CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER

Mâlik bin Enes (rahmetullahi teâlâ aleyh) Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Mâlikî Mezhebinin kurucusu olup, Medîne-i münevverede yaşayan âlim ve velîlerdendir. Medîne-i münevverede H.90 da doğdu. H.179 da vefât etti.

Tebe-i tâbiînden olan Mâlik bin Enes, ilimle ve hadîs-i şerîf rivâyetiyle meşgûl olan bir âilede ve çevrede yetişti. Dedesi Mâlik, babası Enes, amcası Süheyl hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir. Sevgili Peygamberimizin yaşadığı ve İslâm dîninin hükümlerinin vâz edildiği zamânın en önemli ilim merkezlerinden olan Medîne-i münevverede hayat sürdü.

Böyle bir çevrede dünyâya gelen Mâlik bin Enes, küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Kendi isteği ve bilhassa annesinin teşvikiyle ilim öğrenmeye başladı. Annesi en güzel elbiselerini giydirerek, sarığını sarıp; "Şimdi git, oku yaz." dedi. Oğlunu zamânın en meşhûr âlimi Râbiat-ür-Rey'in huzûruna götürdü. Râbia bin Abdurrahmân'ın derslerine devâm eden Mâlik bin Enes genç yaşta fıkıh ilmini öğrendi. Sonra Abdurrahmân bin Hürmüz'ün derslerine devâm edip, ondan çok istifâde etti. Büyük bir hayranlık ve muhabbet duyduğu hocası hakkında; "İbn-i Hürmüz'ün derslerine on üç sene devâm ettim. Ondan nice ilimler öğrendim. Bunların bir kısmını hiç kimseye söylemiyorum. O, bid'at ehlini red bakımından ve insanların ihtilâf ettikleri şeyler husûsunda onların en bilgilisiydi." derdi.

İlim öğrenmek husûsunda her fedâkârlığa katlanan Mâlik bin Enes, tahsil uğruna evini dahi satmıştır. Kendisi şöyle demiştir: "Öğle vakti hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah'ın âzâtlısı olan Nâfi'ye gider ve kapısında beklerdim. Nâfi, hazret-i Ömer'den nakledilen ilimleri ve onun oğlu Abdullah'ın ilmini biliyordu. Güneşten ve şiddetli sıcaktan korunmak için hiçbir gölge bulamazdım. Nâfi', dışarı çıkınca edeple selâm verirdim ve onu kırmadan arkasından içeri girip; "Abdullah bin Ömer şu meselelerde ne buyurmuştur?" diye sorardım. O da suâllerimi cevaplandırırdı..."

İmâm-ı Mâlik, Ehl-i beytten Câfer-i Sâdık hazretlerinden de ilim almış, onun sohbetinde bulunmuştur. Bu hususta kendisi şöyle anlatır: "Câfer bin Muhammed'e giderdim. O çok yumuşak huylu ve güler yüzlü idi. Yanında Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem anılınca yüzü sararırdı. Meclisine uzun zaman devâm ettim. Her görüşümde ya namaz kılarya oruçlu olur veya Kur'ân-ı kerîm okurdu. Abdestsiz hadîs-i şerîf rivâyet etmezdi. Mânâsız sözleri hiç ağzına almazdı. Haram ve şüphelilerden sakınan, dünyâya düşkün olmayan, çok ibâdet eden âlimlerdendi. Yanına geldiğim zaman yaslandığı yastığını alır, mutlaka bana ikrâm ederdi."

Mâlik bin Enes, bir gün hocası Ebü'z-Zinâd'a hadîs rivâyet ederken rastlamış ve halkasına katılmamıştır. Daha sonra hocası bizim halkamıza niçin oturmadın? diye sorunca da; "Yer dardı, oturamadım. Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem hadîsini ayakta dinlemek, edepsizlik olur diye ayakta dinlemek istemedim." cevâbını verdi.

İlim ve fazîlette yüksek derece sâhibi olan İmâm-ı  Mâlik bin Enes hazretleri insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını öğretti. Dokuz yüz âlimle sohbet etti. Yüz bin hadîs-i şerîfi yazdı. On yedi yaşındayken ders vermeye başladı. Onun dersinde bulunanlar hocalarının derslerinde bulunanlardan daha çoktu.

İnsanlar, hadîs ve fıkıh öğrenmek için onun kapısında toplanırlardı. Kapıcı tutmak zorunda kaldı. Önce talebelerine, sonra halktan herkese izin verir, içeri girerlerdi. Halâya üç günde bir giderdi. "Halâda çok bulunmaktan hayâ ediyorum." derdi.

Muvattâ kitabını yazınca, kendi ihlâsından şüphe etti. Kitabı suya koydu. "Eğer ıslanırsa, bu kitap bana lâzım değildir." dedi. Hiçbir yeri ıslanmadı.

İmâm-ı Şâfiî ve İmâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri, Mâlik bin Enes'in sohbetinde bulunup ilminden çok istifâde etmişlerdir. Bunların İmâm-ı Mâlik'in talebesinden olması onun şeref ve üstünlüğüne en büyük vesikadır.

İmâm-ı  Mâlik bin Enes hazretlerinin kendine has koyduğu usûle göre çıkardığı hükümlere rivâyet yolu veya Hicâz âlimlerinin yolu adı verildi. Bu yolun imâmı, İmâm-ı Mâlik'dir. Daha sonraki devirlerde onun ortaya koyduğu bu yola Mâlikî mezhebi denildi. Ehl-i sünnet îtikâdındaki müslümanlardan, amellerini yâni ibâdet ve işlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara Mâlikî denir.

İmâm-ı Mâlik bin Enes hazretleri; İnsanlara hayırlı ve güzel işler yapmalarını tavsiye ederdi. "Kendisine hayrı olmayan kimsenin başkasına hayrı olmaz. İnsan kendisi için hayır işlemez, kendisine iyilik yapmazsa, insanlar da ona hayır ve iyilik yapmaz." buyurarak, Peygamber efendimizin; "Kişinin mâlâyânîyi (faydasız şeyleri) terk etmesi, müslümanlığının güzelliğindendir." hadîs-i şerîfini rivâyet ederdi. İnsanların her sözünün kendisinin leh ve aleyhinde olduğunu bildirerek Peygamber efendimizin; "Bir kişi bir söz söyler de o sözden dolayı Cehennem ateşine düşeceği hatırına gelmez. Bir kimse de bir söz söyler, bu sözden dolayı Allahü teâlânın kendisini Cennet'e koyacağı aklına gelmez." hadîs-i şerîfini rivâyet ederdi.