|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Hindistan’ın büyük velîlerinden, tefsîr, hadîs, kelâm, tasavvuf ve Hanefî
mezhebi fıkıh âlimi Şâh Veliyyullah-ı Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh)
hazretlerinin çocukluğu bile diğer çocuklardan farklıydı. Oynamasında,
gülmesinde, yiyip içmesinde bir başkalık vardı. Zekâ ve hâfızası, edeb ve hayâsı
fevkalâde idi. Bir gün bahçede akranı çocuklarla oynayıp eve dönmüştü. Babası
yanına çağırıp; “Evlâdım! Bu günden îtibâren öyle şeylerle meşgûl ol ki, bu
meşgûliyetten eline geçen şey yanında kalsın. Bunlar da, okumak, yazmak, ibâdet
gibi şeylerdir.” dedi.
Babasının
sözlerini dikkatle ve can kulağıyla dinleyen Şâh Veliyyullah; o zamâna kadar
geçen vakitlerine eyvâhlar edip, o günden sonra bir daha oyun oynamadı. Daha beş
yaşındayken babasından Kur’ân-ı kerîmi okumayı öğrenip, temel din bilgilerini de
tâlim eyledi. Yedi yaşında ana dili olan Fârisîyi okuyup yazdı. On yaşında Arabî
lisânının gramer bilgilerinde Molla Câmî’nin eserini okuyacak seviyeye geldi.
Babasının nezâretinde, hadîs ilminde; Mişkât, Sahîh-i Buhârî, Şemâil-i Şerîf
kitaplarını okudu. Tefsîr ilminde; Şerh-i Vikâye’yi, usûl-i fıkıh ilminde;
Hüsâmî, Tevdîh ve Telvîh kitaplarını okudu. Kelâm ilminde; Şerh-i Akâid, Şerh-i
Hayâlî ve Şerh-i Mevâkıf ve diğer eserleri, mantık ilminde; Şerh-i Şemsiyye,
tasavvuf ilminde; Avârif-ül-Meârif ve Resâil-i Nakşibendiyye’yi okudu. Nahiv
ilminde, Molla Câmî’yi ve meânî ilminde, Mutavvel ve Muhtasar-ül-Me’ânî adlı
eserleri okudu. İlm-i hey’et (astronomi), hesab (aritmetik) ilimlerine âit
çeşitli kitapları ve tıb ilminde El-Mu’cez fit-Tıb adlı kitabı okudu. İlmin her
dalında geniş araştırmalar ve incelemeler yaptı. Dört hak mezhebin fıkıh
kitaplarını tâlim edip, inceliklerine vâkıf oldu. On beş yaşına geldiğinde,
zamânında okutulan zâhirî ilimlerdeki tahsîlini tamamlayıp kemâle gelmişti.
Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin yolunda mübârek bir kimse olan
babasından feyz alarak, bâtınî hazînelere de kavuştu. Son olarak okuduğu Beydâvî
Tefsîri'ni tamamlayınca babası, ulemâ ve sâlihlerin, fakir ve zenginlerin
iştirâk ettiği bir yemekte, Şâh Veliyyullah-ı Dehlevî hazretlerine icâzet verip,
başına da âlimlere mahsus sarığı giydirdi.
Bundan
sonra üç sene daha babasının nezâretinde nefsini terbiye edip, velîlik yolunda
ilerlemeye gayret etti. On sekiz yaşında iken babası Şeyh Abdürrahîm hastalandı.
Zâhirî ve bâtınî ilimlerde kemâle gelen oğlu Şâh Veliyyullah’ı kendi yerine
geçirip, talebelere ilim öğretmek ve hak yolu bildirmek ile vazifelendirdi.
Şâh
Veliyyullah-ı Dehlevî, hem hac farîzasını îfâ etmek, hem de Haremeyn ulemâsının
ilminden istifâde etmek maksadıyla, 1730 senesinde Mekke-i mükerremeye gitti.
1732 senesinde Hindistan’a döndü. Bu sırada Hindistan’da her şey karmakarışıktı.
Siyâsî iktidar düzensiz ve kudretsizdi. İnsanlardan bir kısmı câhilliklerinden
hindû ve diğer kâfirleri taklid eder olmuş, bir kısım müslümanlar da bid'at ehli
kimselerin hâl ve hareketlerine kapılmışlardı. İlmin yerini cehâlet, fazîletin
yerini ise denâet, alçaklık almıştı. Kötü din adamları ortalığı fitneye boğmuş,
sâlih müslümanlar kıyıda köşede kalmışlardı. İşte böyle bir zamanda Hindistan’a
dönen Şâh Veliyyullah-ı Dehlevî hazretleri, Eski Delhi’de kına satıcılarının
bulunduğu Mehendiyen Çarşısı civârında babasından kalan eve yerleşti. O mütevâzî
evinde ders vermeye başladı. İlme susayanlar, akın akın gelip onun gönüllere
ferahlık veren derslerinden, ilim deryâsından istifâde ettiler. Şâh
Veliyyullah-ı Dehlevî hazretlerinin ilim ve feyzinin üstünlüğü bütün beldeye
yayıldı. O mütevâzî ev, talebeye kâfi gelmez oldu. Zamânın Gürgâniyye Devleti
hükümdârı Sultan Muhammed, Şâh Veliyyullah hazretleri için bir medrese yaptırdı.
1857 senesinde İngilizlerin işgâline kadar bu medresede ilim öğretildi.
İnsanlığın ve İslâmiyetin en büyük düşmanı olan İngilizler, yıllarca insanlara
ilim ve feyz saçan bu mümtaz mekânı yakıp yıktılar, böylece târihe geçen
zulümlerine bir yenisini daha eklediler.
Şâh
Veliyyullah-ı Dehlevî istikbâlin en büyük ilim merkezlerinden biri olacak olan
bu medresede ilim ve feyz saçmaya başladı. Çok kimse kendisinden istifâde etti.
Talebesinin adedi bilinmemektedir. Talebelerinin hepsine temel bilgileri
öğrettikten sonra, herbirini kâbiliyetli olduğu ilimde yetiştirdi. Yetişen
talebelerini memleketin çeşitli yerlerine gönderdi. Medresesindeki talebelerini
kendi yetiştirdiği mütehassıs âlimlerin ellerine tevdî etti. Kendisi daha çok,
kitap yazmak, ibâdet etmek, müşkil meseleleri halletmekle meşgûl oldu. Kendisini
ilme öyle verirdi ki, sabah namazını müteâkip çalışmaya başlar, uzun zaman devâm
eder, yemek yemek bile hatırına gelmezdi. Namaz hâricinde bütün dikkatini
çalışmaya verirdi. Allahü teâlânın kelâmı olan Kur’ân-ı kerîmi tilâvet ederken,
tam bir edeb ve dikkat üzere bulunur, Resûlullah efendimizin mübârek hadîs-i
şerîflerini mütâlaa ederken bambaşka bir şekil alırdı. Bilmeyen biri görse onun
hâline acırdı. Allahü teâlâ, onun Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere
gösterdiği edeb ve hürmetin bereketine, kendisine yüksek dereceler ihsân etti.
Fârisî olarak kısa ve özlü bir tefsîr yazdı. İlim sâhibi olup, tefsîr
okuyabilecek seviyeye gelen talebelerine tâlim ettirdi. Tefsîr okuyabilecek
seviyeye gelmeyenlerin bu pek kıymetli eserden fayda yerine zarar
görebileceklerini anlatırdı. Bilhassa hadîs-i şerîf ilminde çok ilerleyen Şâh
Veliyyullah-ı Dehlevî hazretleri, kendisi de tasavvufta yüksek derecelere
erişmiş olmasına rağmen; “Allahü teâlâ, bize sahîh keşfler ihsân eyledi. Bu
zamanda, hiçbir yerde Mazhâr-ı Cân-ı Cânân’ın benzeri yoktur. Makamlarda
ilerlemek isteyen onun hizmetine gelsin!” buyururlar ve talebelerden istidât ve
istekli olanları Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerine gönderirlerdi. Ayrıca
Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerine yazdıkları mektuplarında; “Allahü teâlâ
fazîletlerin tecellî yeri olan sizlere uzun zaman selâmet versin ve bütün
müslümanları bereketlerinize kavuştursun!” diye yazardı. Mazhar-ı Cân-ı Cânân
hazretleri de; “Şâh Veliyyullah derin hadîs âlimidir. Mârifet esrârının
tahkîkinde ve ilmin inceliklerini bildirmekte, yeni bir çığır açmıştır. Bütün bu
bilgileri ve üstünlükleri ile birlikte doğru yolun âlimlerindendir.” buyurur,
talebelerinden istidâtlı ve istekli olanları Şâh Veliyyullah’a gönderirlerdi.
Bütün
ilimlerde söz sâhibi olan, fakat bâzı ilimlerde daha fazla mütehassıs olan Şâh
Veliyyullah-ı Dehlevî, Kur’ân-ı kerîmin kırâatı ve nüzûlü, tefsîr, hadîs, fıkıh,
siyer, tasavvuf bilgileri gibi ilim dallarında pek kıymetli olan iki yüz
civârında eser yazdı. Otuz yedi-otuz sekiz senelik bir zaman zarfında yazılan bu
kıymetli eserlerden bir kısmı kütüphânelerde mevcud olup, bir kısmının ise
sâdece isimleri eserlerde zikredilmektedir. Hindistan’ı İngilizlerin yağmalaması
esnâsında yok olduğu tahmin edilen bu kıymetli eserlerden mevcud olanların çoğu
defâlarca basılmış, insanlar bunlardan istifâde etmişlerdir....”
|
|