|
EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Çırağ-ı Dehli
(rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; Çeştiyye yolunun büyük velîlerindendir.
Çırağ-ı Mahmûd, dokuz yaşında
iken babasını kaybetti. Yetiştirilmesini annesi üzerine aldı. Küçük yaşta mânevî
ilimlere ve dînî vecîbelere ilgi duyar, namazlarını cemâatle vaktinde kılmaya
titizlikle dikkat ederdi. Kâdı Muhyiddîn Kâşânî'den Bezûdî adlı eseri, Allâme
Kerîm Şirvânî'den ise Hidâye'yi okudu. Allâme Kerîm Şirvânî'nin vefâtından sonra
Mevlânâ İftihârüddîn Muhammed Geylânî'den ilim öğrendi. 25 yaşında dünyâ ile
alâkasını kesti. Avaz ormanlarında sekiz yıl berâberce uzlet çektikleri akadaşı
ile nefsine karşı çetin mücâdele yaptı. Bu zaman zarfında gündüzleri oruç tuttu
ve iftarını ormandaki otlarla açtı. 40 yaşında Dehli'ye gitti ve Nizâmüddîn
Evliyâ hazretlerinin talebeleri arasına katıldı. Bir gün Nizâmüddîn Evliyâ,
dergâhının üst katındaki odasından inerken, bir ağaç gölgesinde, ümitsiz bir
vaziyette duran Nasîruddîn Mahmûd'u fark etti. Yanına çağırtıp, hâl ve hatırını
sordu. Kendini tanıttıktan sonra, Nasîruddîn Mahmûd; "Efendim, buraya sâlihlerin
ve velîlerin ayakkabılarını tâmir etmek için geldim." dedi. Bu tek cümle, onun
mütevâzî karakterini ve mânevî yükselmeye müsâid olmasını ortaya koyduğu gibi,
Nizâmüddîn Evliyâ'nın himmetini kazanmasına yetti. Nizâmüddîn Evliyâ, kendi
hocası ile arasında geçen bir olayı hatırladı ve ona bunu şöyle anlattı: "Ben,
hocam Ferîdüddîn Genc-i Şeker'in yanında iken, bir gün ders arkadaşlarımdan biri
bana geldi ve beni, yamalı, eski bir elbiseyle görünce; "Nizâmüddîn, sen buraya
geleli ne kadar oldu ki bu haldesin? Bu şehirde ilim okutsan, dünyâlık
bakımından bir sıkıntın olmaz." dedi. Ben, onun bu sözüne hiç cevap vermedim ve
oradan ayrılarak, doğruca hocamın huzûruna gittim. Hocam bana; "Nizâmüddîn! Eğer
arkadaşlarından bir kimse gelir ve sana; "Senin bu hâlin nedir? Rahatlık ve
bolluk temin eden ilim öğretmeyi niçin terk eyledin?" derse, ne cevap verirsin."
Buyurdu. Ben de; "Siz ne emrederseniz, onu söylerim." dedim. Bunun üzerine şöyle
buyurdu:
Gittiğim yoldan git demen, arkadaşlık değildir.
Mutluluk sana olsun, benim boynum eğiktir.
Sonra yemek hazırlanmasını
emir buyurdu. Yemek hazırlanınca bana; "Nizâmüddîn! Bu sofrayı başına al, o
arkadaşının olduğu yere götür." buyurdu. Ben de söylenileni yaptım. O arkadaşım
bu hâle şaşırarak; "Bu sohbet ve bu hal sana mübârek olsun." dedi.
|
|