CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

TAYY-I MEKÂN – TAYY-I ZAMAN - 2

Malatya'da yaşayan velîlerden Hacı Ahmed Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün şimdiki Malatya şehir merkezindeyken bir tanıdığı ile karşılaştı. Biraz konuştuktan sonra Ahmed Efendi Battalgâzi'ye (Eski Malatya) gideceğini söyledi. Ahbabı, saatini göstererek; "Hocam Cumâ vaktine yedi dakika kaldı. Oysa gideceğiniz yer iki saatlik yol. Birlikte burada kalalım." dedi. Ahmed Efendi ise; "Vazifemde aksaklık yapıp kazancımı haram edemem." diyerek yürüdü, Arkadaşı; "Bunda bir hikmet vardır." diyerek Ahmed Efendinin peşine takıldı ve birlikte gitmek istediğini söyledi. Battalgâzi'ye yaklaştıklarında karşılarına ihtiyar bir zât çıktı. Üstü başı biraz kirliydi. Ahmed Efendi; "Esselâmü aleyküm Sultanım." diye selâm verdi.

Bir müddet daha yürüdükten sonra o zâtın bu kere daha heybetli geldiğini gördüler. Yanlarına gelince; "Kardeşim Ahmed! Bu yanındaki adam kimdir? Onu nereye götürüyorsun?" diye sorunca Ahmed Efendi; "Himmetinize muhtâc efendim!" karşılığını verdi. İhtiyar zât oradan uzaklaşınca Ahmed Efendi arkadaşına dönerek; "İçinden kötü bir şey mi geçirdin ki, bu zât bize böyle söyledi." dedi. Arkadaşı da; "Evet sizin böyle pejmurde kıyâfetli bir fukarânın önünde egilmeniz garibime gitmişti." dedi. Hacı Ahmed Efendi; "O pejmurde kıyâfetli gördüğün zât zamânın kutbudur. Böyle kişilere hor bakmamalı." dedi. Arkadaşı hemen tövbe etti. Câmiye geldiklerinde saatine bakan arkadaşı Cumâ vaktine yine yedi dakika olduğunu gördü. Allahü teâlânın izniyle iki saatlik yolu bir anda almışlardı. Arkadaşı Ahmed Efendinin büyüklüğünü o anda anladı.

Evliyânın büyüklerinden İbn-i Atâullah İskenderî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebelerinden biri hacca gitmişti. Kâbe-i muazzamayı tavâfı esnâsında, hocası Tâcüddîn-i İskenderî'yi gördü. Ayrıca sa'y ederken, Arafât'ta vakfeye dururken yine hocasını gördü. Hac vazîfesini bitirince, Mısır'a döndü, arkadaşlarına, hocalarının hac için Mekke-i mükerremeye gidip gitmediğini sordu. Onlar da, gitmediğini ve her gün kendilerine ders verdiğini söylediler. Hocasının huzûruna varınca, hocası; "Bu seferinde kimleri gördün?" deyince; "Efendim, zât-ı âlinizi gördüm." diye cevap verdi. İbn-i Atâullah hazretleri de; "Allahü teâlâ, sevdiği kullarına, istediği yere bir anda gitme kuvvetini ihsân etmiştir." buyurdu.

Yemen'in meşhûr velîlerinden İbn-i Üstâd-ül-A'zam Seyyid Abdullah bin Alevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri her sene haccederdi. Bunu evliyâdan çok kimse haber vermiştir. İnsanlar onu, memleketi olan Terîm beldesinde zannederler, fakat o hac zamanı hacılar arasında bulunurdu. Bir sene talebelerinden Müflih bin Abdullah hacca gitmeye niyet etti. Gidip, hocası Abdullah bin Alevî hazretlerinden izin istedi. O da! "Minâ'ya vardığın zaman, filân oğlu filânı sor. Bizim selâmımızı söyle, o sana istediğin konuda yardım eder." buyurdu. Müflih bin Abdullah diyor ki: "Minâ'ya vardığımda, o kimseyi buldum. Bana çok yardımda bulundu. Hocamdan suâl etti. Ben de, şu anda Terîm beldesinde bulunduğunu, hâlinin iyi olduğunu söyledim. O kimse hayret etti. "Daha dün, bizimle beraber Arafât'ta vakfe yaptı. Şimdi nasıl Terîm'de olur?" dedi. Benim ihtiyaçlarımı giderdi. Ben Terîm'e döndüğüm zaman, hocamın yanına gittim. Haccımı tebrik etti. Ben de; "Asıl ben sizin haccınızı tebrîk ederim." deyip, şâhid olduğum durumu anlattım. "Sen bunu gizli tut! Ama senin arzun da hâsıl oldu. Orada sıkıntı çekmedin." buyurdu. Ben bu hâlin, onun bir kerâmeti olduğunu anladım ve kendisini hayatta iken bunu kimseye anlatmadım.

Evliyânın büyüklerinden Muhammed Harezmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin memleketinde birisi, öfkeyle ağzından; "Eğer bu yıl hac etmezsem hâtuna talak verdim." sözü çıktı. Lâkin dediği zamanda hacca gidecek para eline geçmedi. Dolayısıyla hacca gidemedi. Durumu şehrin hâkimi öğrenince ona tenbih edip; "Dînin emri gereği hacılar gelince senin nikâhın bozulur. Hanımın boş olur." dedi ve mahalle halkına da haber salıp durumun tâkib edilmesini emretti.

O adamcağız kime ne söyledi ise, derdine çâre bulamadı. Herkes hanımının boş olacağını söyledi. Nihâyet Şeyh Muhammed Harezmî hazretlerine gelip yaşlı gözlerle hâlini arzetti. Harezmî hazretleri ona merhamet edip; "Sen Zilhiccenin dokuzuncu günü yanıma gel. İnşâallahü teâlâ nasîb olur. Evliyânın kerâmeti bizim yolumuzda haktır." buyurdu. Bunun üzerine adamcağız arefe günü Harezmî hazretlerinin huzûruna geldi. Ümitle ne yapacağını ne diyeceğini bekledi. Bütün arzusu hac edip hanımından ayrı düşmemekti. Harezmî hazretleri onu kimsenin olmadığı tenhâ bir yere götürüp; "Allahü teâlânın izni ve evliyânın himmet ve yardımı ile inşâallah şimdi Arafat'a varacaksın. Orada hac ile ilgili vazîfelerini yap. Hemşehrilerinle görüş. Onlardan birinden bir mikdar ödünç para al. Aldığına dâir bir senet imzâlattır. Gelince istediği zaman verirsin." buyurdu. Sonra mübârek ridâlarını çıkardı ve yere serdi ve üzerine oturttu. O kimse tayy-ı mekân ile bir anda kendini Arafat'ta buldu. Vakfe ve diğer hac vazîfelerini yaptı. Hemşehrileriyle görüştü. Harezmî hazretlerinin vasiyeti üzere birinden biraz borç aldı. Kâdıya senet imzâlattırdı. Sonra bir anda kendini Harezmî hazretlerinin huzûrunda buldu. Hacda aldığı para da yanındaydı. Hemen Harezmî hazretlerinin ayaklarına kapanıp; "Elhamdülillah maksadıma kavuştum." diye sevincini belirtti ve evine gitmek istedi. O zaman Harezmî hazretleri ona; "Ben sağ olduğum müddetçe bu hâli kimseye söyleme yoksa zarara uğrarsın." buyurdu. O da söz verip evine yöneldi. Aradan bir müddet geçti. Bu zaman içinde herkes ona, hacılar dönünce hâlin ne olacak hanımından ayrılacaksın." diyorlardı. O bunlara karşı; "Hayır ben hac yaptım." derdi. Bunu duyanlar, "Bu adam deli olmuş." diye alay ettiler.

Bir zaman sonra hacılar geri döndü. Hacılar o adamı gördüklerinde; "Sen ne zaman geldin?" diye sordular. Bunu işitenler güldüklerinde; "Siz ne diyorsunuz?" dediler. O zaman adamcağızın yanına hacda iken para aldığı adam geldi ve verdiği parayı istedi. O da ispat et, dedi. Sonra durum kâdıya intikâl etti. Alacaklı dâvâ edip; "Ben buna arefe günü şu kadar para borç verdim. İşte Mekke kâdısının imzâladığı ismi yazılı borç aldığına dâir senet." dedi ve senedi gösterdi. Sonra başka hacılar aynı şekilde şâhitlik yaptılar. Netîcede dâvâsında doğru olduğu, hacca gittiği anlaşıldı ve hanımından ayrılma tehlikesinden kurtuldu. Bu, Muhammed Harezmî hazretlerinin yardım ve kerâmetiyle olmuştu. Bundan sonra insanlar onun velî olduğunu söylemeye başladılar.

Büyük velîlerden Şeyh Osman bin Merzûk el-Kureşî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkında Şeyh Ahmed bin Berekât şöyle anlatır: Bir gece yatsı namazını evinde kıldı. Sonra mescide geldi. Bir müddet sonra oradan çıktı. Karanlık bir geceydi. Ben de yanındaydım. Yer, ayağımız altında dürüldü. Etrâfımızı nûrlar kapladı. Beldeleri, çölleri bir anda geçip Mescid-i harâma vardık. Kâbe'yi tavâf ettik. Gecenin bir kısmını namazla geçirdik. Sonra çıkıp bir anda Medîne-i münevvereye vardık. Resûlullah efendimizin mübârek ravdasını ziyâret ettik. Bir mikdâr da ibâdetle meşgûl olduk. Oradan da çıktık. Bir anda Kudüs'e Mescid-i Aksâ'ya geldik. Ziyârette bulunup, ibâdetle meşgûl olduk. Sonra bir anda Mısır'a vardık. Müezzinler sabah namazının ezanlarını okuyorlardı. Câmiye girip, sabah namazını edâ eyledik. Bu sırada Osman Kureşî hazretleri bana; "Ben hayatta iken sakın bu sırrı kimseye söyleme!" buyurdu. Ben de bu vasiyeti tuttum. Vefâtından sonra açıkladım."