ÖLÇÜ - 5
Büyük velîlerden Şâh
Şücâ Kirmânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Rabbini tanıyan
O'ndan başka her şeyi unutur. O'nu tanımayan O'ndan başka her şeye tutulur."
Evliyânın büyüklerinden
Şakîk-i Belhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün, kendilerine nasîhat kâr
etmeyen bir grub insanlara şöyle buyurdular: “Eğer çocuk iseniz mektebe, deli
iseniz tımarhâneye, ölü iseniz kabristana gidiniz. Ama müslüman iseniz müslüman
olmanın şartlarını yerine getiriniz!”
Yine buyurdular ki: “Bir
kimsenin yanında mübârek bir zâtın iyilik ve güzel hâlleri anlatılır da, o kimse
bundan zevk duymaz ve o mübârek zâta karşı kalbinde muhabbet hâsıl olmazsa,
bilsin ki kendisi kötü kimsedir.”
“Sıkıntının mükâfâtını
bilen, ondan kurtulmağa heves etmez.”
Yine buyurdular ki: “Bir
kusuru ve ayıbı var diye bir kimseyi kötüleyen, hakâret eden kimse, kendi
kendini helâk etmiş demektir. İnsanlar, bir kimse hakkında; “Bundan bize zarar
gelmez bu emin bir kimsedir.” derlerse, o kimse bütün insanların zarar ve
kötülüklerinden emindir. Kim müslümanların aleyhinde konuşur, onları gıybet
eder, onlara iftira ederse, aralarında söz taşıyıp koğuculuk yaparak
müslümanları birbirine düşürürse, müslümanların hakkını gözetmez, onların
kalblerini kırar, incitirse ve onları kendinden aşağı görürse, o kimse şeytanın
hizmetçisi olmuş olur, dünyâda fakir olur, âhirette iflâs etmiş vaziyette hakir
ve zelîl olur.”
“Rızkı hususunda Allahü
teâlâya tevekkül eden kimsenin güzel huyları fazlalaşır, cömert olur ve
ibâdetlerinde vesvese bulunmaz.”
“Allahü teâlânın azâbından
korkmanın alâmeti haramları terk etmektir. Allahü teâlânın rahmetinden ümidli
olmanın alâmeti de çok ibâdet etmektir.”
“Gönül ferahlığı, hesap
kolaylığı ve can rahatlığı fakirlerin hâlidir. Gönül meşgûliyeti, hesapların
zorluğu ve can sıkıntısı da zenginlerin hâlidir.”
“Kendisine bir şey ikrâm
ettiğin kimse ile, sana ikrâmda bulunan iki kişinin senin kalbindeki yerlerine
dikkat et. Eğer kalbindeki muhabbet, kendisine ikrâmda bulunduğun kimseye karşı
daha fazla ise, bu ikrâm ve muhabbetin Allah için olduğu anlaşılır. Ama
kalbindeki muhabbet, sana ikrâmda bulunan kimseye karşı daha fazla ise, bu
dostluk menfaat içindir.”
Akıllı, zeki, derviş, zengin
ve cimrinin kimlere denildiğini yedi yüz tane âlimden sordum. Hepsi de birbirine
yakın cevaplar verip şöyle dediler: “Dünyâyı sevmeyen kimse, akıllıdır. Dünyânın
aldatıcı ve yalan olan zevklerine aldanmayan kimse, zekîdir. Allahü teâlânın
takdir ettiğine râzı olan, kanâat eden, zengindir. Dünyâya âit arzusu
bulunmayan, Allahü teâlânın rızâsını isteyen kimse, dervişdir. Allahü teâlânın
verdiği nîmetlerden, mahlûkuna faydalı olanları vermekten kaçınan, cimridir.”
“Dilini muhâfaza et. Amel
defterinde ve terâzide sevâbını bulamıyacağın söz söyleme. Sözü söylemeden önce
düşün; hayırlı ise söyle, yoksa sükût et."
Konya'ya gelen büyük
velîlerden Şems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İlim
üç şeydir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden."
"Perhizi olmayan bir vücûd,
meyvesiz bir ağaç; utanması olmayan bir beden, tuzsuz bir aş; gayreti olmayan
bir vücûd, sâhipsiz bir köle gibidir." buyurdular.
Hindistan'ın büyük
velîlerinden Şerâfeddîn Ebû Ali Kalender (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: Ey kardeşim! Nefsi iyi tanırsan, dünyâyı iyi tanımış olursun.
Rûhunu tanırsan, âhireti tanımış olursun. Gelip geçici olan dünyâyı terkedip
âhirete yönelmen, âhirete faydası olacak ameller yapman, nefsi, dünyâyı rûhu ve
âhireti tanıman nisbetinde olacaktır. Allahü teâlâ hepimize selâmet, saâdet
versin! Âmin."
Büyük velîlerden Ebû Bekr-i
Şiblî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kim Allahü teâlâyı
bilirse, gam ve keder içinde olmaz."
"Eshâb-ı kirâma hürmet
etmeyen kimse, Muhammed aleyhisselâma îmân etmiş olmaz."
"Şükür; nîmeti değil, nîmeti
vereni görmektir."
"Sevgi; zevkte şaşkınlık,
saygıda ise hayranlıktır."
"Hürriyet, kalbin hür
olmasından başka bir şey değildir."
"Cehennemlik olmanın
alâmeti; Allahü teâlânın rızâsı için bir fakire bir parça ekmek vermemek. Fakat
nefsin isteklerini tatmin etmek için, bir ziyâfette yüz altın harcamaktır.
Cennetlik olmanın alâmeti ise bunun tam tersidir."
Yine buyurdular ki: "Allahü
teâlâ, Dâvûd aleyhisselâma vahy gönderdi ve "Ey Dâvûd! Zikrim zikredenlerin,
Cennetim ibâdet edenlerin, kâfi olmaklığım tevekkül edenlerin, nîmetimin
çoğalması şükredenlerin, rahmetim iyi işler yapanların, ünsiyetim müştakların ve
ben, muhiblerime mahsûsum" buyurdular.
İran'da yetişen büyük
velîlerden Şirvânî es-Sagîr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"İzzet ve şerefi, Allahü teâlânın dînine uygun olmayan hâllerde arayan kimseyi,
Allahü teâlâ, hor-hakîr ve zelîl eder."
Evliyânın büyüklerinden
Tâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü'l-Vefâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular
ki: "Vaktini boş yere harcayan kimse câhildir."
"Dünyâya aşırı düşkün,
mağrur ve fitneci kimselerle dostluk kurup onların bulunduğu yerlerde
dolaşmayın. Bunlarla birlikte olanın gideceği yer Cehennem'dir."
"Eğer azığınız takvâ olursa,
kıyâmet gününde selâmette olursunuz."
"Dünyâ zıll-i zâildir. Ona
güvenen nâdimdir. O seninle kalırsa da, sen onunla kalmazsın. Dünyâdan çıkmadan
önce, kalbinden dünyâ sevgisini çıkar. Dünyâ lezzetlerine aldanmıyan, Cennet
nîmetlerine kavuşur. İki âlemde azîz ve muhterem olur. Dünyâ harâbdır.
Şerbetleri serâbdır. Nîmetleri zehirli, safâları kederlidir. Bedenleri yıpratır.
Emelleri arttırır. Kendini kovalıyandan kaçar. Kaçanı kovalar. Nîmetleri geçici,
hâlleri değişicidir. Dünyâya ve buna düşkün olanlara inanılmaz. Selâmeti ve
doğru yolu, ancak dünyâyı terk eden kimseler bulabilir."
Tâbiînden, meşhûr hadîs
âlimi ve velî Hazret-i Tâvûs bin Keysân (rahmetullahi teâlâ aleyh)
hazretlerinin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Resûlullah efendimiz buyurdular
ki: “Ben kimin sevgilisi isem, Ali de onun sevgilisidir.”
Evliyânın büyüklerinden
Vecîhüddîn Ömer Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dört
kimseden şu dört işin meydana gelmesi güzeldir: 1) Bir pâdişâhın âdil olup,
halka adâletle muâmele etmesi, 2) Âlimin, ilmi, âhiretle ilgili derecelere
kavuşmayı kolaylaştırmak için öğrenmesi, 3) Tüccarın, bedeni kuvvet kazanıp,
Allahü teâlâya ibâdete yardımcı olması için dolaşması, 4) Tövbe edip, tasavvuf
yoluna girenin bunu Allah için yapmış olması.
Dört iş vardır ki, onlardan
sakınmak lâzımdır: 1) Pâdişâhın zulme rızâ göstermesi, 2) Âlimin ilmini,
dünyâlık ve dünyâ makamlarını elde etmeye vâsıta yapması, 3) Tüccarın bu işini
mal toplayıp insanlar arasında parmakla gösterilmeye vâsıta yapması, 4) Tövbe
edip tasavvuf yoluna girenin, riyâzet ve mücâhede ettiği halde, tasavvufun
hakîkatından gâfil, habersiz olması. Böyle olanların Allahü teâlânın gazâbına ve
azâbına uğrayıp, Cehennem'e girmesi muhakkaktır."
Buyururlar ki: Tövbenin
icâbı, ibâdettir. Bir büyüğe bağlanmanın icâbı ise, ona itâattir. Kulluğun
icâbı, tövbe etmek, dâimâ Allahü teâlâyı anıp, ibâdet üzere olmak ve her zaman
hocasına itâattan ayrılmamaktır.
Tâbiîn devrinde yetişen
büyük âlim ve velî Vehb bin Münebbih (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "Tenbelin alâmeti üçtür: Gevşektir. İhmâlkârdır. Vakitlerini zâyi
eder. Hattâ günaha bile girer."
"İnsanlardan dünyâyı en çok
seven, kazancına haramın karışmasına aldırmayan kimsedir. Böyle birisi, dünyâdan
yüz çevirmiş gibi görünse de, harama helâle dikkat etmeyişi, onun dünyâ sevgisi
hastalığına tutulduğunun alâmeti, işâretidir."
"İnsanların en cömerdi;
Allahü teâlânın hukûkuna riâyet edip, emirlerini ve yasaklarını yerine
getirendir. En cimrisi de, bunlara riâyet etmeyendir. Etrafına çok para pul
dağıtsa bile."
"Allahü teâlânın katında,
şirkin dışında en büyük günahlardan birisi, insanlarla alay etmektir."
"Çok gıybet edip, buğz
edenlerin nasîhatına güvenilmez."
"Kendini olduğundan fazla
gösteren kimse, kendi durumunu inkâr etmiş olur."
Evliyâdan ve büyük İslâm
âlimlerinden Vekî' bin Cerrâh (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Kim, Kur'ân-ı kerîm mahlûktur derse, küfre girmiştir."
Peygamber efendimiz
zamânında yaşamış büyük velî Veysel Karânî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: “Allahü teâlâyı tanıyana hiçbir şey gizli kalmaz.”
“Ey insan bu fâni hayatta
Allah korkusunu kalbinden çıkarma! Kurtuluş çâresi O’na itâattedir.”
“Yüksekliği aradım, tevâzuda
buldum. Başkanlık aradım, halka nasihatta buldum. Neseb aradım, takvâda buldum.
Şeref aradım, kanâatte buldum. Rahatlık aradım, zühdde buldum. Zenginlik aradım,
tevekkülde buldum.”
Hanefî fıkıh âlimlerinin
büyüklerinden ve şânı yüce bir velî olan Yahyâ bin Eksem (rahmetullahi
teâlâ aleyh) hazretleri, Me'mûn’un çocuklarının terbiyesi ile
görevlendirilmişti. Yahyâ bin Eksem, Me’mûn zamanında mahkeme reisliği
yapıyordu. Ona birisi gelip; “Allahü teâlâ kâdımıza iyilikler verip, hâlini iyi
eylesin. Bana yemek yemede ölçüm ne olsun, söyler misin?” dedi. Yahyâ bin Eksem;
“Açlık ile tokluk arasında yiyeceksin” dedi. O kimse tekrâr; “Gülmede ölçü ne
olacak?” deyince; “Yüzünde açıklık olacak, fakat sesini yükseltmeyeceksin.”
cevâbını verdi. “Ağlama hakkında ne dersin?” diye sorunca; “Allahü teâlânın
korkusundan ağladığını kimseye söyleme!” cevâbını verdi. “Amellerimi gizleme
husûsunda ne söylersin?” deyince; “Gücünün yettiği kadar gizle.” diye cevap
verdi. “Amelimden ne kadar göstereyim?” deyince de; “Sâlih kimselerin sana
uyacağı, insanların sana îtimâd edebileceği kadar.” cevâbını verdi. Bu suâlleri
soran şahıs, aldığı cevaplardan çok memnun oldu.
Büyük velîlerden Yahyâ
bin Muâz-ı Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Açlık nûrdur.
Tokluk ateştir. Şehvet odundur. Şehvet ve tokluk bir araya gelince, ateş yanmaya
başlar. Sâhibini yakıp bitirir.
Yine buyurdular ki: “Dînî ve
ahlâkî bir vazîfeyi îfâ etme fırsatını elden kaçırmak, ölümden daha zordur.”
“Allahü teâlâyı sevdiğin
kadar, herkes seni sever. Allahü teâlâdan korktuğun kadar, herkes senden korkar.
Allahü teâlâya kulluk ettiğin mikdârda, herkes sana yardımcı olur.”
“Dünyâ sevgisini terk etmek
gâyet zordur. Ama Cennet’e kavuşmak için, dünyâyı terketmek lâzımdır.”
“Kişinin ayağının sürçmesi,
bir kusuru sebebiyledir.”
“Bir müslümanı
medhedemiyorsan, bâri kötüleme. Faydalı olamıyorsan bâri zararlı olma,
sevindiremiyorsan hiç olmazsa üzme.”
“Esas fakirlik, fakir
olmaktan korkmak, esas zenginlik ise, Allahü teâlâya güvenmektir.”
Tebe-i tâbiînin
büyüklerinden, hadîs, fıkıh ve kırâat âlimi, velî Yûsuf bin Esbât (rahmetullahi
teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Az bir şekilde şüpheli şeylerden sakınmak, çok amel
etmekten; az bir tevazû sâhibi olmak, nefsin istemediği bir çok ibâdeti
yapmakdan daha sevâbdır.”
“Zühdün esası, sıkıntılara
katlanıp, şehvetleri terk etmek ve yenilen lokmanın helâlden olmasına dikkat
etmektir.”
Büyük velîlerden ve Mısır’da
yetişen Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden Zekeriyyâ Ensârî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Evliyânın sohbetlerine katılmayan ve gitmeyen bir
fıkıh âlimi, yenen katıksız ekmeğe benzer.”
“Beni kınayan bir kimse,
benim tattığım zevki ve aşkı tatmış olsaydı, benimle birlikte âşık olurdu. Ne
yazık ki, benim tattığımı tatmamıştır.”
Mısır’da yetişen büyük
velîlerden Zünnûn-i Mısrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine
buyurdular ki: “Fesadın altı sebebi vardır: 1) Âhiret işindeki niyetin
zayıflığı, 2) Bedenin şeytana esir olması, 3) Ecelin yakın olmasına rağmen uzun
emelin gâlip gelmesi, 4) Kulun rızâsını Allahü teâlânın rızâsından önde tutmak,
5) Hevâ ve hevese uyup sünneti terk etmek, 6) Önce geçenlerin iyiliklerini
söylemeyip kusurlarını araştırmak.”
Yine buyurdular ki: “İnsanı
arzulardan kurtaran dost ikidir. Gözü ve kulağı muhâfaza etmektir.”
“Yemekle dolan mîdede hikmet
durmaz.”
“Eline geçen bir parça
ekmeğin yanında, ayrıca katık olarak tuz arayan kimse, velîler katında umduğunu
bulamaz.”
“İlim tahsil ettiği hâlde,
bununla amel etmeyene âlim denilemez."
“Eline iki ekmek geçip,
bunların hangisi helaldandır diye araştırmadan, düşünmeden yiyen kimse, hak
yoldan felah bulamaz.”
“Kanâat eden rahat bulur,
üstün olur.”
“İnsanların ayıpları ile
meşgûl olan, kendi ayıbını görmez.”
“Biz öyle insanlara kavuştuk
ki, onların herbirinin ilmi arttıkça, zühdü de artıyordu. Dünyâya karşı
ihtiyaçsız olup, onu sevmiyorlardı. Ama siz, bu hâlin tam zıddına sâhipsiniz.
İlminiz arttıkça, dünyâya karşı sevginiz artıyor. Ona kavuşmak için, birbirinizi
iterek geçiyorsunuz. Onlar başkaydı. Dünyâ malını ilim elde etmek için
harcarlardı, onları böyle gördük. Ama siz şimdi tam tersine; bir bilginiz varsa,
dünyâlık sâhibi olmak için, ortalığa saçıyorsunuz.”
“Rûhun sıhhati az günah
işlemek, bedenin sıhhati az yemektedir.”
“Sevgi seni konuşturur,
korku rahatsız eder, hayâ susturur.”
“İnsanlar Allahü teâlâdan
korktukları müddetçe, doğru yolda yürürler. Bu korku kalblerinden gitti mi,
yollarını kaybederler.”
“Bir kula bak, vaktini boşa
harcıyorsa, boş şeylerle vakit geçiriyorsa, Allahü teâlâyı anmıyorsa, bilesin
ki, Allahü teâlâ onu sevmiyor.”
|