursa,bu takdîrde başına ‘fe’ harfi gelmesi vacib olur. Ör: ‘ ..........’ = ‘Eğer döversen sen dövülürsün.’ Yüce Allah’ın şu kavlinde olduğu gibi: ‘…......’ = Kim bunu yaparsa (yani kâfirleri dost edinirse ), Allah katında bir değeri yoktur. ( Bk. Âl-i İmrân : 28 ). (Bu nâkıs fiillerden gayr-ı mutasarrıf mâzî için misâldir.) ‘.............’ = ‘Eğer onlardan ( = kadınlarınızdan ) hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de ( Allah onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur).’( Bk. Nisâ : 19 ). (Bu, ef’âl-i mukâbereden gayr-ı mutasarrıf mâzî cümle için misâldir.) ‘……….’ = ‘Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş.’ ( Bk. Yûsuf : 26) ‘.............’ = ‘Eğer güçlükle karşılaşırsanız çocuğu başka bir kadın emzirebilir.’ ( Bk. Talâk : 6 ). (Bu da ‘sîn’ ile gelen müzâri’ fiilin misâlidir.) ‘.................’ = ‘‘Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa, ondan (bu dîn) aslâ kabul edilmez.’’ (Bk. Âl-i İmrân : 85) Başka bir misâl : ‘.................’ = ‘Eğer sana Zeyd vurursa, ben ona vururum (veya onu döverim).’ veya ‘Onu dövme’ veya ‘Onu döver misin?’ ve ‘Eğer bana ikrâm edersen, Allah sana rahmet eylesin.’ gibi. ( Birinci, emre misâldir. İkincisi, nehye misâldir. Üçüncüsü, soru cümlesine misâldir. Dördüncüsü, duâ cümlesine misâldir). Eğer cezâ ‘..........’ ve ‘.....’ sız müzâri’ fiil olup, müsbet, veya ‘............’ lafzı ile menfî olursa, bu takdîrde, müzâri’nin sonu ref’ olmakla beraber başına ‘fe’ harfinin gelmesi veya müzâri’nin sonu cezimli olmasıyla beraber ‘fe’nin hazfi câiz olur. Ör: ‘................’ = ‘Eğer vurursan, vururum.’ (Bu misâlde, müzâri fiil cezm edildiği için fe hazf edilmiştir.) ‘................’ (Burada da müzâri’nin ref’ olmasıyla berâber ‘fe’ harfi gelmiştir.) ‘.................’ (Burada da cezâ ‘...’ ile nehy (= olumsuz) olup, cezim hâlinde ‘fe’ hazfedilmiştir.) ‘................’ (Burada da menfî olan cezâ’nın başına ‘fe’ gelmesiyle sonu ref’ olmuştur. 2-2- Tâbi’ Ma’mûl Beştir:(Tâbi’ ma’mûl: Asıl olan mu’reb kelimelere tâbi olup, onların i’râbı gibi i’râblanan kelimelerdir. Bunlar beş çeşittir.) Bu beş tâbi ma’mûlden herhangi bir şeyi, metbû’undan öne geçirmek câiz olmaz. Bunların metbû’larının (yani tâbi oldukları kelimelerin) âmilleri, bunların da âmilleridir. Bunların i’râbı ise metbû’unun i’râbı gibidir. 1 - Sıfat:Sıfat, (sıfatlanan şeye =mevsûfuna) tâbi’dir. Metbû’unda (yani tâbi olduğu şeyin üzerinde) mutlaka bir ma’nâya delâlet eder. Sıfatın birden fazla olması câizdir. (Çünkü çeşitli vasıfların bir mevsûfda hakîkaten veya hükmen bir araya gelmesine hiç bir engel yoktur.) Ör: ‘ ...............’ = ‘Bana âlim ve fâzıl bir adam geldi.’ (Burada âlim ve fâzıl kelimeleri ‘recül’ kelimesinin iki sıfatı olup onun ötüre harekesini almışlardır. Recûl=adam kelimesi mevsûf yani sıfatlanandır.) Nekreyi (= belirsiz kelimeyi), haber cümlesi ile vasıflamak câiz olur. Fakat bu takdîrde haber cümlesinde (o cümleyi, mevsûf olan nekre isme bağlayacak bir zamîr bulunması lâzımdır. Ör: ‘................’ = ‘Babası ayağa kalkmış bir adam bana geldi.’ gibi. Karîne= alâmet bulunduğu için, (mevsûfa râci’ olan bağlaç zamîri) bazen hazf edilir. Vasf, mevsûfun hâli ile vâki’ olduğu gibi, ilgili olduğu şeyin hâli ile de vâki’ olur. (Diğer bir ifâde ile: Mevsûf, kendi hâli ile sıfatlandığı gibi, ilgili olduğu şeyin hâli ile de sıfatlanır.) Birinci kısım, yani mevsûf, kedi hâli ile sıfatlandığında, sıfat: Belirlilik, belirsizlik, tekil, ikil ve çoğul olmakta, erkek ve dişilikte mevsûfuna tâbi olur. Ör: ‘..........’ = ‘Bana, âlim bir adam geldi.’ ‘..........’ = ‘Bana, sâliha bir kadın geldi’ gibi. İkinci kısım, sâdece ilk ikisinde yani belirlilik – belirsizlik ve üç i’râb da mevsûfuna tâbi’ olur. Ör: ‘................’ = ‘Uşakları binici olan adamlar bana geldi’ gibi. Ma’rife: Muayyen = belirli bir şey için konulmuş isimdir. Nekre: Muayyen olmayan = belirsiz bir şey için konulan (verilen) isimdir. Marife altı çeşittir. 1 - Zamîrlerdir. Bunlar da dört kısımdır. Birinci Kısım: Merfû’ ve muttasıl zamîrlerdir. Bu zamîrler, fâil konusunda daha önce geçti. (Bunlara, ref’ hâlindeki bitişik zamîrler de denir.) İkinci Kısım: Merfû ve munfasıl zamîrlerdir. (Yani ref’ hâlinde olup ayrı yazılan zamîrlerdir.) Bu zamîrler şunlardır:
Üçüncü kısım: Mensûb muttasıl ile mecrûr muttasıl arasında müşterek olan zamîrdir. (Diğer bir ifâde ile: Cerr hâlindeki bitişik zamîr ile nasb hâlindeki bitişik zamîr arasında ortaklaşa kullanılan zamîrdir. Yani bu zamîrler âmillerinin değişmesiyle, cerr hâlindeki bitişik zamîr de olur: nasb hâlindeki bitişik zamîr de olur.) Ör:
Bunlar nasb hâlindeki bitişik zamîrlerdir. Cerr hâlinde olan bitişik zamîrler (veya harf-i cerr’e bitişik olan mecrûr zamîrler) şunlardır:
Dördüncü kısım: Mensûb ve munfasıl zamîrdir. (diğer bir ifâde ile: Nasb hâlindeki bitişik olmayan zamîrdir):
2- ( Altı çeşit ma’rife den ) ikincisi: Âlem, yani özel isimdir. Bu da iki kısımdır: 1- Şahıs özel ismi: Zeyd gibi. 2- Cins özel ismi: Üsâme ve Sübhâne gibi. (Sübhâne: Bir görüşe göre, tesbîhin hakîkatı için bir âlemdir, özel isimdir. Üsâme ise, aslan (esed) cinsi özel isimdir. 3- (Altı çeşit ma’rifeden) üçüncüsü : İşâret isimleridir. Bu işâret isimleri şunlardır :
(Açıklama: ‘...’ işâret ismi müzekker içindir. Bunun tesniyesi ref’ hâlinde: ‘...’dir, nasb ve cerr hâlinde ise: ‘.....’ olur. İkinci sıradaki işâret isimleri müennes (= dişi) içindir. Bunların tesniyesi, ref’ hâlinde: ‘.....’ nasb ve cerr hâlinde ‘.....’ dir. Müzekker ve müenneslerin çoğulları müşterek olup: ‘.....’ şeklindedir. Med ile ve kasr ile okunur. İşâret isimlerinin başlarına , tenbîh harfi olan ‘….’ Dâhil olur. Ör: ‘….’ gibi. İşaret isimlerinin sonuna hitâb için olan ‘kef’ de bitişip şöyle denir:
Diğer işâret isimleri de böyledir. İşâret isimlerinin sonuna, hitâb için olan ‘kef’ ve başına da tembîh için olan ‘ha’ ikisi birden gelebilir. Ör: ‘........’ gibi. Uzak için işâret isimleri kullanılır: .........-......-.....-....... Sâdece mekân için kullanılan işâret isimleri de şunlardır: .......: Orada, oraya, oracıkta (uzağı gösteren yer zarfıdır.) .......: burası, burada .......: işte burası, işte burada .......: Tâ orası. .......: burası. 4- Altı çeşit ma’rife den dördüncüsü: Mevsûl’dür. Her mevsûl için, ma’lûm bir cümle-i haberiyye olan bir sıla lâzımdır. Sıla cümleciğinde mevsûle âid bir zamîr (=bağlaç) bulunur. Bu (bağlaç vazifesi gören zamîrin) karîne = alâmet bulunduğunda hazf edilmesi câiz olur. (Hâs) ismi mevsûller şunlardır.
(Açıklama): İsm-i mevsûl, müfred müzekker için ‘......’ dir. Bunun tesniyesi, ref’ hâlinde ‘.....’ nasb ve cerr hâlinde ‘......’ dir. Bunun cemi’si, ref’, nasb ve cerr hâllerinde ‘.......’ dir. Yukarıdaki şemada alttaki ikinci sıra, müennesler içindir. Müfred müennes için ‘.....’ tesniyesi ref’ hâlinde ‘.......’ nasb ve cerr hâlinde ‘.....’ cemi’ ise : ......-.....-.......-.....-.....-.....- dir. Müennes ism-i mevsûllerin ma’nâları da, müzekker gibidir.) ‘.....’ edâtı, istifhâm = soru için olan ‘....’ dan sonra geldiği zamân, ism-i mevsûl anlamında olur. Müşterek ismi mevsûller: 1- ‘.....’ : Yalnız akıllılar içindir. (en, -gi, o kimse ki anlamlarına gelir. Müzekker, müennes, müfred, tesniye ve cemi’ için ortak kullanılır.) 2- ‘.....’ : Hayvân ve cansızlar içindir. (O şey ki, o nesne ki anlamlarına gelir.) 3- ‘.....’ : Müzekker için olup, insan, hayvân ve eşya için kullanılır. (Hangisi, anlamındadır.) 4- ‘.....’ : Müennes için olup ‘.....’ gibidir. 5- İsm-i fâil ve ism-i mef’ûldeki ‘elif – lâm’ , ‘.....’ veya ‘.....’ ma’nâsındadır. (Müşterek ism-i mevsûllerden yalnız ‘....’ ve ‘.....’ mu’rebdir; son harfinin harekesi, cümle içindeki durumuna göre değişir; diğerleri mebnîdir, sonları değişmez.) 5 -(Altı çeşit ma’rifeden) beşincisi: Elif-lâm ile belirlenmiş olan isimdir. Bu elif lâm, ister ahd-i hâricî için olsun, ister cins için olsun müsâvîdir. Yani ikisi de belirlilik ifâde eder. Örnekler: ‘..........’ = ‘Bana bir adam geldi, (o) adama ikrâm ettim.’ Burada ‘…….’ deki elif – lâm, ahd-i hâricî içindir. ‘.......................’ = ‘Erkek (cinsi), kadın (cinsin)den daha hayırlıdır.’ Buradaki elif – lâm da cins içindir. Bunun aslı. ‘..........’ dir. Nidâ harfi ile muayyen bir isim kastedilirse, bununla da isim belirli olur. Ör: ‘.....’ = ‘Ey adam’ denilmesi, gibi. (Burada ..... kelimesi her ne nekre= belirsiz ise de, çağıran kimse tarafından bilindiği için muyyendir, yani belli bir kişidir.) 6 - (Altı çeşit ma’rifeden) altıncısı, yukarıda zikrettiğimiz bu beş şeyden birine ma’nevi izâfetle muzâf olan kelimedir. Ör: ‘.....’= ‘‘Zeyd’in uşağı’’ gibi. (Zeyd hâs özel isim olduğu için ma’rife= belirlidir ve cümlede muzâf’un ileyh’dir. Gulâm ise, nekre = belirsizdir. Fakat belirli bir kelime olan Zeyd’e muzâf olduğu için belirlilik kazanmıştır. Yani ma’rife olmuştur.) 2- Atıf(Beş çeşit tâbi’ ma’mûlden) ikincisi, harfler ile ma’tûfdur. (Yani on atıf harfinden biri ile atfedilmiş kelimedir. Bu da üzerine atf edildiği kelimenin i’râbı gibi i’râblanır.) Atf edilen kelime tâbidir, onunla metbû’u arasına on atf harfinden birisi girer. Atf harfleri şunlardır: ......-.....-......-.....-.....-.....-.....-.....-......- Ma’tûf, merfû olan bitişik zamîr üzerine atf edilirse, o zamân merfû olan zamîrin, ayrı (=munfasıl) bir zamîr ile te’kid edilmesi vâcib olur. Ör: ‘..........’ = ‘Ben ve Zeyd dövdüm (dövdük).’ gibi. Ancak (atf edilen ile, üzerine atf olunan kelimeler arasına, yani ma’tûf ile ma’tûf’un aleyh arasına, başka bir kelime girmekle) fâsl vâki’ olursa, o zamân te’kîdin terk edilmesi câiz olur. Ör: ‘..........’ = ‘Bugün ben ve Zeyd dövdüm (dövdük)’ gibi. Ma’tûf, mecrûr bir zamîr üzerine atfolunursa, o zamân harf-i cerr, ma’tûfda tekrarlanır. Ör: ‘.....’ = ‘‘Sana ve Zeyd’e uğradım.’’ gibi. ‘.......’ = ‘Hâl, benim aramla senin arandadır.’ gibi. Ma’tûf’un aleyh için vâcib ve mümteni’ olan hükümde, ma’tuf, ma’tuf’un aleyhin hükmündedir. Bir âmilin iki mamûlü üzerine bir atf harfi ile iki şeyi atf etmek, âlimlerin ittifâkı ile câiz olur. Ör: ‘.................’ = ‘Zeyd, Amr’ı ve Bekr, Hâlid’i dövdü.’ gibi. (Değişik) iki âmilin iki ma’mûlü üzerine bir atf harfi ile iki şeyin atf edilmesi câiz değildir. Ancak harf-i cerr önce getirilirse (= takdîm edilirse) bir görüşe göre, atf câiz olur. Ör: ‘...................’ = ‘Evde Zeyd ve odada Amr vardır.’ gibi. 3- Te’kîd(Beş çeşit tâbi’ ma’mûlden) üçüncüsü, te’kîd’dir. Bu da iki kısımdır. 1- Lâfzî te’kîd: Birinci lafzın veya muttasıl zamîrdeki murâdifinin tekrâr edilmesidir. (Bunu şöyle de ifâde edebiliriz: Lafzî te’kîd: Bir lafzın iki def’a tekrârlanmasıdır. Veya ma’nâları bir olup lafızları ayrı olan iki kelimenin ard arda gelerek biri diğerini te’kîd etmesi = pekiştirmesidir. Bu da bitişik zamîrde olur.) (Lafzî olan te’kîd), lafızların hepsinde olur. Örnekler : ‘..........’ = ‘Bana Zeyd, Zeyd geldi.’ ‘.......’ = ‘Sen vurdun.’ ‘.......’ = ‘Zeyd vurdu vurdu.’ ‘......’ = ‘Zeyd ayaktadır, Zeyd ayaktadır.’ gibi. 2 -Ma’nevî te’kîd: Ma’rifelere mahsûs olup şu kelimelerle yapılır : …….............................. Son üç kelime ‘.....’ ya tâbi’lerdir, onun önüne geçmezler. Fasîh olan kelâmda da onsuz zikredilmezler. Bitişik olan merfû’ zamîr, ‘.....’ ve ‘.....’ ile te’kîd edileceği zamân, önce ayrı (=munfasıl) bir zamîr ile te’kîd edilir. Ör: ‘................’ = ‘‘Zeyd’in kendisi veya aynısı vurdu’’ gibi. 4- Bedel(Beş çeşit tâbi’den dördüncüsü; Bedel’dir. Bedel; kendisine nisbet kasd edilen tâbi’dir. Bedel dört kısımdır : 1- Tümden tümün bedel olmasıdır. (= Bedel-i kül min’ el- küll). (Bedel ve el- mübdelü minh, yani kendisinden bedel yapılan kelime), bir şey üzerinde sâdık kalırlarsa, bu câiz olur. Örnek : ‘.......’ = ‘Bana, kardeşin Zeyd geldi.’ (Burada, ‘.......’ kelimesi , ‘.....’den bedel-i küldür.) 2- Küll’den bir cüz’ün bedel olmasıdır ( = Bedel-i ba’z min’el küll). Eğer bedel, el-mübdelü minh’den bir cüz olursa, bu câiz olur. Ör: ‘..........’ = ‘‘Zeyd’in başına vurdum.’’ gibi. 3- İlgi bedeli (=Bedel-i iştigâl): Bedel ile mübdelü minh (yani kendisinden bedel yapılan kelime) arasında, külliyet ve cüz’iyyet bulunmaksızın, tealluk (= ilgi) bulunan bedeldir. Şöyle ki: Bu ilgi, birinci kelime, yani mübdelü minh söylendikten sonra, işiten kimsenin merâkla ve heyecânla, ikincisinin, yani bedelin söylenmesini beklemesidir. Ör: ‘..........’ = ‘‘Zeyd’in giysisi soyulup çıkarıldı.’’ gibi. 4- Yanılma bedeli (=Bedel-i galat): Mübdelü minh (= kendisinden bedel yapılan kelime) yanlışlıkla söylenmişse, (onu düzelten kelime, bedel-i galattır.) Ör: ‘.......’= ‘Bir adam, (bilakis) bir hımâr gördüm’ gibi. Bedel-i galat, fasîhlerin (=düzgün konuşan kişilerin) kelâmında vâki olmaz. Fakat (sözlerinde böyle yanlışlık olduğu zamân) onlar bunu ‘....... = bilakis’ lafzı ile îrâd edip ( düzeltirler). Ör: ‘ ....................’ = ‘Bir adam, bilakis bir hımâr gördüm’ gibi.
Ma’rife bir
isimden bedel-i kül yapılan nekre ismin, Zâhir (=açık) bir isim, zamîrden tâm bedel (=bedel-i küll) yapılmaz. Ancak gâib için olan zamîrden tâm bedel olur. Ör: ‘..........’ = ‘Ona, Zeyd’e, vurdum’ gibi. 5- Atf-ı Beyân5-(Beş çeşit tâbi’den) beşincisi: Atf-ı Beyândır. Atfı beyân metbû’unu açıklamak için getirilmiş bir tâbi’ lafızdır. Metbû’unda bir ma’nâya delâlet etmez. Ör: ‘..........’ = ‘‘Hafs’ın babası Ömer, Allah’a and etti’ gibi. Zikrettiğimiz ma’mûllerin toplamı otuzdur. |