|
VASİYET (B - C)
Hindistan'da yetişen büyük
velîlerden Behâeddîn Zekeriyyâ (rahmetullahi teâlâ aleyh)
vasiyetnâmesinde buyuruyor ki: "Kulların, Allahü teâlâya sıdk ve ihlâs ile
ibâdet etmeleri gerekir. Bu ise, ibâdetlerde ve zikirlerde Allahü teâlâdan
başkasına âit düşünceleri atmak, yok etmek, bunları sırf Allahü teâlâ için
yapmakla mümkün olur. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için hâllerinizi
güzelleştirip düzeltmekten, sözlerinizde ve işlerinizde nefsinizi hesâba
çekmekten başka yol yoktur. İhtiyacınız kadar konuşun ve iş yapın. Bir şey
yapacağınız ve bir şey söyleyeceğiniz zaman önce Allahü teâlâya sığının.
Yapacağınız ve söyleyeceğinizin hayırlı bir şey olması için O'ndan yardım
dileyin. İhtiyâcınızdan fazlasını istemeyiniz.
İstanbul'da yetişen
velîlerden Beyzâde Mustafa Ahıskalı (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir hac
mevsimi, bulunduğu bölgeden Mekke-i mükerremeye giden hacı adaylarından birisine
şöyle bir mektup yazdı: "Ey kardeşim! Selâmımı yaratılmışların en hayırlısının o
misk kokulu kabrine ilet. Benim için; "Ey Efendim! Ey günahkârların şefâatçısı,
âciz kölen Mustafa sizin rızânızı, hoşnûdluğunuzu ve affınızı diliyor. Ona
lutfet. Ona şefâat eyle! de. Allahü teâlânın selâmı üzerine olsun."
Osmanlı âlimlerinin
meşhûrlarından, büyük velî İmâm-ı Birgivî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
hazretlerinin, vefâtı yaklaştığı sırada şöyle vasiyette bulundu: Din
kardeşlerime vasiyetim odur ki, hastalığım artınca, ziyâretime geldiklerinde
İhlâs sûresini okumayı bana telkîn edip hatırlatsınlar. Allahü teâlânın
rahmetini, recâya, ümîd etmeye dâir âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri
hatırlatsınlar. Kelime-i şehâdeti söylemeyi telkîn etsinler. Yanımda; "Lâ ilâhe
illallah Muhammedün resûlullah, eşhedü enlâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîkeleh
ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü." desinler. Söyle diye
zorlamasınlar. Kelime-i tevhîdi söyledikten sonra başka bir şey konuşursam,
yeniden telkîn etsinler. Söylemezsem o da yetişir. Tövbe etmeyi hatırlatsınlar.
Ölünce başımı kazımayı, koltuk ve kasık kıllarımı yolmayı, bıyık kırkmayı,
sakalım traş olmamışsa, traş etmeyi, tırnak kesmeyi yapmasınlar. Çünkü bunlar
öldükten sonra yapılmaz. Mümkün ise gusl ettirsinler. Buna imkân yoksa, abdest
aldırsınlar. Buna da imkân yoksa, teyemmüm ettirsinler. Kıbleye döndürüp sağ
tarafıma yatırsınlar. Yâsîn sûresini okusunlar. Ölürken yanıma kadın ve çocuk
koymasınlar. Ağlayıp, inleyip, feryâd etmesinler. Sâlih din kardeşlerim yanımda
bulunsunlar. Kalbleriyle teveccüh edip, bu fakir için selâmet ve şeytanın
şerrinden kurtulmamı dilesinler. Rûhum kabzolunca gözlerimi kapayıp, çenemi
bağlasınlar. Bir kaba buhur koyup, üç-beş veya yedi kerre etrâfımda
döndürsünler.
Defin yapılmadan önce,
yakınım, velîm olan, helal kazançlı bir kimseden üç yüz akçe borç alsın.
Tamahkâr olmayan iki fakir kimse bulsunlar. Beni sevenlerden olması daha iyi
olur. Bunları yalnız bir yere götürsünler. Üçünden başka orada kimse olmasın. O
üç yüz akçeyi (gümüş veya altını) hesap edip kaç günlük namaza karşılık olursa,
Muhammed bin Pîr Ali'nin o kadar namaz iskâtı için sana şunu verdim desin. O da
eline alıp, kabûl ettim desin. Gümüşü veya altını alana, aldığı paranın şer'an
kendi mülkü olduğunu bildirsinler. O fakir diğerine, Muhammed bin Pîr Ali'nin
namaz iskâtı için şunu sana verdim desin. O da eline alıp, kabûl ettim desin.
Kendi malı olduğunu bilsin. Lutfedip o da yanındakine, yukarıda bildirdiğimiz
şekilde versin. Böylece devredip tamamlasınlar. Doğum târihim hicrî dokuz yüz
yirmi dokuz Cemâzil-evvel'inin onuncu günüdür. Ölüm târihi ne zaman olursa, on
iki yılını düşsünler. Ne kadar sene kalırsa, onun için devr etsinler. Vitr
namazını bile hesap etsinler. Bir vakit namaz için beş yüz yirmi dirhem (2.4 kg)
buğday hesâb etsinler. Namaz iskâtının devri tamam olunca, birkaç devir de,
verilmemiş zekâtlar için ve sadaka-ı fıtr için, birkaç devir de, kalmış
kurbanlar ve adaklar için ve kul hakları için yapsınlar. Bundan sonra, gümüş
veya altınlar hangi fakirde kalırsa, kendi güzel arzusu ile velî olan akrabâma
veya vasıyy-i muhtârıma, tâyin ettiğim vâsime hediye etsin. O da eline alıp,
kabûl ettim desin. Sonra velî olan akrabâm, yüz akçesini ayırıp, ellişer akçe
olmak üzere bu iki fakire versin. Sevâbını bu fakîre (bana) bağışlasın.
Bundan sonra iki kimse
bulup, müslüman mezarlığında, sâlih bir kimsenin kabri yanında kabrimi
kazdırsınlar. Kazmak için, asıl maldan yirmi beşer akçe versinler. Derinliği bir
adam boyu, eni yarısı kadar olsun. Kabri kazıp tamamladıktan sonra, kıble
tarafını kazsınlar. Bedenim sığacak kadar geniş ve derince olsun. Sonra kefen
işine baksınlar. Orta bezden olup, israf etmesinler. Kefeni asıl maldan
yapsınlar. Bundan sonra yıkamak üzere, yıkama tahtasına koysunlar. Etrâfımda
buhur gezdirsinler. Bir sâlih kimse yıkasın. Sâlih biri de su döksün. Yanlarında
başka kimse olmasın. Sünnet üzere yıkasınlar. Önce abdest aldırsınlar. Üçer defâ
yıkamaya dikkat etsinler. Suyu çok döküp isrâf etmesinler. Saçımı ve sakalımı,
hatmi ile, ısınmış su ile yıkasınlar. Üzerime son dökülen suya kâfûr katsınlar.
Yakın velîmiz lutfedip kalan akçeden (paradan) yıkayana ve su dökene yirmi beşer
akçe versin. Sonra kefene sarsınlar. Bundan sonra cenâze namazımı kılmaya
hazırlansınlar. Dostlarıma haber versinler. Namazımda bulunan cemâat üç safdan
eksik olmasın, fazla olursa zararı yoktur. Cenâzem getirilince, yüksek sesle
zikr etmesinler. Kabrin yanına gelince, dostlarımdan sâlih bir kimse kabrime
insin. Bu fakîri mezarın içine indirsinler. "Bismillahi ve alâ milleti
Resûlillah" deyip lahdin içine koysunlar. Kıbleye çevirsinler. Sonra kerpiç ile
lahdin ağzını kapatsınlar ve "Yâ Rabbî! Bu ölüyü kabir azâbından koru!"
desinler. Kerpiç bulunmaz ise, kamış koysunlar. Ağaç, kiremit, hasır ve tabut
koymasınlar. Kuru toprak üzerine koyup, sonra çukuru doldursunlar. Balık sırtı
gibi yapsınlar. Bir karıştan yüksek yapmasınlar. Defn işi bitince, üzerime bir
testi su döksünler. Su dökmeğe baş tarafımdan başlayıp, ayaklarıma kadar devâm
etsinler. Din kardeşlerimden birisi mezarımın başında dursun ve; "Yâ Rabbî!
Kabri yanlarına doğru geniş eyle. Bu ölünün rûhuna yükseklik ve saâdet ihsân
eyle, ondan râzı ol!" desin. Bir kişi de; "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn."
(Biz Allah'ın kuluyuz ve yine O'na döneceğiz) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okusun
ve; "Yâ Rabbî! Bu ölü senin emrine rücû' etti, döndü. Sen kendisine rücû'
edilenlerin hayırlısısın. Bu kimsenin etrâfındaki yeri, iki tarafından geniş
eyle ve bu ölünün rûhuna gök kapılarını aç ve onu güzel bir kabûl ile kabûl
eyle. Münker ve Nekir'in suâllerine ve diğer suâllere karşı dilini sağlam ve
doğru söyleyici eyle. Cevâbını kolay eyle!" desin. Bundan sonra orada
bulunanlara; "Kardeşiniz için magfiret isteyiniz." desinler. Bütün bu işlerden
sonra, oturup Kur'ân-ı kerîm okusunlar. Tebâreke ve yedi kerre İhlâs sûresini,
Fâtiha ve Muavvizeteyn ve bunlardan sonra tekrar on bir defâ İhlâs sûresini
okusunlar. Âyet-el-kürsî, Yâsîn sûresi ve Bekara sûresini sonuna kadar
okusunlar. Bu okuduğumuz Kur'ân-ı kerîmi bütün ölülere bağışladık diye ağızdan
söylesinler. Oruç, yemîn keffâretleri, Kur'ân-ı kerîm okuma ve duâ tamam
olduktan sonra, yakın velîm lutfedip, kalmış olan yüz altmış akçenin altmış
akçesini, altmış fakire versin. Bu fakîrin oruç keffâretine niyet etsin. Yüz
akçesini de yüz fakire versin. Yemîn keffâretine niyet etsin.
Bundan sonra da telkîn için
sâlih ve âlim bir müslüman, mezârımın yanında kalsın. Yüzüme karşı ayakta
dursun. Desin ki: "Ey Muhammed bin Meryem!" Bunu üç defâ söylesin. Sonra desin
ki: "Dünyâdan şehâdet getirerek çıktığın ahdi hatırla. İbâdete, Allahü teâlâdan
başka lâyık ve müstehak kimse yoktur, deyip şehâdet getirmeni hatırla. Allahü
teâlâ birdir, ortağı yoktur. Elbette Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın
resûlüdür. Elbette Cennet vardır. Cehennem ateşi de vardır. Allahü teâlânın
ölüleri diriltip, mahşer yerinde toplaması muhakkak vardır ve olacaktır.
Muhakkak ki, Allahü teâlâ mezarlarda bulunan ölüleri diriltir." Sonra üç kerre;
"Yâ Muhammed bin Meryem! "Lâ ilâhe illallah" de." Sonra üç kerre; "Yâ Muhammed
bin Meryem! De ki Rabbim Allahü teâlâdır. Dînim İslâm dînidir. Peygamberim
Muhammed aleyhisselâmdır." desin. Lutfedip mânâsını düşünerek yavaş yavaş
okusun. Çabuk çabuk okuyup gitmesin. Sonra; "Yâ Rabbî! Sen bunu yalnız bırakma.
Sen mâliklerin hayırlısısın." desin. Sonra dönüp evlerine gitsinler. Üzerime
binâ yapmasınlar. Çadır kurmasınlar. Nöbet tutmasınlar. Baş ucuma tanınması,
hatırlanması ve duâya sebeb olması için büyükçe bir taş diksinler. Kabrim
yıkılacak olursa, tamir etsinler. Üzerime toprak döküp, balık sırtı gibi yapıp,
yeni gibi yapsınlar. Bir karış yüksek yapsınlar. Bid'at olan şeylerden
kaçınsınlar.
Çoluk-çocuğuma vasiyetim
olsun ki, üzerime sesli ağlamasınlar. Allahü teâlâdan magfiret ve rahmet
istemelidir. Öldüğüm günde, yedisinde, kırkında ve sene-i devriyesinde yemek
pişirip ziyâfet vermesinler. Fakat sevâbını rûhuma hediye etmek üzere sadaka
versinler. Çok ihsânda bulunsunlar. Allahü teâlâ kabûl eylesin. Paraları yoksa;
ekmek, pirinç, yağ, tuz, soğan versinler ve ne yapabilirlerse, az olsun çok
olsun, Allahü teâlâ için verip, sevâbını, kalpleriyle ve dilleriyle bu fakîre
bağışlasınlar. Duâ ederken beni hatırlasınlar, unutup gitmesinler. Yine
çocuklarıma vasiyetimdir ki; dünyâya düşkün olmayalar, mal ve mevki, makam
peşinde koşmayalar. Allahü teâlâya tevekkül edip, faydalı ilimleri öğrenmeye ve
bunları yaymaya çalışsınlar. Sâlih ameller işlesinler ve takvâ üzere olsunlar,
haramlardan sakınsınlar. Meâlen; "Allahü teâlâdan korkanı, Allahü teâlâ dünyâda
ve âhirette her darlıktan kurtarır. Ona düşünmediği yerden rızık verir. Allahü
teâlâya tevekkül edene Allahü teâlâ yetişir. İhtiyâcını ihsân eder, başkasına
muhtaç etmez." (Talak sûresi: 3-4) buyrulan âyet-i kerîmeyi düşünerek
okusunlar."
"Kardeşlerime, evlâdıma ve
âhiret yolcularına vasiyetimdir ki, Allahü teâlânın emrettiği şeyleri yapınız.
Kazâya kalmış namazlarınızı kılınız, kalmış zekâtlarınızı veriniz. Oruçlarınızı
tutunuz. Üzerinize farz oluyorsa hac yapınız. Her müslümanın öğrenmesi farz-ı
ayn olan ilmihâl bilgilerini öğreniniz. Âlimlerin sohbetine devâm ediniz.
Güvenilir ve sağlam âlimlerin fetvâsıyla amel ediniz. Herkesin fetvâsıyla amel
etmemelidir. Tegannî dinlememelidir. Allahü teâlânın ismi anıldığı zaman "Teâlâ
ve Tebâreke" veya "Azze ve Celle", "Sübhânallah", "Cellecelâlüh" diyerek tâzim
ediniz. Resûlullah'ın ve diğer Peygamberlerin isimleri anıldığı zaman salevât
getirmelidir. Yazarken de bunları açık yazmalıdır. Diğer âlimler ve meşâyıh
anıldığı zaman, (rahmetullahi aleyh) demelidir. Hocasına da hürmet
göstermelidir. Yol göstermek hâriç, hocanın önünden yürümemelidir. Ondan önce
söze başlamamalı ve yanında çok konuşmamalıdır. Hizmetini severek yapmalıdır.
Her yerde hocanın rızâsını gözetmelidir. Îtirâz etmemeli, dövse veya bağırsa
nasîhat bilmeli, incinmemelidir. Hocasının yakınlarına da hürmet göstermelidir.
Akrabâyı ziyâret etmeli, sıla-i rahmi, akrabâ ziyâretini terketmemelidir. Anne
ve babanın da haklarını gözetmeli, onlara karşı yüksek sesle konuşmamalı ve
kızgın bakmamalı, günah olmayan emirlerini yapmalıdır. Dövmesine ve bağırmasına
sabretmelidir. Karşılık vermemelidir. Komşuların haklarını da gözetmeli, kokulu
bir yemek pişirince, bir mikdârını komşulara vermelidir. Mümkün olduğu kadar
komşuların ihtiyacını görmeli ve zarara uğrarlarsa yardım etmeli ve iyilik
gelirse sevinmelidir. Diğer din kardeşlerini de sevmelidir. Kusurlarını mümkün
mertebe affetmelidir. Müdâhene etmemeli, dünyâlık ele geçirmek için dîni
vermemeli. Gerekirse müdârâ etmeli, dîni ve dünyâyı korumak için dünyâlık
vermelidir. Müdârâ zararı gidermek için olur. Çok gülmekten, faydasız
konuşmaktan sakınmalıdır. Alış verişte dînin emirlerine uymalı ve cemâate devâm
etmelidir. Bid'atlerden sakınmalı. Misvâk kullanmaya devâm etmeli. Duâya, Allahü
teâlâya hamd ve senâ ile ve Resûlüne salât ve selâm ile başlamalıdır. Duâ
ederken bütün müminlere duâ etmeli, anneyi, babayı ve iyilik gördüğü kimseleri
de duâlarında anmalıdır. Yalvararak ve gizli duâ etmelidir. Yalnız iken Allahü
teâlâya yalvararak duâ etmeli, âcizliğini ve günahlarını düşünerek ağlamalıdır.
Allahü teâlâdan istikâmet, af, âfiyet, rızâsını ve muvaffakiyet istemelidir.
Îmânın gitmesinden korkup, dâimâ hüsn-i hâtime (son nefeste îmân ile gitmeyi)
istemeli, İslâm nîmetine her zaman şükretmelidir. Çoluk-çocuğuna ilmihâlini
(lâzım olan din bilgilerini) öğretip, İslâmiyete uymayan şeylerden korumalı ve
sakındırmalıdır. Çocukları yedi yaşında namaza başlatmalı, on yaşına
girdiklerinde namaz kılmazlarsa döverek kıldırmalıdır. Dâimâ istigfâr etmelidir.
Büyük velîlerden Bişr-i
Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine adamın biri gelip; "Bana
vasiyet et." dedi. Bişr-i Hâfî ona; "Şöhretten sakın, helâl lokma yemeye gayret
et." dedi.
Tanınmış büyük evlîyadan
Mevlânâ Celâleddîn-İ Rûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hasta döşeğinde
yatmakta iken yedi gece çok şiddetli derecede zelzele oldu. Birçok evler ve
bağların duvarları yıkıldı. Herkes bu durumdan korkup feryâd etmeye başladı. Bu
sırada Mevlânâ hazretleri; "Evet zavallı toprak yağlı bir lokma istiyor. Bunu
vermek lâzım." Buyurdu ve sonra da; "Ben size, gizlide ve açıkta Allahü teâlâdan
korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az söylemeyi, günahlardan çekinmeyi, oruca,
namaza devâm etmeyi, dâimâ şehvetten kaçmayı, halkın eziyetine ve cefâsına
dayanmayı, aşağı ve sefih kimselerle düşüp kalkmaktan uzak durmayı, kerîm olan
sâlih kimselerle berâber olmayı vasiyet ederim. Çünkü insanların hayırlısı,
insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd, yalnız
Allahü teâlâya mahsustur." buyurdu.
Mevlânâ hazretleri; Oğlu
Sultan Veled'e hitaben "Ey oğlum! Sana vasiyet ediyorum ki: Her halde ilim, edep
ve takvâ üzerine bulun. Her zaman geçmiş din büyüklerinin eserlerini
inceleyerek, Ehl-i sünnet vel-cemâat yolundan ayrılmamayı vazîfe edin. Fıkıh
(İslâm hukûku) ve hadîs-i şerîf öğren, câhil sofulardan olma. Namazı her zaman
cemâatle kıl, fakat imâm ve müezzin olma. Şöhret isteme, zîrâ şöhret âfettir.
Makâma bağlı olma. Yazdığın şeylerde adını yazma. Mahkemede hâkim huzûruna
çıkma. Kimseye kefil olma. Halkın işlediği işlere karışma. Devlet büyüklerinin
çocuklarıyla arkadaşlık etme. Uzlete çekilme, yalnız kalma. Çok söz söyleme. Çok
söz işitmek kalbe nifak verir. Sözü inkâr etme. Onun söyleyenleri ve sâhipleri
çoktur. Az söyle ve halkın kötülük ve eğrilerinden arslandan kaçar gibi kaç, bir
kenarda dur. Kadınlardan ve dinde eğri yollara girenlerden sakın. Herkesle ve
zenginlerle sohbet etme (oturup kalkma). Helal ye ve şüphelilerden kaçın. Dünyâ
malına kapılma. Dünyâ arzusu dînin zâyi olmasına sebeb olur. Çok gülme ve
kahkaha atma. Zîrâ fazla gülmek kalbin ölümüdür.
Herkese şefkatle bak.
Hâinlikle bakma. Dışını süsleme. Zîrâ dışın süsü; için, kalbin, rûhun harâb
olduğunu gösterir. Başkalarıyla mücâdele etme ve hiç kimseden bir şey isteme.
Kimseye hizmet buyurma. Âlimlere, evliyâya, mal, can ve tenle hizmet et. Din
büyüklerinin hâllerini inkâr etme. Zîrâ inkâr edenler rahat ve kurtuluş yüzünü
göremezler." buyurdu. |
|