|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Bursa'da
yaşayan büyük velîlerden Muhammed Üftâde (rahmetullahi teâlâ aleyh)
hazretlerinin babası Mehmed Efendi, daha küçük yaşta bulunan oğlu Muhammed
Üftâde'yi, ipek satan bir tüccarın yanına çalışmaya verdi. Muhammed Üftâde,
orada çalışmaya başladı. Fakat bir hafta içinde, ustası ve babası vefât edince,
çocuk yaşta âilesinin geçim yükünü omuzuna aldı. Hem çalışıyor, annesinin ve
kardeşlerinin kimseye muhtâc olmadan geçinmelerini sağlıyor, hem de boş
zamanlarında Bursa'daki medreselere gidip gelerek, zâhirî ilimleri öğrenmeye
gayret ediyordu. Seneler sonra, zâhirî ilimleri öğrenerek, Bursa Ulu Câmiinde
müezzinlik yapmaya başladı. Sonra Doğan Bey Câmiine imâm oldu. Senelerce bu
vazifeyi yaparak, insanların ibâdetlerini doğru yapmasına vesîle oldu.
Bir gün
rüyâda Seyyid Emîr Buhârî hazretlerini gördü. "Bizim câmide vâz ve nasîhat
eyle!" emri üzerine, sabahleyin Emîr Buhârî Câmiinde vâz ve nasîhate başladı.
Muhammed
Üftâde, uzun boylu, müşfik bakışlı, devamlı tebessüm hâlinde olan bir zâttı.
Görünüşü ile etrâfındakilere güven ve îtimâd telkin eder, herkesin takdîrine
mazhâr olurdu. Kur'ân-ı kerîm okurken, güzel sesinde sanki ağlıyormuş hâli
müşâhede edilirdi. Kimsenin kalbini kırmaz, kalb kırarım korkusuyla kendine
hakâret edenlere bile hiç karşılık vermezdi. Câmiye sabah herkesten önce gider,
yatsı namazından sonra orada gece geç vakitlere kadar ibâdet ederdi. Bâzı
geceler evine giderken, ıssız sokaklarda bir sarhoşa rastlasa, ona yardım ederek
evine kadar götürürdü. Herkese yardım ettiği için, Bursalılar onu çok severdi.
Vakitlerini hep ibâdet yaparak geçiren Muhammed Üftâde, tasavvuf büyüklerinin
yolunda bulunmayı arzu ettiğinden, bir velînin yanında yetişmeyi çok isterdi. Bu
sebeple, böyle bir velîyi hep arar dururdu. Bir gün Karacabeyli Hızır Dede
isminde bir velînin Bursa'ya geldiğini ve Ulu Câminin yanında ikâmet ettiğini
öğrendi. Huzûruna varıp, talebesi olmak istediğini bildirdi. O da kabûl ederek,
Muhammed Üftâde'yi yetiştirmeye başladı. Muhammed Üftâde, hocasının verdiği her
vazifeyi en güzel şekliyle yaparak hizmet ediyordu. Nefsini terbiye etmek için,
nefsinin istediklerini yapmayıp, istemediklerini yapıyordu. Haramlardan şiddetle
kaçıyor, şüpheli korkusuyla mübahların bile fazlasını terkediyordu. Bu şekilde
hocası Hızır Dede'nin terbiyesinde sekiz yıl canla başla çalıştı. Onun
vefâtından sonra da Şeyh-i ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin rûhâniyetinden
istifâde ederek kalb gözü açıldı, kemâle gelip olgunlaştı. Her nefes alıp
vermesinde Allahü teâlâya hamd eder, cenâb-ı Hakk'ı bir an olsun hatırından
çıkarmazdı. Lüzumsuz hiç konuşmazdı. Konuştuğu zaman da hikmetler saçar,
dinleyenlerin herbiri, kâbiliyeti kadar istifâde ederdi. Onun bu konuşmalarını
talebesi Azîz Mahmûd Hüdâyî Vâkı'ât adlı eserinde topladı.
|
|