CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

ÖLÇÜ - 2

Irâk'ta yetişen evliyâdan Bekâ bin Batû (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kendisinden daha aşağı derecede olan birinin nasîhatini kabûllenmek, yüksek derecelerden birine sâhib olmaya işârettir."

Mısır velîlerinden Bennân el-Hammâl (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Başkalarının zarar görmesine sevinen kişi, kurtuluşa kavuşamaz."

"Allahü teâlâyı tevhîd edersen, husûsî ihsâna kavuşursun. Eğer doğru yolda olursan, seçilmişlerden olursun. Eğer doğruyla yanlışı karıştırırsan cefâ çekersin.

"Allahü teâlâdan uzaklaşan kimse, bâtıl yollara sapar."

"Kötülüklerden sakınan cesâretli, hâin ise korkak olur. Kötülük yapan, kendini yalnız hisseder."

Peygamber efendimizin arkadaşlarının yetiştirdiği âlim ve velîlerden Bilâl bin Sa'd (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir insan kendisinin medhi yapıldığı zaman, bu medh ve öğmeler kendisine iyi gelmiyorsa ne iyi... Ama bunları duyunca seviniyorsa zarardadır."

Büyük velîlerden Bişr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Nâfileler farzların terk edilmesine sebeb olduğu zaman, nâfileleri terk ediniz. İyiyi iyi olarak kabul etmeyen, çirkini de çirkin olarak kabul etmez. İhtilâf ve ayrılıkla birlikte îtilâf ve birleşme olmaz.

Biz nîmetler yüzünden değil, nîmetlere karşı az şükrettiğimizden bu hâle geldik. Nitekim biz amelimizin azlığından değil de amelde sıdk ve ihlâsımızın olmayışından bu hâle geldik. Yine bizim uğradığımız musîbetler, günâhlarımızın çokluğundan değil, hayâmızın azlığındandır, istiğfârımızın azlığından değil, vefâmızın azlığından ve süratle günâhlara düşüşümüzdendir. Eğer biz derhâl günahlarımızın cezâsını görmüş olsaydık bütün günâhları bırakırdık.

Ey kardeş! Bunu bil ve içini dünyâ sevgisi ve şehvetinden temizle. Allahü teâlâyı çok zikret. Kalbini iyice temizlediğin zaman, Allahü teâlâ seni hikmetle konuşturur ve sen zamânın bir hakîmi olursun. Fakat dünyâ sevgisi ve şehveti ile birlikte hikmet sâhibi olamazsın."

Talebelerine ve sevenlerine verdiği muhtelif vâz ve nasîhatler sırasında buyurdukları ise şunlardır:

"İnsanlar arasında tanınmak isteyen, âhiretin tadını alamaz."

"Şöhreti seven kimse, Allah'tan korkmaz."

"Övülmekten hoşlanmak kadar ahmaklık düşünülemez."

"Dünyâ ve âhirette elem ve kederlerden kurtumak istiyenler, kötü ahlâk sâhipleriyle görüşmemelidir."

"Hüzün pâdişâhtır. Bir yere yerleşince oraya başka bir şeyin yerleşmesine râzı olmaz."

"Ben, Muâfâ bin İmrân'dan işittim. O da Süfyân-ı Sevrî'den şöyle dediğini işitmiş; insanları memnun etmek, ulaşılamayan gâyedir."

Ehl-i beytten ve meşhûr velîlerden İmâm-ı Câfer-i Sâdık (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Bir kimse, kusûr, günah işlediği zaman utanmıyorsa, yaşlandığı zaman pişmanlık duyup kötü işlerinden vazgeçmezse ve tenhâ bir yerde olduğu zaman Allahü teâlâdan korkmazsa, onda hayır yoktur."

İmâm-ı Câfer-i Sâdık hazretlerinin, rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden birisi şudur: Peygamber efendimiz buyurdular ki: "Allahü teâlânın hidâyete kavuşturduğunu kimse saptıramaz. Allahü teâlânın hidâyet vermediğini, kimse hidâyete erdiremez. Sözlerin en iyisi, Allahü teâlânın kitâbıdır. Yolların en iyisi, Muhammed aleyhisselâmın gösterdiği yoldur. İşlerin en kötüsü, bu yolda yapılan değişikliklerdir. Bid'atlerin hepsi, dalâlettir, sapıklıktır."

Yine buyurdular ki: "İyilik üç şeyle tamam olur:

1. O iyiliği yapmakta acele etmek.

2. Yaptığı iyiliği gözünde büyütmemek, dâimâ küçük görmek.

3. İyiliği yaparken, gizlice yapmak."

"Üç şey vardır ki, müslümanları çok aziz, şerefli eder:

1. Kendisine zulüm edeni affetmek.

2. Kendisine bir şey vermeyene iyilikte bulunmak.

3. Kendisini aramayanları, arayıp hâllerini sormak."

Evliyânın meşhurlarından Ebû Abdullah Seczî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İlmini, din bilgisini doğru ve sağlam öğrenmeyenin işi, ameli doğru ve sağlam olmaz. Ameli doğru olmayanın bedeni saf ve temiz olmaz ve kalbi temizlenmez. Kalbi temiz olmayanın da niyeti temiz, doğru olmaz."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Ahmed el-Kalânisî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bizim yolumuzun esâsı üçtür: İnsanlardan bir şey istememek, üzerimizde hakkı olanların haklarını yerine getirmek, kendimizi kimseden üstün görmemek."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Ali Cürcânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bedbaht kişi, unutulmuş günahlarını açığa vuran kimsedir."

"Kişinin saâdetinin ve ibâdetlerin ona kolay gelmesinin alâmeti, bütün işlerinde sünnete uymak, sâlihlerle sohbet etmek, dostlarına karşı güzel ahlâklı olmak, ilâhî mârifet ve insanlara muhabbet ile bezenmek ve vakitlerini değerlendirmektir."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sırasında şöyle buyurdular: "İnsanlara felâket şu üç yoldan gelir. Hasta tabiat ve mîzac, alışkanlıklara sıkı bağlılık ve kötü arkadaşlık."

"Hasta tabiatla neyi kasdediyorsun?" diye sorulunca; "Haram yemeyi kasdediyorum." buyurdu.

"Alışkanlıklara sıkı bağlılık ile neyi kasdediyorsun?" diye sorulunca da; "Harama bakmayı ve gıybet dinlemeyi kasdediyorum." buyurdu.

"İnsana felâket getiren kötü arkadaşlıktan maksad nedir?" diye sorulunca da; "Nefiste şehvet coşunca ona uymayı, yâni nefisle dostluk yapmayı." diye cevap verdi."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Bekr-i Dükkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: "Allahü teâlâyı tanıyan kimse O'ndan ümîdini kesmez ve hep O'na ilticâ edip, sığınır. O'nu unutan kimse de, mahlûklara ilticâ eder. Nefsinin kötülüklerini tanıyan kimse, hiçbir amelini beğenmez, güzel ve kusursuz bilmez. Hep kendini kusurlu bilir. Mümin bilerek hatâ yapmaz. Gaflet ile bir hatâ yaparsa, hemen hatâsını düşünüp üzülür ve derhal tövbe istigfâr eder."

Evliyânın meşhurlarından Ebû Bekr bin Sa'dân (rahmetullahi teâlâ aleyh) her hâlinde Allahü teâlâya ümid bağlamış ve O'na tevekkül etmiş kimselerdendi. Vâz-ü nasîhatlarında dâimâ sabır ve ümidi, yâni Allahü teâlâdan beklemeyi tavsiye ederdi. Buyurdu ki: "Allahü teâlâdan ümid ettiği şeyler üzerine sabreden, O'nun fadl ve ihsânından ümid kesmez. Kim bir şeyi kulağı ile dinlerse, o dinlediğini başkalarına anlatır. Kim kalbi ile dinlerse, onu anlar ve kabûl eder. Kim işitip, öğrendiği ile amel ederse, hidâyet bulur ve başkalarının hidâyete kavuşmasına sebep olur."

Dünyâda, Allahü teâlâdan başka herşeyi maksad ve arzu etmekten uzaklaşmış olan Ebû Bekr bin Ebî Sa'dân, herkese de Allahü teâlâdan başka her şeyden uzaklaşmayı tavsiye ederdi. Buyurdu ki: "Nefsden gelen arzu ve maksadları bırakmak, Allahü teâlâya kavuşmağa sebeptir."

Evliyânın meşhurlarından Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Seni Allah'a yaklaştıran şey, ihtiyacını O'ndan istemendir. Halka sevdiren şey de onlardan bir şey istememendir."

"Sabahleyin insanlara bakar; kimin helâl, kimin haram yediğini bilirim: Kim kalkar kalkmaz, boş lâf ve sövüp saymakla dilini açarsa, o haram yemiştir. Kim ki, dilini Allahü teâlânın zikri ve kelime-i tevhidle açar ve istiğfârla meşgûl ederse, o kişinin helâl yediğini bilirim."

Yine buyurdu ki: "Akıllılara tâbi ol, dünyâya düşkün olmayanlarla güzel geçin, câhillere karşı da sabırlı ol!" Dâimâ seninle olması gereken beş şey vardır. Bunlar, Allah, nefis, şeytan, dünyâ ve halktır. Eğer bunlara karşı şu beş şeyi tatbikte muvaffak olursan saâdete erersin. Allahü teâlânın emirlerine itâat edip, yaptığı her şeyi beğenip râzı olmak, nefse muhalif olup, şeytana düşman olmak, dünyâdan sakınmak, halka karşı da şefkatle muâmele etmek lâzımdır."

"Halktan uzak durmadıkça Hak'la berâberliği düşünme, dünyâ ile meşgûl olduğun müddetçe tefekkürü düşünme, gönlünü makam ve mevki düşüncesinden temizlemedikçe de ilhâm ve hikmeti düşünme. Çünkü bunlar birbirinin bulunduğu yerde bulunmazlar."

Büyük velîlerden Ebû Câfer bin Sinan (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kişinin güzelliği sözlerinin güzelliğinden, kişinin kemâli de işlerinin doğruluğundandır."

"Allahü teâlâdan başka her şeyden yüz çeviren kimsenin, bu hâlinde doğru olmasının alâmeti; dünyâ ve başka şeylerin kendisini hiç meşgul etmemesidir."

"Bildiği bir şeyi, nefsinden bilip onu beğenen kimse, Allahü teâlânın beğenmediği bir şeyi sevmiş demektir."

"Israr ile devâm edilen küçük bir günah, pişman olunmuş, tövbe edilmiş büyük bir günahtan daha büyüktür. İhlâs ile yapılan az bir iyilik de, gösteriş için, kendini beğenerek, kibirle yapılan çok iyilikten daha çoktur."

Büyük velîlerden Ebû Hafs Haddâd en-Nişâbûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde; "Zamânın fesâda varmasına şu üç topluluğun hareketi sebeb oldu: 1. İrfân sâhibi olduklarını iddiâ edenlerin günah işlemesi. 2. Muhabbet ehli olduklarını söyleyenlerin hıyâneti. 3. Allah yolunda olduklarını söyleyenlerin yalanı." buyurdular.

Yine buyurdular ki: "Üzerinde dâimâ Allahü teâlânın lütfunu gören kimsenin mahvolmayacağı ümid edilir."

"İbâdet ve amel sâhibi için en fazîletli şey, Allahü teâlânın huzûrundaki murâkabe hâlidir."

"Allahü teâlâya güvenip kendini zengin bilmek ne hoştur. Bir nâmerde dayanıp kendini zengin bilmek ise ne fenâdır."

"Kulluk, kulun zînetidir. Kulluğu terkeden süsten mahrûm kalır."

"Zehir ölümün habercisi olduğu gibi, günahlar da küfrün habercisidir."

Tâbiînin meşhurlarından ve büyük velî, fıkıh âlimi Ebû İdrîs Havlânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir mescidde toplanmış insanlar arasında yanan bir ateş görmek, orada âlim olmıyan birinin anlatmasını görmekten daha iyidir.

Büyük velî ve Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi Ebû Midyen Mağribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sırasında buyurdular ki: "İlim ganîmettir. Sükût kurtuluştur. Halktan bir şey ummamak rahatlıktır. Zühd, dünyâya düşkün olmamak âfiyettir. Bir göz açıp kapayacak kadar Allahü teâlâyı unutmak, O'nun verdiği emânete hıyânettir."

"Almayı, vermekten daha tatlı gören, hal sâhibi olamaz."

"Fakirliğin kendine has bir nûru vardır ve onu gizlediği müddetçe durur. Açığa vurunca, kaybolup gider."

"Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından sakınmakla huzur bulmak, Cennet'tir. Bu halden yüz çevirmek ateştir. Allahü teâlâya yakınlık, lezzettir. O'ndan ayrılmak, O'na karşı yabancılık, ölümdür."

Yine buyurdular ki: "Hatâsı olan kimsenin, bu hatâsını üzülerek, kalbinin kırık, boynunun bükük olması, itâatkâr kimsenin, itâatına güvenerek kendini kıymetli sanmasından, kırıcı hareket etmesinden hayırlıdır."

"Bir kimse halkı doğru yola dâvet ettiği halde, kendisi bu yolda değilse, halkı fitneye düşürür."

"Normal insanların bozulmasının alâmeti, âmirlerinin kendilerine zulmetmesiyle meydana çıkar. Büyük zâtların, ileri gelen âlimlerin bozulmasının alâmeti de, dinde çeşitli karışıklıkların ve fitnelerin ortaya çıkmasıdır."

 "Sâlihlerin hizmetinde bulunan kimse yükselir. Allahü teâlânın, kendisini, sâlihlere hürmet etmekten mahrûm ettiği kimse, insanlardan gelen sıkıntılara mübtelâ olur."

"Yaratılmış olan bir şeye, şehvet arzusu ile bakan kimse, o şeyden ibret alamaz ve o şeyden faydalanamaz."

Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Reddedilmemek için Allahü teâlâya itâate devâm etmek, saâdetin; tövbesinin kabûl olunacağını umarak, tövbe etme ümidiyle isyânda ısrar ve günaha devâm etmek, şekâvetin alâmetidir."

"Üç şey düşmanlığa sebeb olur: Mala tamahkârlık, insanların ikrâmlarına düşkünlük göstermek, insanların göstereceği îtibâra önem vermek!"

"Korku, Allahü teâlânın adâletinden; ümid ise lütfundandır."

Yine buyurdular ki: "Dünyâyı sevmek, Allah sevgisini kalpten götürür. Allahü teâlâdan başkasından korkmak, Allah korkusunu kalpten çıkarır; Allah'tan başkasından istemek, Allahü teâlâya olan ümidi kalpten uzaklaştırır."

Zenginlerle sohbet ederken azîz, fakirlerle sohbet ederken alçak gönüllü ol. Zenginlere karşı izzetli davranman tevâzu, fakirlere karşı alçak gönüllü olman şereftir."

Büyük velîlerden Ebû Osman Mağribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Başkalarının halleriyle meşgul olan, kendi hâlini kaybeder."

"Her şey zıddı ile bilinir. Bir şeyin zıddı bilinmezse, o şeyi tanımak mümkün değildir. İhlâs sâhipleri de, ihlâsın zıddı olan riyâyı tanıyıp onu terkettikten sonra ihlâsı bilebilirler."

Horasan bölgesinin büyük velîlerinden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi Ebû Türâb-ı Nahşebî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Şu dört şeyi dört yerde sarf edersen Cennet'i kazanırsın: Uykuyu kabirde, rahatı sırat köprüsünde, iftiharı ve öğünmeyi mîzânda, nefsin arzularını Cennet'te."

Tasavvuf büyüklerinden Ebû Yâkûb Nehrecûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İnsanın kazançlı olmasının esâsı, az yemek, az uyumak, az konuşmak ve nefsin arzu ve isteklerini terketmektir."

Endülüste'te ve Mısır'da yetişmiş olan büyük velîlerden Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin üstünlüğünü, Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî hazretleri bildirerek buyurdular ki: "Aralarında şu dört kimseden biri bulunan bir topluluk helâk olmaz: İmâm, velî, sıddîk ve üstâd. Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî, imâmdır."

Irak velîlerinin büyüklerinden Ebü'l-Hasan Cûsukî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Sabır şecâat, yalan âcizlik, doğruluk kuvvettir."

Kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin altıncısı olan Ebü'l-Hasan-ı Harkânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Nîmetlerin en iyisi, çalışarak kazanılanıdır. Arkadaşların en iyisi, Allahü teâlâyı hatırlatandır. Kalblerin en nurlusu, içinde mal sevgisi olmayandır."

"Dünyâda, âlimler ve âbidler (ibâdet eden) çoktur. Ama, akşam ve sabah cenâb-ı Hakkın rızâsı üzere bulunmak mühimdir."

"Kalblerin en nurlusu, içinde Allahü teâlânın sevgisinden başka bir şey bulunmayandır. Amellerin en iyisi, riyâdan uzak olan, yâni ihlâs üzere olanıdır."

"Siz Allahü teâlâdan konuşurken, başka şeyden bahsedenle arkadaşlık etmeyiniz."

"Cennet'te Tûbâ ağacının altında, Allahü teâlâdan bîhaber olarak bulunmaktansa, dünyâda bir diken ağacının altında, dâimâ O'nu hatırlamayı daha çok arzu ederim."

"Resûlullah efendimizin vârisi; O'nun işlerine uyan ve şerîatine tâbi olandır."

"Ömrüme bakınca, yetmiş üç yıllık ibâdetlerimin hepsini, bir saatlik kadar kısa, günahlara bakınca da, Nûh aleyhisselâmın ömrü kadar uzun gördüm."

"Dünyâ, peşinden koştuğun sürede senin pâdişâhındır. Ondan yüz çevirince, sen ona sultan olursun."

"Allahü teâlâ, nasıl senden vaktinden evvel namaz kılmanı istemiyorsa, sen de O'ndan, vaktinden önce rızık isteme."

"Ulemâ; "Biz Peygamberin vârisiyiz." diyor. Fakat Peygamberimizin vârisleri arasında biz de varız. Çünkü O'nda olan şeylerin bâzısı bizde de var. Resûlullah efendimiz fakirliği seçmişti. Biz de fakirliği tercih etmiş bulunuyoruz. O cömertti. Güzel bir ahlâkı vardı. Hâinlik bilmezdi. Basîret sâhibiydi. Halkın rehberiydi. Aç gözlü ve hırs sâhibi değildi. Hayır ve şerri Allahü teâlâdan bilirdi. Tabiatında yalan ve kandırma diye bir şey yoktu. Zamânın esiri değildi. İnsanların korktuğu şeyden korkmazdı. İnsanların güvendiği şeye güvenmezdi. Hiç gururlanmazdı. İşte bunlar evliyânın sıfatlarıdır. Resûlullah efendimiz, ucu bucağı bulunmayan bir umman idi. Eğer o ummandan bir damla ortaya çıksaydı, bütün âlem ve mahlûkât şaşırır kalırdı. Sûfîlerin kervanı; Allahü teâlâ, Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm sevgisinden ibârettir. Bu kervanda bulunan ve ruhları bunların ruhlarıyla kaynaşan kimseye ne mutlu."

"Yol ikidir: Biri hidâyet, öbürü dalâlet, sapıklık yoludur. Kuldan Allahü teâlâya giden yol dalâlet yoludur. Allahü teâlâdan kula gelen yol ise hidâyet yoludur. Şimdi her kim hidâyete erdim derse, o, hidâyete ermemiştir. Her kim beni hidâyete erdirdiler derse, o, hidâyete ermiştir."

"Allahü teâlânın karşısında şu üç şeyi muhâfaza etmek zordur: Hak ile iken sırrı, halk ile iken dili, amel (iş, ibâdet) yaparken temizliği."

"Yakınların yakını, bizim maksadımız olanın yanında uzak kalır. Ey kardeşim, suya daha yakın olan daha çok batar; ateşe daha yakın olan, daha çok yanar.

"Ne zaman Allahü teâlânın varlığına nazar etsem, kendi yokluğumu görürüm, ne zaman kendi varlığıma nazar etsem, Allahü teâlânın varlığını görürüm."

"Şu iki kişinin çıkardıkları fitneyi, şeytan bile çıkaramaz: Dünyâ hırsına sâhip âlim ve ilimden yoksun sûfî."

"Şâyet bir mümini ziyâret edersen, hâsıl olan sevâbı, yüz adet kabûl edilmiş hac sevâbı ile değiştirmemen lâzımdır. Çünkü bir mümini ziyâret için verilen sevap, fakirlere verilen yüz bin altın sadakanın sevâbından daha fazladır. Bir mümin kardeşinizi ziyârete gittiğinizde, Allahü teâlânın rahmetine kavuştuk diye îtikâd edin."

"İlimden en fazla nasîb alan, onunla amel edendir. En fazîletli amel ise, üzerine farz olandır."

"Dilini, Allahü teâlâdan başkası hakkında konuşmamak için mühürle! Kalbini, Allahü teâlâdan başkasını düşünmemek için mühürle! İhlâssız bir iş yapmaman ve helâl olmayan bir şeyi yememen için de, davranışlarına, dudaklarına ve dişlerine aynı şekilde mühür vur!"

"Bir mümin kardeşini sabahtan akşama kadar incitmeyen kimse, o gün akşama kadar Peygamber efendimizle yaşamış olur. Eğer bir mümin kardeşini incitirse, Allahü teâlâ onun o günkü ibâdetini kabûl etmez."

"Allahü teâlâ kuluna, îmândan sonra temiz yürek ve doğru dilden daha büyük hiçbir şey ihsân etmemiştir."

"Çok ağlayınız, az gülünüz; çok susunuz, az konuşunuz. Çok veriniz, az yiyiniz; çok uyanık olunuz, az uyuyunuz."

"İnsanoğlu, şu üç şeyle sürekli olarak tâatı yaparsa, sorgusuz suâlsiz Cennet'e gidebilir: Kalb, nefs ve dil."

Kuzey Afrika'da yetişen büyük velîlerden Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Şu üç şey bir insanda mevcut olursa, ona ilmin aslâ bir faydası olmaz: 1) Dünyânın faydasız şeylerine aşırı bağlılık. 2) Âhireti hatırdan çıkarmak. 3) Fakir olmaktan korkmak."

Yine buyurdu ki: "İki iyilik vardır ki, onlar bulunduğu sürece, çok da olsa kötülüklerin zarârı dokunmaz. Biri cenâb-ı Hakk'ın kazâ ve kaderine râzı olmak, diğeri Allahü teâlânın kullarına iyi muâmele etmek."

Hindistan'ın büyük velîlerinden Ebü'l-Hayr Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bedenin sıhhati şu üç şeye bağlıdır: İyi gıdâ, vücutta bozuk zararlı bir madde bulunmaması ve zararlı şeylerden uzak durmak. Kalbin sıhhati ise şunlara bağlıdır: 1) Sâlih amel; kalbin ve rûhun gıdâsıdır. 2) Kin, kibir gibi kötü ahlâktan sakınmak; bunlar bedendeki bozuk maddeler gibidir.3) Günahlardan sakınmak."