CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

ÖLÇÜ - 5

Büyük velîlerden  Şâh Şücâ Kirmânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Rabbini tanıyan O'ndan başka her şeyi unutur. O'nu tanımayan O'ndan başka her şeye tutulur."

Evliyânın büyüklerinden Şakîk-i Belhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün, kendilerine nasîhat kâr etmeyen bir grub insanlara şöyle buyurdular: “Eğer çocuk iseniz mektebe, deli iseniz tımarhâneye, ölü iseniz kabristana gidiniz. Ama müslüman iseniz müslüman olmanın şartlarını yerine getiriniz!”

Yine buyurdular ki: “Bir kimsenin yanında mübârek bir zâtın iyilik ve güzel hâlleri anlatılır da, o kimse bundan zevk duymaz ve o mübârek zâta karşı kalbinde muhabbet hâsıl olmazsa, bilsin ki kendisi kötü kimsedir.”

“Sıkıntının mükâfâtını bilen, ondan kurtulmağa heves etmez.”

Yine buyurdular ki: “Bir kusuru ve ayıbı var diye bir kimseyi kötüleyen, hakâret eden kimse, kendi kendini helâk etmiş demektir. İnsanlar, bir kimse hakkında; “Bundan bize zarar gelmez bu emin bir kimsedir.” derlerse, o kimse bütün insanların zarar ve kötülüklerinden emindir. Kim müslümanların aleyhinde konuşur, onları gıybet eder, onlara iftira ederse, aralarında söz taşıyıp koğuculuk yaparak müslümanları birbirine düşürürse, müslümanların hakkını gözetmez, onların kalblerini kırar, incitirse ve onları kendinden aşağı görürse, o kimse şeytanın hizmetçisi olmuş olur, dünyâda fakir olur, âhirette iflâs etmiş vaziyette hakir ve zelîl olur.”

“Rızkı hususunda Allahü teâlâya tevekkül eden kimsenin güzel huyları fazlalaşır, cömert olur ve ibâdetlerinde vesvese bulunmaz.”

“Allahü teâlânın azâbından korkmanın alâmeti haramları terk etmektir. Allahü teâlânın rahmetinden ümidli olmanın alâmeti de çok ibâdet etmektir.”

 “Gönül ferahlığı, hesap kolaylığı ve can rahatlığı fakirlerin hâlidir. Gönül meşgûliyeti, hesapların zorluğu ve can sıkıntısı da zenginlerin hâlidir.”

 “Kendisine bir şey ikrâm ettiğin kimse ile, sana ikrâmda bulunan iki kişinin senin kalbindeki yerlerine dikkat et. Eğer kalbindeki muhabbet, kendisine ikrâmda bulunduğun kimseye karşı daha fazla ise, bu ikrâm ve muhabbetin Allah için olduğu anlaşılır. Ama kalbindeki muhabbet, sana ikrâmda bulunan kimseye karşı daha fazla ise, bu dostluk menfaat içindir.”

Akıllı, zeki, derviş, zengin ve cimrinin kimlere denildiğini yedi yüz tane âlimden sordum. Hepsi de birbirine yakın cevaplar verip şöyle dediler: “Dünyâyı sevmeyen kimse, akıllıdır. Dünyânın aldatıcı ve yalan olan zevklerine aldanmayan kimse, zekîdir. Allahü teâlânın takdir ettiğine râzı olan, kanâat eden, zengindir. Dünyâya âit arzusu bulunmayan, Allahü teâlânın rızâsını isteyen kimse, dervişdir. Allahü teâlânın verdiği nîmetlerden, mahlûkuna faydalı olanları vermekten kaçınan, cimridir.”

“Dilini muhâfaza et. Amel defterinde ve terâzide sevâbını bulamıyacağın söz söyleme. Sözü söylemeden önce düşün; hayırlı ise söyle, yoksa sükût et."

Konya'ya gelen büyük velîlerden Şems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İlim üç şeydir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden."

"Perhizi olmayan bir vücûd, meyvesiz bir ağaç; utanması olmayan bir beden, tuzsuz bir aş; gayreti olmayan bir vücûd, sâhipsiz bir köle gibidir." buyurdular.

Hindistan'ın büyük velîlerinden Şerâfeddîn Ebû Ali Kalender (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Ey kardeşim! Nefsi iyi tanırsan, dünyâyı iyi tanımış olursun. Rûhunu tanırsan, âhireti tanımış olursun. Gelip geçici olan dünyâyı terkedip âhirete yönelmen, âhirete faydası olacak ameller yapman, nefsi, dünyâyı rûhu ve âhireti tanıman nisbetinde olacaktır. Allahü teâlâ hepimize selâmet, saâdet versin! Âmin."

Büyük velîlerden Ebû Bekr-i Şiblî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kim Allahü teâlâyı bilirse, gam ve keder içinde olmaz."

"Eshâb-ı kirâma hürmet etmeyen kimse, Muhammed aleyhisselâma îmân etmiş olmaz."

"Şükür; nîmeti değil, nîmeti vereni görmektir."

"Sevgi; zevkte şaşkınlık, saygıda ise hayranlıktır."

 "Hürriyet, kalbin hür olmasından başka bir şey değildir."

"Cehennemlik olmanın alâmeti; Allahü teâlânın rızâsı için bir fakire bir parça ekmek vermemek. Fakat nefsin isteklerini tatmin etmek için, bir ziyâfette yüz altın harcamaktır. Cennetlik olmanın alâmeti ise bunun tam tersidir."

Yine buyurdular ki: "Allahü teâlâ, Dâvûd aleyhisselâma vahy gönderdi ve "Ey Dâvûd! Zikrim zikredenlerin, Cennetim ibâdet edenlerin, kâfi olmaklığım tevekkül edenlerin, nîmetimin çoğalması şükredenlerin, rahmetim iyi işler yapanların, ünsiyetim müştakların ve ben, muhiblerime mahsûsum" buyurdular.

İran'da yetişen büyük velîlerden Şirvânî es-Sagîr (rahmetullahi teâlâ aleyh)  buyurdular ki: "İzzet ve şerefi, Allahü teâlânın dînine uygun olmayan hâllerde arayan kimseyi, Allahü teâlâ, hor-hakîr ve zelîl eder."

Evliyânın büyüklerinden Tâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü'l-Vefâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Vaktini boş yere harcayan kimse câhildir."

"Dünyâya aşırı düşkün, mağrur ve fitneci kimselerle dostluk kurup onların bulunduğu yerlerde dolaşmayın. Bunlarla birlikte olanın gideceği yer Cehennem'dir."

"Eğer azığınız takvâ olursa, kıyâmet gününde selâmette olursunuz."

"Dünyâ zıll-i zâildir. Ona güvenen nâdimdir. O seninle kalırsa da, sen onunla kalmazsın. Dünyâdan çıkmadan önce, kalbinden dünyâ sevgisini çıkar. Dünyâ lezzetlerine aldanmıyan, Cennet nîmetlerine kavuşur. İki âlemde azîz ve muhterem olur. Dünyâ harâbdır. Şerbetleri serâbdır. Nîmetleri zehirli, safâları kederlidir. Bedenleri yıpratır. Emelleri arttırır. Kendini kovalıyandan kaçar. Kaçanı kovalar. Nîmetleri geçici, hâlleri değişicidir. Dünyâya ve buna düşkün olanlara inanılmaz. Selâmeti ve doğru yolu, ancak dünyâyı terk eden kimseler bulabilir."

Tâbiînden, meşhûr hadîs âlimi ve velî Hazret-i Tâvûs bin Keysân (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Resûlullah efendimiz buyurdular ki: “Ben kimin sevgilisi isem, Ali de onun sevgilisidir.”

Evliyânın büyüklerinden Vecîhüddîn Ömer Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dört kimseden şu dört işin meydana gelmesi güzeldir: 1) Bir pâdişâhın âdil olup, halka adâletle muâmele etmesi, 2) Âlimin, ilmi, âhiretle ilgili derecelere kavuşmayı kolaylaştırmak için öğrenmesi, 3) Tüccarın, bedeni kuvvet kazanıp, Allahü teâlâya ibâdete yardımcı olması için dolaşması, 4) Tövbe edip, tasavvuf yoluna girenin bunu Allah için yapmış olması.

Dört iş vardır ki, onlardan sakınmak lâzımdır: 1) Pâdişâhın zulme rızâ göstermesi, 2) Âlimin ilmini, dünyâlık ve dünyâ makamlarını elde etmeye vâsıta yapması, 3) Tüccarın bu işini mal toplayıp insanlar arasında parmakla gösterilmeye vâsıta yapması, 4) Tövbe edip tasavvuf yoluna girenin, riyâzet ve mücâhede ettiği halde, tasavvufun hakîkatından gâfil, habersiz olması. Böyle olanların Allahü teâlânın gazâbına ve azâbına uğrayıp, Cehennem'e girmesi muhakkaktır."

Buyururlar ki: Tövbenin icâbı, ibâdettir. Bir büyüğe bağlanmanın icâbı ise, ona itâattir. Kulluğun icâbı, tövbe etmek, dâimâ Allahü teâlâyı anıp, ibâdet üzere olmak ve her zaman hocasına itâattan ayrılmamaktır.

Tâbiîn devrinde yetişen büyük âlim ve velî Vehb bin Münebbih (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Tenbelin alâmeti üçtür: Gevşektir. İhmâlkârdır. Vakitlerini zâyi eder. Hattâ günaha bile girer."

"İnsanlardan dünyâyı en çok seven, kazancına haramın karışmasına aldırmayan kimsedir. Böyle birisi, dünyâdan yüz çevirmiş gibi görünse de, harama helâle dikkat etmeyişi, onun dünyâ sevgisi hastalığına tutulduğunun alâmeti, işâretidir."

"İnsanların en cömerdi; Allahü teâlânın hukûkuna riâyet edip, emirlerini ve yasaklarını yerine getirendir. En cimrisi de, bunlara riâyet etmeyendir. Etrafına çok para pul dağıtsa bile."

"Allahü teâlânın katında, şirkin dışında en büyük günahlardan birisi, insanlarla alay etmektir."

"Çok gıybet edip, buğz edenlerin nasîhatına güvenilmez."

"Kendini olduğundan fazla gösteren kimse, kendi durumunu inkâr etmiş olur."

Evliyâdan ve büyük İslâm âlimlerinden Vekî' bin Cerrâh (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kim, Kur'ân-ı kerîm mahlûktur derse, küfre girmiştir."

Peygamber efendimiz zamânında yaşamış büyük velî Veysel Karânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Allahü teâlâyı tanıyana hiçbir şey gizli kalmaz.”

“Ey insan bu fâni hayatta Allah korkusunu kalbinden çıkarma! Kurtuluş çâresi O’na itâattedir.”

“Yüksekliği aradım, tevâzuda buldum. Başkanlık aradım, halka nasihatta buldum. Neseb aradım, takvâda buldum. Şeref aradım, kanâatte buldum. Rahatlık aradım, zühdde buldum. Zenginlik aradım, tevekkülde buldum.”

Hanefî fıkıh âlimlerinin büyüklerinden ve şânı yüce bir velî olan Yahyâ bin Eksem (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, Me'mûn’un çocuklarının terbiyesi ile görevlendirilmişti. Yahyâ bin Eksem, Me’mûn zamanında mahkeme reisliği yapıyordu. Ona birisi gelip; “Allahü teâlâ kâdımıza iyilikler verip, hâlini iyi eylesin. Bana yemek yemede ölçüm ne olsun, söyler misin?” dedi. Yahyâ bin Eksem; “Açlık ile tokluk arasında yiyeceksin” dedi. O kimse tekrâr; “Gülmede ölçü ne olacak?” deyince; “Yüzünde açıklık olacak, fakat sesini yükseltmeyeceksin.” cevâbını verdi. “Ağlama hakkında ne dersin?” diye sorunca; “Allahü teâlânın korkusundan ağladığını kimseye söyleme!” cevâbını verdi. “Amellerimi gizleme husûsunda ne söylersin?” deyince; “Gücünün yettiği kadar gizle.” diye cevap verdi. “Amelimden ne kadar göstereyim?” deyince de; “Sâlih kimselerin sana uyacağı, insanların sana îtimâd edebileceği kadar.” cevâbını verdi. Bu suâlleri soran şahıs, aldığı cevaplardan çok memnun oldu.

Büyük velîlerden Yahyâ bin Muâz-ı Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Açlık nûrdur. Tokluk ateştir. Şehvet odundur. Şehvet ve tokluk bir araya gelince, ateş yanmaya başlar. Sâhibini yakıp bitirir.

Yine buyurdular ki: “Dînî ve ahlâkî bir vazîfeyi îfâ etme fırsatını elden kaçırmak, ölümden daha zordur.”

“Allahü teâlâyı sevdiğin kadar, herkes seni sever. Allahü teâlâdan korktuğun kadar, herkes senden korkar. Allahü teâlâya kulluk ettiğin mikdârda, herkes sana yardımcı olur.”

“Dünyâ sevgisini terk etmek gâyet zordur. Ama Cennet’e kavuşmak için, dünyâyı terketmek lâzımdır.”

“Kişinin ayağının sürçmesi, bir kusuru sebebiyledir.”

 “Bir müslümanı medhedemiyorsan, bâri kötüleme. Faydalı olamıyorsan bâri zararlı olma, sevindiremiyorsan hiç olmazsa üzme.”

“Esas fakirlik, fakir olmaktan korkmak, esas zenginlik ise, Allahü teâlâya güvenmektir.”

Tebe-i tâbiînin büyüklerinden, hadîs, fıkıh ve kırâat âlimi, velî Yûsuf bin Esbât (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Az bir şekilde şüpheli şeylerden sakınmak, çok amel etmekten; az bir tevazû sâhibi olmak, nefsin istemediği bir çok ibâdeti yapmakdan daha sevâbdır.”

“Zühdün esası, sıkıntılara katlanıp, şehvetleri terk etmek ve yenilen lokmanın helâlden olmasına dikkat etmektir.”

Büyük velîlerden ve Mısır’da yetişen Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden Zekeriyyâ Ensârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Evliyânın sohbetlerine katılmayan ve gitmeyen bir fıkıh âlimi, yenen katıksız ekmeğe benzer.”

“Beni kınayan bir kimse, benim tattığım zevki ve aşkı tatmış olsaydı, benimle birlikte âşık olurdu. Ne yazık ki, benim tattığımı tatmamıştır.”

Mısır’da yetişen büyük velîlerden Zünnûn-i Mısrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine buyurdular ki: “Fesadın altı sebebi vardır: 1) Âhiret işindeki niyetin zayıflığı, 2) Bedenin şeytana esir olması, 3) Ecelin yakın olmasına rağmen uzun emelin gâlip gelmesi, 4) Kulun rızâsını Allahü teâlânın rızâsından önde tutmak, 5) Hevâ ve hevese uyup sünneti terk etmek, 6) Önce geçenlerin iyiliklerini söylemeyip kusurlarını araştırmak.”

Yine buyurdular ki: “İnsanı arzulardan kurtaran dost ikidir. Gözü ve kulağı muhâfaza etmektir.”

“Yemekle dolan mîdede hikmet durmaz.”

“Eline geçen bir parça ekmeğin yanında, ayrıca katık olarak tuz arayan kimse, velîler katında umduğunu bulamaz.”

“İlim tahsil ettiği hâlde, bununla amel etmeyene âlim denilemez."

“Eline iki ekmek geçip, bunların hangisi helaldandır diye araştırmadan, düşünmeden yiyen kimse, hak yoldan felah bulamaz.”

“Kanâat eden rahat bulur, üstün olur.”

“İnsanların ayıpları ile meşgûl olan, kendi ayıbını görmez.”

“Biz öyle insanlara kavuştuk ki, onların herbirinin ilmi arttıkça, zühdü de artıyordu. Dünyâya karşı ihtiyaçsız olup, onu sevmiyorlardı. Ama siz, bu hâlin tam zıddına sâhipsiniz. İlminiz arttıkça, dünyâya karşı sevginiz artıyor. Ona kavuşmak için, birbirinizi iterek geçiyorsunuz. Onlar başkaydı. Dünyâ malını ilim elde etmek için harcarlardı, onları böyle gördük. Ama siz şimdi tam tersine; bir bilginiz varsa, dünyâlık sâhibi olmak için, ortalığa saçıyorsunuz.”

“Rûhun sıhhati az günah işlemek, bedenin sıhhati az yemektedir.”

“Sevgi seni konuşturur, korku rahatsız eder, hayâ susturur.”

“İnsanlar Allahü teâlâdan korktukları müddetçe, doğru yolda yürürler. Bu korku kalblerinden gitti mi, yollarını kaybederler.”

“Bir kula bak, vaktini boşa harcıyorsa, boş şeylerle vakit geçiriyorsa, Allahü teâlâyı anmıyorsa, bilesin ki, Allahü teâlâ onu sevmiyor.”