EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Mâlik
bin Enes
(rahmetullahi teâlâ aleyh) Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan
Mâlikî Mezhebinin kurucusu olup, Medîne-i münevverede yaşayan âlim ve
velîlerdendir. Medîne-i münevverede H.90 da doğdu. H.179 da vefât etti.
Tebe-i
tâbiînden olan Mâlik bin Enes, ilimle ve hadîs-i şerîf rivâyetiyle meşgûl olan
bir âilede ve çevrede yetişti. Dedesi Mâlik, babası Enes, amcası Süheyl hadîs-i
şerîf rivâyet etmişlerdir. Sevgili Peygamberimizin yaşadığı ve İslâm dîninin
hükümlerinin vâz edildiği zamânın en önemli ilim merkezlerinden olan Medîne-i
münevverede hayat sürdü.
Böyle bir
çevrede dünyâya gelen Mâlik bin Enes, küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi.
Kendi isteği ve bilhassa annesinin teşvikiyle ilim öğrenmeye başladı. Annesi en
güzel elbiselerini giydirerek, sarığını sarıp; "Şimdi git, oku yaz." dedi.
Oğlunu zamânın en meşhûr âlimi Râbiat-ür-Rey'in huzûruna götürdü. Râbia bin
Abdurrahmân'ın derslerine devâm eden Mâlik bin Enes genç yaşta fıkıh ilmini
öğrendi. Sonra Abdurrahmân bin Hürmüz'ün derslerine devâm edip, ondan çok
istifâde etti. Büyük bir hayranlık ve muhabbet duyduğu hocası hakkında; "İbn-i
Hürmüz'ün derslerine on üç sene devâm ettim. Ondan nice ilimler öğrendim.
Bunların bir kısmını hiç kimseye söylemiyorum. O, bid'at ehlini red bakımından
ve insanların ihtilâf ettikleri şeyler husûsunda onların en bilgilisiydi."
derdi.
İlim
öğrenmek husûsunda her fedâkârlığa katlanan Mâlik bin Enes, tahsil uğruna evini
dahi satmıştır. Kendisi şöyle demiştir: "Öğle vakti hazret-i Ömer'in oğlu
Abdullah'ın âzâtlısı olan Nâfi'ye gider ve kapısında beklerdim. Nâfi, hazret-i
Ömer'den nakledilen ilimleri ve onun oğlu Abdullah'ın ilmini biliyordu. Güneşten
ve şiddetli sıcaktan korunmak için hiçbir gölge bulamazdım. Nâfi', dışarı
çıkınca edeple selâm verirdim ve onu kırmadan arkasından içeri girip; "Abdullah
bin Ömer şu meselelerde ne buyurmuştur?" diye sorardım. O da suâllerimi
cevaplandırırdı..."
İmâm-ı
Mâlik, Ehl-i beytten Câfer-i Sâdık hazretlerinden de ilim almış, onun sohbetinde
bulunmuştur. Bu hususta kendisi şöyle anlatır: "Câfer bin Muhammed'e giderdim. O
çok yumuşak huylu ve güler yüzlü idi. Yanında Resûlullah sallallahü aleyhi ve
sellem anılınca yüzü sararırdı. Meclisine uzun zaman devâm ettim. Her görüşümde
ya namaz kılarya oruçlu olur veya Kur'ân-ı kerîm okurdu. Abdestsiz hadîs-i şerîf
rivâyet etmezdi. Mânâsız sözleri hiç ağzına almazdı. Haram ve şüphelilerden
sakınan, dünyâya düşkün olmayan, çok ibâdet eden âlimlerdendi. Yanına geldiğim
zaman yaslandığı yastığını alır, mutlaka bana ikrâm ederdi."
Mâlik bin
Enes, bir gün hocası Ebü'z-Zinâd'a hadîs rivâyet ederken rastlamış ve halkasına
katılmamıştır. Daha sonra hocası bizim halkamıza niçin oturmadın? diye sorunca
da; "Yer dardı, oturamadım. Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem hadîsini
ayakta dinlemek, edepsizlik olur diye ayakta dinlemek istemedim." cevâbını
verdi.
İlim ve
fazîlette yüksek derece sâhibi olan İmâm-ı Mâlik bin Enes hazretleri insanlara
İslamiyetin emir ve yasaklarını öğretti. Dokuz yüz âlimle sohbet etti. Yüz bin
hadîs-i şerîfi yazdı. On yedi yaşındayken ders vermeye başladı. Onun dersinde
bulunanlar hocalarının derslerinde bulunanlardan daha çoktu.
İnsanlar,
hadîs ve fıkıh öğrenmek için onun kapısında toplanırlardı. Kapıcı tutmak zorunda
kaldı. Önce talebelerine, sonra halktan herkese izin verir, içeri girerlerdi.
Halâya üç günde bir giderdi. "Halâda çok bulunmaktan hayâ ediyorum." derdi.
Muvattâ
kitabını yazınca, kendi ihlâsından şüphe etti. Kitabı suya koydu. "Eğer
ıslanırsa, bu kitap bana lâzım değildir." dedi. Hiçbir yeri ıslanmadı.
İmâm-ı
Şâfiî ve İmâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri, Mâlik bin Enes'in sohbetinde
bulunup ilminden çok istifâde etmişlerdir. Bunların İmâm-ı Mâlik'in talebesinden
olması onun şeref ve üstünlüğüne en büyük vesikadır.
İmâm-ı
Mâlik bin Enes hazretlerinin kendine has koyduğu usûle göre çıkardığı hükümlere
rivâyet yolu veya Hicâz âlimlerinin yolu adı verildi. Bu yolun imâmı, İmâm-ı
Mâlik'dir. Daha sonraki devirlerde onun ortaya koyduğu bu yola Mâlikî mezhebi
denildi. Ehl-i sünnet îtikâdındaki müslümanlardan, amellerini yâni ibâdet ve
işlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara Mâlikî denir.
İmâm-ı
Mâlik bin Enes hazretleri; İnsanlara hayırlı ve güzel işler yapmalarını tavsiye
ederdi. "Kendisine hayrı olmayan kimsenin başkasına hayrı olmaz. İnsan kendisi
için hayır işlemez, kendisine iyilik yapmazsa, insanlar da ona hayır ve iyilik
yapmaz." buyurarak, Peygamber efendimizin; "Kişinin mâlâyânîyi (faydasız
şeyleri) terk etmesi, müslümanlığının güzelliğindendir." hadîs-i şerîfini
rivâyet ederdi. İnsanların her sözünün kendisinin leh ve aleyhinde olduğunu
bildirerek Peygamber efendimizin; "Bir kişi bir söz söyler de o sözden dolayı
Cehennem ateşine düşeceği hatırına gelmez. Bir kimse de bir söz söyler, bu
sözden dolayı Allahü teâlânın kendisini Cennet'e koyacağı aklına gelmez."
hadîs-i şerîfini rivâyet ederdi.
|