CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

ÖLÜM - 4

Tâbiîn devrinde Kûfe’de yetişen büyük âlim ve velîlerden Rebî bin Haysem (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “İnsanın beklediklerinde, ölümden daha hayırlısı yoktur.”

Tâbiînin, zâhid, âbid ve müttekilerinden ve velî Sâbit bin Eslem el-Benânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimsenin, ölümü çok hatırlaması, amellerinde kendisini gösterir."

"Bir saat, bir an, bir miktar ölümü hatırlıyan kimseye ne mutlu."

"Yirmi dört saat olan gece ve gündüzde hiçbir an yoktur ki, Azrâil aleyhisselâm her ruh sâhibine uğrıyarak, başında beklemesin. Eğer o kimsenin rûhunu almakla emrolunursa alır, emrolunmazsa gider."

Tebe-i tâbiînin büyüklerinden, fıkıh, hadîs âlimi ve velîlerden Süfyân bin Uyeyne (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, birine yazdığı mektupta; "Kardeşim, Allahü teâlâyı hatırlamaktan ve ölüme hazırlanmaktan gâfil kimselerden uzak dur. Biz öyle insanlara yetiştik ki, onların ölüm korkusundan aklı dağılmış gibiydi."

Evliyânın büyüklerinden Şakîk-i Belhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Ölüme şimdiden hazırlanmanız lâzımdır. Çünkü, bir geldi mi geri gönderemezsiniz.”

Mekke-i mükerremenin büyük âlim ve velîlerinden Vüheyb bin Verd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine bir gün “Ölümden bahseder misiniz?” diye sordular. Onlara; “Bir insan vefât edince, dünyâda onun amelini yazmakla vazifeli iki melek onunla berâber olur. O kimsenin amelleri iyi ise, o melekler kendisine derler ki: “Allahü teâlâ sana büyük hayırlar versin. Biz senin yanında bulunmakla çok rahatız. Dünyâda hayırlı ameller işledin. Şimdi de hayırlı şeylere kavuştun." Sonra melekler bunun rûhunu semâvât ehli ile tanıştırırlar. Onlar da onu tebrik edip; “Allahü teâlâ, kavuşmuş olduğun bu nîmetleri mübârek etsin.” derler.

Dünyâda hep kötülük işleyen kimse de vefât edince, dünyâda iken onun amellerini yazan iki melek yine onunla berâber olur. Fakat o, kötü amellerinin karşılığı olarak azâb görmekte olduğundan, onun yanında olmakla rahatsız olurlar ve derler ki: “Sen, burada dünyâda yaptığın kötülüklerin karşılığını görüyorsun.” Sonra melekler onu kötü amelli kimse diye tanıtırlar. Diğerleri de bundan tiksinirler. Oraya hep kötülük işliyerek gelmiş olan kimse, bu karşılaştığı hâle çok üzülür, yaptığı kötülüklere çok pişman olur. Tekrar dünyâya gelip sâlih ameller işlemek ister. Lâkin, artık bu pişmanlık ona fayda vermez.” buyurdu.

Büyük velîlerden Yahyâ bin Muâz-ı Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Ölümü bir tabağa koyup çarşıda satsalardı, âhiret ehli, başka bir şeye bakmayıp onu satın alırdı.”

Tebe-i tâbiînin büyüklerinden, hadîs, fıkıh ve kırâat âlimi, velî Yûsuf bin Esbât (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine sordular ki: “Hemen ölmeyi arzu eder misin?” cevâbında; “Hayır daha yaşamak isterim. Belki bir gün günahlarıma çok pişman olmak ve sâlih ameller işleyip iyiler arasına katılmak nasîb olur” buyurdular.

 

ÖLÜME HAZIRLANIN!

 

Yûsuf bin Esbât var ki, Allah adamlarından,

Çok fazla korkuyordu, âhiret azâbından.

 

Haramlardan kaçmaya, ederdi fazla gayret,

Gece gündüz Rabbine, yapardı çok ibâdet.

 

Nefsî arzularını, getirmezdi yerine,

Hiç iltifat etmezdi, dünyâ lezzetlerine.

 

Yalnız iki gömlekle, geçirmişti ömrünü,

Birini yıkasaydı, giyerdi öbürünü.

 

Derdi ki: "Âhiretin, sonsuz olan nîmeti,

Yanında, bu dünyânın hiç olur mu kıymeti?

 

Dünyâ çöplük gibidir, değmez talep etmeye,

İsteyen, derdini de, hazırlansın çekmeye."

 

Birine nasîhatte, buyurdu: "Kork Allah'tan,

Her günahı ateş bil, hiç ayrılma takvâdan.

 

Herkesin tadacağı, çâre bulamadığı,

Ölüm için şimdiden, iyi yap hazırlığı

 

Aksi halde üzülür, eyvâh edersin, fakat,

O gün sana kimseden, erişmez bir menfaat."

 

Bir gün de nasîhatte, buyurdu ki: "Ey gençler,

Fırsatı nîmet bilin, bu ömür çabuk geçer.

 

Bir hastalık gelmeden, nîmet bilin sıhhati,

Çok yapın bu gençlikte, ibâdet ve tâati.

 

İstifâde edin ki, bugün gençliğinizden,

Zîrâ yarın o dahi, gidecek elinizden."

 

Derdi ki: "İyi insan, güler yüzlü olur hep,

Süslemiştir o kulu, tevâzu ve edep.

 

O, arkadaşlarına, aslâ etmez îtirâz,

Ve katiyyen kimsenin, aybını araştırmaz.

 

Bir kusur görse bile, derhal kapar gözünü,

Özür dileyenlerin, kabul eder özrünü.

 

Kendi kusurlarını, düşünür ince ince,

Bunların affı için, tövbe eder gün gece.

 

Öyle kaplamıştır ki, bu günah derdi onu,

Düşünemez gayrinin, ayıp ve kusurunu.

 

O, devamlı bakarak, hatâ ve kusuruna,

Der ki: "Nasıl çıkarım, ben Hakk'ın huzûruna?"

 

"Allah korkusu ile, ağlar inler ve titrer,

Âhiret hesabını, o kendine dert eder.

 

Konuşmaktan ziyâde, susar o, daha fazla,

Sonu pişmanlık olan, işleri yapmaz aslâ

 

O, her bir âzâsını, korur günah yapmaktan,

Zîrâ çok korkmaktadır, Cehennem'de yanmaktan.

 

Rabbinin rızâsına, uygun yapar her işi,

Çekinir fiyakadan, terk eder gösterişi.

 

Aldanmaz bu dünyânın, geçici zevklerine,

Zîrâ müştak olmuştur, Cennet nîmetlerine.

 

Ölümü hatırından, çıkarmaz hiçbir zaman,

Ebedî yolculuğa, hazırlanır durmadan.

 

O, dünyâda yolcu ve garip kimse gibidir,

Bilir ki dünyâ fâni, âhiret ebedîdir.

 

Derdi ki: "Ne kadar çok, muhtaç isen Rabbine,

O kadar ibâdet ve kulluk yap kendisine.

 

Kudreti de ne kadar, çok ise seninkinden,

Sen dahi o kadar çok, kork titre kendisinden.

 

Ve Rabbin ne kadar çok, yakınsa sana şâyet,

Sen dahi o nisbette, kendisinden hayâ et."

 

Tâbiîn devrinin büyük hadîs, kırâat, fıkıh imâmlarından ve velî A'meş (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir cenâze olduğunda, bizi öyle hüzün kaplar ki, kime tâziyede bulunacağımızı tanıyamaz hâle gelirdik."

Tâbiînden, meşhûr hadîs hâfızlarından ve velî Mekhûl eş-Şâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir cenâze görünce; “Siz sabahleyin gidiyorsanız, biz de akşamleyin geleceğiz. Şu cenâze açık bir öğüt ve ibret alınacak bir şey. Fakat, gaflet çok. Öncekiler geçip gidecekler, fakat arkadakiler hiç aldırış etmezler.” buyurmuştu.

Konya'ya gelen büyük velîlerden Şems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) her nerede bir cenâze görse; "Âh! Bu cenâzenin yerinde ben olsaydım. Onun yerine beni defnetselerdi." derdi. Bunu işitenler; "Niçin böyle söylüyorsun?" dediklerinde, onlara; "Âşık olanlar mâşuklarına bir an önce kavuşmak isterler. Maksatlarına en kısa zamanda ulaşmaları makbûl değil midir?" diye cevap verirdi.

Büyük velîlerden Ebû Bekr-i Şiblî (rahmetullahi teâlâ aleyh) henüz vefât etmeden, bir çok insan cenâze namazını kılmak için geldiler. Firâsetle buyurdu ki: "Ne şaşılacak şeydir ki, ölülerden bir grup, yaşıyan bir kimsenin cenâze namazını kılmaya geldiler."

Konya'nın büyük velîlerinden Ulu Ârif Çelebi (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün dedesi Mevlânâ'nın türbesini ziyâret ettikten sonra, talebe ve dostlarıyla birlikte orada cenâze namazı kılınan musallâ taşının yanına geldiler. Ârif, cübbesini çıkararak musallâ taşının üzerine koydu. "Gâib er kişi niyetine, cenâze namazına buyurun!" diyerek, cenâze namazı kıldırdı. Sonra da; "Dostlarım! Gâzan Hân vefât etti. Onun cenâze namazını kıldık." dedi. Dostları ve talebeleri, o târihi bir yere kaydettiler. Tebrîz'den gelen tüccarlara sordular. Onlardan, Gâzan Hânın kaydettikleri târihte vefât ettiğini öğrenince, Ârif Çelebi'nin büyüklüğünü bir kere daha anladılar.