|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Büyük
velîlerden Necîbüddîn-i Şîrâzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) insanlara,
bilhassa ihtiyaç sâhiplerine merhametinden ve fakirleri çok sevdiğinden,
babasının aldığı güzel ve kıymetli elbiseleri giymez, evlerinde pişen lezzetli
yemekleri bunları giymem ve bu yemekleri yemem." derdi. Gâyet sâde elbiseler ve
yiyecekler ile yetinir, gösterişten uzak dururdu.
Bir gece
rüyâsında; Şeyh-i Kebîr adı verilen Abdülkâhir-i Sühreverdî hazretlerinin
türbesinden nûr yüzlü bir ihtiyâr ve arkasından, yine onun gibi, nûr yüzlü altı
zât çıktı. Öndeki zât, tebessüm ederek, Necîbüddîn Ali'nin elinden tuttu,
arkasında bulunan zâtlardan birine teslim ederek; "Bu sana, Allahü teâlâ
tarafından bir emânettir." dedi. Necîbüddîn Ali, bu rüyâsını babasına anlattı. O
da, bu rüyânın tâbirini İbrâhim Hıyâl hazretlerinin yapabileceğini söyleyip,
kendisine bir kimse ile haber gönderdi. Böyle bir rüyânın tâbirini kendisine
bildirmesini ricâ etti. İbrâhim Hıyâl; "Bu rüyâ, Necîbüddîn Ali'den başkasının
rüyâsı değildir." buyurup şöyle tâbir etti: "Önce gördüğü nûrlu ihtiyâr zât,
Seyyid Ahmed-i Bedevî hazretleridir. Diğer zâtlar ise onun halîfeleridir.
Necîbüddîn Ali'nin kendisine teslim edildiği zât ise, henüz hayattadır ve
Necîbüddîn ondan feyz alacaktır." dedi.
Necîbüddîn Ali bu tâbire çok sevinip, feyz alacağı zâtı merak etmeye başladı.
Babasından izin alarak, o zâtı aramak üzere Hicaz'a doğru yola çıktı. Bağdât'a
uğradı. Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretlerini tanıdı. Kendisinin emânet edildiği
kimsenin bu zât olduğunu anladı. Şihâbüddîn hazretleri de gördüğü rüyâyı aynen
anlattı ve onu talebelerinin arasına aldı. Necîbüddîn Ali hocasının feyz ve
bereketleri ile birkaç sene içinde yetişip velîlik yolunda kemâl mertebesine
ulaştı. Hocası tarafından mezun edilip, insanlara doğru yolu gösterip, onlara
feyz ve bereket sunmak üzere memleketi olan Şîrâz'a gönderildi.
|
|