İHLÂS
Uğraşmadan, zorlamadan,
külfetsiz ele geçen ihlâs devamlı olup, hakkal-yakîn mertebesinde ele geçer.
Devamlı ihlâs sâhibi, her şeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapan muhlastır.
Muhlas olana, ibâdet yapmak, tatlı ve kolay olur. Çünkü bunlarda, nefislerinin
arzûsu ve şeytanın vesvesesi kalmamıştır. Böyle ihlâs, insanın kalbine ancak bir
velînin kalbinden gelir. Muhlaslar ile, ihlâsı çalışarak elde eden muhlisler
arasında fark çoktur. İlim ve amele dâir öğrenmekle, anlamakla hâsıl olan kelâm
ilminin bilgileri, tasavvuf yolunda ilerleyenlerde keşf yolu ile hâsıl olur, ele
geçer. Ameller, ibâdetler kolayca, seve seve yapılıp, nefis ve şeytandan hasıl
olan tembellik ve gevşeklik kalmaz. Günâhlar, harâm olan şeyler çirkin, iğrenç
görünür. Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: "İblis, senin mutlak kudretine and
olsun ki, onlardan (Allahü teâlânın kullarından) muhlas olanlar hâriç hepsini
azdıracağım, dedi." (Sâd sûresi: 82-83).
(E. Ans. c.1, s. 11)
Hâlis, temiz etmek, niyeti
temizlemek, dünyâ faydalarını düşünmeden bütün işlerini, ibâdetlerini yalnız
Allah için yapmak demek olan ihlâs hakkında, Mektûbât'taki bir hadîs-i şerîfte
şöyle buyrulmuştur: "İbâdetlerinizi ihlâs ile yapınız! Allahü teâlâ, ihlâs ile
yapılan işleri kabûl eder." Hilyetü'l-Evliyâ'da kaydedildiğine göre, Resûlullah
efendimiz, Muâz bin Cebel'i, Yemen'e vâli gönderirken şöyle buyurmuşlardır:
"İbâdetlerini ihlâs ile yap. İhlâs ile yapılan az amel, kıyâmet günü sana
yetişir." E. Ans.
c.1, s.25
Seyyid Emîr Külâl; "İhlâssız
amel, sahte para gibidir, kabûl edilmez." demiş; Sehl-i Tüsterî'ye; "İnsanın
nefsine en çok ağır gelen şey nedir?" diye sorduklarında, "İhlâstır." cevâbını
vermiş; "Zîra ihlasta nefsin nasîbi yâni payı yoktur." diye bir açıklamada da
bulunmuştur. İmâm-ı Rabbânî ise, ihlâs ile, uzun yılların amelinin, işinin, kısa
zamanda ele geçeceğini açıklamıştır.
E. Ans. c.1, s.26
Suriye'de yetişen evliyâdan
Seyyid Abdülhakîm Hüseynî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin
talebesi "İhlâsdan çok bahs edilir. İhlâs nedir?" diye sorunca da; "İhlâs; illet
ve gâye olmaksızın yalnız Allah için günâhı terk ve emirleri yapmaktır. Yâni
vargücünü Allahü teâlânın emrine sarf etmektir. Bu hâlde sebat etmenin zâhirine
takvâ, özüne ihlâs ismi verilmiştir. Meselâ kimin düşüncesi mîdesi olursa,
kıymeti ondan çıkan kadardır. Binâenaleyh himmetini şöhrete, şehvete harcayanın
hâli mâlûm olur." dedi.
Velîlerin büyüklerinden ve
Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmı,
Ahmed bin Hanbel (rahmetullahi teâlâ aleyh) ihlâs nedir? sorusuna;
"Amellerin âfetlerinden kurtulmaktır." cevâbını verdi.
Irak evliyâsından Ali
Sincârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri talebesine sık sık buyururdu
ki: "İhlâs; bütün işleri, insanların rızâsı için değil, Allahü teâlânın rızâsı
için yapmaktır."
Tanınmış büyük evlîyadan
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri bütün
işleri ihlâs ile, Allahü teâlânın rızâsı için yapmak lâzım olduğunu, bir misâl
ile şöyle izâh ettiler: "Nişâburlu bir ilim talebesi ile bir tüccar yol arkadaşı
oldular. Çok fakir olduğundan talebenin ayakkabısı yoktu. Yalın ayak yürürken,
tüccar bir çift ayakkabı verdi. Sonra tüccar, talebeye ikide bir; "Ey talebe!
Yolun düzgün yerinden yürü... Sivri taşlara basma... Ayaklarını sürüme...
Dikenli yerlerden gitme.. Ayakkabıyı eskitme..." diye tembih ediyordu. Bu
tenbihler talebeyi usandırdı. Sonunda talebe dayanamayıp ayakkabıları çıkardı,
tüccarın önüne bıraktı ve; "Ben senelerce yalın ayak seyâhat ederim. Kimse bana
bunun için bir şart koşmuyordu. Şimdi verdiğin bu ayakkabılar için sana mahkûm
olamam." dedi. İşte burada olduğu gibi, yapılan hayır-hasenât karşılıksız olmalı
Allahü teâlânın rızâsı için yapılmalıdır. Ancak böyle olursa makbûl olur.
İslâm âlimlerinden ve
evliyânın büyüklerinden Seyyid Cemâleddîn Ezherî (rahmetullahi teâlâ
aleyh) anlatır: "Bir sene hacca gitmiştim. Çölün ortasında suyum bitti,
susuzluktan çok bunaldım. Susuzluk sebebi ile takatim kesiliyor, fakat
sabrediyordum. Nihâyet yürüyemeyecek hâle gelip, bir ağacın altına çöktüm.
Sırtımı ağaca verip, öylece kalakaldım. Gözlerimi kapamış, kendimden geçmiş
vaziyette idim. Bu arada elime bir su damlası düştüğünü hissettim. Hemen gözüm
açıldı. Görünürlerde hiçbir şey yoktu. Yine gözlerim kapandı ve yine kendimden
geçtim. Biraz sonra, tekrar bir su damlasının elime düştüğünü hissettim. Gözümü
açıp yukarıya baktığımda, tam üzerimde, ağacın dalında asılmış vaziyette bir
matara gördüm. Su ondan damlıyordu. Hemen matarayı aldım ve sudan içtim. O suyun
tadı, şimdiye kadar içtiğim suların hepsinden fazla idi. Elimi yüzümü de yıkayıp
serinledikten sonra aldığım yere tekrar astım.
Bir taraftan yola devâm
etmek üzere hazırlanırken diğer taraftan da bu su matarasını buraya kimin
bırakmış olabileceğini merak ettim. Sonra da, buradan geçen hacılardan birinin
bırakabileceğini düşündüm. Tam bu sırada, gizliden bir ses; "Ey Cemâleddîn! Sen
şu ânda yalnız başınasın ve bir ân Allahü teâlâyı unutmuyorsun. Her ân O'nu
zikrediyor ve O'na ibâdette gevşeklik yapmıyorsun. Cenâb-ı Hak, her emrine ihlâs
ile sarılıp yerine getiren kimseyi sever, sıkıntı ve zarûret içine düşüp, hiç
kimseden yardım almak ümîdi olmadığı zamanda da onun imdâdına yetişir." diyordu.
Gönüllere tesir eden bu tatlı sözleri dikkatle dinleyip, çok sevindim. Allahü
teâlâya çok şükrederek yoluma devâm ettim. Bundan sonra yolculuğum boyunca hiç
susuzluk çekmedim."
İstanbul'da yetişen meşhûr
velîlerden Cemâleddîn Mahmûd Hulvî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri
buyurdular ki: "İhlâs, her şeyin Allahü teâlânın rızâsı için yapılması, amelin
kabûlüne vesîle olan güzel düşünce (niyet) dir."
Evliyânın büyüklerinden
Cüneyd-i Bağdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "İhlâsı kimden
öğrendiniz?" diye sorduklarında; "Mekke-i mükerremede bulunuyordum. Bir berber
gördüm. Ona; "Allah rızâsı için benim saçlarımı düzeltebilir misin?" dedim.
Berber; "Elbette." dedi. O sırada, mevki sâhibi birini traş etmekte idi. Hemen
traşını bırakıp; "Efendi, kalk. Bir kimse Allah için bir şey istedi mi, bütün
işler durur, derhal ona bakılır." dedi. Sonra berber koltuğuna beni oturtup traş
etti. Sonra da bana bir mikdâr altın verip; "İhtiyaçların için lâzım olur,
onlara harcarsın!" dedi. Ben bu hâle çok hayret edip, elime geçecek ilk parayı
kendisine hediye etmeye niyet ettim. Az bir zaman sonra bana Basra'dan bir kese
altın gönderdiler. Hemen götürüp o keseyi ona verince sebebini sordu. Ben de
niyetimi açıkladım. Bunun üzerine bana; "Sen, Allah rızâsı için beni traş et."
dedin. Ben de o niyetle seni traş ettim. Şimdi bunları alırsam, niyetimde bir
değişme olmasından korkuyorum." dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri
buyurdular ki: "İhlâs; ameli, Allahü teâlâ için olmayan karışık düşünce ve
niyetlerden arındırmaktır."
Büyük velîlerden Ebû Ali
Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İhlâs, insanların
teveccüh, alâka göstermelerinden sakınıp, ameli yalnız Allah için yapmaktır.
Sıdk ise; nefsi, yaptığı ameli beğenmekten temizlemektir. Bunun için ihlâs
sâhibi muhlislerde riyâ, gösteriş, sıdk sâhibi olan sâdıklarda da ucub (amelini
güzel görmek) hâli bulunmaz."
"Sıdk; insanlara karşı
olduğun gibi görünmen veya onlara karşı göründüğün gibi olmandır."
"Allahü teâlâ, Dâvûd
aleyhisselâma vahyedip; "Beni taleb eden birisini gördüğün zaman, ona hizmetçi
ol!"
"Allahü teâlânın emir ve
yasaklarına uymakta gevşek davranan ve böylece Allahü teâlâya yakın olmak
nîmetinden mahrûm olan tenbel kimselerin ayaklarına, zelîl ve sefîl olmak
bukağısı bağlanır. O kimse kurb, Allahü teâlâya yakınlık hâlinden çok uzak
olur."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Bekr-i Dükkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İhlâs odur ki;
insanın zâhiri, bâtını, durması, hareket etmesi, nefes alıp vermesi, yâni her
hâli Allahü teâlâ için olmalıdır. Nefsin, hevânın payı bulunmamalı, hiçbir
hareket, bir mahlûk için olmamalıdır."
Evliyânın meşhurlarından
Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İhlâs sâhibi mi
olmak istiyorsun, önce baş olma sevgisini kalbinden at. Sonra kendini kimseden
üstün görme."
Her işinde Allahü teâlânın
rızâsına kavuşmayı arzu eden Ebû Midyen Mağribî (rahmetullahi teâlâ
aleyh) ihlâs sâhibi idi. İhlâsla ilgili olarak buyurdular ki: "İhlâsın alâmeti,
her an Allahü teâlâyı müşâhede etmek, O'ndan başkasını hiç hatırına
getirmemektir."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Muhammed Cerîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) İhlâs hakkında buyurdular ki:
"İhlâs, âhiretteki nîmet ve azaplara yakînen inanmanın alâmetidir. İbâdetlerdeki
riyâ, gösteriş de, âhiretteki nîmet ve azaplara inanmakta tereddüd olduğunun
alâmetidir."
Türkistan'da yetişen büyük
velîlerden Ebû Saîd Ebü'l-Hayr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Allahü teâlâdan ihlâsı, her şeyi O'nun rızâsı için yapmayı isteyiniz. İhlâsta,
dünyâ ve âhirette kurtuluş vardır."
Bağdât'ın büyük velîlerinden
Ebû Saîd-i Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) ihlâs sâhibi olup, yaptığı
her işi Allahü teâlânın rızâsına uygun yapardı. Başkalarına da ihlâslı olmayı
tavsiye ederdi.
Ebû Saîd-i Harrâz'ın bâzı
işlerini gören ve ona hizmet eden bir fakir vardı. Ebû Saîd ona ihlâs ile amel
etmesi için, ihlâstan bahsetmişti. Fakir kendisini yoklayıp, Ebû Saîd'e yaptığı
işlerde ihlâsının olmadığını görünce, bu hizmeti bıraktı. Sonunda Ebû Saîd,
biraz zorlukla karşılaştı. Fakire; "Neden bizi bıraktın?" deyince, o; "Yaptığım
işte ihlâs bulamadım." cevâbını verdi. Ebû Saîd de; "Ben sana ameli terk et
demedim, ihlâsı ara dedim. İşine devâm et ve ihlâsı elde etmeye çalış."
buyurdular.
Kendilerine “Silsile-i
aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin altıncısı olan Ebü'l-Hasan-ı Harkânî
(rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine ihlâs ve riyâ nedir? diye sorduklarında;
buyurdular ki: "Allahü teâlâ için yaptığın her şey ihlâstır. Halk için yaptığın
herşey de riyâdır."
Hanım velîlerden Fâtıma-i
Nişâbûriyye (rahmetullahi teâlâ aleyhâ) hazretlerine "İhlâs sâhibi kime
denir?" diye sorulduğunda: "Kim, Allahü teâlâyı düşünerek amel ve ibâdet
yaparsa, o kimse ihlâs sâhibidir." buyurdular.
Evliyânın büyüklerinden
Hayr-ün-Nessâc (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İhlâs, amelin
kabûlüne vesile olan güzel düşünce (niyet) dir."
Meşhur velîlerden
Huzeyfetü'l-Mer'âşî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İhlâs, kulun
içi ile dışının aynı olmasıdır."
Evliyânın büyüklerinden
İbrâhim-i Havvâs (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimse, baş
olma sevdâsına kapılırsa, artık ibâdetten, ihlâstan sıyrıldı demektir."
Hindistan'da yetişen en
büyük velî, âlim müceddid ve müctehid İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ
aleyh) buyurdular ki: İhlâs ile yapılan küçük bir iş, senelerce yapılan
ibâdetler gibi kazanç (sevap) hâsıl eder.
Irak'ta yetişen büyük
velîlerinden Mekârim en-Nehr (rahmetullahi teâlâ aleyh)
hazretleri; " Muhlisi şöyle anlattı: "Muhlis, Allahü teâlânın rahmeti ile
mahlûkâtın şerrinden kurtulan ve bütün insanların efendisi olan Peygamber
efendimizin emirlerine uyandır." buyurdular."
Tâbiînden ve hanım velîlerin
büyüklerinden Râbia-i Adviyye (rahmetullahi teâlâ aleyhâ) hazretleri ile
ilgili olarak Mâlik bin Dinâr hazretlerİ şöyle anlatır: Birgün Râbia
'nın yanına gittim. Abdestini almış, kalan sudan bir kaç yudum da içmişti.
Dikkat ettim, testinin bir tarafı kırıktı ve çok eski bir hasırda oturuyordu.
Kerpiçten bir de yastığı vardı. Bunları görünce çok üzüldüm, içim yandı ve; "Ey
Râbia! Zengin arkadaşlarım var. Kabûl edersen sana onlardan bir şeyler alayım"
dedim. Bana dönerek; "Yâ Mâlik! Bana da, onlara da rızkı veren Allahü teâlâdır.
O, fakirleri fakir olduğu için unutup, zenginleri de zengin olduğu için
hatırlıyor ve yardım mı ediyor sanıyorsun?" dedi. Ben de "Hayır, hiç öyle olur
mu?" dedim. Bunun üzerine "Mâdem ki Rabbim benim hâlimi biliyor, benim
hatırlatmama ne lüzum var. O, öyle istiyor, biz de O'nun istediğini istiyoruz"
diye cevap verdi.
Bağdât velîlerinden
Rüveym bin Ahmed (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Amelde ihlâs,
iki cihanda Allahü teâlâdan karşılık beklememektir."
Yine buyurdular ki: "İhlâs;
ameline bakmamak, yâni hiçbir zaman amelini beğenmemektir."
Büyük velîlerden Sehl bin
Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kırk gün ihlâslı
olan, dünyâda zâhid olur, kerâmeti görülür."
Büyük velîlerden Yahyâ
bin Muâz-ı Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “İhlâs, ameli
kusurlardan temizlemektir.”
Büyük velîlerden Yûsuf
bin Hüseyin Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Dünyâda en
kıymetli şey, ihlâstır.”
Mısır’da yetişen büyük
velîlerden Zünnûn-i Mısrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Kulun
ihlâs sâhibi kimselerden olduğu nasıl belli olur? diye sorduklarında; “Kendisini
tam mânâsıyla ibâdete verip, insanların nazarında mertebe ve îtibârının
silinmesini severek kabûl ettiği zaman.” cevâbını verdiler.
Zünnûn-i Mısrî hazretleri
buyurdular ki: “Şu üç şey ihlâs alâmetidir. Birincisi medh ve kötülenmek ona
tesir etmez. İkincisi, amelleri unutur, günahlarını düşünür. Üçüncüsü, Hak
teâlâdan gayrısını gönlünden çıkarır. |