CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER

Osman et-Tavilî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin talebelerinden ve zamânındaki büyük velîlerden olup, ismi Osman Sirâceddîn'dir. Peygamber efendimizin torunu hazret-i Hüseyin'in neslinden olduğu için Hüseynî, Tavila köyünde yerleştiği için Tavilî nisbeleriyle de anıldı. H.1195 de Irak'ta doğdu. 1283 Tavila'da vefât etti. Kabri orada olup, ziyâret edilmektedir.

Asîl ve fazîlet sâhibi bir âileye mensûb olan Osman et-Tavilî, küçük yaştan îtibâren ilim tahsîline başladı. Köyü Tavila'da Kur'ân-ı kerîmi ve bâzı kitapları okuyup bitirdi. Sonra Biyara'ya ve Hurmal'a giderek her memleketten gelen talebelerin ders gördüğü Hırpanî Medresesine girdi. Tahsil hayâtı sırasında çalışkanlığı, gayreti ve doğruluğuyla dikkatleri üzerine topladı. Fakir olduğu için okuyacağı kitapların hepsini eliyle yazdı. Talebelik hayâtı sırasında önemli şeyleri araştırıp üzerinde durmayı âdet edindi. Bir taraftan ilim öğrenmekle berâber, tasavvufa karşı da büyük bir alâka duyuyordu. Sonunda Süleymâniye yoluyla Bağdât'a giderek büyük âlimlerin yetiştiği Geylânî Medresesine devâm etti. Sonra Şeyh Abdullah Hırpanî'nin medresesine devâm ederek, orada müderris bulunan büyük âlim ve velî Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleriyle tanıştı. Onun ilim ve feyiz kaynağı ders ve sohbetlerine devâm ederek ilimde yüksek dereceye erişti. Mevlânâ Hâlid hazretleri ona Fakih Osman adını verdi. Tasavvuf yolunda ilerleyerek Nakşibendiyye yolu usûlüne göre yetişti. Mevlânâ Hâlid hazretleri önce ona zâhirî ilimlerde icâzet, diploma verdi. İki sene kadar sonra da tasavvuf yolunda yetiştiğine ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatabileceğine dâir halîfelik verdi. Mevlânâ Hâlid hazretleri onun hakkında; "Ben gurbete ve meşakkate tahammül ettim. Bende makâmlar ve haller hâsıl oldu. Onları da benden Osman et-Tavilî aldı." buyurdu.

Osman et-Tavilî hazretlerinin dergâhı, fakirlerin yemekhânesi, yolcuların misâfirhânesi, tasavvuf erbâbının halvethânesi, ilim ve fıkıh talebeleri için bir medrese vazîfesi gördü. Bu dergâh, müminler için emsâli bulunmaz bir toplanma yeri oldu. Burası Türk, Âzerî, Arap, Afganlı, İranlı gibi değişik mıntıka ve iklimlerden gelen kimselerle dolup taştı. Osman et-Tavilî hazretlerinin talebeleri arasında halktan adamlar olduğu gibi, âlimler de çoktu. Hepsi ilmiyle amel eden fazîletli kimselerdi.

Osman et-Tavilî hazretleri Allahü teâlânın emirlerine tam uyup, yasaklarından şiddetle sakınırdı. Farz ibâdetlerden başka, diğer vakitlerini Allahü teâlânın ismini anarak, teheccüd namazı kılarak, oruç tutarak, Kur'ân-ı kerîm okuyup, hatm-i tehlil okuyarak geçirirdi. Allahü teâlânın verdiği az nîmetlere kanâat ve şükretti. Fakirlik, kanâat, sabır, temizlik onun ayrılmaz özelliklerinden oldu. İnsanların rûhî hastalıklarının tedâvisi için gayret ettiği gibi, yaşadığı çevredeki toprağın ıslah edilmesi, su kanallarının açılması, gelecek nesillerin faydalanması için meyve ağacı dikmek, yetiştirmek gibi hususlarda önderlik etti. Su kaynaklarının temizliğine ve genişletilmesine çalıştı. Koruların ve ormanların korunmasını temin etti, meyve veren ağaçların kesilmesini yasak etti. Bu bölgeye hâkim olan Osmanlı Devletinin büyükleri ve idârecileriyle anlaşmazlığa girmedi. Kabîleler arasında meydana gelen yol kesmek, hırsızlık, kabîle baskınları, aşîretler arasındaki kan dâvâları ve öç alma gibi davranışları önledi. İnsanların huzûr ve sükûn içinde yaşamaları için lüzumlu emniyet tedbirleri aldı. Âile fertleri arasında sevgi ve saygının çoğalmasını sağladı. Zamânın her türlü kötü âdetine karşı gelerek birbirine bağlı bir cemiyet meydana getirdi. Yetiştirip hilâfet verdiği altmış kadar talebesi de insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâ ve âhirette mutluluğa kavuşmaları için gayret ettiler.

Ömrünü İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek, insanlara anlatmak yolunda sarf eden Osman et-Tavilî hazretleri, hayatta iken irşâd vazîfesini büyük oğlu Şeyh Muhammed Bahâeddîn ve Şeyh Abdurrahmân Ebü'l-Vefâ'ya verdi.