ÖLÇÜ - 4
Büyük velîlerden Mansûr
bin Ammâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kendi ayıplarını gören
kimse, başkasının ayıbı ile uğraşmaz. Haramlardan sakınma elbisesini soyan ve
takvâdan mahrum olan kimseyi, artık dünyâda hiçbir şey örtmez. Kim Allahü
teâlânın verdiği rızka râzı olursa, kaybettiği şeye üzülmez. Kendi kusurlarını
unutan kimse, başkalarının kusurlarını büyük görür. Kendi görüşünü beğenen
sapıtır. Aklına güvenenin ayağı kayar. İnsanlara büyüklük taslayan zillete
düşer. İnsanların malına göz diken fakir düşer. Âfiyet isteyen sabreder. Hakk'a
karşı savaşan, yıkılır. Ecelini gören yâni ölümü düşünen kimse uzun emel sâhibi
olmaz, bitmek bilmeyen arzu ve isteklerin peşinde koşmaz. Tevâzû; hakka uymakta
sıkıntılara, acılara sabretmek, dinde bildirilen edeplerle edeplenmek ve
başkalarının fazîletini üstün tutup, kendi fazîletini büyük görmemektir."
Büyük velîlerden Ma'rûf-ı
Kerhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkında Sırrî-yi Sekâtî buyurdular
ki; Ma'rûf-ı Kerhî'yi şöyle söylerken işittim: "Kim kibirli olur, kendini büyük
görürse Allahü teâlâ onu yere vurur; kim Allahü teâlâ ile münâzea ederse (karşı
gelirse) Allahü teâlâ ona gazâb eder. Kim Allahü teâlâya tevekkül eder O'na
sığınır ve güvenirse; Allahü teâlâ onun yardımcısı olur. Kim Allahü teâlâya
tevâzû ederse, Allahü teâlâ onu yükseltir."
Ma'rûf-ı Kerhî
buyurdular ki: Mertliğin alâmeti üçtür: "Hilafsız tam bir vefâ, istenmeden
vermek ve kendisine cömertlik, iyilik yapılmadan başkalarını medh etmek."
Yine buyurdular ki: "Üstün
olmak sevdâsında olan, ebedî olarak felâh bulmaz, kurtulamaz."
"Sâlihler için çokluğun,
sıddîklar için azlığın önemi yoktur."
"Kim öldükten sonra
unutulmak istemezse, güzel (amel) işlesin ve isyân etmesin."
Büyük velîlerden Mimşâd
ed-Dîneverî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Sâlih kimselerle
berâber olan sâlih, fâsıklarla bulunan da fâsık olur."
Hirat'ta yetişen âlim ve
büyük velîlerden Molla Câmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Her kime şu beş saâdet verilmiş ise, tatlı yaşayışın dizgini onun eline
bırakılmıştır: 1Vücud sağlığı, 2Güven, 3Rızık genişliği, 4Şefkatli ve vefâlı
arkadaş, 5Ferâgat duygusu."
"Üç zümreye, üç şey çirkin
düşer: Pâdişâhlara sertlik, âlimlere mal sevdâsı, zenginlere cimrilik."
"İhtiyarlık, gençliğin sonu
ve netîcesidir. Netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin,
ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur."
"Kötü kimse, başkalarının
ayıplarını saymak isterken, kendini dile getirir."
"Bir kimse bütün ilimleri
kendinde toplasa, Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket etmedikçe kurtulamaz."
"Önceden Allahü teâlânın
adını dile getirip, O'nu övmeden mübârek bir işe başlayan kimse, cılız bir kuş
gibi uçmağa güç yetiremez. Gâyesine ulaşmadan kanatları kırılır, bir daha
kalkmayacak gibi yere düşer."
En büyük velîlerden ve on
iki İmâmın beşincisi Muhammed Bâkır (rahmetullahi teâlâ aleyh)
sohbetlerinde buyurdular ki: "Bir kimsenin kalbinde ne kadar kibir varsa,
aklında o kadar noksanlık var demektir."
"Kul ne kadar duâ ederse,
Allahü teâlâ ondan o kadar belâyı giderir."
"Kendisinde mevcud olan bir
kusuru başkasında arayan ve kendi işlemekte olduğu bir ayıbı başkasına
yapmamasını emreden kimse ne kadar kusurludur."
Yine buyurdular ki: "Bir
kimsenin seni ne kadar çok sevdiğini anlamak istersen, senin o kimseyi ne kadar
sevdiğine dikkat et. Yâni sen onu ne kadar seviyorsan o da seni o kadar seviyor
demektir."
Oniki imâmın dokuzuncusu,
tanınmış büyük velîlerden Muhammed Cevâd (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "İffetli olmak fakirliğin, şükür belânın, tevâzû üstünlüğün,
fesâhat sözün, hıfz rivâyetin, tevâzu ilmin, edep ve mâlâyânîyi terk etmek
verânın, güler yüzlülük de kanâatin zîneti, süsüdür."
"İnsanın şerefi ve mertliği
kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle karşılamaması; ahlâkının güzelliği başkasına
eziyet veren şeyi terk etmesi; cömertliği, üzerinde hakkı olan kimselere iyilik
etmesi, insaflı olması; hak ortaya çıktığı zaman hakkı kabul etmesidir."
"Üç şey vardır ki, kimde
bulunursa Allahü teâlâ ondan râzı olur. Çok istigfâr etmek, yumuşaklık ve
sadâkat çokluğu."
"Üç şey kimde bulunursa,
pişman olmaz. Bunlar acele etmemek, meşveret ve tevekküldür."
"Eğer câhiller susup,
konuşmasalardı, insanlar arasında ihtilâf olmazdı."
"Kim arkadaşına kimsenin
olmadığı yerde yalnız başına nasihat ederse, onu süslemiş olur. Kim de
arkadaşına alenî, halk arasında nasihat ederse, onu lekelemiş olur."
"İnsanın günahlarla mânen
ölmesi, gerçekten ölmesinden daha büyük bir ölümdür. Hayâtının bereketli kısa
bir hayat olması bereketsiz uzun hayattan daha hayırlıdır."
"Kim Allahü teâlâya
bağlanıp, tevekkül ederse, Allahü teâlâ onu her türlü kötülükten ve düşmandan
korur."
"Dindarlık şeref, ilim
hazine, çok konuşmamak nur, aynı zamanda zühdün ve verânın en yükseğidir."
"Dîni bid'attan daha çok
yıkan ve insanı tamahkârlıktan daha çok bozan bir şey yoktur."
Büyük velîlerden Muhammed
bin Fadl Belhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İlim kaledir.
Cehâlet meçhûldür. İyi arkadaş rızıkdır. Kötü arkadaş, keder ve üzüntüdür.
Akrabâyı ziyâret etmek hasenedir. Sıla-i rahmi kesmek musîbettir. Sabır
kuvvettir. Cüret âcizliktir. Doğruluk kuvvettir. Yalan zayıflıktır. Mârifet
doğruluktur. Akıl tecrübedir."
Horasan’da yetişen evliyânın
meşhûrlarından Muhammed bin Hâmid Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: “İnsanın kalbine nur yerleşince; dışı, âzâları, iyilik yapar ve
iyiliği konuşur.”
Yine buyurdular ki: “Allahü
teâlâya en yakın olan kimseler, fakirlerle bulunmaktan hoşlanan kimselerdir.
Ebedî olanı, geçici olana tercih edenler ve kazâya rızâ gösterenlerdir.”
“Bir şeyi yapmaktan âciz
kalırsan, bu âcizliğini, zayıflığını anlamaktan da âciz kalma.”
“Bir kimsenin bir müslümanı
hor görmesi, îmân ve mârifet zayıflığındandır.”
Büyük âlim ve velî, hazret-i
Ali'nin oğlu Muhammed bin Hanefiyye (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri
buyurdular ki: "Allahü teâlânın rızâsı için olmayan her şey boştur, mânâsızdır."
"Kimin nefsi ıslâh olmuş
ise, onun nezdinde dünyânın zerre kadar kıymeti yoktur."
"Allahü teâlâ, Cennet'i
nefslerinize karşılık kıldı. Nefsinizi, Cennet dururken, başka şeylere
satmayınız."
Tâbiîn devrinin
meşhurlarından ve evliyânın büyüklerinden Muhammed bin Ka’b el-Kurezî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) Ali bin Ebû Tâlib’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Allahü teâlâ
şükür kapısını açıp, artırma kapısını kapamaz, duâ kapısını açıp duâları kabûl
etme kapısını kapamaz, tövbe kapısını açıp mağfiret kapısını kapamaz.”
Muhammed bin Ka’b el-Kurezî
hazretlerine; “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa, onu görür. Kim de zerre mikdarı
şer işlemişse onu görür.” Meâlindeki (Zilzâl sûresi: 7-8) âyet-i kerîmesi
sorulduğunda buyurdular ki: “Kâfir olan bir kimse hayırdan zerre miktarı bir iş
yapsa karşılığını dünyâdan ayrılmadan önce kendisinde veya ehlinde veya malında
bulur. Karşılığını dünyâda görmesi kendisi için bir hayır değildir.
Mümin kişi de şerden zerre
miktarı bir iş yapsa, âhirete gitmeden onun cezâsını kendisinde, ehlinde ve
malında görür. Böyle olması kendisi için şer değildir.”
Evliyânın meşhûrlarından ve
büyük İslâm âlimi Muhammed Ma'sûm Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "Kulun ıslah olması, kalbinin ıslah olmasına bağlıdır. Fesâdı da
kalbin fesâdına bağlıdır."
Müctehid âlim ve velîlerden
Muhammed Şeybânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Sâdık arkadaş, seni hayra
teşvik edendir."
"Bir mecliste ilim ve irfân
bulunmazsa, onun yerine, o mecliste nefsânî hisler bulunur."
"Kendi nefsini beğenmek
kadar ahmaklık yoktur."
"Affetmek aklın zekâtıdır.
Güzel ahlâk, kötü nesebi örter."
Evliyânın büyüklerinden
Muhammed Zuğdân (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Zâlim ile
arkadaşlık eden zâlimdir. Zîrâ zâlimle berâber bulunmak, Allahü teâlâdan gâfil
olmak ve nefsinden râzı olmak hastalığını ortaya çıkarır. Hemen bunun arkasından
da şeytan ile oturmak husûsu ortaya çıkar.”
Hindistan'ın büyük
velîlerinden Muînüddîn-i Çeştî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Hakîkat ehli olmak için şu on şarta uymak lâzımdır: 1. Tam bir mârifete sâhip
olup, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak. 2. Hiç kimseyi incitmemek ve hiç kimse
hakkında kötülük düşünmemek. 3. Dâimâ hak yolu gösterip, insanlarla hep faydalı
şeyler konuşmak. 4. Tevâzu sâhibi olmak. 5. Uzlet. 6. Bütün müslümanları iyi
bilip,kendini herkesten aşağı görmek. 7. Rızâ, kadere râzı olmak ve teslimiyet.
8. Sabır ve tahammül. 9. Yanıp erimek, acz ve niyâz içinde olmak. 10. Kanâat ve
tevekkül üzere olmak.
Tabiînden hadîs ve fıkıh
âlimi, velî Mutarrif bin Abdullah (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular
ki: “Kalbin doğruluğu amellerin doğruluğu iledir. Amellerin doğruluğu da niyetin
doğruluğu iledir.”
“Beni medheden kimse ancak
beni ve nefsimi küçültmüş olur.”
“Sâlih kalb; sâlih amel ile
elde edilir. Sâlih amel de ancak niyyetin sâlih (doğru olmasıyla) ele geçer.
Evliyânın büyüklerinden
Nesevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Harama düşerim korkusuyla
mübahların çoğunu terk etmek, âhiret arzusunun anahtarıdır.”
“Gözünün gördüğü nîmetleri
senden esirgemeyeni nasıl sevmezsin? Yine O’na uymadığın hâlde, O’nu sevdiğini
nasıl iddiâ edersin?”
“Allahü teâlânın kulundan
râzı olmasının alâmeti nedir?” diye sorulunca, buyurdu ki: “İbâdetlerin tatlı ve
rahat, günahların zehir ve ağır gelmesidir.”
“Cömert, cömertliğini küçük
görmedikçe ve onu kabûl edeni kendinden üstün görmedikçe sofi olamaz.”
Evliyânın büyüklerinden
Nûreddîn Cerrâhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Aba giyinmiş
birini görünce küçültücü bir nazarla bakma. Kibirle arkadaşlık eden sonunda
kahredilmişler safında yer alır."
"Sen dünyâya gönül verme,
aşk denizine dalarak lezzete kavuş. Hakk'ı tanımayanın, O'ndan uzak olacağını
bil."
Tâbiînden velî ve büyük bir
fakîh (İslâm Hukûku âlimi) Recâ bin Hayve (rahmetullahi teâlâ aleyh)
hazretleri ile ilgili olarak “Abdurrahmân bin Abdullah hazretleri
şöyle anlattı: Bir gün vâz ve nasîhat ederken, Recâ bin Hayve; Adiy bin Adiy ve
Ma’n bin Münzir’e dedi ki: “Bakınız! Herhangi bir işi yapıyorsunuz diyelim.
Şâyet o işi yaparken Allahü teâlâya kavuşmak, içinizden geliyorsa o işe iyi
sarılınız. Eğer içinizde hoşnutsuzluk ve tiksinti duyuyorsanız hemen o işi terk
ediniz.”
Recâ bin Hayve buyurdular
ki: “İnsan, ölümü hatırladığı müddetçe, hasedi, kıskançlığı terkeder.”
Evliyânın büyüklerinden
Safiyyüddîn Erdebilî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Her şeyi
yiyen, her şeyi konuşur. Her şeyi konuşan her şeyi yapar. Her şeyi yapan
Cehennem'e gider.
Bir kimsenin başına musîbet
gelirse, şükretmesi gerekir. Sabır ile şükür, insanın kemâlinin alâmetidir. Îmân
iki parçadır. Yarısı sabır, yarısı şükürdür.
Tâbiîn devrinde Basra'da
yetişen meşhûr hadîs ve fıkıh âlimlerinden ve velî Sâlih bin Beşîr el-Mürrî
(rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın sana istediğin
şekilde lütuf ve ihsânda bulunmasını istiyorsan, kullarına O'nun istediği gibi
davranman lâzımdır."
Velî, aklî ve naklî
ilimlerde âlim Sarı Abdullah Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular
ki: "Akıllı kimse dünyâsının harâb olmasına aldırmaz, âhiretini mâmûr etmenin
yollarını arar. Akılsız kimse ise, âhireti vîrân edip, dünyâsını mâmûr eder."
Büyük velîlerden Sehl bin
Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Açlık için üç
yer vardır. Tabiat açlığının yeri akıl, ölüm açlığının yeri fesad, şehvet
açlığının yeri israftır. Birincisi düşünceyi yok eder, ikincisi fitneye,
üçüncüsü israfa yol açar."
Tâbiînin büyük âlim ve
evliyâsından Ebû Hâzım Seleme bin Dînâr (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "Senin ihtiyâcını giderecek miktâr sana yetiyorsa, en asgarî
maişet sana kâfidir. Eğer sana kâfi gelecek miktâr sana yetmiyorsa, o zaman
dünyâda sana yetecek hiçbir şey yoktur."
Yine buyurdular ki:
"Öldüğünde sana fayda vermeyecek her işi terk et. Böyle yaparsan, ne zaman
ölürsen öl, zararda olmazsın"
Büyük ve meşhûr velîlerden
Sırrî-yi Sekatî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dil, kalbin
tercümânı, yüz kalbin aynasıdır. Kalbde gizli olan, yüzde meydana çıkar."
Yine buyurdular ki: "Bir
kimse âmirine itâat ederse, emrindekiler de kendisine itâat eder."
Büyük velîlerden Süfyân-ı
Sevrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Birisi sana gelip; "Sen ne
mübârek bir zâtsın" dese, bir başkası da; "Sen ne kötü ve aşağı bir kimsesin"
dese, sana birinci söz ikinci sözden daha hoş geliyorsa, anla ki fenâ bir
kimsesin."
"Edeb öğrenilmeden ilim
öğrenilmez."
"İlmine ve ameline
güvenerek, bu hâliyle kendini din kardeşlerinden üstün zanneden kimsenin ilmi de
ameli de zâyi olmuştur."
"Lüzumsuz yere konuşan zelil
olur."
"Haram para ile sadaka
veren, câmi yaptıran, hayrat yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi idrar ile yıkayan
adama benzer ki, daha çok pislenir."
"Sende olmayan meziyetleri
söyleyerek seni medheden kimse, hiç şüphe yok ki, sende olmayan günahı
söyleyerek seni kötüler."
"Dîni ve îmânı hakkında,
"Sonum ne olur?" diye söğüt yaprağı gibi titremiyen kimsenin, sonu
tehlikelidir."
"Allahü teâlâdan korkmakta,
emirlerini yapmakta, ibâdet etmekte ve O'nun yasak ettiklerinden sakınmakta
İmâm-ı A'zam' dan daha üstün kimse görmedim."
Yine buyurdular ki: "Kişinin
Allah'tan korkmak, haramlardan uzak durmak, şüphelilerden sakınmak ve sabırlı
olmak gibi güzel huylara sâhib olması, ilmi, Allah rızâsı için öğrendiğinin
alâmetidir."
"Allahü teâlâ, sevdiği bir
kuluna hiçbir zaman düşman olmaz. Düşmanını da hiçbir zaman dost edinmez."
Tâbiînin büyüklerinden,
meşhûr bir âlim ve velî Şa'bî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Din kardeşlerinin ayıplarını araştırıp bulan kimse, arkadaş edinemez."
"Dünyâda iyi bir şey
bırakana, Allahü teâlâ ona âhirette daha hayırlısını verir."
Yine buyurdular ki: "İlmin
süsü, ilim sâhibinin hilmidir (yumuşaklığıdır)."
"İlmi ehline veriniz, ehli
olmayana vermeyiniz. Yoksa günaha girersiniz."
Ehl-i sünnetin amelde dört
hak mezhebinden olan Şâfi mezhebinin kurucusu ve evliyânın büyüklerinden İmâm-ı
Şâfiî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Herkese akıllı denmez.
Akıllı kimse, kendisini her türlü kötülükten koruyandır.
"Haksız sözleri tasdik eden,
dalkavuk ve iki yüzlüdür."
"Sâdık dost, arkadaşının
ayıplarını görünce ihtar eder, ifşâ etmez."
"Kendisine faydası
olmayanın, başkasına da faydası yoktur."
Dünyâ işlerinde bir darlığa
ve sıkıntıya düşen kimse, ibâdete yönelmelidir.
Hizmet edene, hizmet edilir.
Bütün düşmanlıkların aslı,
kötü kimseler ile dostluk etmek ve onlara iyilik yapmaktır.
İlim öğrenmek, nâfile
ibâdetten üstündür.
Kendini bilmeyene ilim
öğreten, ilmin hakkını zâyi etmiş olur. Lâyık olandan ilmi esirgeyen de,
zulmetmiş olur.
Resûlullah'tan sallallahü
aleyhi ve sellem sonra insanların en üstünü hazret-i Ebû Bekir, sonra hazret-i
Ömer, sonra hazret-i Osman, sonra hazret-i Ali'dir. (r.anhüm)"
Kimin düşüncesi, arzusu,
maksadı yemek içmek (dünyâ) ise; kıymeti, barsaklarından çıkardığı kazûrat
kadardır.
Dünyâda en huzursuz kimse,
kalbinde hased ve kin taşıyanlardır.
Başkalarını senin yanında
çekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni çekiştirir.
Kanâatkâr olmak, rahatlığa
kavuşturur.
Sırrını saklamasını bilen,
işinin hâkimidir.
İmâm-ı Şâfiî hazretleri'nin
rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden biri şudur: "Kendisine yumuşaklık verilen
kimseye, dünyâ ve âhiret iyilikleri verilmiştir. Yumuşaklıktan mahrûm olan
kimse, dünyâ ve âhiret iyiliklerinden mahrûm olur."
|