CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

NASÎHAT - 10

Basra'da yetişen evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah el-Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Minnet sâhibinin ihtiyâcını görmek, dostluğun anahtarıdır."

"Kişinin aklı, hilmi ve yumuşaklığı, cömertliği, ayıplarını örter. Her hâlinde doğru olması, onu kuvvetli kılar."

"Allahü teâlânın emrettiği şeylere uy. Kim Allahü teâlânın emirlerine uyarsa, sağlam bir kale içinde hıfz olunmuş korunmuş olur."

"Allahü teâlâ bir kimseye iyilik ile muâmele ederse, ondan kerâmetler zuhûr eder."

"Kalpten riyâ hastalığı, ihlâs; yalan hastalığı ise, doğruluk nûru ile giderilip tedâvî olunur. Kim nefsinin arzu ve isteklerine muhâlefet eder karşı çıkarsa, Allahü teâlâ onu, ünsiyet, dostluk ve muhabbet makâmına kavuşturur."

Endülüs, Mısır ve Filistin taraflarında yaşamış büyük velîlerden Ebû Abdullah el-Kureşî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: İhtiyâcın olmadıkça, kimseden bir şey isteme.

Evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah el-Mukrî hazretlerine, hocalarından Abdullah Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) şöyle nasihat etmiştir: "Sana üç şey tavsiye ederim. Biri tam bir gayret ve itâatla farzları yerine getir. Bu hususta hırslı ol. İkincisi, müslüman cemâatine, topluluğuna hürmet, üçüncüsü ise kendini ve hatırına gelen dağınık düşüncelerini iyi bilmemektir."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah-ı Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) İnsanlara söylediği şiirleriyle de nasihat ederdi. Bir beytinin mânâsı şöyledir: İnsanlarla arkadaşlık yaptığın zaman her arkadaş için, sanki kölesi olan bir genç ol. Susuzluktan ciğeri yanan her arkadaş için tatlı ve serin suyun tadı gibi ol."

Büyük velîlerden Ebû Ali Sekafî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden bir talebesi nasîhat istedi. Ona; "Doğru söz, doğru ve samîmi amel, doğru ve samîmi sevgi ve emânete sadâkatten ayrılma." buyurdu.

Evliyânın meşhurlarından Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ ile kendi aranda doğruluğu, halkla kendi aranda da yumuşaklığı sağla."

Ziyâretine gelen birisi huzûrundan ayrılırken; "Bana ne tavsiye edersiniz?" deyince; "Dünyâ ve âhiretin hayrını, halvette ve kıllette (yalnızlıkta ve azlıkta) buldum. Şerrini ise, halk arasına karışıp halkla berâber olmakta buldum." demiştir.

Kelâm, fıkıh, tefsîr, hadîs âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden Ebû Hamza Bağdâdî  (rahmetullahi teâlâ aleyh) çok sevdiği talebelerinden birine nasîhat ederek buyurdu ki: "Allahü teâlâ sana hayır yollarından birini açarsa, sen o yolda gayretle devâm et. Ama o nîmeti sana ihsân edeni ve o nîmete kavuşmana vesîle olanları da unutma. O nîmete kavuştuğun için büyüklenme. Senin yapacağın şey, buna kavuşturana şükretmendir. Eğer şükretmezsen, o nîmet, elinden alınır. İhsân edeni üzmüş olursun. Eğer şükredersen, sana daha hayırlı yollar, daha güzel nîmetler ihsân edilir. Nitekim Allahü teâlâ, İbrâhim sûresi 7. âyetinde meâlen; "Eğer şükrederseniz elbette size nîmetimi arttırırım ve eğer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun, gerçekten azâbım çok şiddetlidir." buyuruyor.

Nasîhat isteyen birisine de buyurdu ki: "Nefsin, senden selâmet bulursa, onun hakkını vermiş olursun. Halk selâmette kalırsa onların haklarını ödemiş olursun. Yâni haklar iki türlüdür. Biri nefsinin üzerindeki hakkı, ikincisi halkın üzerindeki hakkıdır. Nefsini günahtan men eder ve âhiretteki selâmetini taleb edersen, hakkını îfâ etmiş olursun. Halk senin kötülüğünden emin olur, sen de onlar için kötülük istemezsen, haklarını edâ etmiş olursun. Kötülüğünün sana da halka da zarar vermemesi için çalış. İşte bunun için Hakk'ın hakkını ödemek ile meşgul ol. En iyi bilen Allahü teâlâdır.

Derin âlim ve büyük velî Ebû Hamza Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hezretlerine bir kimse gelerek; "Bana nasîhat et." dedi. Ona; "Önündeki sefer için azık hazırla." buyurdular.

Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Arzu ve isteklerinin peşinde koştuğun müddetçe zindanda gibisin. İşi, Allahü teâlâya havâle edersen, râhata ve selâmete erersin."

Hocası Ebû Hafs vefât edeceği sırada, bir nasîhatta bulununuz da bize yâdigâr kalsın demişti. Bunun üzerine; "İşlenen kusur ve hatâlara bütün kalbinizle kırgın ve üzgün olunuz. Bu söz size nasîhatim olsun." buyurmuştur.

Büyük velîlerden Ebû Saîd bin el-Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine nasîhat olarak: "Allahü teâlâ, nîmeti mârifete ihsânı ibâdete, rahmetini tövbeye, tövbeyi de günahların affına sebep kıldı."  Buyurdular.

 Türkistan'da yetişen büyük velîlerden Ebû Saîd Ebü’l-Hayr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri'ni, babası Ebü'l-Kâsım Bişr'in sohbetlerine giderken yanında götürürdü. Bir gün Ebü'l-Kâsım Bişr; "Ey Ebû Saîd! Tamâ ve dünyâya düşkünlükten kurtulmaya gayret et. Çünkü insanda tamâ varken, ihlâs yâni herşeyi Allah için yapma arzusu bulunmaz. buyurdu.

Şam'da yetişen büyük velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kadın olsun, çocuk olsun, mal olsun, seni Allahü teâlâyı anmaktan alı koyan her şey hayırsızdır. Allahü teâlâyı tanıdıktan sonra, O'ndan başkasına meyletmeyin."

Evliyânın önde gelenlerinden Ebü'l-Fadl Ahmedî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün sohbet ederken; "Allahü teâlânın kulları olunuz. Nefsinizin, altınlarınızın, paralarınızın kulu olmaktan sakının. Sizler nefisleriniz için değil, ancak Allahü teâlâ için yaratıldınız. O halde O'ndan kaçmayın." buyurdu.

Hindistan'da yetişen Çeştiyye evliyâsının büyüklerinden Ferîdüddîn Genc-i Şeker (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâdan zenginlik istiyorsanız, kendinizi hırs ve kıskançlıktan koruyun."

Yine buyurdular ki: "Düşman ne kadar emîn ve incitmesiz görünse de, ısırmasından kendini emîn tutma!"

Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine bir gün; "Pişman olmadan önce tefekkür edip amel işleyiniz. Dünyâya aldanmayınız. Çünkü, dünyâda sağlam ve sıhhatli olan, hastalanır. Yeni olan eskir. Nîmetleri yok olur. Gençler ihtiyarlar." buyurdu.

Birisi; "Ey Fudayl! Bana nasihat et." dedi. Ona dönüp; "Sen kendi nefsine nasihat edici ol. Kendine muhakkak lâzım olan şeyleri sağ iken görüp yapmaya gayret et. İnsanları kendine tavsiye ve nasihat edici eyleme. Kendin dünyâda gâfil ve durgun olup da, öldükten sonra senin için, iyilik ve sevap yapacaklarını ve senin için çalışacaklarını sanma. Zîrâ sen, dünyâdayken kendine, âhiretin için lâzım olacak işlere can çıkarcasına, çok gayret göstermediğin halde, başkalarının senin için iyilik yapacaklarına, sevap işleyeceklerine nasıl inanabiliyorsun?!" buyurdu.

Birisi yine kendisinden nasihat istemişti. Ona; "Baban sağ mı!" diye sordu. O da; "Vefât etti." dedi. Bunun üzerine Fudayl hazretleri; "Evlâdım! Haydi beni terk et. İyi bil ki babasının vefâtından sonra başkalarının nasihatlarına muhtaç birine hiç bir nasihat fayda vermez." buyurdu.

Yine buyurdu ki: "Hakka boyun eğ, hakkı tâkib et, kim söylerse söylesin hakkı kabûl et."

Seydişehir'de yaşayan büyük velîlerden Hacı Abdullah Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine sık sık şöyle buyururdu: "Başkalarını himâye edin, kendinizi beğenip kibirli olmayın."

"Kalp uyanıklığı ile ibâdet etmeyen kimse ile Allahü teâlâ arasında mâni vardır."

"Yapılan ibâdetleri muhâfaza edip, âhirete götürmek, ibâdetlerden hâsıl olan amellerin muhâfaza meyvesi olan mânevî zevki kazanmaktan güçtür."

İstanbul'u, Fâtih Sultan Mehmed Hanın fethedeceğini müjdeleyen büyük velî Hacı Bayram-ı Velî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri'nin talebelerine nasîhatlerinden bâzıları şunlardır:

"İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız."

"Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır."

"Allahü teâlâya isyân yolunda, hiçbir kimseye yardım etmeyiniz."

"Küçük çocukları seviniz, başlarını okşayınız. Onları sevindiriniz ki, Peygamber efendimizin emrini yerine getirmiş olasınız."

"Çarşıda ve câmi avlusunda bir şey yemeyiniz. Yol ortasında durmayınız. Ticâret erbâbının dükkânlarında uzun müddet oturmayınız."

"Hiçbir günâhı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur."

"Helâlinden kazanıp, ondan fakırlere cömertçe veriniz."

"Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesâbınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız."

"Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz."

"Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emânettir. Emânete hiyânet ise, çirkin bir harekettir."

"Âlim ve velîlerin kabirlerini ziyâret ediniz. Zîrâ o büyükler, kendilerini ziyâret edenlere şefâat ederler."

Anadolu'da yetişen büyük velîlerden Hâşimî Emîr Osman (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin şiir şeklinde söylediği nasihat dolu sözlerinden bâzıları ise şu şekildedir:

 

Âkıl isen rızk için gerdûn-ı dûna eğme ser,

Âsyâb-âsâ yürü var ekmeğin taştan çıkar.

 

"Aklı başında bir insan isen, bir lokma ekmek için alçak dünyaya baş eğip muhtac olma. Git, değirmen gibi, sen de ekmeğini taştan çıkar. Alnının teriyle kazan ve kimseye minnet etme!"

 

Yûsuf dahî olsan düşürürler seni çâha,

Ebnâ-yı zamânın işi ihvâna cefâdır.

 

.

"Zamânımızın insanlarının işi gücü dâimâ halka, yakınlarına ve kardeşlerine kötülük ve eziyet çektirmekten ibârettir. Hattâ kusursuz ve en iyi kalbli bir insan bile olsan seni de hazret-i Yûsuf gibi kuyuya atmaya kalkışırlar."

Hindistan'da yetişen evliyânın büyüklerinden Hüsâmeddîn Mültânî hazretleri, hocası Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinden icâzet ve hilâfet almakla şereflendiği zaman, hocasından nasîhat etmesini istedi. O da üç defâ; "Dünyâyı terk, dünyâyı terk, dünyâyı terk." buyurdu. Sonra da; "Kırda bir yere gidip orada yalnız kalmayı tercih etme! Şehirde insanlar arasında bulun ki, senden istifâde etsinler ve insanlardan bir şey bekleme." dedi.