ÖLÇÜ - 2
Irâk'ta yetişen evliyâdan
Bekâ bin Batû (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kendisinden daha
aşağı derecede olan birinin nasîhatini kabûllenmek, yüksek derecelerden birine
sâhib olmaya işârettir."
Mısır velîlerinden Bennân
el-Hammâl (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Başkalarının zarar
görmesine sevinen kişi, kurtuluşa kavuşamaz."
"Allahü teâlâyı tevhîd
edersen, husûsî ihsâna kavuşursun. Eğer doğru yolda olursan, seçilmişlerden
olursun. Eğer doğruyla yanlışı karıştırırsan cefâ çekersin.
"Allahü teâlâdan uzaklaşan
kimse, bâtıl yollara sapar."
"Kötülüklerden sakınan
cesâretli, hâin ise korkak olur. Kötülük yapan, kendini yalnız hisseder."
Peygamber efendimizin
arkadaşlarının yetiştirdiği âlim ve velîlerden Bilâl bin Sa'd (rahmetullahi
teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir insan kendisinin medhi yapıldığı zaman, bu medh
ve öğmeler kendisine iyi gelmiyorsa ne iyi... Ama bunları duyunca seviniyorsa
zarardadır."
Büyük velîlerden Bişr-i
Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Nâfileler
farzların terk edilmesine sebeb olduğu zaman, nâfileleri terk ediniz. İyiyi iyi
olarak kabul etmeyen, çirkini de çirkin olarak kabul etmez. İhtilâf ve ayrılıkla
birlikte îtilâf ve birleşme olmaz.
Biz nîmetler yüzünden değil,
nîmetlere karşı az şükrettiğimizden bu hâle geldik. Nitekim biz amelimizin
azlığından değil de amelde sıdk ve ihlâsımızın olmayışından bu hâle geldik. Yine
bizim uğradığımız musîbetler, günâhlarımızın çokluğundan değil, hayâmızın
azlığındandır, istiğfârımızın azlığından değil, vefâmızın azlığından ve süratle
günâhlara düşüşümüzdendir. Eğer biz derhâl günahlarımızın cezâsını görmüş
olsaydık bütün günâhları bırakırdık.
Ey kardeş! Bunu bil ve içini
dünyâ sevgisi ve şehvetinden temizle. Allahü teâlâyı çok zikret. Kalbini iyice
temizlediğin zaman, Allahü teâlâ seni hikmetle konuşturur ve sen zamânın bir
hakîmi olursun. Fakat dünyâ sevgisi ve şehveti ile birlikte hikmet sâhibi
olamazsın."
Talebelerine ve sevenlerine
verdiği muhtelif vâz ve nasîhatler sırasında buyurdukları ise şunlardır:
"İnsanlar arasında tanınmak
isteyen, âhiretin tadını alamaz."
"Şöhreti seven kimse,
Allah'tan korkmaz."
"Övülmekten hoşlanmak kadar
ahmaklık düşünülemez."
"Dünyâ ve âhirette elem ve
kederlerden kurtumak istiyenler, kötü ahlâk sâhipleriyle görüşmemelidir."
"Hüzün pâdişâhtır. Bir yere
yerleşince oraya başka bir şeyin yerleşmesine râzı olmaz."
"Ben, Muâfâ bin İmrân'dan
işittim. O da Süfyân-ı Sevrî'den şöyle dediğini işitmiş; insanları memnun etmek,
ulaşılamayan gâyedir."
Ehl-i beytten ve meşhûr
velîlerden İmâm-ı Câfer-i Sâdık (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
Bir kimse, kusûr, günah işlediği zaman utanmıyorsa, yaşlandığı zaman pişmanlık
duyup kötü işlerinden vazgeçmezse ve tenhâ bir yerde olduğu zaman Allahü
teâlâdan korkmazsa, onda hayır yoktur."
İmâm-ı Câfer-i Sâdık
hazretlerinin, rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden birisi şudur: Peygamber
efendimiz buyurdular ki: "Allahü teâlânın hidâyete kavuşturduğunu kimse
saptıramaz. Allahü teâlânın hidâyet vermediğini, kimse hidâyete erdiremez.
Sözlerin en iyisi, Allahü teâlânın kitâbıdır. Yolların en iyisi, Muhammed
aleyhisselâmın gösterdiği yoldur. İşlerin en kötüsü, bu yolda yapılan
değişikliklerdir. Bid'atlerin hepsi, dalâlettir, sapıklıktır."
Yine buyurdular ki: "İyilik
üç şeyle tamam olur:
1. O iyiliği yapmakta acele
etmek.
2. Yaptığı iyiliği gözünde
büyütmemek, dâimâ küçük görmek.
3. İyiliği yaparken, gizlice
yapmak."
"Üç şey vardır ki,
müslümanları çok aziz, şerefli eder:
1. Kendisine zulüm edeni
affetmek.
2. Kendisine bir şey
vermeyene iyilikte bulunmak.
3. Kendisini aramayanları,
arayıp hâllerini sormak."
Evliyânın meşhurlarından
Ebû Abdullah Seczî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İlmini, din
bilgisini doğru ve sağlam öğrenmeyenin işi, ameli doğru ve sağlam olmaz. Ameli
doğru olmayanın bedeni saf ve temiz olmaz ve kalbi temizlenmez. Kalbi temiz
olmayanın da niyeti temiz, doğru olmaz."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Ahmed el-Kalânisî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bizim
yolumuzun esâsı üçtür: İnsanlardan bir şey istememek, üzerimizde hakkı olanların
haklarını yerine getirmek, kendimizi kimseden üstün görmemek."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Ali Cürcânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bedbaht kişi,
unutulmuş günahlarını açığa vuran kimsedir."
"Kişinin saâdetinin ve
ibâdetlerin ona kolay gelmesinin alâmeti, bütün işlerinde sünnete uymak,
sâlihlerle sohbet etmek, dostlarına karşı güzel ahlâklı olmak, ilâhî mârifet ve
insanlara muhabbet ile bezenmek ve vakitlerini değerlendirmektir."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sırasında şöyle
buyurdular: "İnsanlara felâket şu üç yoldan gelir. Hasta tabiat ve mîzac,
alışkanlıklara sıkı bağlılık ve kötü arkadaşlık."
"Hasta tabiatla neyi
kasdediyorsun?" diye sorulunca; "Haram yemeyi kasdediyorum." buyurdu.
"Alışkanlıklara sıkı
bağlılık ile neyi kasdediyorsun?" diye sorulunca da; "Harama bakmayı ve gıybet
dinlemeyi kasdediyorum." buyurdu.
"İnsana felâket getiren kötü
arkadaşlıktan maksad nedir?" diye sorulunca da; "Nefiste şehvet coşunca ona
uymayı, yâni nefisle dostluk yapmayı." diye cevap verdi."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Bekr-i Dükkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: "Allahü
teâlâyı tanıyan kimse O'ndan ümîdini kesmez ve hep O'na ilticâ edip, sığınır.
O'nu unutan kimse de, mahlûklara ilticâ eder. Nefsinin kötülüklerini tanıyan
kimse, hiçbir amelini beğenmez, güzel ve kusursuz bilmez. Hep kendini kusurlu
bilir. Mümin bilerek hatâ yapmaz. Gaflet ile bir hatâ yaparsa, hemen hatâsını
düşünüp üzülür ve derhal tövbe istigfâr eder."
Evliyânın meşhurlarından
Ebû Bekr bin Sa'dân (rahmetullahi teâlâ aleyh) her hâlinde Allahü teâlâya
ümid bağlamış ve O'na tevekkül etmiş kimselerdendi. Vâz-ü nasîhatlarında dâimâ
sabır ve ümidi, yâni Allahü teâlâdan beklemeyi tavsiye ederdi. Buyurdu ki: "Allahü
teâlâdan ümid ettiği şeyler üzerine sabreden, O'nun fadl ve ihsânından ümid
kesmez. Kim bir şeyi kulağı ile dinlerse, o dinlediğini başkalarına anlatır. Kim
kalbi ile dinlerse, onu anlar ve kabûl eder. Kim işitip, öğrendiği ile amel
ederse, hidâyet bulur ve başkalarının hidâyete kavuşmasına sebep olur."
Dünyâda, Allahü teâlâdan
başka herşeyi maksad ve arzu etmekten uzaklaşmış olan Ebû Bekr bin Ebî Sa'dân,
herkese de Allahü teâlâdan başka her şeyden uzaklaşmayı tavsiye ederdi. Buyurdu
ki: "Nefsden gelen arzu ve maksadları bırakmak, Allahü teâlâya kavuşmağa
sebeptir."
Evliyânın meşhurlarından
Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Seni Allah'a
yaklaştıran şey, ihtiyacını O'ndan istemendir. Halka sevdiren şey de onlardan
bir şey istememendir."
"Sabahleyin insanlara bakar;
kimin helâl, kimin haram yediğini bilirim: Kim kalkar kalkmaz, boş lâf ve sövüp
saymakla dilini açarsa, o haram yemiştir. Kim ki, dilini Allahü teâlânın zikri
ve kelime-i tevhidle açar ve istiğfârla meşgûl ederse, o kişinin helâl yediğini
bilirim."
Yine buyurdu ki: "Akıllılara
tâbi ol, dünyâya düşkün olmayanlarla güzel geçin, câhillere karşı da sabırlı
ol!" Dâimâ seninle olması gereken beş şey vardır. Bunlar, Allah, nefis, şeytan,
dünyâ ve halktır. Eğer bunlara karşı şu beş şeyi tatbikte muvaffak olursan
saâdete erersin. Allahü teâlânın emirlerine itâat edip, yaptığı her şeyi beğenip
râzı olmak, nefse muhalif olup, şeytana düşman olmak, dünyâdan sakınmak, halka
karşı da şefkatle muâmele etmek lâzımdır."
"Halktan uzak durmadıkça
Hak'la berâberliği düşünme, dünyâ ile meşgûl olduğun müddetçe tefekkürü düşünme,
gönlünü makam ve mevki düşüncesinden temizlemedikçe de ilhâm ve hikmeti düşünme.
Çünkü bunlar birbirinin bulunduğu yerde bulunmazlar."
Büyük velîlerden Ebû
Câfer bin Sinan (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kişinin güzelliği
sözlerinin güzelliğinden, kişinin kemâli de işlerinin doğruluğundandır."
"Allahü teâlâdan başka her
şeyden yüz çeviren kimsenin, bu hâlinde doğru olmasının alâmeti; dünyâ ve başka
şeylerin kendisini hiç meşgul etmemesidir."
"Bildiği bir şeyi, nefsinden
bilip onu beğenen kimse, Allahü teâlânın beğenmediği bir şeyi sevmiş demektir."
"Israr ile devâm edilen
küçük bir günah, pişman olunmuş, tövbe edilmiş büyük bir günahtan daha büyüktür.
İhlâs ile yapılan az bir iyilik de, gösteriş için, kendini beğenerek, kibirle
yapılan çok iyilikten daha çoktur."
Büyük velîlerden Ebû Hafs
Haddâd en-Nişâbûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde; "Zamânın
fesâda varmasına şu üç topluluğun hareketi sebeb oldu: 1. İrfân sâhibi
olduklarını iddiâ edenlerin günah işlemesi. 2. Muhabbet ehli olduklarını
söyleyenlerin hıyâneti. 3. Allah yolunda olduklarını söyleyenlerin yalanı."
buyurdular.
Yine buyurdular ki:
"Üzerinde dâimâ Allahü teâlânın lütfunu gören kimsenin mahvolmayacağı ümid
edilir."
"İbâdet ve amel sâhibi için
en fazîletli şey, Allahü teâlânın huzûrundaki murâkabe hâlidir."
"Allahü teâlâya güvenip
kendini zengin bilmek ne hoştur. Bir nâmerde dayanıp kendini zengin bilmek ise
ne fenâdır."
"Kulluk, kulun zînetidir.
Kulluğu terkeden süsten mahrûm kalır."
"Zehir ölümün habercisi
olduğu gibi, günahlar da küfrün habercisidir."
Tâbiînin meşhurlarından ve
büyük velî, fıkıh âlimi Ebû İdrîs Havlânî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "Bir mescidde toplanmış insanlar arasında yanan bir ateş görmek,
orada âlim olmıyan birinin anlatmasını görmekten daha iyidir.
Büyük velî ve Mâlikî mezhebi
fıkıh âlimi Ebû Midyen Mağribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti
sırasında buyurdular ki: "İlim ganîmettir. Sükût kurtuluştur. Halktan bir şey
ummamak rahatlıktır. Zühd, dünyâya düşkün olmamak âfiyettir. Bir göz açıp
kapayacak kadar Allahü teâlâyı unutmak, O'nun verdiği emânete hıyânettir."
"Almayı, vermekten daha
tatlı gören, hal sâhibi olamaz."
"Fakirliğin kendine has bir
nûru vardır ve onu gizlediği müddetçe durur. Açığa vurunca, kaybolup gider."
"Allahü teâlânın emirlerini
yapıp, yasaklarından sakınmakla huzur bulmak, Cennet'tir. Bu halden yüz çevirmek
ateştir. Allahü teâlâya yakınlık, lezzettir. O'ndan ayrılmak, O'na karşı
yabancılık, ölümdür."
Yine buyurdular ki: "Hatâsı
olan kimsenin, bu hatâsını üzülerek, kalbinin kırık, boynunun bükük olması,
itâatkâr kimsenin, itâatına güvenerek kendini kıymetli sanmasından, kırıcı
hareket etmesinden hayırlıdır."
"Bir kimse halkı doğru yola
dâvet ettiği halde, kendisi bu yolda değilse, halkı fitneye düşürür."
"Normal insanların
bozulmasının alâmeti, âmirlerinin kendilerine zulmetmesiyle meydana çıkar. Büyük
zâtların, ileri gelen âlimlerin bozulmasının alâmeti de, dinde çeşitli
karışıklıkların ve fitnelerin ortaya çıkmasıdır."
"Sâlihlerin hizmetinde
bulunan kimse yükselir. Allahü teâlânın, kendisini, sâlihlere hürmet etmekten
mahrûm ettiği kimse, insanlardan gelen sıkıntılara mübtelâ olur."
"Yaratılmış olan bir şeye,
şehvet arzusu ile bakan kimse, o şeyden ibret alamaz ve o şeyden faydalanamaz."
Büyük velîlerden Ebû
Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Reddedilmemek için
Allahü teâlâya itâate devâm etmek, saâdetin; tövbesinin kabûl olunacağını
umarak, tövbe etme ümidiyle isyânda ısrar ve günaha devâm etmek, şekâvetin
alâmetidir."
"Üç şey düşmanlığa sebeb
olur: Mala tamahkârlık, insanların ikrâmlarına düşkünlük göstermek, insanların
göstereceği îtibâra önem vermek!"
"Korku, Allahü teâlânın
adâletinden; ümid ise lütfundandır."
Yine buyurdular ki: "Dünyâyı
sevmek, Allah sevgisini kalpten götürür. Allahü teâlâdan başkasından korkmak,
Allah korkusunu kalpten çıkarır; Allah'tan başkasından istemek, Allahü teâlâya
olan ümidi kalpten uzaklaştırır."
Zenginlerle sohbet ederken
azîz, fakirlerle sohbet ederken alçak gönüllü ol. Zenginlere karşı izzetli
davranman tevâzu, fakirlere karşı alçak gönüllü olman şereftir."
Büyük velîlerden Ebû
Osman Mağribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Başkalarının
halleriyle meşgul olan, kendi hâlini kaybeder."
"Her şey zıddı ile bilinir.
Bir şeyin zıddı bilinmezse, o şeyi tanımak mümkün değildir. İhlâs sâhipleri de,
ihlâsın zıddı olan riyâyı tanıyıp onu terkettikten sonra ihlâsı bilebilirler."
Horasan bölgesinin büyük
velîlerinden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi Ebû Türâb-ı Nahşebî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Şu dört şeyi dört yerde sarf edersen Cennet'i
kazanırsın: Uykuyu kabirde, rahatı sırat köprüsünde, iftiharı ve öğünmeyi
mîzânda, nefsin arzularını Cennet'te."
Tasavvuf büyüklerinden
Ebû Yâkûb Nehrecûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İnsanın
kazançlı olmasının esâsı, az yemek, az uyumak, az konuşmak ve nefsin arzu ve
isteklerini terketmektir."
Endülüste'te ve Mısır'da
yetişmiş olan büyük velîlerden Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî
(rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin üstünlüğünü, Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî
hazretleri bildirerek buyurdular ki: "Aralarında şu dört kimseden biri bulunan
bir topluluk helâk olmaz: İmâm, velî, sıddîk ve üstâd. Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî,
imâmdır."
Irak velîlerinin
büyüklerinden Ebü'l-Hasan Cûsukî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular
ki: "Sabır şecâat, yalan âcizlik, doğruluk kuvvettir."
Kendilerine “Silsile-i
aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin altıncısı olan Ebü'l-Hasan-ı Harkânî
(rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Nîmetlerin en iyisi, çalışarak
kazanılanıdır. Arkadaşların en iyisi, Allahü teâlâyı hatırlatandır. Kalblerin en
nurlusu, içinde mal sevgisi olmayandır."
"Dünyâda, âlimler ve âbidler
(ibâdet eden) çoktur. Ama, akşam ve sabah cenâb-ı Hakkın rızâsı üzere bulunmak
mühimdir."
"Kalblerin en nurlusu,
içinde Allahü teâlânın sevgisinden başka bir şey bulunmayandır. Amellerin en
iyisi, riyâdan uzak olan, yâni ihlâs üzere olanıdır."
"Siz Allahü teâlâdan
konuşurken, başka şeyden bahsedenle arkadaşlık etmeyiniz."
"Cennet'te Tûbâ ağacının
altında, Allahü teâlâdan bîhaber olarak bulunmaktansa, dünyâda bir diken
ağacının altında, dâimâ O'nu hatırlamayı daha çok arzu ederim."
"Resûlullah efendimizin
vârisi; O'nun işlerine uyan ve şerîatine tâbi olandır."
"Ömrüme bakınca, yetmiş üç
yıllık ibâdetlerimin hepsini, bir saatlik kadar kısa, günahlara bakınca da, Nûh
aleyhisselâmın ömrü kadar uzun gördüm."
"Dünyâ, peşinden koştuğun
sürede senin pâdişâhındır. Ondan yüz çevirince, sen ona sultan olursun."
"Allahü teâlâ, nasıl senden
vaktinden evvel namaz kılmanı istemiyorsa, sen de O'ndan, vaktinden önce rızık
isteme."
"Ulemâ; "Biz Peygamberin
vârisiyiz." diyor. Fakat Peygamberimizin vârisleri arasında biz de varız. Çünkü
O'nda olan şeylerin bâzısı bizde de var. Resûlullah efendimiz fakirliği
seçmişti. Biz de fakirliği tercih etmiş bulunuyoruz. O cömertti. Güzel bir
ahlâkı vardı. Hâinlik bilmezdi. Basîret sâhibiydi. Halkın rehberiydi. Aç gözlü
ve hırs sâhibi değildi. Hayır ve şerri Allahü teâlâdan bilirdi. Tabiatında yalan
ve kandırma diye bir şey yoktu. Zamânın esiri değildi. İnsanların korktuğu
şeyden korkmazdı. İnsanların güvendiği şeye güvenmezdi. Hiç gururlanmazdı. İşte
bunlar evliyânın sıfatlarıdır. Resûlullah efendimiz, ucu bucağı bulunmayan bir
umman idi. Eğer o ummandan bir damla ortaya çıksaydı, bütün âlem ve mahlûkât
şaşırır kalırdı. Sûfîlerin kervanı; Allahü teâlâ, Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm
sevgisinden ibârettir. Bu kervanda bulunan ve ruhları bunların ruhlarıyla
kaynaşan kimseye ne mutlu."
"Yol ikidir: Biri hidâyet,
öbürü dalâlet, sapıklık yoludur. Kuldan Allahü teâlâya giden yol dalâlet
yoludur. Allahü teâlâdan kula gelen yol ise hidâyet yoludur. Şimdi her kim
hidâyete erdim derse, o, hidâyete ermemiştir. Her kim beni hidâyete erdirdiler
derse, o, hidâyete ermiştir."
"Allahü teâlânın karşısında
şu üç şeyi muhâfaza etmek zordur: Hak ile iken sırrı, halk ile iken dili, amel
(iş, ibâdet) yaparken temizliği."
"Yakınların yakını, bizim
maksadımız olanın yanında uzak kalır. Ey kardeşim, suya daha yakın olan daha çok
batar; ateşe daha yakın olan, daha çok yanar.
"Ne zaman Allahü teâlânın
varlığına nazar etsem, kendi yokluğumu görürüm, ne zaman kendi varlığıma nazar
etsem, Allahü teâlânın varlığını görürüm."
"Şu iki kişinin çıkardıkları
fitneyi, şeytan bile çıkaramaz: Dünyâ hırsına sâhip âlim ve ilimden yoksun sûfî."
"Şâyet bir mümini ziyâret
edersen, hâsıl olan sevâbı, yüz adet kabûl edilmiş hac sevâbı ile değiştirmemen
lâzımdır. Çünkü bir mümini ziyâret için verilen sevap, fakirlere verilen yüz bin
altın sadakanın sevâbından daha fazladır. Bir mümin kardeşinizi ziyârete
gittiğinizde, Allahü teâlânın rahmetine kavuştuk diye îtikâd edin."
"İlimden en fazla nasîb
alan, onunla amel edendir. En fazîletli amel ise, üzerine farz olandır."
"Dilini, Allahü teâlâdan
başkası hakkında konuşmamak için mühürle! Kalbini, Allahü teâlâdan başkasını
düşünmemek için mühürle! İhlâssız bir iş yapmaman ve helâl olmayan bir şeyi
yememen için de, davranışlarına, dudaklarına ve dişlerine aynı şekilde mühür
vur!"
"Bir mümin kardeşini
sabahtan akşama kadar incitmeyen kimse, o gün akşama kadar Peygamber efendimizle
yaşamış olur. Eğer bir mümin kardeşini incitirse, Allahü teâlâ onun o günkü
ibâdetini kabûl etmez."
"Allahü teâlâ kuluna,
îmândan sonra temiz yürek ve doğru dilden daha büyük hiçbir şey ihsân
etmemiştir."
"Çok ağlayınız, az gülünüz;
çok susunuz, az konuşunuz. Çok veriniz, az yiyiniz; çok uyanık olunuz, az
uyuyunuz."
"İnsanoğlu, şu üç şeyle
sürekli olarak tâatı yaparsa, sorgusuz suâlsiz Cennet'e gidebilir: Kalb, nefs ve
dil."
Kuzey Afrika'da yetişen
büyük velîlerden Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "Şu üç şey bir insanda mevcut olursa, ona ilmin aslâ bir faydası
olmaz: 1) Dünyânın faydasız şeylerine aşırı bağlılık. 2) Âhireti hatırdan
çıkarmak. 3) Fakir olmaktan korkmak."
Yine buyurdu ki: "İki iyilik
vardır ki, onlar bulunduğu sürece, çok da olsa kötülüklerin zarârı dokunmaz.
Biri cenâb-ı Hakk'ın kazâ ve kaderine râzı olmak, diğeri Allahü teâlânın
kullarına iyi muâmele etmek."
Hindistan'ın büyük
velîlerinden Ebü'l-Hayr Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Bedenin sıhhati şu üç şeye bağlıdır: İyi gıdâ, vücutta bozuk zararlı bir madde
bulunmaması ve zararlı şeylerden uzak durmak. Kalbin sıhhati ise şunlara
bağlıdır: 1) Sâlih amel; kalbin ve rûhun gıdâsıdır. 2) Kin, kibir gibi kötü
ahlâktan sakınmak; bunlar bedendeki bozuk maddeler gibidir.3) Günahlardan
sakınmak."
|