NASÎHAT - 10
Basra'da yetişen evliyânın
büyüklerinden Ebû Abdullah el-Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular
ki: "Minnet sâhibinin ihtiyâcını görmek, dostluğun anahtarıdır."
"Kişinin aklı, hilmi ve
yumuşaklığı, cömertliği, ayıplarını örter. Her hâlinde doğru olması, onu
kuvvetli kılar."
"Allahü teâlânın emrettiği
şeylere uy. Kim Allahü teâlânın emirlerine uyarsa, sağlam bir kale içinde hıfz
olunmuş korunmuş olur."
"Allahü teâlâ bir kimseye
iyilik ile muâmele ederse, ondan kerâmetler zuhûr eder."
"Kalpten riyâ hastalığı,
ihlâs; yalan hastalığı ise, doğruluk nûru ile giderilip tedâvî olunur. Kim
nefsinin arzu ve isteklerine muhâlefet eder karşı çıkarsa, Allahü teâlâ onu,
ünsiyet, dostluk ve muhabbet makâmına kavuşturur."
Endülüs, Mısır ve Filistin
taraflarında yaşamış büyük velîlerden Ebû Abdullah el-Kureşî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) buyurdular ki: İhtiyâcın olmadıkça, kimseden bir şey isteme.
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Abdullah el-Mukrî hazretlerine, hocalarından Abdullah Harrâz (rahmetullahi
teâlâ aleyh) şöyle nasihat etmiştir: "Sana üç şey tavsiye ederim. Biri tam bir
gayret ve itâatla farzları yerine getir. Bu hususta hırslı ol. İkincisi,
müslüman cemâatine, topluluğuna hürmet, üçüncüsü ise kendini ve hatırına gelen
dağınık düşüncelerini iyi bilmemektir."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Abdullah-ı Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) İnsanlara söylediği
şiirleriyle de nasihat ederdi. Bir beytinin mânâsı şöyledir: İnsanlarla
arkadaşlık yaptığın zaman her arkadaş için, sanki kölesi olan bir genç ol.
Susuzluktan ciğeri yanan her arkadaş için tatlı ve serin suyun tadı gibi ol."
Büyük velîlerden Ebû Ali
Sekafî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden bir talebesi nasîhat
istedi. Ona; "Doğru söz, doğru ve samîmi amel, doğru ve samîmi sevgi ve emânete
sadâkatten ayrılma." buyurdu.
Evliyânın meşhurlarından
Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ ile
kendi aranda doğruluğu, halkla kendi aranda da yumuşaklığı sağla."
Ziyâretine gelen birisi
huzûrundan ayrılırken; "Bana ne tavsiye edersiniz?" deyince; "Dünyâ ve âhiretin
hayrını, halvette ve kıllette (yalnızlıkta ve azlıkta) buldum. Şerrini ise, halk
arasına karışıp halkla berâber olmakta buldum." demiştir.
Kelâm, fıkıh, tefsîr, hadîs
âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden Ebû Hamza Bağdâdî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) çok sevdiği talebelerinden birine nasîhat ederek buyurdu ki: "Allahü
teâlâ sana hayır yollarından birini açarsa, sen o yolda gayretle devâm et. Ama o
nîmeti sana ihsân edeni ve o nîmete kavuşmana vesîle olanları da unutma. O
nîmete kavuştuğun için büyüklenme. Senin yapacağın şey, buna kavuşturana
şükretmendir. Eğer şükretmezsen, o nîmet, elinden alınır. İhsân edeni üzmüş
olursun. Eğer şükredersen, sana daha hayırlı yollar, daha güzel nîmetler ihsân
edilir. Nitekim Allahü teâlâ, İbrâhim sûresi 7. âyetinde meâlen; "Eğer
şükrederseniz elbette size nîmetimi arttırırım ve eğer nankörlük ederseniz,
haberiniz olsun, gerçekten azâbım çok şiddetlidir." buyuruyor.
Nasîhat isteyen birisine de
buyurdu ki: "Nefsin, senden selâmet bulursa, onun hakkını vermiş olursun. Halk
selâmette kalırsa onların haklarını ödemiş olursun. Yâni haklar iki türlüdür.
Biri nefsinin üzerindeki hakkı, ikincisi halkın üzerindeki hakkıdır. Nefsini
günahtan men eder ve âhiretteki selâmetini taleb edersen, hakkını îfâ etmiş
olursun. Halk senin kötülüğünden emin olur, sen de onlar için kötülük
istemezsen, haklarını edâ etmiş olursun. Kötülüğünün sana da halka da zarar
vermemesi için çalış. İşte bunun için Hakk'ın hakkını ödemek ile meşgul ol. En
iyi bilen Allahü teâlâdır.
Derin âlim ve büyük velî
Ebû Hamza Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hezretlerine bir kimse
gelerek; "Bana nasîhat et." dedi. Ona; "Önündeki sefer için azık hazırla."
buyurdular.
Büyük velîlerden Ebû
Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Arzu ve isteklerinin
peşinde koştuğun müddetçe zindanda gibisin. İşi, Allahü teâlâya havâle edersen,
râhata ve selâmete erersin."
Hocası Ebû Hafs vefât
edeceği sırada, bir nasîhatta bulununuz da bize yâdigâr kalsın demişti. Bunun
üzerine; "İşlenen kusur ve hatâlara bütün kalbinizle kırgın ve üzgün olunuz. Bu
söz size nasîhatim olsun." buyurmuştur.
Büyük velîlerden Ebû Saîd
bin el-Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine nasîhat olarak: "Allahü
teâlâ, nîmeti mârifete ihsânı ibâdete, rahmetini tövbeye, tövbeyi de günahların
affına sebep kıldı." Buyurdular.
Türkistan'da yetişen büyük
velîlerden Ebû Saîd Ebü’l-Hayr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri'ni,
babası Ebü'l-Kâsım Bişr'in sohbetlerine giderken yanında götürürdü. Bir gün
Ebü'l-Kâsım Bişr; "Ey Ebû Saîd! Tamâ ve dünyâya düşkünlükten kurtulmaya gayret
et. Çünkü insanda tamâ varken, ihlâs yâni herşeyi Allah için yapma arzusu
bulunmaz. buyurdu.
Şam'da yetişen büyük
velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Kadın olsun, çocuk olsun, mal olsun, seni Allahü teâlâyı anmaktan alı koyan her
şey hayırsızdır. Allahü teâlâyı tanıdıktan sonra, O'ndan başkasına meyletmeyin."
Evliyânın önde gelenlerinden
Ebü'l-Fadl Ahmedî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün sohbet ederken; "Allahü
teâlânın kulları olunuz. Nefsinizin, altınlarınızın, paralarınızın kulu olmaktan
sakının. Sizler nefisleriniz için değil, ancak Allahü teâlâ için yaratıldınız. O
halde O'ndan kaçmayın." buyurdu.
Hindistan'da yetişen
Çeştiyye evliyâsının büyüklerinden Ferîdüddîn Genc-i Şeker (rahmetullahi
teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâdan zenginlik istiyorsanız, kendinizi
hırs ve kıskançlıktan koruyun."
Yine buyurdular ki: "Düşman
ne kadar emîn ve incitmesiz görünse de, ısırmasından kendini emîn tutma!"
Evliyânın büyüklerinden
Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine bir gün; "Pişman
olmadan önce tefekkür edip amel işleyiniz. Dünyâya aldanmayınız. Çünkü, dünyâda
sağlam ve sıhhatli olan, hastalanır. Yeni olan eskir. Nîmetleri yok olur.
Gençler ihtiyarlar." buyurdu.
Birisi; "Ey Fudayl! Bana
nasihat et." dedi. Ona dönüp; "Sen kendi nefsine nasihat edici ol. Kendine
muhakkak lâzım olan şeyleri sağ iken görüp yapmaya gayret et. İnsanları kendine
tavsiye ve nasihat edici eyleme. Kendin dünyâda gâfil ve durgun olup da,
öldükten sonra senin için, iyilik ve sevap yapacaklarını ve senin için
çalışacaklarını sanma. Zîrâ sen, dünyâdayken kendine, âhiretin için lâzım olacak
işlere can çıkarcasına, çok gayret göstermediğin halde, başkalarının senin için
iyilik yapacaklarına, sevap işleyeceklerine nasıl inanabiliyorsun?!" buyurdu.
Birisi yine kendisinden
nasihat istemişti. Ona; "Baban sağ mı!" diye sordu. O da; "Vefât etti." dedi.
Bunun üzerine Fudayl hazretleri; "Evlâdım! Haydi beni terk et. İyi bil ki
babasının vefâtından sonra başkalarının nasihatlarına muhtaç birine hiç bir
nasihat fayda vermez." buyurdu.
Yine buyurdu ki: "Hakka
boyun eğ, hakkı tâkib et, kim söylerse söylesin hakkı kabûl et."
Seydişehir'de yaşayan büyük
velîlerden Hacı Abdullah Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine
sık sık şöyle buyururdu: "Başkalarını himâye edin, kendinizi beğenip kibirli
olmayın."
"Kalp uyanıklığı ile ibâdet
etmeyen kimse ile Allahü teâlâ arasında mâni vardır."
"Yapılan ibâdetleri muhâfaza
edip, âhirete götürmek, ibâdetlerden hâsıl olan amellerin muhâfaza meyvesi olan
mânevî zevki kazanmaktan güçtür."
İstanbul'u, Fâtih Sultan
Mehmed Hanın fethedeceğini müjdeleyen büyük velî Hacı Bayram-ı Velî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) hazretleri'nin talebelerine nasîhatlerinden bâzıları şunlardır:
"İnsanların fitnesinden
kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız."
"Hiddet ve kin, hakîkatleri
gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır."
"Allahü teâlâya isyân
yolunda, hiçbir kimseye yardım etmeyiniz."
"Küçük çocukları seviniz,
başlarını okşayınız. Onları sevindiriniz ki, Peygamber efendimizin emrini yerine
getirmiş olasınız."
"Çarşıda ve câmi avlusunda
bir şey yemeyiniz. Yol ortasında durmayınız. Ticâret erbâbının dükkânlarında
uzun müddet oturmayınız."
"Hiçbir günâhı küçümsemeyin,
çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri
şeytanın konağı olur."
"Helâlinden kazanıp, ondan
fakırlere cömertçe veriniz."
"Ölümü çok hatırlayınız.
Ölüm gelmeden hesâbınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız."
"Dünyâ gamından, nefsin
sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık
ziyâret ediniz."
"Ayıp ve kusurlarını
gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü
gördüğünüz bu sırlar, size emânettir. Emânete hiyânet ise, çirkin bir
harekettir."
"Âlim ve velîlerin
kabirlerini ziyâret ediniz. Zîrâ o büyükler, kendilerini ziyâret edenlere şefâat
ederler."
Anadolu'da yetişen büyük
velîlerden Hâşimî Emîr Osman (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin
şiir şeklinde söylediği nasihat dolu sözlerinden bâzıları ise şu şekildedir:
Âkıl isen rızk için gerdûn-ı
dûna eğme ser,
Âsyâb-âsâ yürü var ekmeğin
taştan çıkar.
"Aklı başında bir insan
isen, bir lokma ekmek için alçak dünyaya baş eğip muhtac olma. Git, değirmen
gibi, sen de ekmeğini taştan çıkar. Alnının teriyle kazan ve kimseye minnet
etme!"
Yûsuf dahî olsan düşürürler
seni çâha,
Ebnâ-yı zamânın işi ihvâna
cefâdır.
.
"Zamânımızın insanlarının
işi gücü dâimâ halka, yakınlarına ve kardeşlerine kötülük ve eziyet çektirmekten
ibârettir. Hattâ kusursuz ve en iyi kalbli bir insan bile olsan seni de hazret-i
Yûsuf gibi kuyuya atmaya kalkışırlar."
Hindistan'da yetişen
evliyânın büyüklerinden Hüsâmeddîn Mültânî hazretleri, hocası Hâce
Nizâmüddîn-i Evliyâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden icâzet ve hilâfet
almakla şereflendiği zaman, hocasından nasîhat etmesini istedi. O da üç defâ;
"Dünyâyı terk, dünyâyı terk, dünyâyı terk." buyurdu. Sonra da; "Kırda bir yere
gidip orada yalnız kalmayı tercih etme! Şehirde insanlar arasında bulun ki,
senden istifâde etsinler ve insanlardan bir şey bekleme." dedi.
|