|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
İmām
Mūsā Kāzım (rahmetullahi teālā aleyh) Eshāb-ı kirāmın sohbetinde bulunmakla
şereflenen Tābiīn devrinin yüksek ālimlerinden ve velīlerin büyüklerindendir.
Oniki imāmın yedincisidir. Cāfer-i Sādık'ın oğlu, İmām-ı Ali Rızā'nın babasıdır.
Resūlullah efendimizin torunu olup, hazret-i Ali ile hazret-i Fātıma'nın
evlātlarındandır. Hazret-i Hüseyin'in ēocuklarından olduğu iēin "seyyid"dir.
Asıl adı, Mūsā bin Cāfer-i Sādık. Kāzım, Sābir, Sālih, Emīn... gibi birēok
lakabları vardır. En meşhūru "Kāzım"dır. Hilminin (yumuşaklığının) ēokluğundan,
kendisine kötülük yapanlara dahi kızmayıp bağışladığından, gazabına hākim
olduğundan "Kāzım" lakabı verilmiştir.
İmāmlığı,
tasavvufda feyz vermesi yirmi beş sene üē ay sürmüştür.
Mūsā
Kāzım hazretlerinin yaşadığı devirde, Ehl-i beytten olanlara maalesef birēok
haksızlıklar yapılmıştır. Zamanın sultanları tarafından birkaē kerre hapse
atılmış ve hapiste iken vefāt etmiştir. Halbuki dünyāya düşkün değildi. Zühd ve
takvāsı ēoktu. Affı ve ihsānı, kerem ve cömertliği ile meşhūrdur. Medīne-i
münevverede otururdu. Siyāsete hiē karışmadığı halde Abbāsī halīfelerinden
Muhammed Mehdī kendisini Medīne'den Bağdāt'a getirterek hapsetmiş, bir müddet
sonra hazret-i Ali'yi rüyāsında görüp, kendisine Kur'ān-ı kerīmden meālen;
"Demek ki, idāreyi ele alırsanız, hemen yeryüzünde fesat ēıkaracak ve akrabālık
bağlarını kesip atacaksınız" buyurulan Muhammed sūresi yirmi ikinci āyet-i
kerīmesini okudu. Bunun üzerine ertesi gün hemen Mūsā Kāzım'ı hapisten
ēıkararak, kendisine ve evlatlarına karşı isyān etmeyeceğine yemin etmesini
teklif etmiş, İmām-ı Mūsā Kāzım da; "Bu işi aslā yapmam ve şānıma da
yakıştırmam" buyurunca, doğru söylediğini tasdik etmiş ve bu temināt üzerine,
Medīne'ye dönmesine izin vermişti. Sonra Halīfe Hārun Reşīd, 795 yılında
Umre'den dönerken, Medīne'ye uğramış, İmām hazretlerini yanına alıp Bağdat'a
getirmiştir. Ardı arkası kesilmeyen hādiselerin yatışması sona erdirilmesi
düşüncesi ile Onu tekrar hapsettirmiştir. Bağdāt Tārihi kitabının yazarı Hatīb-i
Bağdādī'nin rivāyetine göre, ölünceye kadar hapiste tutmuştur. Diğer bir
rivāyete göre, Hārun Reşīd de gördüğü korkulu bir rüyā üzerine, onu hapishāneden
ēıkarıp, Medīne'ye göndermişti. Ancak Bağdāt'ta vefāt etmiş olması, Hatīb-i
Bağdādī'nin rivāyetini kuvvetlendirmektedir. Hattā zehirletilerek vefāt ettiği
de rivāyet olunur. Yedi sene zindanda kaldı.
Hapishānede iken Hārun Reşīd'e yazdığı mektupta şöyle dedi: "Benden belā ve
musībet son bulmayacak, buna karşılık, sen de dāima rahat ve genişlik iēerisinde
olacaksın. Yalnız şunu unutma; sonu gelmeyen āhirete sen de, ben de gideceğiz."
Yahyā bin
Hālid Bermekī tarafından hurma iēinde zehir verilerek öldürüldüğü rivāyet
olunmaktadır. Zehir verildiği gün Mūsā Kāzım hazretleri; "Bana bugün zehir
verdiler. Yarın vücūdum sararacak, sonra yarısı kızaracaktır. Ertesi gün de
siyah olacaktır. O zaman vefāt ederim" buyurmuştur. Dedikleri aynen olmuştur.
|
|