|
FARZ – NÂFİLE
Hindistan'ın büyük
velîlerinden Muhammed Sâdık (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki:
"Elbette nâfilenin kıymeti, farzın kıymeti yanında hiç gibidir. Okyanus yanında,
bir damla bile değildir. Nâfilenin kıymeti, sünnetin yanında da böyledir. Sünnet
de, farzın yanında okyanus yanındaki bir damla su gibidir. Bu ikisinin
yaklaştırması arasındaki büyük farkı, buradan anlamalıdır. Çok kimse, bu
inceliği bilmedikleri için, farzları bırakıp, nâfilelerin yayılmasına
çalışıyorlar. Câhil sofîler, zikre, fikre sarılıp, farzları ve sünnetleri
yapmakta gevşek davranıyorlar. Kırk gün çile çekmeği ve riyâzetler yapmağı
beğeniyor. Cumâ namazına ve cemâate gitmiyorlar. Hâlbuki, bir farz namazı
cemâatle kılmak, onların binlerle, kırk günlük çilelerinden daha faydalı
olduğunu bilmiyorlar. Evet, İslamiyetin edeblerini gözetmek şartı ile, zikr ve
fikir çok faydalı ve pek kıymetlidir. Câhil hocalar da, nâfilelerin yayılmasına
çalışıyor, farzların yapılmasına aldırış etmiyor, terk edilmesine sebeb
oluyorlar. Meselâ, Aşûre namazının, Resûlullah'tan haber verildiği iyi
bilinmiyor. Bunu cemâatle ve ehemmiyet vererek kılıyorlar. Hâlbuki, nâfile
namazı cemâatle kılmanın mekruh olduğunu fıkıh kitablarında okuyorlar. Farzları
kılmakta gevşek davranıyorlar. Farzları müstehab olan zamanlarında kılanları pek
azdır. Vaktinde bile kılmıyorlar. Farzları cemâatle kılmağa ehemmiyet
vermiyorlar. Bir iki kişiden fazla cemâat toplandığı az görülüyor. Çok zaman da
yalnız kılıyorlar. Din adamları böyle olursa, başkalarının nasıl yaptıklarını
artık düşünmelidir. Bu kötü hâllerden dolayı müslümanlık zayıflamağa başladı.
Böyle işlerin zulmeti ile, günahlar, bid'atler çoğaldı. Fârisî beyt tercümesi:
Az söyledim, dikkat ettim,
kalbini kırmamağa,
Bilirim üzülürsün, yoksa
sözüm çoktur sana!
Nâfile ibâdetleri yapmak,
insanı zıllere kavuşturur. Farzları yapmak ise, asla ulaştırır. Ancak, farzları
tamamlayan nâfileler (Mesel,â farz namazlarından önce ve sonra kılınan
sünnetler), asla kavuşturmaya yardım ederler. Farzlardan sayılırlar. Farzların
en üstünü, en yükseği namazdır. "Namaz, müminin mîrâcıdır." ve "Kulun, Rabbine
en yakın olduğu zamânı, namazda olduğu zamandır!..." hadîs-i şerîfleri bunu
haber vermektedir. "Allahü teâlâ ile öyle vakitlerim vardır ki..." hadîs-i
şerîfinde bildirilen, Resûlullah efendimizin en kıymetli zamanları, bu fakîre
göre, namazdaki zamanıdır. Günahları örten namazdır. İnsanı kötü, çirkin şeyleri
yapmaktan koruyan, namazdır. Resûlullah efendimizin; "Yâ Bilâl, beni
ferâhlandır!" buyurarak, rahatlandırmak istediği şey, namazdır. Müslümanlık ile,
kafirliği birbirinden ayıran, namazdır.
Türkistan'da yetişen büyük
velîlerden Ebû Saîd Ebü’l-Hayr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin
babası, Ebü'l-Kâsım Bişr'in sohbetlerine giderken, yanında Ebû Saîd'i de
götürürdü. Bir gün Ebü'l-Kâsım Bişr; "Ey Ebû Saîd!. Şu hadîs-i kudsîyi unutma!
Allahü teâlâ mîrâc gecesi Resûlullah efendimize buyurdu ki: "Kulum farzları
yapmakla bana yaklaştığı gibi başka şeyle yaklaşamaz. Kulum nâfile ibâdetleri
yapınca, onu çok severim. Öyle olur ki, benimle işitir, benimle görür, benimle
her şeyi tutar, benimle yürür. Benden her ne isterse veririm. Bana sığınınca onu
korurum."
Evliyânın büyüklerinden
Fudayl bin İyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) farzların önemini anlatırdı:
"Farzlar, insan için sermâye, nâfileler ise kâr ve kazanç gibidirler. Kâr,
sermâye olduktan sonra meydana gelir." Buyurdu.
Hindistan'da yetişen en
büyük velî, âlim müceddid ve müctehid İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ
aleyh) buyurdular ki: Farzı bırakıp, nâfile ibâdetleri yapmak boşuna vakit
geçirmektir.
Yine buyurdular ki: Bir
farzı vaktinde yapmak, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok faydalıdır.
Evliyânın büyüklerinden,
maddî ve mânevî ilimler sâhibi Serrâc (rahmetullahi teâlâ aleyh)
buyurdular ki: İbn-i Rüveym'e "Allahü teâlânın insanlar üzerine ilk olarak farz
kıldığı şeyin ne olduğu soruldu. O da, "Mârifettir. Nitekim Allahü teâlânın,
meâlen "Ben cinni ve insi yalnız bana ibâdet etsinler diye yarattım" (Zâriyât
sûresi: 56) şeklinde bildirdiği âyet-i kerîmede ibâdet etsinler kısmını İbn-i
Abbâs hazretleri, "Tanısınlar" şeklinde tefsîr etmiştir" buyurdular.
Hindistan'da yaşayan
evliyânın büyüklerinden Tâhir-i Bedahşî hazretlerine, İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) hazretlerinin yazdığı mektuplardan birisi:
"Akıllı kardeşim, ismi gibi
temiz olan Molla Tâhir'in kıymetli mektubu geldi. Kardeşim! Hadîs-i şerîfde; "Allahü
teâlânın, bir kulunu sevmemesi, onun faydasız şeylerle uğraşmasından anlaşılır."
buyruldu. Bir farzı yapmayıp, bir nâfile ibâdeti yapmak da, boşuna uğraşmaktır.
Bunun için, ne ile vakit geçirdiğimizi incelemeliyiz. Ne ile uğraşdığımızı
anlamalıyız. Nâfile ibâdet mi, yoksa farz olan ibâdet mi yapıyoruz? Bir nâfile
hac yapmak için birçok yasaklar, haramlar işleniyor. İyi düşünmelisiniz! Aklı
olana bir işâret yetişir. Size ve arkadaşlarınıza selâm ederim." (1'inci cild,
123'üncü mektup)
Tebe-i tâbiînin
büyüklerinden Abdullah bin Mübârek (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular
ki: "Din kardeşimin bir ihtiyâcını görmem, bir sene nâfile ibâdet etmemden daha
önemlidir."
Tâbiînin büyüklerinden, ilim
ve hikmet sâhibi bir velî Yûnus bin Ubeyd (rahmetullahi teâlâ aleyh)
sohbetlerinde buyurdular ki: “Nâfileleri hafife alan kimse, farzları da hafife
alır.” |
|