CŻLD       ALFABE       KONU       KABR-Ż ŽERŻFLER

ALFABE - CŻLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

EVLŻYĀ HAYĀTINDAN SAHĪFELER

Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında Anadolu'da yetişen ālim ve velīlerin büyüklerinden Somuncu Baba (rahmetullahi teālā aleyh) İlk tahsīlini babasından aldı. Babasının vefātından sonra Şam'a giderek, Hankāh-ı Bāyezīdiyye'de ilim öğrendi. Tasavvuf yoluna girdi. Orada pekēok velīnin sohbetlerine katıldı. Burada Üveysī olarak, mānevī yol ile Bāyezīd-i Bistāmī'den feyz aldı. Şam'da bir müddet ilim tahsīlinde bulunduktan sonra, Tebrīz yakınlarında Hoy kasabasında bulunan Hāce Alāeddīn-i Erdebīlī hazretlerinin huzūruna gitti. Var gücüyle hocasına hizmet ederek, ilim öğrendi. Tasavvuf yolunda üstün derecelere kavuştu. Alāeddīn-i Erdebīlī, bir gün Hāmid-i Velī'ye; "Artık bizden öğrendiğin ilmi, Allahü teālānın dīnini, insanlara öğretmek üzere Anadolu'ya git!" buyurdu. Ona böylece, insanları yetiştirmek iēin icāzet verdi. Hocasının bu sözleri, bāzı anlayışı kıt, hasetēi kimselerin, iēlerinden Hāmid-i Velīye buğz etmelerine sebeb oldu. Hāce Alāeddīn, Hāmid-i Velī'yi bütün talebeleriyle birlikte, "Şemseddīn-i Tebrīzī Makāmı." denilen yere kadar uğurladı. Vedā edip yanlarından ayrılınca, hased edenlerin de bulunduğu topluluğa dönerek; "Hamīdüddīn'in arkasından, gözden kayboluncaya kadar bakınız. Eğer dönüp bizden tarafa bakarsa, Anadolu'da onun ilminden istifāde ederler. Şāyet bakmazsa, onun ilminden hiēkimse istifāde edemez." buyurdu. Orada bulunanlar merakla Hamīdüddīn'in arkasından bakmaya başladılar. Bu hāli cenāb-ı Hakkın izniyle anlayan Hāmid-i Velī, gözden kaybolmadan önce iki defā arkasına baktı. Böylece onların hasedlerini giderdi. Büyük bir ālim ve veliyy-i kāmil olarak Kayseri'ye döndü.

Hamīdüddīn hazretleri, Kayseri'de insanlara Allahü teālānın emir ve yasaklarını öğretmeye başladı. Talebeleri, ondan feyz almağa, hasta kalblerine şifā olan nasīhatleriyle, sohbetleriyle şereflenmeğe başladılar. Hamīdüddīn, bir gün ēok sevdiği talebelerinden Şücā-i Karamānī'yi huzūruna ēağırarak; "Ankara'da Nūmān isminde bir müderris vardır. Onu bulup buraya dāvet ediniz!" buyurdu. Şücā-i Karamānī de hocasının emrini yerine getirmek iēin Ankara'ya gidip, durumu bildirdi. Müderris Nūmān; "Bu dāvete icābet lāzımdır." diyerek, berāberce Kayseri'ye geldiler. Kurban bayramı günü buluştukları iēin, hocası ona "Bayram" lakabını verdi. Müderris Nūmān, Hamīdüddīn hazretlerini görüp sohbetlerini dinleyince, onun büyük bir ālim ve velī olduğunu anladı. Kısa zamanda pekēok kerāmetlerini de görünce, daha ēok bağlandı. Onun teveccühleri altında yetişmeye başladı. Hocasından zāhirī ve bātınī ilimleri öğrenerek kısa zamanda büyük mesāfeler aldı. Bir gün hocası; "Hācı Bayram! Zāhirī ilimleri ve bu ilimlerde yetişmiş ālimleri ve derecelerini gördün. Bātınī ilimleri ve bu ilimlerde yükselmiş velīleri ve derecelerini de gördün. Hangisini murād edersen onu seē!" buyurdu. Hācı Bayram da, velīlerin yüksek hāllerini görerek, kendisini tasavvufa verdi ve bu yolda daha yüksek derecelere kavuşmak iēin ēalıştı. Zamānının büyük velīlerinden oldu.

Hamīdüddīn hazretleri, mānevī bir emir üzerine Tebrīz'e gitti. Tebrīz'den de Anadolu'ya gelip, Bursa'ya yerleşti. Hācı Bayram-ı Velī, sık sık Bursa'ya gelip hocasını ziyāret ederdi. Hamīdüddīn hazretleri, Bursa'da bir ümmī gibi hareket edip, ilminin varlığını kimseye söylemedi.

Hamīdüddīn, Bursa'da bir fırın yaptırdı. Fırınına merkebiyle dağdan odun getirir, onunla ekmekleri pişirirdi. Ekmek küfesini sırtına alarak; "Somun! Müminler somun!" diye söyler, geēimini bu yolla sağlardı. Halk, bu fırıncıya "Somuncu Baba" der ve pişirdiği ekmeğin lezzetine doyamazlardı. Somuncu Baba ekmek satmaya başlayınca, herkes peşinden koşar, ekmeğini kapışırlardı. Somuncu Baba'nın fırını, Molla Fenārī Mahallesinde, Ali Paşa Çınarı civārında olup, iki gözlü idi. Fırının bitişiğinde de, ibādet ettiği bir odası vardı. Odanın kıble cihetinde de, nefsini terbiye etmek iēin kullandığı bir Çilehānesi mevcūd idi. Hamīdüddīn hazretleri durumunu Bursa'da kimseye bildirmedi. Hep, halk iēinde Hak ile olmağa gayret etti.

Yıldırım Bāyezīd Hān, Niğbolu zaferinden sonra Bursa'da Ulu Cāmiyi yaptırmaya başladı. Cāminin inşāsı sırasında, ēalışan işēilerin ekmek ihtiyācını Somuncu Baba temin etti. Cāminin yapılması bittikten sonra, bir Cumā günü aēılış merāsimi yapılacağı ilān edildi. O gün başta Pādişāh Yıldırım Bāyezīd Hān, dāmādı büyük ālim ve velī Seyyid Emīr Sultan, Molla Fenārī hazretleri, ulemādan pekēok kimse ve Bursalılar Ulu Cāmiyi doldurdular. Yıldırım Bāyezīd Hān, cāminin aēılış hutbesini okumak üzere Emīr Sultan'a vazīfe verdiğinde, Emīr Sultan; "Sultānım! Zamānın büyük ālimi burada iken, bizim hutbe okumamız uygun değildir. Bu cāmi-i şerīfin aēılış hutbesini okumaya lāyık zāt şu kimsedir." diyerek, Somuncu Baba'yı gösterdi. "Şöhret āfettir." hadīs-i şerīfini bildiği iēin, bundan titizlikle kaēınan Somuncu Baba, Pādişāhın emri üzerine minbere doğru yürüdü. Emīr Sultan'ın yanına gelince; "Ey Emīr'im, niēin böyle yapıp beni ele verdiniz?" dedi. O da; "Senden ileride bir kimse göremediğim iēin öyle yaptım." cevābını verdi. Cemāat hayret ederek bu konuşmaları dinliyor, Somuncu Baba'nın hutbesini merakla bekliyordu. Minbere ēıkan Somuncu Baba, öyle bir hutbe irād etti ki, o zamāna kadar Bursalılar öyle bir hutbeyi hiē işitmemişlerdi. Bursalılar, bundan sonra Somuncu Baba'nın büyüklüğünü anladılar. Somuncu Baba, hutbede; "Bāzı ālimlerin, Fātiha-i şerīfenin tefsīrinde müşkilātı, anlayamadığı kısımlar vardır. Onun iēin bu sūrenin tefsīrini yapalım." buyurarak, Fātiha sūresinin, yirmi ana ilim üzerine yedi türlü tefsīrini yaptı. Nice hikmetli sözler beyān eyledi. Herkes hayretinden şaşırıp kaldı. Başta Molla Fenārī hazretleri; "Somuncu Baba, önce bizim Fātiha sūresinin tefsīrindeki müşkilimizi kerāmet göstererek halletti. Onun büyüklüğüne, bu yedi ēeşit tefsīr, ādil bir şāhiddir. Fātiha'nın ilk tefsīrini cemāatin hepsi anladı. İkinci tefsīrini bir kısmı anladı, üēüncü tefsīri anlayanlar ēok az idi. Dördüncü ve sonrakileri anlayanlar iēimizde yok idi." demekten kendini alamadı. Cumā namazından sonra bütün cemāat, Somuncu Baba'nın elini öpmek, duāsını almak istedi. Cemāatin bu arzusunu kıramayan Somuncu Baba hazretleri, kapıda durdu. Ulu Cāminin üē kapısından ēıkan herkes; "Ben Somuncu Baba'nın elini öpmekle şereflendim." diyordu. Somuncu Baba, yine kerāmet göstererek, Allahü teālānın izniyle her üē kapıda da aynı ānda bulunarak cemāate elini öptürmüştü.

Namazdan sonra evine giden Hāmid-i Velī'ye, Molla Fenārī; "Efendim! Bu günlerde Fātiha sūresinin tefsīrini yapmak istiyordum. Fakat bāzı anlıyamadığım yerler vardı. Bu hutbenizle, bilemediğimiz yerleri īzāh etmiş oldunuz. Medresede hizmetimiz karşılığında kazandığımız beş bin akēe paramız vardır. Şüphesiz helāldir. Kabūl buyurursanız bunları size hediye etmek istiyorum." dedi. O, kabūl etmedi. Bunun üzerine Molla Fenārī, Somuncu Baba'ya; "Talebeniz olmakla şereflenmek istiyorum." deyince, Somuncu Baba ona teveccüh ederek duālarda bulundu. Molla Fenārī'nin, Somuncu Baba'dan aldığı feyz ile yazdığı tefsīrini bütün ālimler ēok beğenmiş, asırlarca mūteber bir tefsīr olduğunu söylemişlerdir.

Somuncu Baba, durumunun anlaşılması üzerine; "Sırrımız fāş olup, herkes tarafından anlaşıldı." diyerek, Bursa'dan gitmek istedi. Bir sabah erkenden, Gavas Paşa Medresesinden birkaē talebeyi yanına alarak yola ēıktı. Somuncu Baba'nın Bursa'yı terketmekte olduğunu işiten Molla Fenārī, koşarak bir ēınarın yanında arkasından yetişti. Gitmeyip Bursa'da kalması iēin ēok yalvardı, ricālarda bulundu. Fakat kabūl ettiremedi. Sonunda, Bursalılara duā etmesini istedi. Somuncu Baba, bu ēınarın yanında Bursa'ya yönünü dönerek, feyizli, bereketli bir şehir olması ve yeşil olarak kalması iēin duā etti ve vedālaşarak ayrıldılar. Bursa'da bu ēınarın bulunduğu bölgeye "Duā ēınarı" denildi.

Bursa'dan ayrılan Somuncu Baba, Aksaray'a geldi. Burada ömrünün sonuna kadar İslāmiyeti yaymak, Allahü teālānın emir ve yasaklarını bildirmek iēin uğraştı. Hem zāhirī, hem de bātınī ilmi ile Aksaraylıların gönüllerinde erişilmesi güē olan mümtāz bir mevkiye erişti. Artık ona Hāmid-i Aksarāyī denilmeye başlandı. Hācı Bayram'ı Velī ile hacca gittiler. Dönüşlerinde, Hācı Bayram'ı kendisine halīfe, vekīl tāyin etti. İnsanları irşād etmekle vazifelendirdi.