CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

NASÎHAT - 11

Evliyânın büyüklerinden İbn-i Atâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Nefsini tanımayan, âriflerin meclisinde bulunsun. Hikmet nûru ile aydınlanmak isteyen ise, ilim ve hikmet sâhiplerinin meclisinde bulunsun."

Tâbiînden, meşhur hadîs âlimi ve veli İbn-i Muhayrız (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Hayırlı şeyler gördüğünüz zaman Allahü teâlâya hamd ediniz. Bir münker gördüğünüz zaman hemen hiç vakit kaybetmeden Allahü teâlâdan bu belânın ümmet-i Muhammed'den kaldırılmasını isteyiniz."

Büyük velîlerden İbn-i Nüceyd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, "Bana nasîhat et." diyen birisine buyurdular ki: "İlim ile meşgûl ol. Bütün müslümanlara hürmet et. Günlerini boş geçirme. İnsanların arasında garib ol. İlim ve müslümanlara hürmet ile meşgûl olman, Allahü teâlânın emirlerinden sana bir hissedir."

Anadolu'da yetişen büyük velîlerden İsmâil Hakkı Bursevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Bursa'ya gittikten bir süre sonra hocası tarafından Üsküp şehrine gönderildi. Burada insanlara vâz ve nasîhatta bulunmaya başladı. Bu sırada hocasının şu mektubu ile talebe yetiştirmeye başladı: "Oğlum Şeyh İsmâil Efendi! Aklen ve dînen, güzel ve beğenilmiş olan şeyleri yapmalarını halka söyle. Kötü ve beğenilmeyen şeyleri yapmaktan onları men et. Kalem sûresinin kırk sekizinci âyetinde yer alan hitâba hazır ol. Sabırlı ol, şükür edici ol. Gecelerinde ibâdet et. Gündüzleri oruç tut. Muttakî ol. Kötü zanna sebep olacak, töhmet altında bırakacak yerlerden sakın. Şâyet böyle yerlere dâvet olsan bile gitme. Nasıl olursa olsun halkı ilme ve amele dâvet eyle. Onları îtikâdî ve amelî yönden terbiye eyle. Yanında bulundukları ve bulunmadıkları zaman onlar hakkında iyi konuş. Ne şekilde olursa olsun kendi varlığını ortaya koyma." On sene Üsküp'de kalan İsmâil Hakkı Efendi, H.1096 senesinde yine hocasının emriyle Tekfur Dağı yoluyla Bursa'ya gitti.

Anadolu'da yaşayan evliyânın ve âlimlerin büyüklerinden İbrâhim Hakkı Erzurûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin, kızı Hanîfe Hâtuna nasihat olarak yazdığı bir şiir şöyledir:

 

EY CÂN

 

Gönülden çün dile vardır yol ey cân,

Mülâyim söyle, şîrîn söz bul ey cân,

Acı söz deme, hilm ile dol ey cân,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Namazlarını vaktinde edâ et,

Hem ehlinin her sözün tut, devlete yet,

Ne yol kim gösterirse ol yola git,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Büyüğünle her işte meşveret kıl,

Ki aklına uyan pişmân olur bil,

Sözün tut görme sen, bir işi müşkil,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Büyüğündür azîz ana niyât et,

Sakın nâz etme hizmetli firâz et,

Sözün az et hemîşe ketm-i râz et,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Sakın nâmahreme, sen de ba'îd ol,

Hemen ehlin safâsiyle sa'îd ol,

Murâdın terk edip söz tut reşîd ol,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Dilin hıfz eyle, gıybet etme ey yâr,

Ve yıkma bir gönül bir sözle zinhâr,

Sen etme sırr-ı nâsı nâsa izhâr,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Güzel sözlerle tatyîb-i kulûb et,

Sükût u samt ile setr-i uyûb et,

Yeterse kudretin keşf-i kürûb et,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Kula hizmetdir Allah'a ibâdet,

Kusûrun afvdır hakka riâyet,

Hudâ'nın lütfudur sabr u kanâat,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Seni Allah lütfundan yaratmış,

Sana lütfuyla Cennet'te yer etmiş,

Dahı dünyâda halka server etmiş,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Güzel Allah senden râzı olsun,

Güleç yüzün görenler zevki bulsun,

Sözünden her gönül lezzetle dolsun,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Çün Allah'ı seversin bil ki ol hem,

Seni sevmiştir ey cân senden erham,

Sen ey mahbûb-ı Hak ol şâd u hurrem,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Sakın bir kimseyi incitme, sövme,

Ve sen bir kimseden incinme, dövme

Dahî sen kendini sohbetde övme,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Hanîfe Hanımın atası Hakkı,

Der ey kızım hemen Kur'ânı oku,

Seninle bile bil her hâlde Hakk'ı,

Güleç yüzlü, güzel sözlü ol ey cân.

 

Tâbiînin tanınmışlarından ve evliyânın büyüklerinden Ka'b-ül-Ahbâr (rahmetullahi teâlâ aleyh)  buyurdular ki: "Kim, âhiret şerefine kavuşmak isterse, Allahü teâlânın büyüklüğünü ve kudretini tefekkür etsin (düşünsün). Böyle yaparsa âlim olur. Günlük rızkına râzı olursa başkasına ihtiyaç duymaz. Hatâlarını hatırlayıp, düşündüğü zaman, çok ağlasın, Cehennem denizlerini söndürür."

Edirne velîlerinden ve Rufâî tarîkatı büyüklerinden Kabûlî Mustafa Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisinden nasihat isteyenlere; "Dostlar! Her şey Rabbin sevgisinden var oldu. O vara hizmet, O büyük yâre hizmettir." buyurdular.

Yine buyurdular ki: "Kim olursa olsun, eliniz, ayağınız tutarken, gücünüzle hayra hizmet edin. Gücünüz yoksa, güler yüz ve tatlı dille gönül alıcı olun. Onu da yapamazsanız kalbinizden iyilik dileyin. Rabbin sevdiklerine hizmet, Allahü teâlâya ibâdettir."

Medîne-i münevverede yaşayan âlim ve velîlerden İmâm-ı  Mâlik bin Enes (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisinden nasîhat isteyen zekî ve anlayışlı bir kimseye; "Allahü teâlâdan kork. Allahü teâlânın sana lutfettiği nûru günâh işlemek sûretiyle söndürme." buyurdular.

Büyük velîlerden Ma'rûf-ı Kerhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Suâlsiz ve karşılıksız vermeğe çalış."

Yine buyurdular ki: "Dilini (başkalarını) kötülemek ve aşağılamaktan koruduğun gibi, medh etmekten de koru."

"Dişi hayvana bile bakmaktan sakınınız."

Tâbiînden, meşhûr hadîs hâfızlarından ve velî Mekhûl eş-Şâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine birisi geldi. “Yâ Ebâ Abdullah! “Size düşen kendinizi korumaktır. Siz hidâyette olunca, dalâlet üzere olanlar size zarar veremez.” âyet-i kerîmesinin tefsîrini yapar mısınız?” deyince; “Nasîhat eden korktuğu, nasîhatı dinleyen de kabûl etmediği zaman, senin vazîfen kendini muhâfaza etmektir. O zaman, dalâlette olan kimse sana zarar veremez.” dedi.

İstanbul'da yetişen büyük velîlerden Merkez Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir tarafa giderken, yolda bir çiftçiyi tarlasında çalışır görse, yanına varır ve; "Îmânı bilir misin? Namazın farzları hakkında mâlûmâtın var mı?" der, bilmiyorsa anlatır. "Mü'min ile kâfiri ayıran fark, namazdır" hadîs-i şerîfini naklederdi. Hayvanlara merhamet edilmesini, götürebilecekleri kadar yük yüklenmesini, aç bırakılmamalarını da tenbih ederdi. İşe başlarken; "Yâ Rabbî! Bütün müslümanlara faydalı olmak, çocuklarıma helâlinden rızk kazanmak için çalışıyorum." diye niyet etmesini, böyle niyet ederse, her adımına sevap verileceğini ve günahlarının affolunacağını, yetiştirdiği mahsûlün herbir tânesinin boşa gitmeyeceğini, hepsinin fayda sağlayacağını ve mahsûlün uşrunu vermenin farz olduğunu anlatırdı. Bu şekilde, gördüğü insanlara mesleğiyle ilgili nasîhatler ederdi.

İstanbul'da yetişen âlim ve velîlerden Muhammed Murâd Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyada ve ahirette selâmeti isteyen kimse önce bedenini sıhhatli tutup, ihtiyacından fazla şeyleri kazanmak için haddi aşmamalıdır. Kendine her ne muamele yapılırsa başkasına da o muameleyi yapmalıdır. Bu nasihatı kabul eden kimse dünya ve ahirette selamet bulur."

Muhaddis, zâhid, âbid, ârif-i kâmil ve Tâbiînin büyük âlimlerinden Muhammed bin Vâsi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden bir kimse nasîhat istedi. “Dünyâ ve âhirette padişah olmanı tavsiye ederim.” buyurdu. Adam; “Bu nasıl olur?” diye sorunca; “Dünyâda zâhid olmakla, yâni kimseye tamah etmez, herkesi muhtâc görürsün. İşte o zaman sen dünyâyı istemediğin için, zengin, ihtiyaçsız ve padişahsın. Böyle olan dünyâ ve âhiret padişahı olur.” buyurdular.

Evliyânın büyüklerinden Muhammed Zuğdân (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Ey kişi, evliyânın sohbetinde bulun. Eğer onların sana hiç faydası yok ise de, kıyâmet gününde senin ellerinden tutarlar. Kendilerine arkadaş olanların, dünyâda da musîbet yükünü yüklenirler. Üzüntü ve hüzünlerini paylaşırlar.”

Tabiînden hadîs ve fıkıh âlimi, velî Mutarrif bin Abdullah (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “İnsana verilen şeyler içerisinde akıldan daha kıymetlisi yoktur”. “Verâ (şüpheli şeyleri terketmek), yalnız kendini bu hâle ehil kılanlara (farzları yapıp, haramlardan sakınan ve Allahü teâlânın rızâsını isteyenlere) gelir.” “Dâimâ şerefli olmalısın. İnsanlara ihtiyaç arzetmedikçe şerefini ve iyiliğini muhafaza etmiş olursun.”

Hindistan'da yetişen evliyâdan ve Çeştiyye yolunun büyüklerinden Nizâmeddîn Evliyâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalb kırmak, Allahü teâlânın lütfunu incitmektir. Neye uğrarsa uğrasın, sâlih kimse, aslâ kimseye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir. İnsanların kabahatlerini açıklamamalıdır."

"Komşunuz borç isterse verin. Başka şeye ihtiyaç duyarsa, verin. Hastalık ve felâkete uğradığında, sizin güler yüzünüze ihtiyâcı var ise ona güleryüz gösterin. Vefât edince, cenâzesine katılın ve kurtulması için duâ edin."

Ferîdeddîn-i Genc-i Şeker, Nizâmeddîn Evliyâ'ya Dehli'ye giderken; "Borçlanmak zorunda kalırsan, onu hemen öde. Bir de dâimâ düşmanlarını memnun etmeye çalış." diyerek; iki mühim ve değerli tavsiyede bulundu. Nizâmeddîn Evliyâ, hocasının bu sözlerine hayâtı boyunca uydu ve her işinde muvaffak oldu.