HİKMETLİ SÖZLER (D - İ)
Son devir velîlerinden
Dârendeli Muhammed Hilmi Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin
kalplere şifâ olan sözlerinden bâzıları şunlardır:
"Cehennem yoluna düşüp de
Cennet arzu eden kimsenin hâli, kuzeye gidip hacc-ı şerîfe gidiyorum diyenin
hâline benzer."
"Hırs sâhibi her zengin
fakirdir. Kanâat eden herkes zengindir."
Konya'da yetişen evliyâ
hanımlardan ve Mevleviye tarîkatının büyüklerinden olan Destîne Hâtun (rahmetullahi
teâlâ aleyhâ) Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin türbesi yakınlarında dar
ve karanlık bir odada yaşardı. Gündüzleri oruç tutar, vakitlerini Allahü teâlâyı
anmakla geçirirdi. Allah korkusu ile göz yaşları dökerdi. Onun bu hallerini
görüp, gönülleri râzı olmayan sâlihâ hanımlar; "Kendinize çok eziyet
ediyorsunuz. Birazcık bedeninizin rahatını düşünseniz olmaz mı?" dediklerinde,
onlara; "Bunlarsız olmaz. Binicinin serkeş, dikbaşlı, itâatsız ata yumuşaklık
yapması onun serkeşliğini arttırır." diye cevap verirdi.
Destîne Hâtun'un bedeni
zayıf idi. Bir kerre yanına gelenler bir tek post üzerine oturduğunu ve üzerinde
eski bir elbise olduğunu gördüler. "Bedeninizi rahat tutacak birkaç elbise ile
birkaç yaygı alsak." dediklerinde; "Biz postu, Allahü teâlânın yolunda
ayağımızın altına koyduk. Üstelik bu, Allah yolunda kurban olan koyunun
postudur. O binlerce güzel elbiseden daha iyidir." buyurarak dervişlerin post
üzerine oturmalarının sırrını da beyân etmişlerdir.
Endülüs, Mısır ve Filistin
taraflarında yaşamış büyük velîlerden Ebû Abdullah el-Kureşî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) buyurdular ki: Bir işin başı, sonuna delildir, alâmettir. Rehberi
olmayan yolunu şaşırır.
Büyük velîlerden Ebû Ali
Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hiçbir şeye dayanmazdı. Bir gün bir yakını
ona sırtını dayasın diye bir yastık getirmiş ve oturduğu yerde arkasına
koymuştu. Fakat o, hafifçe yastığı kendisinden uzaklaştırıp; "Bir şeye yaslanmak
âdetimiz değil." buyurdular.
Büyük velîlerden Ebû Ali
Sekafî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dürüst olmayan birinden
doğruluk bekleme, edepsiz birinden edepli olmasını isteme."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Bekr-i Dükkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Nice sevinçler
vardır ki, sonları keder, nice hüzünler vardır ki, sonları kurtuluştur."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Bekr Kettânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bedeninle
dünyâda, kalbinle âhirette ol."
"Ya göründüğün gibi ol veya
olduğun gibi görün."
"Bir müminin kalbini hoş
tutmak, bana nâfile hac yapmaktan iyi gelir."
Kûhistan taraflarında
yaşamış büyük velîlerden Ebû Bekr-i Kisâî Dîneverî, Cüneyd-i Bağdâdî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) hazretlerine mektuplar yazarak suâller sorar, cevaplar alırdı.
Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ona yazdığı mektuplardan birisinde şöyle buyurdular:
"Ey kardeşim! "Kıyamet günü
mallar boş bırakıldığı zaman" (Tekvîr sûresi, dördüncü âyet-i kerîme) yerin
neresidir? Evler yıkıldığı, dağların uçuşup bulutlar gibi yürümeye başladığı,
denizlerin taştığı, güneşin nûrunun kaybolup simsiyah olduğu, dağların yerle bir
olup, yeryüzünün boş bir toprak hâline getirildiği, göklerin gülyağı gibi eriyip
değirmen taşı gibi döndüğü zaman ne yapacaksın? Görülecek yer bulunmadığı zaman
nereye bakacak, haber alınacak yer olmayınca nereden haber alacak, sabır ve
teselliye imkân olmadığı zaman nasıl sabredeceksin? Öyle ise, şimdiden durmadan
ağla, o zaman ağlama ve sızlamanın bir faydası yoktur. Çocuğunu kaybeden bir
kadının döğünerek ağladığı gibi ağla. Seni yalnız bırakıp giden büyüklere
kıymetli dostlara ağla. Fırsatcıların meydanı boş bulmasına, fırtınaların
ortalığı dehşete vermesine ağla. Seni o dehşetli günlerde kimin kurtaracağını,
nereden gelip nereye gideceğini düşün ve ağla!..
İnsanlara acımak lâzımdır.
Onlara anlayamayacakları şeyleri söylemek, onlara acımanın icablarından
değildir. Allah sana rahmet etsin, diline sâhib olmalısın. İnsanlara
anlayabilecekleri şeyleri söyle. Anlayamayacakları şekilde hitâb etme. Çünkü,
insanlardan bilmedikleri ve anlamadıklarına düşman olmayan pek azdır. İnsanlar
ipleri salıverilmiş develer gibidir. İçlerinde yük yüklemeye ve binilmeye
yarayanı yoktur. Cenâb-ı Hak, âlimleri ve hikmet sâhiplerini rahmet olarak
yaratmış ve onları kulları üzerine rahmet olarak dağıtmıştır. Sen de çalış ve
başkalarına rahmet ol. Sen halkın durumuna uygun bir halde aralarına gir ve
onlara anlayacakları şekilde söyle. Böyle yapman, hem kendin, hem de onlar için
daha hayırlıdır. Allahü teâlânın selâm, rahmet ve bereketi üzerine olsun."
Evliyânın büyüklerinden
Ebû Bekr Vâsıtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri "Yaptığı ibâdetine
güvenmek, Allahü teâlânın ihsânını unutmaktandır."
"Allahü teâlânın rızâsına
kavuşmak için amel eden, sevap kazanır."
"Yapılan ibâdete karşı bedel
beklemek, Allahü teâlânın lütfunu unutmaktandır."
"Allahü teâlânın verdiği
nîmetleri, yaptığınız ibâdetlerin karşılığı olarak bilenlerden olmayın."
Buyurdular.
Tâbiînin meşhurlarından ve
büyük velî, fıkıh âlimi Ebû İdrîs Havlânî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "Mescidler, iyi kimselerin meclisleridir."
Yine buyurdular ki: "Kişi
için vakar, ağırbaşlılık en güzel süslerdendir."
Büyük velîlerden Ebû
Osman Mağribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Mahlûkâtı ibret
almak, kendi nefsini nasîhat almak, Kur'ân-ı kerîmi onun hakîkatine ermek için
düşün."
Büyük velîlerden Ebû Saîd
bin el-Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyâ, bir an önce
oradan çıkmakla güzel, Cennet onu istemek ve orada devamlı kalmakla güzel olur."
Bağdât'ın büyük velîlerinden
Ebû Saîd-i Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün sokağa çıktığında
bir kalabalığı gördü. İnsanlar bir delinin başında toplanmışlardı. Deli kaçıyor,
onlar peşinden koşuyorlardı. Deli onlara doğru dönünce kaçıyorlar. Sonra deli
peşlerine düşüyordu. Ebû Saîd-i Harrâz hazretleri; "Dur ey deli!" diye seslendi.
Bunu duyan deli dönüp baktı ve; "Deli kime derler biliyor musun?" dedi. Ebû Saîd-i
Harrâz hazretleri; "Hayır bilmiyorum." deyince, deli dedi ki: "Deli ona derler
ki, attığı her adımda Allahü teâlâyı anmaz ve gâfil gezer." buyurdular.
Ebû Süleymân Dârânî
(rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri Şam'da yetişen büyük velîlerdendir. Allahü
teâlânın rızâsına kavuşmak için gece gündüz gayret eden Ebû Süleymân Dârânî
hazretleri, tevâzu sâhibiydi. buyurdular ki: "Allah'tan râzı olmak ve Allah'ın
kullarına acımak, peygamberlerin ahlâkındandır."
"Bütün insanlar başıma
toplansa ve beni küçük görmekten vazgeçirmeye çalışsalar vaz geçiremezler."
"Allahü teâlâ ile kul
arasında en açık şey, kulun Mevlâsının verdiği her nîmetin nereye sarf
edildiğini ona birer birer arz etmesidir."
"Âhireti düşünmek aklın
alâmeti ve kalbin hayâtıdır."
Yine buyurdular ki: "Seni
Hak'tan başkasına çevirecek sebeplere bağlayan şey sana düşmandır. Gafletle
çıkan, Hak teâlâyı hatırlamadan aldığın her nefes sana kızgın demirlerle bir
nişandır."
"Bugünü, düne eşit olan
zarardadır."
Fas velîlerinin
büyüklerinden Ebû Ya'zî Magribî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: "Tesiri, kulun işinde ve hâlinde görülmeyen hakîkat, hakîkat
değildir."
"Hak'tan fazîleti taleb
eden, ona vâsıl olur."
"Kimseye faydası olmayan,
kimseden faydalanamaz."
"Sözün hası odur ki, ya
Allahü teâlâyı hâtırlatmalı ya da O'ndan haber vermelidir."
Tebe-i tâbiînden meşhur
fıkıh âlimi ve velîlerden Evzâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Allahü teâlâ bir kavim için kötülük dilerse, onlara mücâdele kapısını açar,
onları iş yapmaktan alıkoyar". Çoğu zaman kendi kendine; "Seni yaratan ne kadar
yüce! Yağa benzer bir şey vermiş onunla görürsün. Kemikle işitirsin. Bir et
parçası ile konuşursun." derdi.
"Bir din kardeşiyle
karşılaşmak, maldan ve çoluk çocuktan daha hayırlıdır (iyidir)."
"Halkın bize verdiği her
şeyi kabûl etseydik kıymetimiz kalmazdı."
Yine buyurdular ki:
"Süleymân aleyhisselâm oğluna; "Ey oğlum! Allahü teâlâdan kork! Çünkü Allahü
teâlâdan korkmak, her şeyi yener."
"Mümin az konuşur, çok iş
yapar. Münâfık, çok konuşur, az iş yapar."
Meşhur tefsîr âlimi ve velî
İmâm-ı Fahreddîn-i Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkında Ebû Abdullah
Hasan Vâsıtî der ki: Hirat'ta bulunduğum sırada İmâmı dinledim. Zaman
zaman minberde, sitem şeklinde halka şu beyti okurdu.
"Diri iken insanı gerçi
herkes tahkîr eder.
Zor olur ayrılığı, ol dem
ki, dünyâdan gider."
Hindistan'da yetişen
evliyânın büyüklerinden Ferîdüddîn-i Genc-i Şeker (rahmetullahi teâlâ
aleyh) sohbetlerinde sık sık buyururdu ki: "İnsanların en akıllısı, dünyâya
gönlünü kaptırmayanlardır. En zengini de kanâat edenlerdir."
"Başkalarının almak
istemediği malın satıcısı sen olma!"
"Herkesin yemeğinden yeme!
Fakat herkese yemek yedir!"
"Günah olan bir şeyde
kendine karşı sert ol!"
"Kalbini şeytanın oyuncağı
yapma"
"İçine, dışından çok îtinâ
göster!"
"Âile ve yol büyüklerine
hürmetkâr ol!"
"Sana saygı gösterene
saygılı davran!"
"Sıhhatinin kıymetini bil!"
"Senden korkandan kork!"
"Allahü teâlânın sevgili
kulları ile oturup kalkmada, Allahü teâlâyı hâtırından çıkarma!"
"Hiçbir şey, kaybedilmiş
vakti telâfi edemez."
"Makam için, ne kadar mühim
olsa da, şahsiyetinizi vermeyin. Kendinizi küçültmeyin!"
"Riyâzet, nefs-i emmâreyi
yenmektir. Uzlet ise onu hapsetmektir."
"Hergün bir fazîlete daha
kavuşmaya çalışınız!"
Ferîdüddîn Genc-i Şeker
hazretleri ifâde ve mânâ bakımından çok güzel şiirler yazardı. Şu kıta onun
şiirlerindendir:
Hiçbir gece yoktur ki,
kalbim kan ağlamasın,
Hiçbir gündüz yoktur ki,
yüzden nâmus akmasın.
Ömrümde hiçbir tatlı şerbet
içmedim ki, o,
Gözlerimden yaş diye akıp da
damlamasın.
Evliyânın büyüklerinden
Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) yolda giderken insanların neşe ve
sevinç içinde olduklarını görünce; "Nice neşeli ve sevinçli kimseler vardır ki,
onlara nasib olacak kefenlikler dokunup satışa çıkarılmıştır bile." Buyurdular.
Fudayl bin İyâd hazretlerine
birisi "Nasıl sabahladın?" diye sordu. Cevaben; "Hayır üzere sabahladım." dedi.
Adam tekrar; "Nasılsın?" dedi. Fudayl hazretleri; "Hangi hâlimi soruyorsun?
Dünyevî hâlimi soruyorsan, dünyâ bize meyletti de biz onun bütün yollarını
geçtik. Âhireti soruyorsan, günâhı çok, ameli az, ömrü tükenmek üzere, âhirete
ve ölüme hazırlığı olmayan birinin hâli nasıl olur ki!" diye cevap verdi.
Konya'da yetişen
velîlerinden Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh)
hazretleri buyurdular ki: "Dünyâda duracağın kadar dünyâ için, âhirete ise
âhirette duracağın kadar çalış."
"Ne kadar yaparsan
yıkılacaktır, ne kadar yaşarsan ölünecektir."
Meşhûr velîlerden Hakîm
Senâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri'nin hikmet dolu şiirlerinin
birinde; "Ey tavır ve hareketleri güzel olan âşıklar. Durmadan ilâhî hakîkatleri
arayın. Kalk! Zulüm ve haksızlıkla yoğrulmuş olan dünyânın toprak yığınından
kalkan tozları gözyaşlarımızla bastıralım. Bu dönen künbedin insanların
gözlerini aldatan yıldızların (Lâ) süpürgesiyle silip süpürelim. Mülk kimindir?
Bir ve Kahhâr olan Allahü teâlânındır sözü kendiliğinden duyulsun." buyurdu.
Evliyânın büyüklerinden
Hâtim-i Esam (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Her söz için
doğruluk, her doğruluk için iş, her iş için de sabır gerekir." Hazret, bir zâta:
"Nasılsınız." dedi. O da; "Selâmet ve âfiyetteyim." deyince, buyurdular ki:
"Selâmet ancak Sırat köprüsünü geçtikten sonra olur. Âfiyet ise Cennet'te
bulunmandır."
Evliyânın büyüklerinden
İbn-i Atâullah İskenderî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Âlemin dışı güzel, içi ibrettir. Nefs, dışının güzelliğine, kalb, içinin
ibretlerine bakar."
"Ne kadar şaşılsa yeridir
ki, bir kimse, ayrılmayacağı şeyden kaçıyor ve onunla kalmayacak olan dünyâyı
istiyor. Gözleri kör değilse de, sînesindeki kalb kördür."
"Her kusurdan münezzeh olan
Rabbim! Dostlarını, evliyânı öyle yaptın ki, onları bulan sana kavuşuyor ve sana
kavuşmayan, onları tanımıyor."
Evliyânın büyüklerinden
İbrâhim-i Havvâs (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Başkasına el
açacak duruma düşmek, müslümana yakışmaz." |