|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Konya'ya
gelen büyük velîlerden Şems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
Tebriz'de ilim öğrendi ve edeb üzere yetişti. Daha küçük yaştayken mânevî
hallere, üstün derecelere kavuştu. Kendisi şöyle anlatır: "Henüz ilk
mektepteydim. Daha bülûğ çağına girmemiştim. Peygamber efendimizin sevgisi bende
öyle yer etmişti ki, kırk gün geçtiği halde, O'nun muhabbetinden aklıma yemek ve
içmek gelmedi. Bâzan yemeği hatırlattıklarında, onları elimle yâhut başımla
reddederdim. Göklerdeki melekleri ve yerde gayb âlemini, kabirdekilerin
hallerini müşâhede edebilirdim. Hocam Ebû Bekr, hallerimi başkalarına haber
vermekten beni men ederdi. Bir gün babam bu hallerimden ürktü ve beni karşısına
alıp; "Yavrucuğum! Ben senin acâyip işlerinden bir şey anlamıyorum. Bunun sonu
nereye varacak? Korkarım ki sana bir zarar erişir?" dedi. Ben de ona;
"Babacığım! Bir tavuğun altına konan bir ördek yumurtasından çıkan ördek
yavrusunun dereye dalıp yüzdüğü gibi ben de mânevî deryâya dalmış bir haldeyim."
diye cevap verdim."
Şems-i
Tebrîzî hazretleri dünyâya hiç kıymet vermez, haram ve şüphelilerden son derece
sakınır, mübâhların fazlasını terk ederdi. Bir yerde durmaz, talebelerin
bulundukları yerlere giderek onları yetiştirirdi. Bu şekilde bıkmadan,
yorulmadan pekçok yerler dolaştı. Bunun için kendisine "Uçan güneş" dediler.
Şems-i Tebrîzî hazretleri seyâhat ettiği yerlerde, uğradığı memleketlerde iyi
bir dost bulunması için duâ ederdi.
|
|