|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Hindistan'da yetişen büyük velîlerden Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) devamlı ibâdet eder, bir ân Allahü teâlâdan gâfil olmazdı. Devamlı
namaz kılardı. Her gece, Resûlullah efendimize üç bin salevât-ı şerîfe okurdu.
Zamânın sultânı dâhil, birçok kimse, kendisine her türlü maddî imkânı sağlamak
için sâdece bir işâretini bekledikleri hâlde, Hâce hazretleri fakirlik içinde
yaşamayı tercih ederdi. Bir şey veren olursa, onunla iktifâ ederlerdi. Zor
durumda kalınca, hanımı, komşuları olan bakkalın hanımından borç ister, bununla
yiyecek birşeyler alırdı.
Bir gün
bakkalın hanımı, Hâce hazretlerinin hanımına; "Eğer ben sana borç vermeyecek
olsam, sen ve evinizde bulunanlar açlıktan ölürsünüz." diyerek övündü. Başka
bâzı kadınlardan da buna benzer sözler işiten mübârek hâtun dayanamayıp, durumu
Hâce hazretlerine arz etti. O da üzüldü. Kendi hâllerine değil, insanların
dünyâlık için bir müslüman kardeşini nasıl üzebildiğine ve olmadık sözleri nasıl
söyleyebildiklerine üzülüyordu. Hanımına, başkalarından birşey istememesini,
yiyecek bir şeye ihtiyâcı olunca, (odanın bir köşesini işâret ederek) Besmele-i
şerîfe söyleyerek oraya gitmesini, orada ihtiyâcı kadar (elma, armut kurusu)
bulacağını, onu alarak açlıklarını gidermelerini emretti. Hanımı; "Peki
efendim." diyerek bildirilen şekilde yaptı. Kendisini komşu kadınlarına mahcûb
olmaktan kurtardığı için Allahü teâlâya şükrediyor, buna sebeb olan efendisine
de çok teşekkür ediyordu. Hâce hazretlerinin isminde bulunan "kakî" ilâvesi, bu
hâdiseye nisbetle söylenmiştir.
Hâce
Kutbüddîn, çok cömert ve eli açık bir zâttı. Kendisini tanıyan ve seven varlıklı
kimseler tarafından dergâhına gönderilen yiyecek ve giyecek gibi ihtiyaç
maddelerini, ihtiyâcı olanlara dağıtırdı. Kendisi bol bol kullanmak imkânına
sâhib olduğu hâlde, sıkıntı ve fakirlik içinde yaşamayı sever, başkalarını
kendisine tercih ederdi. Gelenlere ikrâm ve ihsânda bulunmaya o kadar ehemmiyet
verirdi ki, mutfakta hiçbir şey bulunmadığı zamanlar, ziyârete gelenlere hiç
olmazsa su dağıtılmasını hizmetçilere emrederdi. İsteseydi fevkalâde bolluk ve
gösteriş ile yaşardı. Fakat böyle fakir olmak, kendisine daha çok sevimliydi ve
bu sıkıntılara sabretmek, mânevî nîmetlerin gelmesine, bu yolda yükselmeye
vesîle oluyordu. Hâce hazretleri de fakr (yokluk) ve sıkıntı yolunu tercih
ediyor, diğer taraftan mânevî olarak daha çok şeyler kazanıyordu. Kanâat ediyor,
hâlinden aslâ şikâyetçi olmuyordu.
Hâce
Kutbüddîn, bütün güzel huyları kendisinde toplamıştı. Allahü teâlânın takdîrine
teslim olmakta ve sabırlı olmakta da son dereceydi. Birgün kendisi bulunmadığı
bir sırada, küçük çocuğu vefât etti. Cenâzesi defnedildikten sonra geldi.
Hanımı, evlâd acısıyla ağlayıp, sızlanıyordu. Hâce Kutbüddîn bunun sebebini
sordu. Küçük çocuğunun vefât ettiğini bildirdiler. "İnnâ lillâh..." okudu ve;
"Hepimiz, Allahü teâlâın irâdesine, rızâsına, râzı ve teslim olmalıyız." diyerek
hanımını teselli etti.
|
|