CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

HİKMETLİ SÖZLER (D - İ)

Son devir velîlerinden Dârendeli Muhammed Hilmi Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin kalplere şifâ olan sözlerinden bâzıları şunlardır:

"Cehennem yoluna düşüp de Cennet arzu eden kimsenin hâli, kuzeye gidip hacc-ı şerîfe gidiyorum diyenin hâline benzer."

"Hırs sâhibi her zengin fakirdir. Kanâat eden herkes zengindir."

Konya'da yetişen evliyâ hanımlardan ve Mevleviye tarîkatının büyüklerinden olan Destîne Hâtun (rahmetullahi teâlâ aleyhâ) Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin türbesi yakınlarında dar ve karanlık bir odada yaşardı. Gündüzleri oruç tutar, vakitlerini Allahü teâlâyı anmakla geçirirdi. Allah korkusu ile göz yaşları dökerdi. Onun bu hallerini görüp, gönülleri râzı olmayan sâlihâ hanımlar; "Kendinize çok eziyet ediyorsunuz. Birazcık bedeninizin rahatını düşünseniz olmaz mı?" dediklerinde, onlara; "Bunlarsız olmaz. Binicinin serkeş, dikbaşlı, itâatsız ata yumuşaklık yapması onun serkeşliğini arttırır." diye cevap verirdi.

Destîne Hâtun'un bedeni zayıf idi. Bir kerre yanına gelenler bir tek post üzerine oturduğunu ve üzerinde eski bir elbise olduğunu gördüler. "Bedeninizi rahat tutacak birkaç elbise ile birkaç yaygı alsak." dediklerinde; "Biz postu, Allahü teâlânın yolunda ayağımızın altına koyduk. Üstelik bu, Allah yolunda kurban olan koyunun postudur. O binlerce güzel elbiseden daha iyidir." buyurarak dervişlerin post üzerine oturmalarının sırrını da beyân etmişlerdir.

Endülüs, Mısır ve Filistin taraflarında yaşamış büyük velîlerden Ebû Abdullah el-Kureşî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Bir işin başı, sonuna delildir, alâmettir. Rehberi olmayan yolunu şaşırır.

Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hiçbir şeye dayanmazdı. Bir gün bir yakını ona sırtını dayasın diye bir yastık getirmiş ve oturduğu yerde arkasına koymuştu. Fakat o, hafifçe yastığı kendisinden uzaklaştırıp; "Bir şeye yaslanmak âdetimiz değil." buyurdular.

Büyük velîlerden Ebû Ali Sekafî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dürüst olmayan birinden doğruluk bekleme, edepsiz birinden edepli olmasını isteme."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Bekr-i Dükkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Nice sevinçler vardır ki, sonları keder, nice hüzünler vardır ki, sonları kurtuluştur."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Bekr Kettânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bedeninle dünyâda, kalbinle âhirette ol."

"Ya göründüğün gibi ol veya olduğun gibi görün."

"Bir müminin kalbini hoş tutmak, bana nâfile hac yapmaktan iyi gelir."

Kûhistan taraflarında yaşamış büyük velîlerden Ebû Bekr-i Kisâî Dîneverî, Cüneyd-i Bağdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine mektuplar yazarak suâller sorar, cevaplar alırdı. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ona yazdığı mektuplardan birisinde şöyle buyurdular:

"Ey kardeşim! "Kıyamet günü mallar boş bırakıldığı zaman" (Tekvîr sûresi, dördüncü âyet-i kerîme) yerin neresidir? Evler yıkıldığı, dağların uçuşup bulutlar gibi yürümeye başladığı, denizlerin taştığı, güneşin nûrunun kaybolup simsiyah olduğu, dağların yerle bir olup, yeryüzünün boş bir toprak hâline getirildiği, göklerin gülyağı gibi eriyip değirmen taşı gibi döndüğü zaman ne yapacaksın? Görülecek yer bulunmadığı zaman nereye bakacak, haber alınacak yer olmayınca nereden haber alacak, sabır ve teselliye imkân olmadığı zaman nasıl sabredeceksin? Öyle ise, şimdiden durmadan ağla, o zaman ağlama ve sızlamanın bir faydası yoktur. Çocuğunu kaybeden bir kadının döğünerek ağladığı gibi ağla. Seni yalnız bırakıp giden büyüklere kıymetli dostlara ağla. Fırsatcıların meydanı boş bulmasına, fırtınaların ortalığı dehşete vermesine ağla. Seni o dehşetli günlerde kimin kurtaracağını, nereden gelip nereye gideceğini düşün ve ağla!..

İnsanlara acımak lâzımdır. Onlara anlayamayacakları şeyleri söylemek, onlara acımanın icablarından değildir. Allah sana rahmet etsin, diline sâhib olmalısın. İnsanlara anlayabilecekleri şeyleri söyle. Anlayamayacakları şekilde hitâb etme. Çünkü, insanlardan bilmedikleri ve anlamadıklarına düşman olmayan pek azdır. İnsanlar ipleri salıverilmiş develer gibidir. İçlerinde yük yüklemeye ve binilmeye yarayanı yoktur. Cenâb-ı Hak, âlimleri ve hikmet sâhiplerini rahmet olarak yaratmış ve onları kulları üzerine rahmet olarak dağıtmıştır. Sen de çalış ve başkalarına rahmet ol. Sen halkın durumuna uygun bir halde aralarına gir ve onlara anlayacakları şekilde söyle. Böyle yapman, hem kendin, hem de onlar için daha hayırlıdır. Allahü teâlânın selâm, rahmet ve bereketi üzerine olsun."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Bekr Vâsıtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri "Yaptığı ibâdetine güvenmek, Allahü teâlânın ihsânını unutmaktandır."

"Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için amel eden, sevap kazanır."

"Yapılan ibâdete karşı bedel beklemek, Allahü teâlânın lütfunu unutmaktandır."

"Allahü teâlânın verdiği nîmetleri, yaptığınız ibâdetlerin karşılığı olarak bilenlerden olmayın." Buyurdular.

Tâbiînin meşhurlarından ve büyük velî, fıkıh âlimi Ebû İdrîs Havlânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Mescidler, iyi kimselerin meclisleridir."

Yine buyurdular ki: "Kişi için vakar, ağırbaşlılık en güzel süslerdendir."

Büyük velîlerden Ebû Osman Mağribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Mahlûkâtı ibret almak, kendi nefsini nasîhat almak, Kur'ân-ı kerîmi onun hakîkatine ermek için düşün."

Büyük velîlerden Ebû Saîd bin el-Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyâ, bir an önce oradan çıkmakla güzel, Cennet onu istemek ve orada devamlı kalmakla güzel olur."

Bağdât'ın büyük velîlerinden Ebû Saîd-i Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün sokağa çıktığında bir kalabalığı gördü. İnsanlar bir delinin başında toplanmışlardı. Deli kaçıyor, onlar peşinden koşuyorlardı. Deli onlara doğru dönünce kaçıyorlar. Sonra deli peşlerine düşüyordu. Ebû Saîd-i Harrâz hazretleri; "Dur ey deli!" diye seslendi. Bunu duyan deli dönüp baktı ve; "Deli kime derler biliyor musun?" dedi. Ebû Saîd-i Harrâz hazretleri; "Hayır bilmiyorum." deyince, deli dedi ki: "Deli ona derler ki, attığı her adımda Allahü teâlâyı anmaz ve gâfil gezer." buyurdular.

Ebû Süleymân Dârânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri Şam'da yetişen büyük velîlerdendir. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için gece gündüz gayret eden Ebû Süleymân Dârânî hazretleri, tevâzu sâhibiydi. buyurdular ki: "Allah'tan râzı olmak ve Allah'ın kullarına acımak, peygamberlerin ahlâkındandır."

"Bütün insanlar başıma toplansa ve beni küçük görmekten vazgeçirmeye çalışsalar vaz geçiremezler."

"Allahü teâlâ ile kul arasında en açık şey, kulun Mevlâsının verdiği her nîmetin nereye sarf edildiğini ona birer birer arz etmesidir."

"Âhireti düşünmek aklın alâmeti ve kalbin hayâtıdır."

Yine buyurdular ki: "Seni Hak'tan başkasına çevirecek sebeplere bağlayan şey sana düşmandır. Gafletle çıkan, Hak teâlâyı hatırlamadan aldığın her nefes sana kızgın demirlerle bir nişandır."

"Bugünü, düne eşit olan zarardadır."

Fas velîlerinin büyüklerinden Ebû Ya'zî Magribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Tesiri, kulun işinde ve hâlinde görülmeyen hakîkat, hakîkat değildir."

"Hak'tan fazîleti taleb eden, ona vâsıl olur."   

"Kimseye faydası olmayan, kimseden faydalanamaz."

"Sözün hası odur ki, ya Allahü teâlâyı hâtırlatmalı ya da O'ndan haber vermelidir."

Tebe-i tâbiînden meşhur fıkıh âlimi ve velîlerden Evzâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ bir kavim için kötülük dilerse, onlara mücâdele kapısını açar, onları iş yapmaktan alıkoyar". Çoğu zaman kendi kendine; "Seni yaratan ne kadar yüce! Yağa benzer bir şey vermiş onunla görürsün. Kemikle işitirsin. Bir et parçası ile konuşursun." derdi.

"Bir din kardeşiyle karşılaşmak, maldan ve çoluk çocuktan daha hayırlıdır (iyidir)."

"Halkın bize verdiği her şeyi kabûl etseydik kıymetimiz kalmazdı."

Yine buyurdular ki: "Süleymân aleyhisselâm oğluna; "Ey oğlum! Allahü teâlâdan kork! Çünkü Allahü teâlâdan korkmak, her şeyi yener."

"Mümin az konuşur, çok iş yapar. Münâfık, çok konuşur, az iş yapar."

Meşhur tefsîr âlimi ve velî İmâm-ı Fahreddîn-i Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkında Ebû Abdullah Hasan Vâsıtî der ki: Hirat'ta bulunduğum sırada İmâmı dinledim. Zaman zaman minberde, sitem şeklinde halka şu beyti okurdu.

 

"Diri iken insanı gerçi herkes tahkîr eder.

Zor olur ayrılığı, ol dem ki, dünyâdan gider."

 

Hindistan'da yetişen evliyânın büyüklerinden Ferîdüddîn-i Genc-i Şeker (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde sık sık buyururdu ki: "İnsanların en akıllısı, dünyâya gönlünü kaptırmayanlardır. En zengini de kanâat edenlerdir."

"Başkalarının almak istemediği malın satıcısı sen olma!"

"Herkesin yemeğinden yeme! Fakat herkese yemek yedir!"

"Günah olan bir şeyde kendine karşı sert ol!"

"Kalbini şeytanın oyuncağı yapma"

"İçine, dışından çok îtinâ göster!"

"Âile ve yol büyüklerine hürmetkâr ol!"

"Sana saygı gösterene saygılı davran!"

"Sıhhatinin kıymetini bil!"

"Senden korkandan kork!"

"Allahü teâlânın sevgili kulları ile oturup kalkmada, Allahü teâlâyı hâtırından çıkarma!"

"Hiçbir şey, kaybedilmiş vakti telâfi edemez."

"Makam için, ne kadar mühim olsa da, şahsiyetinizi vermeyin. Kendinizi küçültmeyin!"

"Riyâzet, nefs-i emmâreyi yenmektir. Uzlet ise onu hapsetmektir."

"Hergün bir fazîlete daha kavuşmaya çalışınız!"

Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretleri ifâde ve mânâ bakımından çok güzel şiirler yazardı. Şu kıta onun şiirlerindendir:

 

Hiçbir gece yoktur ki, kalbim kan ağlamasın,

Hiçbir gündüz yoktur ki, yüzden nâmus akmasın.

Ömrümde hiçbir tatlı şerbet içmedim ki, o,

Gözlerimden yaş diye akıp da damlamasın.

 

Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) yolda giderken insanların neşe ve sevinç içinde olduklarını görünce; "Nice neşeli ve sevinçli kimseler vardır ki, onlara nasib olacak kefenlikler dokunup satışa çıkarılmıştır bile." Buyurdular.

Fudayl bin İyâd hazretlerine birisi "Nasıl sabahladın?" diye sordu. Cevaben; "Hayır üzere sabahladım." dedi. Adam tekrar; "Nasılsın?" dedi. Fudayl hazretleri; "Hangi hâlimi soruyorsun? Dünyevî hâlimi soruyorsan, dünyâ bize meyletti de biz onun bütün yollarını geçtik. Âhireti soruyorsan, günâhı çok, ameli az, ömrü tükenmek üzere, âhirete ve ölüme hazırlığı olmayan birinin hâli nasıl olur ki!" diye cevap verdi.

Konya'da yetişen velîlerinden Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: "Dünyâda duracağın kadar dünyâ için, âhirete ise âhirette duracağın kadar çalış."

"Ne kadar yaparsan yıkılacaktır, ne kadar yaşarsan ölünecektir."

Meşhûr velîlerden Hakîm Senâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri'nin hikmet dolu şiirlerinin birinde; "Ey tavır ve hareketleri güzel olan âşıklar. Durmadan ilâhî hakîkatleri arayın. Kalk! Zulüm ve haksızlıkla yoğrulmuş olan dünyânın toprak yığınından kalkan tozları gözyaşlarımızla bastıralım. Bu dönen künbedin insanların gözlerini aldatan yıldızların (Lâ) süpürgesiyle silip süpürelim. Mülk kimindir? Bir ve Kahhâr olan Allahü teâlânındır sözü kendiliğinden duyulsun." buyurdu.

Evliyânın büyüklerinden Hâtim-i Esam (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Her söz için doğruluk, her doğruluk için iş, her iş için de sabır gerekir." Hazret, bir zâta: "Nasılsınız." dedi. O da; "Selâmet ve âfiyetteyim." deyince, buyurdular ki: "Selâmet ancak Sırat köprüsünü geçtikten sonra olur. Âfiyet ise Cennet'te bulunmandır."

Evliyânın büyüklerinden İbn-i Atâullah İskenderî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Âlemin dışı güzel, içi ibrettir. Nefs, dışının güzelliğine, kalb, içinin ibretlerine bakar."

"Ne kadar şaşılsa yeridir ki, bir kimse, ayrılmayacağı şeyden kaçıyor ve onunla kalmayacak olan dünyâyı istiyor. Gözleri kör değilse de, sînesindeki kalb kördür."

"Her kusurdan münezzeh olan Rabbim! Dostlarını, evliyânı öyle yaptın ki, onları bulan sana kavuşuyor ve sana kavuşmayan, onları tanımıyor."

Evliyânın büyüklerinden İbrâhim-i Havvâs (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Başkasına el açacak duruma düşmek, müslümana yakışmaz."