|
İSTİĞFÂR – TÖVBE - 2
Büyük velîlerden Ebû
Câfer bin Sinan (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimsenin
işlediği günahlara tövbe etmemesi, o günahı işlemesinden daha kötüdür."
Hindistan'da yetişen
Çeştiyye evliyâsının büyüklerinden Ferîdüddîn Genc-i Şeker (rahmetullahi
teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Altı çeşit tövbe vardır: 1) Kalp ile tövbe: Kalben
bütün kötü arzularını firenler ve önler. Kıskançlığı ve nefsin diğer arzularını
öldürür. Kul ile Allahü teâlâ arasındaki perdelerin kalkmasına yardım eder. 2)
Dil ile tövbe: Kötü sözler söylemekten dili alıkoymak ve onu devamlı Allahü
teâlâyı zikre ve Kur'ân-ı kerîm okumaya alıştırmak demektir. Muhabbet yolunda
sâdece diline hâkim olabilen ve onu zikirde kullananlar muvaffak olurlar. Tek
başına kalb ile tövbe, Allahü teâlâya kavuşmak için yeterli değildir. Kulaklar,
gözler eller ve nefs kalbin kölesidirler. Bu yüzden bunlar, dil ile yapılan
tövbe ile kontrol edilebilirler. 3) Göz ile tövbe: Harama bakmamak ve
başkalarının kusûrlarını görmemektir. 4) Kulak ile tövbe: Sûfîlerin kulağı,
Allahü teâlânın zikrinden başka birşey duymamalıdır. 5) Ayak ile tövbe: Ayakları
haramlardan ve kötülüklere gitmekten korumaktır. 6) Nefs ile tövbe: Nefsin
arzularını firenliyerek yapılan tövbedir. Bu tövbelerin dışında; tövbe-i hâl,
tövbe-i mâzi ve tövbe-i müstakbel olmak üzere üç tövbe daha vardır. Tövbe-i hâl:
Yeni işlediği günahlara tövbe etmek ve ileride işlememeye yemin etmektir.
Tövbe-i mâzi: Geçmişte yapmış olduğu günahlar için tövbe etmektir. Tövbe-i
müstakbel: Gelecekte hiç günah işlememek için Allahü teâlâya yalvarmaktır."
Mısır velîlerinden Bennân
el-Hammâl (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Tövbe iki çeşittir.
Biri avâmın tövbesi, biri de seçilmişlerin tövbesidir. Avâmın tövbesi
günâhlardan tövbedir. Seçilmişlerin tövbesi gafletten tövbedir. Avâm ile
havâssın, seçilmişlerin tövbelerinde fark vardır. Avâm, günahlardan ve
kötülüklerden tövbe eder. Havâs ise bunları zâten işlemez. Fakat onların tövbesi
yanılmaktan, gaflete düşmekten ve yaptığı ibâdet ve tâatı sebebiyle kendini
beğenme korkusundan tövbedir.
Büyük velîlerden Ebû Ali
Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri "Cehennem korkusu veya Cennet
arzusu ile tövbe etmek mümkün değildir. Allahü teâlâ, Bekara sûresi 222. âyet-i
kerîmesinde meâlen; "Muhakkak ki Allahü teâlâ tövbe edenleri sever." buyuruyor.
Burada bildirilen sevgiye kavuşmak için, tövbe etmelidir." buyurdular.
Yine buyurdular ki: "Hakîkî
tövbe; tövbe, inâbe ve evbe olmak üzere üç kısımdır. Cehennem'de azâb görmek
korkusu ile, günâha pişman olmak tövbedir. Cennet nîmetlerine kavuşmak ümidi ile
günaha pişman olmak inâbedir. Bunlarla alâkalı olmaksızın, tövbe etmek, Allahü
teâlânın emri olduğu için, emre uyarak günaha pişman olmak ise evbedir."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) tövbe husûsunda; "Tövbe;
pişmanlık ve günahı bırakmaktır."
"Affa, mağfirete, müsâmahaya
kavuşurum diyerek, günahlardan tövbe etmeyi terk etmek, o günahı işlemekten daha
beterdir. Tövbe ve pişmanlıkta Allahü teâlânın hoşnûdluğu vardır." buyurdular.
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Bekr Kettânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânın,
Arşın altında sabâ isimli bir rüzgârı vardır. Bu rüzgâr, seher vakti eser ve
seher vakti gönülden tövbe ve istiğfâr edenlerin hallerini Allahü teâlâya
götürür."
"İstigfâr, tövbedir. Tövbe,
şu altı şeyi ihtivâ eder: Yaptığına pişman olmak. Bir daha günah işlemeyeceğine
azmetmek. Kaçırdığı farzları yerine getirmek. Üzerinde olan hakları sâhiplerine
vermek. Haramdan hâsıl olan vücuttaki fazlalıkları atmak. Bedene, günahın tadını
tattığı gibi, ibâdet zevkini tattırmak."
"Allahü teâlâ, bir mümin
kulunun dilini özür dilemek için açtığı zaman, peşinden de af ve mağfiret
kapısını açar."
Yine buyurdular ki: "Tövbe;
kötü şeylerden tamâmen uzaklaşmak, Allahü teâlânın emirlerine yönelmek,
sıkıntılara göğüs germek, nefsin arzularına karşı koymak, sıkıntılara sebât
etmek, doğru yola kavuşmak, Allahü teâlânın dostluğuna ve yardımına mazhâr
olmaktır."
Evliyânın büyüklerinden,
hadîs, kelâm ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi Fahr-ül-Fârisî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) bir vâzında tövbe hakkında şöyle buyurdular: Allahü teâlâ, Nûr
sûresinin 31. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Ey müminler! Hepiniz, Allahü teâlâya
tövbe ediniz. Tövbe etmekle kurtulabilirsiniz." buyurdu.
Resûlullah efendimiz de
Eshâbına (radıyallahü anhüm); "Sizden biriniz bineğini kaybedip, sonra onu
bulunca sevinmez mi?" diye sordu. Onlar; "Evet, sevinir yâ Resûlallah!" deyince,
Resûlullah efendimiz; "Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim
ki, Allahü teâlâ, kulunun tövbesine, sizden birisinin bineğini bulduğu zamanki
sevinmesinden daha fazla sevinir." buyurdu. Allahü teâlânın sevinmesi: Tövbe
eden kulunu af ve magfiret ederek ihsânda bulunması, tövbesini kabûl ederek ona
ikrâm etmesidir.
Tövbenin üç şartı vardır:
Yaptığı günahlara pişmân olmak, o anda günahtan el çekmek, sonra bu günahları ve
benzerlerini bir daha işlememeye karar verip azmetmektir.
Resûlullah efendimizin bir
hadîs-i şerîflerinde: "Nedâmet, pişmanlık tövbedir." buyurması, yapılan günâha
pişmanlık duyulması, tövbenin en büyük şartı olduğundandır.
Tövbe, rücû etmek, dönmek
demektir. Hadîs-i şerîfte şöyle buyuruldu: "Dikkat ediniz! Âdemoğlunun cesedinde
bir et parçası vardır ki, o iyi olunca, bütün beden iyi olur. O bozuk olunca,
bütün beden bozuk olur. Dikkat ediniz! O et parçası kalptir." Kalp, yapılan
günah ve kötülük sebebiyle uyanıp, Allahü teâlânın yardımı ile onda, o günahları
terk ettirecek ve bir daha o günahlara döndürmeyecek bir durum hâsıl olursa;
insan, Hakka tâate, O'nun rızâsını kazanmaya dönme sebeplerine hazırlanmak için
harekete geçer ki, bunun kapısı da tövbedir.
Tövbeye hazırlanmanın
alâmetlerinden biri de, kötü arkadaşları terk etmektir. Çünkü, kötü
arkadaşlardan uzaklaşmak, onlarla düşüp kalkmamak, kalpte Allahü teâlânın
emirlerine karşı gelme hâlini ortadan kaldırır. Kötü arkadaşların yanından
ayrılınca, artık, iyi ve sâlih arkadaşlarla berâber oturup kalkmaya başlar.
Sâlih, iyi ve temiz arkadaşlar, onun cehâletten ilme, kibirden hilme ve
cimrilikten cömertliğe, dünyâ hırsı ve ona düşkün olmaktan kanâate, uzun emel
sâhibi olmaktan zühde ve dünyâya rağbet etmemeye, ayrılıktan birliğe, hep
kendisini düşünüp, kendisi için istemekten başkalarını kendisine tercih etmeye,
yâni îsâra, dünyâdan âhirete, gülmekten dolayı yaptığı kötülükler ve günahları
için ağlamaya, onlar için pişmân olmaya, gaflet hâlinden uyanıklık hâline
dönmesini temin ederler.
Tövbe, yapılış gâyesine göre
üç çeşittir: Birincisi, herkesin bildiği tövbedir. O da; günâhından dolayı cezâ
görmekten kurtulmak için tövbe eden kimsenin tövbesidir. İkincisi; "inâbe" dir
ki, bu da; daha fazla sevâba ve yüksek derecelere kavuşmak isteyen kimsenin
tövbesidir. Üçüncüsü de; "evbe"dir ki, o da; sevap arzusu veya azap korkusundan
değil, yalnız Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için yapılan tövbedir.
Tâbiînin ve bu devirdeki
evliyânın en büyüklerinden Hasan-ı Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
tövbenin şartlarına uygun olarak hem dil, hem de hâl ile yâni günahları, haramı
terk etmekle ve hak sâhipleriyle helâllaşmakla yapılması lâzım olduğunu
belirtmiştir. Şartlarına uygun olmayan tövbenin tam tövbe olmadığını belirtmek
için; "Bizim tövbemiz de tövbeye muhtaçtır." demektedir.
Anadolu'da yaşamış büyük
velîlerden Eşrefoğlu Rûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin bir
şiiri şöyledir.
TÖVBEYE GEL
Ey hevâsına tapan,
Tövbeye gel, tövbeye,
Hakka tap, Haktan utan,
Tövbeye gel, tövbeye.
Nice nefse uyasın,
Nice dünyâ kovasın,
Vakt ola usanasın,
Tövbeye gel, tövbeye.
Nice beslersin teni,
Yılan çıyan yer anı,
Ko teni, besle cânı,
Tövbeye gel, tövbeye.
Sen dünyâ-perest oldun,
Nefsin ile dost oldun,
Sanma dirisin, öldün,
Tövbeye gel, tövbeye.
.
Sen teni, sandın seni,
Bilmedin senden teni,
Odlara yaktın cânı,
Tövbeye gel, tövbeye.
Gör bu müvekkelleri,
Yazarlar hayrı, şerri,
Günâhtan gel sen beri,
Tövbeye gel, tövbeye.
Ey miskin Âdemoğlu,
Usan tutma âlemi,
Esmeden ölüm yeli,
Tövbeye gel, tövbeye
Ölüm gelecek nâçar,
Dilin tadını şeşer,
Erken işini başar,
Tövbeye gel, tövbeye.
Göçer bu dünyâ kalmaz.
Ömür pâyidâr olmaz,
Son pişman, assı kılmaz
Tövbeye gel, tövbeye.
Tövbe suyuyla arın,
Deme gel bugün yârın,
Göresin Hak dîdârın,
Tövbeye gel, tövbeye.
Eşrefoğlu Rûmî sen,
Tövbe kıl erken uyan,
Olma yolunda yayan,
Tövbeye gel, tövbeye.
Evliyânın büyüklerinden
Hâtim-i Esam (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Tövbe; gafletten
uyanmak, günahı hatırlamak, Allahü teâlânın lütfunu, hükmünü zikretmektir."
"Tövbekâr dört şeyi yapar:
Lisânını gıybetten, yalandan, hasedden, boş sözden korur. Kötü arkadaşlardan
ayrılır. Günahını hatırladığı zaman, Allahü teâlâdan hayâ eder. Ölüme
hazırlanır. Böyle olup da Allah'ın rızâsı dışında iş yapmayan kimseyi, Allahü
teâlâ sever. Şeytandan korur ve Cehennem'den emin kılar."
Evliyânın büyüklerinden
İbn-i Atâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Tövbe, ilmin kötülediği
her şeyden, ilmin methettiğine dönmektir."
Yine buyurdular ki: "Kim
amel ederek tövbesini düzeltirse, tövbesi kabûl olunur."
"Tövbe inâbe ve icâbe
tövbesi olmak üzere iki kısımdır. İnâbe tövbesi cezâ korkusu ile yapılan
tövbedir. İcâbe tövbesi ise sırf Allah sevgisi ile yapılan tövbedir."
Hindistan'da yetişen en
büyük velî, âlim müceddid ve müctehid İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ
aleyh) buyurdular ki: Tesbih okumak (sübhânellah demek), tövbenin anahtarı ve
hattâ özüdür.
Tâbiînin ve âlimlerin
büyüklerinden veli Ebû Eyyûb Meymûn bin Mihrân (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: “Gizli işlenen günahın tövbesi gizli, âşikâre işlenen günahın
tövbesi âşikâre olur.”
Evliyânın meşhûrlarından ve
büyük İslâm âlimi Muhammed Ma'sûm Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "Günahlardan hemen sonra tövbe yapılırsa ve tövbe günahtan sonra
üç saat içinde yapılırsa o günah amel defterine yazılmaz."
"Tövbe kapısı açıktır.
Allahü teâlâ raûf ve rahîmdir. Kimse kusurdan hâli değildir. Ümidli olmalıdır."
Meşhûr velîlerden
Rûzbehân Baklî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Tövbe, nefse
uymaktan dönmek, kalbin Hak yoluna girmesidir.”
Büyük velîlerden Yahyâ
bin Muâz-ı Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Tövbeden sonraki
bir günah, tövbeden önceki yetmiş günahdan daha çirkindir. Kalb ve beden
hastalıklarımız için en iyi ilâç, günahı terketmektir.” |
|