EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Çelebi Ferruh
(rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; On altıncı asır mevlevî büyüğü ve
velîlerden olup Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin soyundandır. Neseben
hazret-i Ebû Bekr'e dayanır. Küçük yaştan îtibâren babası tarafından din ve fen
ilimlerinde mükemmel bir sûrette yetiştirildi. Devrin diğer âlimlerinden de
dersler aldı. İcâzet, diploma aldıktan sonra Bursa'da Sultan Murâd Türbesi
şeyhliğine getirildi. Yaşayışı güzel, sözü makbul olduğundan kısa zamanda
Bursalıların sevgi ve saygısını kazandı. Herkes müşkillerini halletmesi için ona
mürâcaat etmeye başladı. Ancak Çelebi Ferruh Efendi bu ve daha başka güzel
hasletleri sebebiyle dostlarının sevgi ve muhabbetini kazanırken, pekçoklarının
da kötülemesine mâruz kaldı. Hased edenler ve fesadcılar ne kadar uğraştılar ise
de halletmek çözmek istedikleri işler düğümlendi, düğümlemek istedikleri de
çözüldü. Hülâsa maksatlarına kavuşamadılar. Hattâ birçoğu meselenin halli için
yine ona başvurmak zorunda kaldı. Böylece ona verilen bu hasletlerin cenâb-ı
Hakk'ın ona bir lütfu olduğunu ve bu işte Allahü teâlânın hikmeti bulunduğunu
îtirâfa mecbûr kaldılar.
Halktan bâzı kimseler, zaman
zaman kendisine bir mesele arz ettiklerinde, aldırıp alâka göstermezler, yâhud
onu Allahü teâlâya havâle ederlerdi. Böyle yapmaları, o işin meydana gelmesinin
mümkün olmadığına işâret idi. Bu durum bâzılarının "Dinlemeye tenezzül etmiyor."
diye sûizan etmelerine sebeb oldu. Bu gibi sözlere üzülen Ferruh Çelebi
görevinden ayrılarak Konya'ya geldi. Bu sırada babası ve hocası Hüsrev Çelebi
hazretleri de son günlerini yaşamakta idi. Talebelerinin yetiştirilmesini oğlu
Çelebi Ferruh'a ısmarladıktan sonra ebedî âleme göçtü.
Çelebi Ferruh hazretleri
bundan sonra Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin türbesi yanındaki
mevlevîhânede dersler vermeye başladı. Meclisi kısa zamanda âlimlerin, devlet
ileri gelenlerinin ve halkın toplandığı bir yer oldu. Onun talebesi olup, türbe
civârında bulunup, türbe ve mevlevîhânenin hizmetinde bulunanlar vergilerden
muaf tutuldular. Bunlar bir hayli kalabalık olduklarından bâzı kimseler
devletten onların da vergilere dâhil edilmesini istediler. Bunun üzerine Mevlânâ
hazretlerinin soyundan gelenlere büyük bir hürmet beslediği bilinen İkinci Selîm
Han tarafından bir muafnâme gönderilerek tartışmalara son verildi. Bu muafnâme
ile Allah adamlarına olan hürmet gözetilmiş, onların varlığı ve onlarla
berâberliğin dünyâ ve âhirette rahat ve huzûra vesîle olduğu ifâde edilmiştir.
Nitekim vefât etmiş bile olsa evliyâ ile berâberliğin kıymetini ifâde için bir
şâir şiirinde şöyle demiştir:
"Allah adamlarının türbesi,
Cennet bahçelerinden bir bahçe gibidir. Onun civârına tatlı bir rahmet rüzgârı
eser. Her kim o gülistâna komşuluk yaparsa, iki cihânda sıkıntı ve elemlerden
korunmuş olur."
Çelebi Ferruh Efendinin
memleket idârecileri ile dostluğu olup onlara dînin ve İslâmiyetin yayılmasını
temin maksadıyla gâyet iyi muâmele ederdi. Ekseriyetle memleketin ileri
gelenlerinin evlerine gider onlara mânen faydalı olmaya çalışırdı. Ancak
hasedciler ve büyükleri çekemeyenler her yerde mevcuttu. Nitekim burada da
harekete geçerek şeyhin devlet adamları ile berâber olmasını fırsat bilip
hakkında dedikodu yapmaya başladılar. Onların böyle konuşmaları onun kalp
aynasına aksedip kendisine mâlum olunca; "Velînin kendi zamânının şartlarını iyi
bilmesi lâzımdır." mânâsınca; "Zamânımız hevâ ve hevesine tutulmuş olan
hastaların devridir. Bizler ise ruh hastalıklarını tedâvî eden tabipleriz.
Onların yastığının başına kadar gitmekten başka çâre yoktur. Tâ ki Allahü
teâlânın emirlerini onlara anlatalım. Bizden öncekiler böyle değildi. Onlar
tabibin ayağına gelirlerdi. Fakat şimdi onlar yok. Ebedî âleme göçtüler. Bu
bakımdan, zamânın îcâbına göre hareket edilir." buyurarak kötü zanda bulunanlara
cevap verdi. Yine buyurmuşlardır ki: "Allahü teâlânın bir topluluğa merhamet
ettiğinin alâmetlerinden birisi, onların başına şefkat sâhibi kimseleri tâyin
etmesi, iyi kimseleri onlara idâreci yapmasıdır. Eğer o topluluk bu nîmete
şükrederse, onlara yardım eder. Nankörlük ederlerse, onların işlerini acı
yapar."
Çelebi Ferruh hazretleri
tabiatı, hâl ve hareketleri hoş, heybetli, görünen ve görünmeyen yükseklikler ve
olgunluklar sâhibi bir velî idi. Dünyâ ehli insanların din büyüklerine aşağı
nazarla bakıp helâke dûçar olmasınlar, zarar görmesinler diye çok gayret
sarfederdi. Avâmın, câhil halkın îtikâdını, inancını bulandırmaktan sakının der
ve buna çok riâyet ederdi. Bu sebeple altına eski bir aba, dışına da pek
kıymetli elbiseler giyerdi. Etrafı çeşitli nîmetlerle dolu olduğu hâlde
günlerinin çoğunu oruçlu geçirirdi. Devamlı seherlerde uyanır, çok ibâdet eder
ve Allah korkusundan ağlayarak gözyaşı dökerdi.
|