CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

ÖLÇÜ - 4

Büyük velîlerden Mansûr bin Ammâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kendi ayıplarını gören kimse, başkasının ayıbı ile uğraşmaz. Haramlardan sakınma elbisesini soyan ve takvâdan mahrum olan kimseyi, artık dünyâda hiçbir şey örtmez. Kim Allahü teâlânın verdiği rızka râzı olursa, kaybettiği şeye üzülmez. Kendi kusurlarını unutan kimse, başkalarının kusurlarını büyük görür. Kendi görüşünü beğenen sapıtır. Aklına güvenenin ayağı kayar. İnsanlara büyüklük taslayan zillete düşer. İnsanların malına göz diken fakir düşer. Âfiyet isteyen sabreder. Hakk'a karşı savaşan, yıkılır. Ecelini gören yâni ölümü düşünen kimse uzun emel sâhibi olmaz, bitmek bilmeyen arzu ve isteklerin peşinde koşmaz. Tevâzû; hakka uymakta sıkıntılara, acılara sabretmek, dinde bildirilen edeplerle edeplenmek ve başkalarının fazîletini üstün tutup, kendi fazîletini büyük görmemektir."

Büyük velîlerden Ma'rûf-ı Kerhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkında Sırrî-yi Sekâtî buyurdular ki; Ma'rûf-ı Kerhî'yi şöyle söylerken işittim: "Kim kibirli olur, kendini büyük görürse Allahü teâlâ onu yere vurur; kim Allahü teâlâ ile münâzea ederse (karşı gelirse) Allahü teâlâ ona gazâb eder. Kim Allahü teâlâya tevekkül eder O'na sığınır ve güvenirse; Allahü teâlâ onun yardımcısı olur. Kim Allahü teâlâya tevâzû ederse, Allahü teâlâ onu yükseltir."

Ma'rûf-ı Kerhî buyurdular ki: Mertliğin alâmeti üçtür: "Hilafsız tam bir vefâ, istenmeden vermek ve kendisine cömertlik, iyilik yapılmadan başkalarını medh etmek."

Yine buyurdular ki: "Üstün olmak sevdâsında olan, ebedî olarak felâh bulmaz, kurtulamaz."

"Sâlihler için çokluğun, sıddîklar için azlığın önemi yoktur."

"Kim öldükten sonra unutulmak istemezse, güzel (amel) işlesin ve isyân etmesin."

Büyük velîlerden Mimşâd ed-Dîneverî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Sâlih kimselerle berâber olan sâlih, fâsıklarla bulunan da fâsık olur."

Hirat'ta yetişen âlim ve büyük velîlerden Molla Câmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:  "Her kime şu beş saâdet verilmiş ise, tatlı yaşayışın dizgini onun eline bırakılmıştır: 1Vücud sağlığı, 2Güven, 3Rızık genişliği, 4Şefkatli ve vefâlı arkadaş, 5Ferâgat duygusu."

"Üç zümreye, üç şey çirkin düşer: Pâdişâhlara sertlik, âlimlere mal sevdâsı, zenginlere cimrilik."

"İhtiyarlık, gençliğin sonu ve netîcesidir. Netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin, ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur."

"Kötü kimse, başkalarının ayıplarını saymak isterken, kendini dile getirir."

"Bir kimse bütün ilimleri kendinde toplasa, Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket etmedikçe kurtulamaz."

"Önceden Allahü teâlânın adını dile getirip, O'nu övmeden mübârek bir işe başlayan kimse, cılız bir kuş gibi uçmağa güç yetiremez. Gâyesine ulaşmadan kanatları kırılır, bir daha kalkmayacak gibi yere düşer."

En büyük velîlerden ve on iki İmâmın beşincisi  Muhammed Bâkır (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde buyurdular ki: "Bir kimsenin kalbinde ne kadar kibir varsa, aklında o kadar noksanlık var demektir."

"Kul ne kadar duâ ederse, Allahü teâlâ ondan o kadar belâyı giderir."

"Kendisinde mevcud olan bir kusuru başkasında arayan ve kendi işlemekte olduğu bir ayıbı başkasına yapmamasını emreden kimse ne kadar kusurludur."

Yine buyurdular ki: "Bir kimsenin seni ne kadar çok sevdiğini anlamak istersen, senin o kimseyi ne kadar sevdiğine dikkat et. Yâni sen onu ne kadar seviyorsan o da seni o kadar seviyor demektir."

Oniki imâmın dokuzuncusu, tanınmış büyük velîlerden Muhammed Cevâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İffetli olmak fakirliğin, şükür belânın, tevâzû üstünlüğün, fesâhat sözün, hıfz rivâyetin, tevâzu ilmin, edep ve mâlâyânîyi terk etmek verânın, güler yüzlülük de kanâatin zîneti, süsüdür."

"İnsanın şerefi ve mertliği kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle karşılamaması; ahlâkının güzelliği başkasına eziyet veren şeyi terk etmesi; cömertliği, üzerinde hakkı olan kimselere iyilik etmesi, insaflı olması; hak ortaya çıktığı zaman hakkı kabul etmesidir."

"Üç şey vardır ki, kimde bulunursa Allahü teâlâ ondan râzı olur. Çok istigfâr etmek, yumuşaklık ve sadâkat çokluğu."

"Üç şey kimde bulunursa, pişman olmaz. Bunlar acele etmemek, meşveret ve tevekküldür."

"Eğer câhiller susup, konuşmasalardı, insanlar arasında ihtilâf olmazdı."

"Kim arkadaşına kimsenin olmadığı yerde yalnız başına nasihat ederse, onu süslemiş olur. Kim de arkadaşına alenî, halk arasında nasihat ederse, onu lekelemiş olur."

"İnsanın günahlarla mânen ölmesi, gerçekten ölmesinden daha büyük bir ölümdür. Hayâtının bereketli kısa bir hayat olması bereketsiz uzun hayattan daha hayırlıdır."

"Kim Allahü teâlâya bağlanıp, tevekkül ederse, Allahü teâlâ onu her türlü kötülükten ve düşmandan korur."

"Dindarlık şeref, ilim hazine, çok konuşmamak nur, aynı zamanda zühdün ve verânın en yükseğidir."

"Dîni bid'attan daha çok yıkan ve insanı tamahkârlıktan daha çok bozan bir şey yoktur."

Büyük velîlerden Muhammed bin Fadl Belhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İlim kaledir. Cehâlet meçhûldür. İyi arkadaş rızıkdır. Kötü arkadaş, keder ve üzüntüdür. Akrabâyı ziyâret etmek hasenedir. Sıla-i rahmi kesmek musîbettir. Sabır kuvvettir. Cüret âcizliktir. Doğruluk kuvvettir. Yalan zayıflıktır. Mârifet doğruluktur. Akıl tecrübedir."

Horasan’da yetişen evliyânın meşhûrlarından Muhammed bin Hâmid Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “İnsanın kalbine nur yerleşince; dışı, âzâları, iyilik yapar ve iyiliği konuşur.”

Yine buyurdular ki: “Allahü teâlâya en yakın olan kimseler, fakirlerle bulunmaktan hoşlanan kimselerdir. Ebedî olanı, geçici olana tercih edenler ve kazâya rızâ gösterenlerdir.”

“Bir şeyi yapmaktan âciz kalırsan, bu âcizliğini, zayıflığını anlamaktan da âciz kalma.”

“Bir kimsenin bir müslümanı hor görmesi, îmân ve mârifet zayıflığındandır.”

Büyük âlim ve velî, hazret-i Ali'nin oğlu Muhammed bin Hanefiyye (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: "Allahü teâlânın rızâsı için olmayan her şey boştur, mânâsızdır."

"Kimin nefsi ıslâh olmuş ise, onun nezdinde dünyânın zerre kadar kıymeti yoktur."

"Allahü teâlâ, Cennet'i nefslerinize karşılık kıldı. Nefsinizi, Cennet dururken, başka şeylere satmayınız."

Tâbiîn devrinin meşhurlarından ve evliyânın büyüklerinden Muhammed bin Ka’b el-Kurezî  (rahmetullahi teâlâ aleyh) Ali bin Ebû Tâlib’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Allahü teâlâ şükür kapısını açıp, artırma kapısını kapamaz, duâ kapısını açıp duâları kabûl etme kapısını kapamaz, tövbe kapısını açıp mağfiret kapısını kapamaz.”

Muhammed bin Ka’b el-Kurezî hazretlerine; “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa, onu görür. Kim de zerre mikdarı şer işlemişse onu görür.” Meâlindeki (Zilzâl sûresi: 7-8) âyet-i kerîmesi sorulduğunda buyurdular ki: “Kâfir olan bir kimse hayırdan zerre miktarı bir iş yapsa karşılığını dünyâdan ayrılmadan önce kendisinde veya ehlinde veya malında bulur. Karşılığını dünyâda görmesi kendisi için bir hayır değildir.

Mümin kişi de şerden zerre miktarı bir iş yapsa, âhirete gitmeden onun cezâsını kendisinde, ehlinde ve malında görür. Böyle olması kendisi için şer değildir.”

Evliyânın meşhûrlarından ve büyük İslâm âlimi Muhammed Ma'sûm Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kulun ıslah olması, kalbinin ıslah olmasına bağlıdır. Fesâdı da kalbin fesâdına bağlıdır."

Müctehid âlim ve velîlerden Muhammed Şeybânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:

"Sâdık arkadaş, seni hayra teşvik edendir."

"Bir mecliste ilim ve irfân bulunmazsa, onun yerine, o mecliste nefsânî hisler bulunur."

"Kendi nefsini beğenmek kadar ahmaklık yoktur."

"Affetmek aklın zekâtıdır. Güzel ahlâk, kötü nesebi örter."

Evliyânın büyüklerinden Muhammed Zuğdân (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Zâlim ile arkadaşlık eden zâlimdir. Zîrâ zâlimle berâber bulunmak, Allahü teâlâdan gâfil olmak ve nefsinden râzı olmak hastalığını ortaya çıkarır. Hemen bunun arkasından da şeytan ile oturmak husûsu ortaya çıkar.”

Hindistan'ın büyük velîlerinden Muînüddîn-i Çeştî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Hakîkat ehli olmak için şu on şarta uymak lâzımdır: 1. Tam bir mârifete sâhip olup, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak. 2. Hiç kimseyi incitmemek ve hiç kimse hakkında kötülük düşünmemek. 3. Dâimâ hak yolu gösterip, insanlarla hep faydalı şeyler konuşmak. 4. Tevâzu sâhibi olmak. 5. Uzlet. 6. Bütün müslümanları iyi bilip,kendini herkesten aşağı görmek. 7. Rızâ, kadere râzı olmak ve teslimiyet. 8. Sabır ve tahammül. 9. Yanıp erimek, acz ve niyâz içinde olmak. 10. Kanâat ve tevekkül üzere olmak.

Tabiînden hadîs ve fıkıh âlimi, velî Mutarrif bin Abdullah (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Kalbin doğruluğu amellerin doğruluğu iledir. Amellerin doğruluğu da niyetin doğruluğu iledir.”

 “Beni medheden kimse ancak beni ve nefsimi küçültmüş olur.”

“Sâlih kalb; sâlih amel ile elde edilir. Sâlih amel de ancak niyyetin sâlih (doğru olmasıyla) ele geçer.

Evliyânın büyüklerinden Nesevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Harama düşerim korkusuyla mübahların çoğunu terk etmek, âhiret arzusunun anahtarıdır.”

“Gözünün gördüğü nîmetleri senden esirgemeyeni nasıl sevmezsin? Yine O’na uymadığın hâlde, O’nu sevdiğini nasıl iddiâ edersin?”

“Allahü teâlânın kulundan râzı olmasının alâmeti nedir?” diye sorulunca, buyurdu ki: “İbâdetlerin tatlı ve rahat, günahların zehir ve ağır gelmesidir.”

“Cömert, cömertliğini küçük görmedikçe ve onu kabûl edeni kendinden üstün görmedikçe sofi olamaz.”

Evliyânın büyüklerinden Nûreddîn Cerrâhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Aba giyinmiş birini görünce küçültücü bir nazarla bakma. Kibirle arkadaşlık eden sonunda kahredilmişler safında yer alır."

"Sen dünyâya gönül verme, aşk denizine dalarak lezzete kavuş. Hakk'ı tanımayanın, O'ndan uzak olacağını bil."

Tâbiînden velî ve büyük bir fakîh (İslâm Hukûku âlimi) Recâ bin Hayve (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak “Abdurrahmân bin Abdullah hazretleri şöyle anlattı: Bir gün vâz ve nasîhat ederken, Recâ bin Hayve; Adiy bin Adiy ve Ma’n bin Münzir’e dedi ki: “Bakınız! Herhangi bir işi yapıyorsunuz diyelim. Şâyet o işi yaparken Allahü teâlâya kavuşmak, içinizden geliyorsa o işe iyi sarılınız. Eğer içinizde hoşnutsuzluk ve tiksinti duyuyorsanız hemen o işi terk ediniz.”

Recâ bin Hayve buyurdular ki: “İnsan, ölümü hatırladığı müddetçe, hasedi, kıskançlığı terkeder.”

Evliyânın büyüklerinden Safiyyüddîn Erdebilî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Her şeyi yiyen, her şeyi konuşur. Her şeyi konuşan her şeyi yapar. Her şeyi yapan Cehennem'e gider.

Bir kimsenin başına musîbet gelirse, şükretmesi gerekir. Sabır ile şükür, insanın kemâlinin alâmetidir. Îmân iki parçadır. Yarısı sabır, yarısı şükürdür.

Tâbiîn devrinde Basra'da yetişen meşhûr hadîs ve fıkıh âlimlerinden ve velî Sâlih bin Beşîr el-Mürrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın sana istediğin şekilde lütuf ve ihsânda bulunmasını istiyorsan, kullarına O'nun istediği gibi davranman lâzımdır."

Velî, aklî ve naklî ilimlerde âlim Sarı Abdullah Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Akıllı kimse dünyâsının harâb olmasına aldırmaz, âhiretini mâmûr etmenin yollarını arar. Akılsız kimse ise, âhireti vîrân edip, dünyâsını mâmûr eder."

Büyük velîlerden Sehl bin Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Açlık için üç yer vardır. Tabiat açlığının yeri akıl, ölüm açlığının yeri fesad, şehvet açlığının yeri israftır. Birincisi düşünceyi yok eder, ikincisi fitneye, üçüncüsü israfa yol açar."

Tâbiînin büyük âlim ve evliyâsından Ebû Hâzım Seleme bin Dînâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Senin ihtiyâcını giderecek miktâr sana yetiyorsa, en asgarî maişet sana kâfidir. Eğer sana kâfi gelecek miktâr sana yetmiyorsa, o zaman dünyâda sana yetecek hiçbir şey yoktur."

Yine buyurdular ki: "Öldüğünde sana fayda vermeyecek her işi terk et. Böyle yaparsan, ne zaman ölürsen öl, zararda olmazsın"

Büyük ve meşhûr velîlerden Sırrî-yi Sekatî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dil, kalbin tercümânı, yüz kalbin aynasıdır. Kalbde gizli olan, yüzde meydana çıkar."

Yine buyurdular ki: "Bir kimse âmirine itâat ederse, emrindekiler de kendisine itâat eder."

Büyük velîlerden Süfyân-ı Sevrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Birisi sana gelip; "Sen ne mübârek bir zâtsın" dese, bir başkası da; "Sen ne kötü ve aşağı bir kimsesin" dese, sana birinci söz ikinci sözden daha hoş geliyorsa, anla ki fenâ bir kimsesin."

"Edeb öğrenilmeden ilim öğrenilmez."

"İlmine ve ameline güvenerek, bu hâliyle kendini din kardeşlerinden üstün zanneden kimsenin ilmi de ameli de zâyi olmuştur."

"Lüzumsuz yere konuşan zelil olur."

"Haram para ile sadaka veren, câmi yaptıran, hayrat yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi idrar ile yıkayan adama benzer ki, daha çok pislenir."

"Sende olmayan meziyetleri söyleyerek seni medheden kimse, hiç şüphe yok ki, sende olmayan günahı söyleyerek seni kötüler."

"Dîni ve îmânı hakkında, "Sonum ne olur?" diye söğüt yaprağı gibi titremiyen kimsenin, sonu tehlikelidir."

"Allahü teâlâdan korkmakta, emirlerini yapmakta, ibâdet etmekte ve O'nun yasak ettiklerinden sakınmakta İmâm-ı A'zam' dan daha üstün kimse görmedim."

Yine buyurdular ki: "Kişinin Allah'tan korkmak, haramlardan uzak durmak, şüphelilerden sakınmak ve sabırlı olmak gibi güzel huylara sâhib olması, ilmi, Allah rızâsı için öğrendiğinin alâmetidir."

"Allahü teâlâ, sevdiği bir kuluna hiçbir zaman düşman olmaz. Düşmanını da hiçbir zaman dost edinmez."

Tâbiînin büyüklerinden, meşhûr bir âlim ve velî Şa'bî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Din kardeşlerinin ayıplarını araştırıp bulan kimse, arkadaş edinemez."

"Dünyâda iyi bir şey bırakana, Allahü teâlâ ona âhirette daha hayırlısını verir."

Yine buyurdular ki: "İlmin süsü, ilim sâhibinin hilmidir (yumuşaklığıdır)."

"İlmi ehline veriniz, ehli olmayana vermeyiniz. Yoksa günaha girersiniz."

Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden olan Şâfi mezhebinin kurucusu ve evliyânın büyüklerinden İmâm-ı Şâfiî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Herkese akıllı denmez. Akıllı kimse, kendisini her türlü kötülükten koruyandır.

"Haksız sözleri tasdik eden, dalkavuk ve iki yüzlüdür."

"Sâdık dost, arkadaşının ayıplarını görünce ihtar eder, ifşâ etmez."

"Kendisine faydası olmayanın, başkasına da faydası yoktur."

Dünyâ işlerinde bir darlığa ve sıkıntıya düşen kimse, ibâdete yönelmelidir.

Hizmet edene, hizmet edilir.

 Bütün düşmanlıkların aslı, kötü kimseler ile dostluk etmek ve onlara iyilik yapmaktır.

İlim öğrenmek, nâfile ibâdetten üstündür.

Kendini bilmeyene ilim öğreten, ilmin hakkını zâyi etmiş olur. Lâyık olandan ilmi esirgeyen de, zulmetmiş olur.

Resûlullah'tan sallallahü aleyhi ve sellem sonra insanların en üstünü hazret-i Ebû Bekir, sonra hazret-i Ömer, sonra hazret-i Osman, sonra hazret-i Ali'dir. (r.anhüm)"

Kimin düşüncesi, arzusu, maksadı yemek içmek (dünyâ) ise; kıymeti, barsaklarından çıkardığı kazûrat kadardır.

Dünyâda en huzursuz kimse, kalbinde hased ve kin taşıyanlardır.

Başkalarını senin yanında çekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni çekiştirir.

Kanâatkâr olmak, rahatlığa kavuşturur.

Sırrını saklamasını bilen, işinin hâkimidir.

İmâm-ı Şâfiî hazretleri'nin rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden biri şudur: "Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünyâ ve âhiret iyilikleri verilmiştir. Yumuşaklıktan mahrûm olan kimse, dünyâ ve âhiret iyiliklerinden mahrûm olur."