TAYY-I
MEKÂN – TAYY-I ZAMAN - 2
Malatya'da yaşayan
velîlerden Hacı Ahmed Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün şimdiki
Malatya şehir merkezindeyken bir tanıdığı ile karşılaştı. Biraz konuştuktan
sonra Ahmed Efendi Battalgâzi'ye (Eski Malatya) gideceğini söyledi. Ahbabı,
saatini göstererek; "Hocam Cumâ vaktine yedi dakika kaldı. Oysa gideceğiniz yer
iki saatlik yol. Birlikte burada kalalım." dedi. Ahmed Efendi ise; "Vazifemde
aksaklık yapıp kazancımı haram edemem." diyerek yürüdü, Arkadaşı; "Bunda bir
hikmet vardır." diyerek Ahmed Efendinin peşine takıldı ve birlikte gitmek
istediğini söyledi. Battalgâzi'ye yaklaştıklarında karşılarına ihtiyar bir zât
çıktı. Üstü başı biraz kirliydi. Ahmed Efendi; "Esselâmü aleyküm Sultanım." diye
selâm verdi.
Bir müddet daha yürüdükten
sonra o zâtın bu kere daha heybetli geldiğini gördüler. Yanlarına gelince;
"Kardeşim Ahmed! Bu yanındaki adam kimdir? Onu nereye götürüyorsun?" diye
sorunca Ahmed Efendi; "Himmetinize muhtâc efendim!" karşılığını verdi. İhtiyar
zât oradan uzaklaşınca Ahmed Efendi arkadaşına dönerek; "İçinden kötü bir şey mi
geçirdin ki, bu zât bize böyle söyledi." dedi. Arkadaşı da; "Evet sizin böyle
pejmurde kıyâfetli bir fukarânın önünde egilmeniz garibime gitmişti." dedi. Hacı
Ahmed Efendi; "O pejmurde kıyâfetli gördüğün zât zamânın kutbudur. Böyle
kişilere hor bakmamalı." dedi. Arkadaşı hemen tövbe etti. Câmiye geldiklerinde
saatine bakan arkadaşı Cumâ vaktine yine yedi dakika olduğunu gördü. Allahü
teâlânın izniyle iki saatlik yolu bir anda almışlardı. Arkadaşı Ahmed Efendinin
büyüklüğünü o anda anladı.
Evliyânın büyüklerinden
İbn-i Atâullah İskenderî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin
talebelerinden biri hacca gitmişti. Kâbe-i muazzamayı tavâfı esnâsında, hocası
Tâcüddîn-i İskenderî'yi gördü. Ayrıca sa'y ederken, Arafât'ta vakfeye dururken
yine hocasını gördü. Hac vazîfesini bitirince, Mısır'a döndü, arkadaşlarına,
hocalarının hac için Mekke-i mükerremeye gidip gitmediğini sordu. Onlar da,
gitmediğini ve her gün kendilerine ders verdiğini söylediler. Hocasının huzûruna
varınca, hocası; "Bu seferinde kimleri gördün?" deyince; "Efendim, zât-ı âlinizi
gördüm." diye cevap verdi. İbn-i Atâullah hazretleri de; "Allahü teâlâ, sevdiği
kullarına, istediği yere bir anda gitme kuvvetini ihsân etmiştir." buyurdu.
Yemen'in meşhûr velîlerinden
İbn-i Üstâd-ül-A'zam Seyyid Abdullah bin Alevî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
hazretleri her sene haccederdi. Bunu evliyâdan çok kimse haber vermiştir.
İnsanlar onu, memleketi olan Terîm beldesinde zannederler, fakat o hac zamanı
hacılar arasında bulunurdu. Bir sene talebelerinden Müflih bin Abdullah hacca
gitmeye niyet etti. Gidip, hocası Abdullah bin Alevî hazretlerinden izin istedi.
O da! "Minâ'ya vardığın zaman, filân oğlu filânı sor. Bizim selâmımızı söyle, o
sana istediğin konuda yardım eder." buyurdu. Müflih bin Abdullah diyor ki: "Minâ'ya
vardığımda, o kimseyi buldum. Bana çok yardımda bulundu. Hocamdan suâl etti. Ben
de, şu anda Terîm beldesinde bulunduğunu, hâlinin iyi olduğunu söyledim. O kimse
hayret etti. "Daha dün, bizimle beraber Arafât'ta vakfe yaptı. Şimdi nasıl
Terîm'de olur?" dedi. Benim ihtiyaçlarımı giderdi. Ben Terîm'e döndüğüm zaman,
hocamın yanına gittim. Haccımı tebrik etti. Ben de; "Asıl ben sizin haccınızı
tebrîk ederim." deyip, şâhid olduğum durumu anlattım. "Sen bunu gizli tut! Ama
senin arzun da hâsıl oldu. Orada sıkıntı çekmedin." buyurdu. Ben bu hâlin, onun
bir kerâmeti olduğunu anladım ve kendisini hayatta iken bunu kimseye anlatmadım.
Evliyânın büyüklerinden
Muhammed Harezmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin memleketinde
birisi, öfkeyle ağzından; "Eğer bu yıl hac etmezsem hâtuna talak verdim." sözü
çıktı. Lâkin dediği zamanda hacca gidecek para eline geçmedi. Dolayısıyla hacca
gidemedi. Durumu şehrin hâkimi öğrenince ona tenbih edip; "Dînin emri gereği
hacılar gelince senin nikâhın bozulur. Hanımın boş olur." dedi ve mahalle
halkına da haber salıp durumun tâkib edilmesini emretti.
O adamcağız kime ne söyledi
ise, derdine çâre bulamadı. Herkes hanımının boş olacağını söyledi. Nihâyet Şeyh
Muhammed Harezmî hazretlerine gelip yaşlı gözlerle hâlini arzetti. Harezmî
hazretleri ona merhamet edip; "Sen Zilhiccenin dokuzuncu günü yanıma gel.
İnşâallahü teâlâ nasîb olur. Evliyânın kerâmeti bizim yolumuzda haktır."
buyurdu. Bunun üzerine adamcağız arefe günü Harezmî hazretlerinin huzûruna
geldi. Ümitle ne yapacağını ne diyeceğini bekledi. Bütün arzusu hac edip
hanımından ayrı düşmemekti. Harezmî hazretleri onu kimsenin olmadığı tenhâ bir
yere götürüp; "Allahü teâlânın izni ve evliyânın himmet ve yardımı ile inşâallah
şimdi Arafat'a varacaksın. Orada hac ile ilgili vazîfelerini yap.
Hemşehrilerinle görüş. Onlardan birinden bir mikdar ödünç para al. Aldığına dâir
bir senet imzâlattır. Gelince istediği zaman verirsin." buyurdu. Sonra mübârek
ridâlarını çıkardı ve yere serdi ve üzerine oturttu. O kimse tayy-ı mekân ile
bir anda kendini Arafat'ta buldu. Vakfe ve diğer hac vazîfelerini yaptı.
Hemşehrileriyle görüştü. Harezmî hazretlerinin vasiyeti üzere birinden biraz
borç aldı. Kâdıya senet imzâlattırdı. Sonra bir anda kendini Harezmî
hazretlerinin huzûrunda buldu. Hacda aldığı para da yanındaydı. Hemen Harezmî
hazretlerinin ayaklarına kapanıp; "Elhamdülillah maksadıma kavuştum." diye
sevincini belirtti ve evine gitmek istedi. O zaman Harezmî hazretleri ona; "Ben
sağ olduğum müddetçe bu hâli kimseye söyleme yoksa zarara uğrarsın." buyurdu. O
da söz verip evine yöneldi. Aradan bir müddet geçti. Bu zaman içinde herkes ona,
hacılar dönünce hâlin ne olacak hanımından ayrılacaksın." diyorlardı. O bunlara
karşı; "Hayır ben hac yaptım." derdi. Bunu duyanlar, "Bu adam deli olmuş." diye
alay ettiler.
Bir zaman sonra hacılar geri
döndü. Hacılar o adamı gördüklerinde; "Sen ne zaman geldin?" diye sordular. Bunu
işitenler güldüklerinde; "Siz ne diyorsunuz?" dediler. O zaman adamcağızın
yanına hacda iken para aldığı adam geldi ve verdiği parayı istedi. O da ispat
et, dedi. Sonra durum kâdıya intikâl etti. Alacaklı dâvâ edip; "Ben buna arefe
günü şu kadar para borç verdim. İşte Mekke kâdısının imzâladığı ismi yazılı borç
aldığına dâir senet." dedi ve senedi gösterdi. Sonra başka hacılar aynı şekilde
şâhitlik yaptılar. Netîcede dâvâsında doğru olduğu, hacca gittiği anlaşıldı ve
hanımından ayrılma tehlikesinden kurtuldu. Bu, Muhammed Harezmî hazretlerinin
yardım ve kerâmetiyle olmuştu. Bundan sonra insanlar onun velî olduğunu
söylemeye başladılar.
Büyük velîlerden Şeyh
Osman bin Merzûk el-Kureşî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkında Şeyh Ahmed
bin Berekât şöyle anlatır: Bir gece yatsı namazını evinde kıldı. Sonra mescide
geldi. Bir müddet sonra oradan çıktı. Karanlık bir geceydi. Ben de yanındaydım.
Yer, ayağımız altında dürüldü. Etrâfımızı nûrlar kapladı. Beldeleri, çölleri bir
anda geçip Mescid-i harâma vardık. Kâbe'yi tavâf ettik. Gecenin bir kısmını
namazla geçirdik. Sonra çıkıp bir anda Medîne-i münevvereye vardık. Resûlullah
efendimizin mübârek ravdasını ziyâret ettik. Bir mikdâr da ibâdetle meşgûl
olduk. Oradan da çıktık. Bir anda Kudüs'e Mescid-i Aksâ'ya geldik. Ziyârette
bulunup, ibâdetle meşgûl olduk. Sonra bir anda Mısır'a vardık. Müezzinler sabah
namazının ezanlarını okuyorlardı. Câmiye girip, sabah namazını edâ eyledik. Bu
sırada Osman Kureşî hazretleri bana; "Ben hayatta iken sakın bu sırrı kimseye
söyleme!" buyurdu. Ben de bu vasiyeti tuttum. Vefâtından sonra açıkladım." |