|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Evliyânın
büyüklerinden İbrâhim Gülşenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) H.830 da
Âzerbaycan'da doğdu H.940 da Mısır'da vefât etti.
Babası
Emîr Muhammed, asîl bir Türk âilesindendir. Emîr Muhammed vefât ettiğinde
İbrâhim'in yaşı küçüktü. Amcası Seyyid Ali onun terbiyesi ve eğitimi ile meşgûl
oldu. Değerli hocalara göndererek ilim tahsîline gayret etti. Çok zekî ve
kâbiliyetli olan İbrâhim, kısa zamanda akranları arasında en ileri dereceye
kavuştu. Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde âlim oldu. Bilgisini daha da arttırmak
için, o zamânın ilim, irfân merkezi olan Semerkand'a gitmek üzere yola çıktı.
Yorucu yolculuklardan sonra Tebrîz'e ulaştı. Sultan Uzun Hasan'ın Kâdı'l-kudâtı
Mevlânâ Hasan ile sohbet etti. Mevlânâ Hasan, İbrâhim'in âlim ve fazîletli biri
olduğunu anlayınca, ona çok hürmet göstererek; "Tebriz'de kalırsanız, size maddî
mânevî her türlü kolaylığı sağlar, hizmetinizi görmekle şerefleniriz." dedi.
İbrâhim de kabûl edince, durumu Sultan Uzun Hasan'a bildirdi. Sultan ona,
dîvân-ı hümâyûnunda nişancılık vazîfesi verdi. Böylece devlet hizmeti görmeye
başladı. Fakat İbrâhim'in niyeti ve yaratılışı bu işe uygun değildi. Bu işe bir
türlü ısınamadı. Haramlardan kaçmak, şüpheli korkusuyla mübahları dahi terk
etmek bu işte olamıyordu. Arzusuna uygun yaşayabilmek için, Seyyid Yahyâ
Şirvânî'nin halîfesi Dede Ömer Rûşenî'nin hizmetine girerek, talebesi oldu. Her
emrini yerine getirmek için canla başla çalıştı. Nefsini terbiyeye çalıştı ve
çok uğraştı. İsteklerini yapmayıp, istemediklerini yaparak nefsine muhâlefet
etti. Bu gayreti sebebiyle, cenâb-ı Hak pekçok ihsânlarda bulundu. Kalp gözü
açıldı. Kısa zamanda Ömer Rûşenî hazretlerinden icâzet, diploma almakla
şereflendi. Hocası, Dede Ömer Rûşenî'nin kendisine Gülşenî diye hitâb etmesi
üzerine, lakabı Gülşenî kaldı ve bu lakapla tanındı. İbrâhim Gülşenî hazretleri
bundan sonra Tebriz'deki medresede ders vermeye başladı.
İbrâhim
Gülşenî'nin Allahü teâlânın emirlerini yapmakta ve yasaklarından kaçınmaktaki
gayreti pek ziyâdeydi. Dünyâya zerre kadar meyletmez, şüpheli korkusuyla
mübâhların fazlasını terk ederdi. Allahü teâlâya olan korkusundan günlerce yemek
yemek aklına gelmezdi. Eline geçen malları fakirlere dağıtır, kendisi kimseden
bir şey kabûl etmezdi.
İnsanlara
öyle tatlı, hoş, yumuşak davranırdı ki, dost-düşman herkes onu takdîr ederdi.
Müslümanlar onun huzûruna geldikleri gibi, kâfirler bile İbrâhim Gülşenî'nin
alçak gönüllülüğünü görüp seve seve müslüman olurlardı. Sultan Uzun Hasan da
İbrâhim Gülşenî'yi sever, hürmet ederdi. Sultan bir gece acâyib bir rüyâ gördü.
Rüyâsında iri yarı siyah bir kimse, kendisini öldürmek kastıyla, elinde kılıç
saldırdı. Öldürülme korkusundayken, İbrâhim Gülşenî hazretleri talebeleriyle
geldi. Talebelerinin her birinin eline altın kılıç verdi. İbrâhim Gülşenî'nin
talebeleri, o siyah kimseye kılıçlarını vurup, parça parça ettiler. Sultan
ertesi gün İbrâhim Gülşenî'yi sarayına dâvet etti. Hürmet ve saygı gösterdi.
İzzet ve ikrâmda bulundu. Ancak daha rüyâsını anlatmaya fırsat bulamadan,
İbrâhim Gülşenî hazretleri rüyânın tâbirini söyledi. "Sadaka belâyı giderir,
ömrü uzatır." buyurdu. Bu hâli gören Sultânın, İbrâhim Gülşenî'ye îtimâd ve
bağlılığı arttı.
|
|