|
EVLİYÂ'YI ÜZMEK (B)
Evliyânın meşhurlarından
Bahri Dede (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri zamânında Bursa'da Hibe
Halîfe ismiyle tanınmış bir kimse, Bahri Dede'yi çok üzmüştü. Allahü teâlânın
evliyâ bir kulu olan bu zâtı üzmesi sebebiyle âniden kulunç hastalığına
yakalandı. Bu hastalıktan kurtulmak için ne yaptıysa çâre bulamadı. Sonunda o
evliyâ zâtı üzmesi sebebiyle başına böyle bir sıkıntı geldiğini farketti. Bahri
Dede'nin huzûruna gidip özür diledi. Affetmesini ve duâsını istedi. Merhamet
göstererek onu affetti. Sıhhate kavuşması için de duâ etti. Hibe Halîfe daha
huzûrundan ayrılmadan sıhhatine kavuştu.
Evliyânın büyüklerinden ve
kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin on beşincisi olan
Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn Buhârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri,
kendisine karşı edebsizlik yapan birine kızmayıp, tebessümle karşıladı. Fakat
edebsizlik yapan kimse büyük bir derde düşüp, helâk olacak hâle geldi. Hatâsını
anlayıp tövbe etti. Behâeddîn Buhârî hazretleri bir ara o adamın evinin önünden
geçerken, içeri girip hâlini sordu. "Allahü teâlâ şifâ vericidir, korkma
iyileşirsin." dedi. O kimse bu söz üzerine kalkıp; "Efendim, size karşı
edebsizlik ettim, hatırınızı incittim, beni affediniz." dedi. Bunun üzerine
Behâeddîn Buhârî hazretleri buyurdu ki: "Kalbimiz o zaman incindi. Fakat şu anda
gönül aynası tertemiz. İyi bil ki, mürşidlerin, yol göstericilerin kılıcı,
kınından çıkmış yalın bir kılıçtır. Ama mürşid merhamet sâhibidir. Kimseye kılıç
vurmaz. İnsanlardan belâsını arayanlar gelip kendilerini o kılıca vururlar.
Mısır velîlerinden Bennân
el-Hammâl (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini Mısırlı bir kimse
sevmezdi. Yırtıcı bir hayvanın, Bennân bin Muhammed'i yemesi için duâ etti. Bir
süre sonra Bennân-ı Hammâl hazretleri yolculuğa çıkmıştı. Ormandan geçerken,
karşı taraftan gelen Mısırlı o kimse ile karşılaştı. Tam o sırada, yola bir
kaplan çıktı. Hemen Bennân-ı Hammâl hazretlerinin yanına gitti. O, kaplanın
sırtını sıvazladı, sonra onun yanından ayrıldı. Kaplan, Mısırlının yanına
giderek onu parçalamak istedi. Bu kimse çok korktu ve rengi değişti. Bennân-ı
Hammâl, kaplanı yanına çağırarak kulağına bir şeyler söyleyince, kaplan
yanlarından uzaklaşıp, ormana geri gitti. Bu hâli gören kimse, derhal tövbe
etti. Bennân-ı Hammâl'ın talebelerinden oldu ve sonra bir daha hiç kimse
hakkında kötü düşünmedi.
Anadolu velîlerinden Seyyid
Burhâneddîn Muhakkık Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) birgün çarşıda
giderken, kaftanının eteği, bir tarafa hafif eğilmiş idi. Bunu gören bir genç,
dalga geçmek maksadıyla; "Hey derviş! Bu ne biçim kaftandır?" dedi. O da;
"Kaftana ne olmuş? Nesi var kaftanın?" deyince, genç; "Ne olacak. Eğrilmiş."
dedi. Gencin dalga geçtiği, kendisiyle alay ettiğini anlayan Seyyid Burhâneddîn
ona; "Bu mühim değil, sen benim kaftanın eğriliğine bakacağına, kendi ağzının
eğriliği ile meşgûl olsan daha iyi edersin." buyurdu. Genç, tam bu sırada
ağzının eğrildiğini hissetti. Sanki felç olmuş gibi oldu. Hatâsını anlayıp,
derhâl Seyyid'in huzûruna koştu. Kendisinden özür dileyip affını istedi. Seyyid
Burhâneddîn, gencin özrünü kabûl edip ağzına şefkatle bakınca, gencin ağzı
düzeldi. Eskisinden iyi oldu. Yâni ağzı, maddî ve mânevî bakımdan düzeldi.
Kayseri'de bir gün, yol
kenarında Allahü teâlânın muhabbetiyle kendinden geçmiş hâlde bulunurken, Moğol
askerlerinden birisi, atını bunun üzerine sürüp kılıç çekti. "Hey kimsin?
Necisin?" dedi. Askere karşı; "Allahü teâlânın huzûrunda bulunan birine böyle
söylemen uygun mu?" diye cevap verdi. Asker bunun heybetinden ve bu sözlerinden
çok müteessir oldu. Derhâl atından indi. Kendisinden özür dileyip gitti.
Anadolu'da yetişen ve
Anadolu'yu aydınlatan meşhûr velîlerden Burhâneddîn bin Muhammed Eğridirî
(rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri zamânında Osmanlı devlet adamlarından
Rüstem Paşa vezir olmayı arzu edip bunun için uğraşırdı. Fakat bâzı kimselerin
aleyhinde çalışması sebebiyle Teke sancağına tâyin edilip, merkezden
uzaklaştırıldı. Teke'ye vazîfeli olarak gidince Isparta'ya da uğradı. Orada
zamânın meşhur velîsi, büyük mürşid Şeyh Burhâneddîn hazretlerinin şöhretini
duydu. Bu zâtı tanımak ve sohbetinde bulunmak için Eğridir'e ziyâretine gitti.
Sohbetinde bulunup duâsını aldı. Şeyh hazretleri kendisine iltifat gösterdi. Bu
tanışmadan sonra dergâhına sık sık gidip sohbetinde bulunurdu. Yine bir gece
dergâha misâfir olmuştu. Bu ziyâretinde Rüstem Paşaya vezir olacağını iki defâ
müjdeledi. Rüstem Paşa çok arzu ettiği vezirlik için ümit kesilmişken böyle bir
müjdeye çok sevindi. O zâtın duâsını ve himmetini aldıktan sonra günden güne
devlet kademelerinde yükselmeye başladı. Sonunda vazîriâzam oldu. Burhâneddîn
hazretlerinin verdiği müjde gerçekleşince ona muhabbeti ve bağlılığı iyice
arttı.
Burhâneddîn hazretleri bir
ara oğullarını görmek için İstanbul'a gitmişti. Rüstem Paşa vezîriâzam sıfatıyla
ona çok alâka, hürmet gösterip, hizmet etti. Ayrıca Küçük Ayasofya Zâviyesini
verip burada insanlara hak ve hakîkati anlatması için ısrarla ricâda bulundu.
Ricâsını kabûl edip bir sene kadar bu zâviyede kaldı. Sonra evliyâ olan
ecdâdının rûhâniyetinin işâreti ile Eğridir'de Mezâr-ı Şerîf denilen yerdeki
dergâhlarına dönmeye karar verdi. Vezîriâzam Rüstem Paşaya; "Oğul! Biz dağ
civârında büyüyüp uzlete, yalnızlığa alışmışız. Hayır duâmızı istersen bizi
mekânımıza gönder. Sağ olursak üç dört senede bir İstanbul'a gelip sizi ve
burada bulunan kâdı, müderris olan evlâdımızı ziyâret ederiz." dedi. Paşa bu
durumu pâdişâh Sultan Süleymân Hana arz etti. Gerekli müsâade çıktı. Eğridir'de
bir vazîfe verip maaş bağlamak istenince; "Bize otuz akçe kâfidir." dedi. Otuz
akçe maaş ile Eğridir'e döndü. Dönmeden önce Rüstem Paşa onu pâdişâhla
görüştürmeyi arzu ettiyse de şeyh hazretleri; "Sultanlarla görüşmek dervişlere
zarar verir." diyerek görüşmedi. Burhâneddîn hazretleri Eğridir'e döndükten
sonra Baba Çelebi adında biri hasedinden dolayı Rüstem Paşaya onun hakkında
uygun olmayan sözler sarfederek kötüledi. Rüstem Paşanın îtimâdının ve
muhabbetinin sarsılmasına sebeb oldu. Şeyh hazretleri bu durumun farkına varıp
Rüstem Paşaya kırıldı. Bundan sonra Rüstem Paşa, Sultan Mustafa vak'asında
vezirlikten uzaklaştırıldı. Ummadığı bir anda bu işin başına gelmesi onu şaşkın
bir hâle soktu. Sonra bu işin, Burhâneddîn hazretlerini kırması sebebiyle başına
geldiğinin farkına vararak ziyâretine gidip özür diledi. Daha sonra bir adamını
gönderip, kusurumuza bakmasın, bizi bir kenara bırakıp himmetlerini çekmesinler
diye haber yolladı. Ayrıca bu hâlini arzeden bir de mektup yazdı. Mektubu alıp
okuyunca; "Evvelki sözümüz doğru çıktı ise sonraki sözümüz de doğru çıkar."
buyurarak yeniden vezîriâzam olacağına işâret etti. Gelen haberci dönüp durumu
Rüstem Paşaya anlattı. Rüstem Paşa onun teveccühleri ile yine vezîriâzam oldu.
Şeyh Burhâneddîn
hazretlerinin zamânında yaşayan ve şeyhlik dâvâsında bulunan bir kimse onu ve
talebelerini son derece rahatsız ediyor, sıkıntı veriyordu. Yaptığı işlerde
aşırılığa kaçıyor, onların da böyle yapmasını istiyordu. Şeyh Burhâneddîn
hazretleri ve talebeleri ise bütün işlerinde îtidâl, orta yol üzere bulunuyordu.
Talebeleri o kimsenin verdiği sıkıntılardan dolayı hep birlikte hocalarına
şikâyette bulundular. Hocaları bir hac mevsiminde Arafat'ta kendilerine sıkıntı
veren kimsenin zararından kurtulmak için duâ etti. Duâ sırasında kendilerine
ziyâdesiyle sıkıntı veren adam attan düşüp öldü. |
|