|
NASÎHAT -
9
Tâbiîn tanınmışlarından
büyük velî Bekr bin Abdullah Müzenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular
ki: Din kardeşlerinden bir cefâ görürsen, bil ki bu, yaptığın bir hatâdan
dolayıdır. Derhal Allahü teâlâya dön ve tövbe et. Ayrıca, bir sevgi görecek
olursan, Allahü teâlâya olan tâatdan ve Allahü teâlânın beğendiği işleri
yapmaktan hâsıl olduğunu bil ve şükret.
Yine buyurdu ki: "İsâbet
edip, doğru konuştuğunda sana bir ecir ve sevap getirmeyen, hatâ ettiğinde de
seni günâha götüren bir sözü söylemekten sakın. Bu söz, müslüman kardeşine kötü
zanda bulunmandır."
Büyük velîlerden Bişr-i
Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Dünyâda azîz
olmak, âhirette selâmette kalmak isteyen, diline sâhib olsun. Şâhitlik yapmasın,
halka imâm olmasın, hiç kimsenin yemeğini yemesin. İki şey kalbe kasvet verir.
Çok konuşmak ve çok yemektir.
"Sizden biri, bir eser
yazacak olursa, daha çok mânâ bakımından doğruluğuna dikkat etsin."
Bişr-i Hâfî hazretleri
yerinde ve az konuşurdu. Talebelerine ve sevenlerine buyurdu ki: "Sahîfelerinize
ne yazdığınıza dikkat ediniz. Çünkü bu, Rabbinize karşı okunacaktır. Yazık o
kimseye ki çirkin söz konuşur. Eğer içinizden biri bir kardeşine içinde çirkin
söz bulunan bir yazı gönderse, şüphesiz bu bir hayâsızlık olur. Ya Rabbine karşı
kötü söz söyleyenin hâli ne olur?"
Bişr-i Hâfî hazretlerinin
hastalığı sırasında talebelerinden birisi onu ziyârete gitti. Bişr-i Hâfî'ye;
"Bana nasîhat et." dedi. Bişr-i Hâfî buyurdu ki: "Bir karınca vardı. Yazın
tâneleri toplar, kışın yerdi. Bir gün topladığı tâneyi yemek üzere ağzına aldı.
Tam bu sırada gelen bir kuş onun ağzındaki tâneyi kaptı. Karınca topladığı şeyi
yiyemedi ve emeline kavuşamadı. Dünyâda insanlar da böyledir. Mal ve servet
toplarlar. Onları ya başkaları alıp tüketir veya ölüm kuşu gelip o kimseyi alır
da dünyâdaki emeline kavuşamaz. Hal böyle olunca, dünyâya gönül vermemeli,
âhiret için hazırlanmalıdır."
Büyük velîlerden Bişr bin
Mansûr es-Süleymî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, birisi gelip;
"Bana nasîhat ediniz." dedi. Bunun üzerine ona; "Azrâil aleyhisselâm ve
yardımcıları seni bekliyorlar." buyurdu.
Tanınmış büyük evlîyadan
Mevlânâ Celâleddîn-İ Rûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) başkalarından
bir şey istemeyi talebelerine yasak ederek; "Başkasına el açıp bir şey isteyen,
bizim talebemiz değildir. Ona dünyâda da âhirette de şefâat etmeyiz ve ondan
uzak dururuz. Biz, talebelerimize dâimâ vermeyi, ihsân ve ikrâmlarda bulunmayı,
herkese karşı tevâzu üzere bulunmayı, tatlı sözlü, güler yüzlü olmayı tavsiye
ediyoruz. El açıp istemek bizim yolumuzda yoktur." buyururdu.
Bir gün, Mevlânâ
hazretlerinin huzûruna birbirlerine dargın iki kişi getirdiler. Onlara
barışmalarını söyledi sonra da; "Allahü teâlâ, bâzı insanları su gibi latîf,
mütevâzî, dâimâ aşağıya akıcı ve yumuşak huylu, bâzılarını da toprak, taş gibi
sert mizaçlı yarattı. Su, toprağa karışır, meyvelerin büyümesini, canlıların
içerek hayatlarının devâm etmesini sağlar. O sulardan rûhlara ve bedenlere gıdâ
temin edilip, menfaat sağlanır. Su toprağa gitmezse, topraktan ve sudan
lâyıkıyla istifâde edilmez. Ey Nûreddîn! Bu arkadaşın toprak hükmünde olup,
yerinden kalkmaz ve barışmaz ise, sen su gibi tevâzu üzere olup, anlaş. Herkes
bilir ki, iki küs olan kimseden hangisi öbüründen önce davranırsa, Cennet'e
ötekinden önce girecektir. Daha çok sevap kazanacaktır. Dolayısıyla, bu barıştan
her ikiniz de istifâde etmiş olacaksınız." buyurdu. Bunu dinleyen iki küs kimse,
daha çok sevap kazanmak gayretiyle hemen barıştılar.
Mevlânâ hazretleri;
Buyurdular ki; Gururlu olmayınız, nefsinizle mücâdele, riyâzet ediniz.
Peygamberimiz hep riyâzet çekmiş, zenginlik istememiş, arpa ekmeğini bile
doyuncaya kadar yememiştir."
"Hakîkî bir âlime, rehbere
teslim olmalıdır."
Hindistan'da yetişen
çeştiyye yolunun büyük velîlerinden Nasîruddîn Mahmûd Çırağ-ı Dehli (rahmetullahi
teâlâ aleyh) hazretlerini bir çiftçi ziyârete gelmişti. Onun bu ziyâretinden çok
memnun olan Nasîruddîn Çırağ; "Çiftçilik saygı değer bir meslektir ve pekçok
Allah adamı bu meslekle hayâtını kazanmaktadır." dedikten sonra şöyle nasîhatta
bulundu: "Tarlayı sürerken, kalple ve dille Allahü teâlâyı hatırla. Bu senin
tohumdan iyi hasat almanı sağlayacaktır. İyi niyet olmadan, hiç bir işe
başlamamalıdır. Eğer bir kimse, başkaları namaz kılıyor diye, namaz kılarsa,
kulların beğenmesi için kılınan namazı Allahü teâlâ kabûl etmez."
Dehli'deki Cahri pazarına
tâyin olan müfettiş, Nasîruddîn Mahmûd'un talebesiydi. Vazîfeye başlamasından
sonra hocası; "Senin bir seyyid olman sebebiyle, özellikle Peygamber efendimize
uyman ve o yolda bulunman uygundur. Peygamber efendimiz ve Allahü teâlâ
tarafından yasak edilenlerden kaçınmalısın. Alış-verişte yalan söylememelisin.
Eğer bir malı 5 dînara satın almışsan, satarken müşteriye 6 dînara satın aldım
diye söylememelisin. Böyle şeylerle rahata erişilmez. Doğruluk hiç zarar vermez.
Az bir kâra rızâ gösteren kimsenin zenginliği artar. O da nasıl arttığına şaşıp
kalır." buyurdu.
|
|