EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Tâbiînin
ve bu devirdeki evliyânın en büyüklerinden Hasan-ı Basrî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) hazretlerinin babası Basralıydı. Müslüman olmadan önce Fîrûz ve
Yesâr isimleriyle anılıyordu. Müslüman olunca Câfer ismini aldı. İslâm
ordularının gittiği Meysân fethi sırasında esir düştü. Eshâb-ı kirâmdan Zeyd bin
Sâbit el-Ensârî'nin kölesi oldu. Annesi Hayre Hâtun ise Peygamber efendimizin (sallallahü
aleyhi ve sellem) hanımlarından Ümmü Seleme'nin (radıyallahü anhâ) câriyesi,
hizmetçisiydi. Bu ikisi müslüman olmadan evlendiler. Hazret-i Ömer'in halîfeliği
sırasında H.21 senesinde bu evlilikten Hasan-ı Basrî dünyâya geldi. Doğduğunda
teberrüken ad koymak üzere hazret-i Ömer'e götürdüler. Hazret-i Ömer onun güzel
yüzünü görünce; "Adı Hasan (güzel) olsun." buyurdu. Böylece Hasan adı verildi.
Hâlen
müslüman olmamış olan bu âile, Medîne'de Vâdi'l-Kurâ denilen yerde oturuyordu.
Annesi Hayre, Ümmü Seleme'nin (radıyallahü anhâ) evine gidip geliyor, onun
hizmetini görüyordu. Küçük Hasan-ı Basrî'yi de berâberinde götürüyordu. Annesi
Ümmü Seleme'nin bir ihtiyâcını görmek için dışarı çıktığında henüz bebek olan
Hasan-ı Basrî ağlıyor, hazret-i Ümmü Seleme de onu şefkat dolu kollarına alarak
bağrına basıyor ve hattâ onu emzirdiği oluyordu. Hazret-i Ümmü Seleme; "Yâ
Rabbî! Sen bu çocuğu âleme imâm ve Âdemoğullarına uyulacak kimse kıl. Halk ona
uysun, onun gittiği hak yolunu tutsun." diye duâ buyurdu. Hazret-i Ümmü Seleme
ihtiyar olduğu halde bu mübârek çocuk sebebiyle Allahü teâlâ onu emzirmesi için
süt ihsân etmişti. Hasan-ı Basrî'nin bütün hayâtı boyunca, fikrî yapısına ve
yaşayışına tesir ederek mutluluğunu hazırlayacak olayların başta geleni belki de
budur. Ondaki hikmet ve fesâhatin sırrını bu hâdiseye bağlayanlar vardır.
Zamanla
anne ve babası müslüman oldular ve kölelikten âzâd edildiler. Böylece huzurlu ve
mutlu bir âilenin çocuğu olan Hasan-ı Basrî'nin çocukluğu Medîne-i münevverede
geçti. Bu sebeple Arapçayı en iyi şekilde öğrendi. Hazret-i Ümmü Seleme'nin
evine annesiyle birlikte gidip gelen Hasan-ı Basrî, İslâm ahlâkıyla yetişti.
Çocuk yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. İlk gençlik yılları Hazret-i Osman'ın
halîfeliği sırasında Halîfenin Mescid-i Nebîde irâd ettiği bir hutbeyi dinledi.
Hazret-i Osman'ın sohbetlerinde bulunup istifâde etti. Bu yüce halîfenin âsiler
tarafından şehîd edilmesine şâhid oldu. Hasan-ı Basrî bu sırada on dört-on beş
yaşlarındaydı. Medîne-i münevverede bulunduğu sırada Eshâb-ı kirâmın ileri
gelenlerini görüp onların sohbetlerinde bulundu. Yetmiş tânesi Bedir Harbine
katılmış olan yüz otuz civârında Sahâbe-i kirâmdan (radıyallahü anhüm) ilim ve
feyz alıp, hadîs-i şerîf dinledi. Zâhirî ilimlerde yüksek derecelere yükseldi.
İlim ve
fazîletlerinden istifâde ettiği Eshâb-ı kirâm ile kendi içinde bulunduğu nesli
kıyas ederek:
"Siz
onları görseydiniz mecnûn (deli) zannederdiniz. Onlar sizin iyilerinizi
görseler; "Bunlar iyilik ve hayırdan nasipsiz kimselerdir.", kötülerinizi
görseler; "Bunlar da müslüman mı?" derlerdi." buyurdu.
Allahü
teâlânın rızâsına kavuşmanın yanında, dünyâ ve dünyâdakilerin tamâmen boş
olduğunu anlayan Hasan-ı Basrî hazretleri, elinde bulunanları fakir ve ihtiyaç
sâhiplerine tasadduk etti. Tamâmen ilim ve ibâdetle meşgûl oldu. Dünyâdan yüz
çevirip zâhid bir hayat yaşamaya devâm etti.
|