|
MÜCÂHİD
EVLİYÂ (M - N)
Mısır'da ve Anadolu'da
yaşayan velî ve İslâm âlimlerinin büyüklerinden Molla Arab (rahmetullahi
teâlâ aleyh) H.901 de Sultan Kayıtbay vefât edince, Bursa'ya gitti. Orada halk
ve ileri gelenlerden çok hürmet gördü. Vâz edip, devamlı Allahü teâlânın emir ve
yasaklarını bildirdi. Halka, haram ve günahların öldürücü zehir olduğunu
anlattı. Sonra İstanbul'a gitti. Burada da vâz, irşâd ve insanlara doğru yolu
anlatmak ile meşgûl oldu. Sultan İkinci Bâyezîd Han, Molla Arab'ın şöhretini
işitip dersine geldi. Vâzını dinleyip, tesirli konuşmalarına hayran oldu. Çok
defâ ziyâretine gelip, devletin bekâ ve devâmı için duâlarını taleb etti. Molla
Arab, Peygamber efendimizin hayâtını ve güzel ahlâkını anlatan Tehzîb-üş-Şemâil
ve tasavvufa dâir olan Hidâyet-ül-İbâd ilâ Sebîl-ir-Reşâd adlı eserlerini yazıp,
Sultan Bâyezîd Hana hediye etti. Ayrıca Sultanın gazâ sevâbına kavuşmasını
istedi. Kur'ân-ı kerîmde, Nisâ sûresi 95. âyet-i kerîmesinde meâlen;
"Müminlerden özür sâhibi olmaksızın cihaddan geri kalanlarla, Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar bir olmazlar. Allah, mallarıyla ve
canlarıyla savaşanları, derece bakımından oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla
berâber Allah, ikisine de Cennet'i vâdetmiştir. Fakat Allah, savaşanlara,
oturanların üstünde pek büyük bir mükâfat vermiştir." buyrulduğu üzere, Sultanı
gazâya teşvik etti.
Modon şehrinin fethine
katıldı. Fetih sırasında konuşmalarıyla ve duâlarıyla askeri coşturdu. Kaleye
ilk giren mücâhidler arasında yer aldı. Gazâdan dönüşünde, İstanbul'da vâzlarına
devâm etti. Vâzlarında küfür ehlinin, sapıkların ve tarîkatçı geçinen bozuk
kimselerin kötülüklerini anlattı. Sonra çoluk-çocuğuyla Haleb'e gitti. Orada
Çerkes beylerinden Hayr Beyden çok hürmet gördü. Hayr Bey onun bütün ihtiyâcını
karşılamak istedi. Fakat o, takvâsından, hiç bir şeyini kabûl etmedi. Haleb'de
üç yıl kadar vâz, hadîs ve tefsîr ile meşgûl oldu. Bid'at ehli ve bozuk
fırkaların zararlarını anlattı. Safevîler ona çeşitli düşmanlıklarda
bulunduklarından İstanbul'a döndü. Yavuz Sultan Selîm Hanı, şiirlerle cihâda
teşvik ve tahrik eyledi. Bu maksadla Es-Sedad fî Fedâil-il-Cihâd kitabını yazdı.
Çaldıran seferine katılıp, askere vâz ederek cesâret verdi. Muhârebede duâ eder,
Pâdişâh âmin derdi.
Çaldıran seferinden sonra
tekrar Anadolu'ya giden Molla Arab hazretleri, gittiği yerlerde halka vâz ve
nasîhat etmeye devâm etti. Sarayköy ve Üsküp'te de on sene vâz ve nasîhat
ederek, pek çok kimsenin hidâyetine sebeb oldu. Sarayköy'de bir câmi ve bir
mescid, Üsküp'te bir mescid yaptırdı. 1526 senesinde Kânûnî Sultan Süleymân Han
ile de Engürüs seferine katılıp, zafer için yaptığı duâları kabûl oldu. Seferden
sonra Bursa'ya gelip, çeşitli kitaplar yazdı. Kimyâ bilgisi de çoktu. Nafakasını
ticâret yaparak kazanırdı. Kimseden bir şey kabûl etmezdi. Hâfızası çok
kuvvetliydi. Meşhûr altı hadîs kitâbındaki hadîs-i şerîfleri bilirdi. İlim ve
fazîlette yüksek bir zât olan Molla Arab hazretleri, gönül ehlindendi. Vâz ve
nasîhatleriyle insanların gönüllerini feth ederdi. Uzaktan yakından gelen pekçok
insan onun vâz ve sohbetlerinden istifâde ederlerdi. Tefsîr ilminde bir deryâ,
hadîs ilminde zamânında emsalsizdi.
Anadolu’da yetişen büyük
velîlerden Neccârzâde Mustafa Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) Beşiktaş
Mevlevîhâne Şeyhi Memiş Efendinin sohbetlerine devâm etti. Ondan Mevlânâ
Celâleddîn-i Rûmî'nin Mesnevî'sinin ince ve derin mânâlarını öğrendi. Neccârzâde
Mustafa Efendi, hep ilimle meşgûl olup, dünyâya ve dünyâ malına gönül vermedi.
Kanâat ve tevekkül yolunu tuttu. Çok güzel hattı vardı ve geçimini kitap
yazmakla sağlardı. Bunun yanında kalbi Allahü teâlâ ile meşgûl olup, zâhirini,
dışını dînin emir ve yasaklarına uymakla süslemişti. Peygamber efendimizin
sünnet-i seniyyesinden kıl payı ayrılmaz, farz, vâcib ve nâfileleri yerine
getirmekte çok gayretliydi. Sinan Paşa Câmiinde imâmlık, müezzinlik yaptı ve vâz
etti. Bu hizmetlerinden sonra o sıralarda Rusya üzerine açılan sefere katılıp
Moskoflara karşı cihâd etti. Bu cihâdda zafer kazanıp dönerken Edirne’de
Arabzâde Hacı Muhammed İlmî Efendinin sohbetlerinde bulundu. Ondan Müceddidiyye
yolundan icâzet aldı. Ötedenberi bu yolda yetişmek ve bu yolun feyzlerine
kavuşmak için cân atıyordu. Hocasından mutlak icâzet alıp, irşâda me’zun oldu.
Böylece tasavvufda asıl üstünlük ve olgunluklara kavuştu. İlâhî sırlara ve
mârifetlere mazhâr oldu.
Müceddidiyye yolundaki
hocası Muhammed Hacı İlmî Efendi, Ebû Abdullah Muhammed Semerkandî’nin talebesi
idi. Bu zât Ahmed-i Yekdest Cüryânî’nin talebesi idi. Ahmed Yekdest Cüryânî ise,
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin mübârek evlâdı Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma'sûm
Fârûkî'nin önde gelen talebesindendi. |
|